1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

OSMANLI ÖNCESİ ORTA KARADENİZ TARİHİ

İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın başka bir tanımı da “Bilgi Çağı”dır.
Çünkü bu asırda kültür alışverişlerinin ve sosyal değişmelerin hızlandığı
apaçık ortadadır.

Bu yüzyılda, uluslararası güçler tarafından insanlık tarihinin seyrini değiştirecek
politikalar uygulamaya konulmaktadır. Uluslararası güçler, tekellerinde bulunan
iletişim araçlarının bütün imkânlarını kullanarak planlarını sinsice dünyaya dikte
ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu gibi güçler, her yüz yılda böyle entrikaların içinde
hep olagelmişlerdir.

Bir yandan demokrasi adına bireysel özgürlükler genişletiliyormuş havası verilirken,
diğer yandan da yüz yıllardır aynı coğrafyada yaşamış insanlar birbirlerine düşman
yapılmaya çalışılmaktadır.

Bu çalışmalar, “Yeni Dünya Düzeni” ni uygulamaya koymak için ulus-devlet yapısını
bozmaya yönelik hileden başka bir şey değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde bulunduğu coğrafya, stratejik konumu itibariyle
yüz yıllardır dünyaya egemen olmak isteyen güçlerin elde etmek istedikleri yerdir.
Bu süreçten geçerken, üzerinde yaşadığımız toprakların geçmişi hakkında güvenilir
bilgi edinme ihtiyacımız son derece artmıştır. Ayrıca atalarımızın kanlarıyla
suladıkları topraklardaki geçmiş tarihlerini bilmek de en doğal hakkımızdır.

Tarihî mirasından habersiz olan insanların, başka toplumların kültüründen etkilenmesi
daha çabuk ve kolay olmaktadır. Dolayısıyla bu kültürlerden etkilenen insanlarda iç
çatışma ve kimlik bunalımı başlamaktadır.

İşte bu sebeplerden dolayı yapmak istediğimiz; Mesudiyelilerin ataları kimlerdir,
nerelerde yaşamışlardır ve özellikle Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesi ve
İslamlaşmasında neler yapmışlardır sorularının cevaplarını bulmaya çalışmaktır.




Samsun’dan Batum’a, oradan Artvin-Bayburt’u içine alacak şekilde Köse Yaylası
üzerinden Canik dağları boyunca Samsun’a ulaşan bölge, Doğu Karadeniz bölgesi
diye adlandırılmaktadır.[1] Mesudiye’nin de içinde bulunduğu Orta Karadeniz Bölgesi
olarak bilinen saha, Ordu’nun doğusundaki Melet çayını içine alarak, aşağı Kızılırmak
Havzası’nın batısına kadar uzanır.[2] Mesudiye İlçesi 40-41 derece kuzey enlemleri ile,
37-38 derece doğu boylamları arasında bulunmaktadır.[3]

Eskiçağ Tarihi ve arkeoloji yönünden az araştırılan bölgelerden biri de Karadeniz
Bölgesi’dir. Bu durumun en önemli sebebi, bölgenin dağlık bir yapıya sahip olması
yanında, sahile bakan topraklarının yılın hemen dört mevsimi yeşil bitki örtüsü ile
kaplı olmasıdır.[4] 13. yüzyıldan itibaren seyyah-araştırıcıların ilgi duyduğu
Karadeniz Bölgesi’nde bilimsel çalışmalar 19. yüzyılda başlamıştır.

Karadeniz Bölgesi’nin uygarlık açısından en eski tarihinin M.Ö.1.000.000-100.000
yılları arasındaki Alt Paleolitik (Yontma Taş) döneminde başladığı, araştırmalar
neticesinde anlaşılmıştır.[5]

Bu bölgede henüz Neolitik (Taş Devri) olabilecek bir yerleşimden söz edilememektedir.
Buna karşılık Prof. Dr. Mehmet Özsait ve ekibinin bölgede yaptığı yüzey araştırmalarında
Kalkolitik Çağ yerleşmelerine ait bulgular elde edilmiştir. [6]

Ayrıca Ordu ilinin 114 km. güneydoğusunda yer alan, Mesudiye ilçesine bağlı
Kale Köy’de[7] Prof. Dr. Mehmet Özsait başkanlığında bir ekip yüzey araştırması
yapmış ve sonuçlarını da yayınlamıştır.[8]

M.Ö. II. binin ilk yarısında Anadolu’nun Kızılırmak havalisinde Hitit Krallığı’nın,
M.Ö.II. binin sonlarında ise Phryg (Frigya) Devleti’nin ve Doğu Anadolu’da
Urartu Devleti’nin kurulduğu bilinmektedir.

M.Ö. IX. yüzyılda Kimmerler Güney Karadeniz kıyılarına yerleşmişlerdir.[9] Daha
sonra M.Ö. VII. yüzyılın ortalarına doğru Miletoslular bu bölgeye hakim olmuşlardır.

M.Ö. 750-700 tarihleri arasında Turgay bölgesinden ve Ural nehrinden geçen
İskitler (Sakalar); Azak Denizi, Kırım ve Karadeniz’in kuzeyinden Tuna nehrine kadar
olan bölgeye hakim olmuşlardır.[10]

Prehistorik (Tarih öncesi) dönemden sonra Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen
Kimmerler ve İskitler, tarih sahnesinden çekildikten sonra, bunların hakim
olduğu sahada Türk kavimleri ortaya çıkmıştır. Gürcistan Tarihi’ndeki kayıttan
var oldukları anlaşılan Bunturki ve Kıpçaklar, bölgedeki yer ve topluluk isimlerinden
yöreye yerleştikleri düşünülen Halaçlar, Afşarlar ve Yazgurlar İskitlerin yurt
tuttukları topraklarda hakimiyet kurmuşlardır.[11]

Karadeniz Bölgesi’nde ilk Yunan Kolonilerinin M.Ö. VII. yüzyıl ya da bu asrın
sonlarına doğru kurulmaya başlandığı bilinmektedir. Kaynaklarda Samsun’u kuranların
Miletliler veya Asyalı bir kavim olan Foçalılar, hatta Atina muhacirleri olduğu
yolunda görüşler mevcuttur.[12]

İlkçağlarda bölgeyi hakimiyeti altına almış olan Pers İmparatorluğu’nun gücünün
zirveye çıktığı dönemlerde, bölgeden vergi aldığı ve M.Ö. 480’de Yunanistan
seferine çıkan Pers Ordusu’nda bölgede yaşayan topluluklardan oluşan birlikler
bulunduğu bilinmektedir.[13]

Buraya kadar Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan kavimlere ait bilgileri özetledikten sonra,
bu bölgeye gelerek yurt edinmiş olan atalarımıza ait malumatlar verilecektir.

Türkçe konuşan toplulukların Orta Asya’daki asıl anayurdunun neresi olduğu üzerinde birçok
fikirler ileri sürülmüştür. Tarihçi Prof. Dr. Faruk SÜMER’in de kabul ettiği gibi,
Türklerin anayurdu Abakan, Tuba yörelerini de içine alan Yenisey ırmağı boyları ve ona
yakın yörelerdir.[14]

X. yüzyılın ilk çeyreğinde Süd-Kend’de Müslümanlığı kabul etmiş mühim bir Türk topluluğu
görülmektedir ki, bunların Oğuzlar olduğu kanaati hakimdir.

Türklerin İslamiyet’e geçişleri Samanlıların Türk bölgelerindeki gayretleri ile
olmuştur.[15]

XI. yüzyıldan itibaren kendilerine Türkmen de denilen Oğuzların; Türkiye Türkleri ile
İran, Azerbaycan, Irak ve Türkmenistan Türkleri’nin ataları oldukları bilinmektedir.
Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin hanedanlarının da onlardan çıktığını hatırlarsak
Oğuzların dünya tarihinde büyük roller üstlenmiş bir Türk kavmi olduğu apaçık ortaya
çıkmış olur.[16]

Selçuklu Devleti’nin Karadeniz Bölgesi ile ilişkileri, Çağrı Bey’in 1018’de batı
seferi ile başlamaktadır. Çağrı Bey’in batı seferi, ilk bakışta Doğu Karadeniz Bölgesi
ile alakasız gibi görünse bile, Bizans’ın gücünün ne seviyede olduğunu Selçukluların
anlaması bakımından önemlidir. Ayrıca, güneydoğu Karadeniz’de etkili olan Ermenilerin
ve Erzurum-Artvin havalisinde etkili olan Gürcülerin ilk defa Selçuklu askerleri ile
karşılaşması ve mağlup olmaları, ileride başlayacak olan Oğuz göçleri için çok önemli
neticeler ortaya koyacaktır.

Çağrı Bey’in batı seferinden sonra, Karadeniz Bölgesi’ni de kapsamış olan ikinci Selçuklu
akını İbrahim Yınal tarafından yapılmıştır. Dandanakan zaferinin (23 Mayıs 1040) sonunda
Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasıyla, Sultan Tuğrul (1040-1063) devrinde Türkmen
akınları sona ererek düzenli ordularla bu bölgeye girilmeye başlanmıştır.[17] Daha
sonra Malazgirt Savaşı’na kadar olan zaman diliminde; 1047’de Büyük Zab Suyu ve 1054’de
Muradiye ve Erciş’in fethi sağlanmıştır. 1057-1063 yılları arasında devamlı olarak
Anadolu’ya akınlar düzenlenmiştir. 1064’te Alp Arslan Gürcistan üzerine sefere çıkmıştır.
Malazgirt Savaşı öncesindeki son akın olan 1067-1068’deki akınında Trabzon’a kadar
ilerleyen Selçuklu Ordusu şehri ele geçirememişse de çok büyük ölçüde tahribatta
bulunmuşlardır.

Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen)
arasında 26 ağustos 1071 yılında Malazgirt Ovası’nda yapılan savaş sonrasında,
Anadolu’nun kapıları sonuna kadar Türklere açılmıştır.[18]

Danişmendliler, Anadolu’nun Türk yurdu haline getirilmesinde emeği geçen
beyliklerden biri olup, 1071-1175 yılları arasında Niksar merkez olmak üzere,
Orta Karadeniz Bölgesi’nin güney kesimlerine hakim olmuştur.

Emir Danişmend Taylu et-Türkmanî’nin gösterdiği yararlılıktan dolayı,
Alp Arslan tarafından Sivas, Niksar, Elbistan ve Malatya kendisine yurt
olarak verilmiştir. [19]

II. Kılıç Arslan 1174 tarihinde Danişmendli Beyliği’ni ortadan kaldırmış,
1176’da üzerine yürüyen Bizans İmparatoru Manuel’i Miryakefalon’da mağlup
ederek Anadolu’daki siyasi üstünlüğünü herkese kabul ettirmiştir.[20]

Anadolu Selçuklu Devleti XIV. yüzyılın başlarında yıkılmış, 1335 yılında
Moğol-İlhanlı devrinin de sona ermesiyle Anadolu Beylikleri dönemi başlamıştır.

İşte bu beyliklerden biri de Hacıemiroğulları Beyliği’dir. Tokat’ın kuzeyi ile Mesudiye,
Ordu, Giresun, Samsun’un doğusu ve Trabzon’un batısında hüküm sürmüş, Orta Karadeniz
Bölgesi’nin Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlamış bir beyliktir.[21]

Her ne kadar modern tarihçilerin bu bölgeyi Hacıemiroğulları Beyliği diye
isimlendirmişlerse de[22] hüküm sürdükleri topraklar Osmanlı belgelerinde
“Vilâyet-i Bayramlu” olarak geçmektedir.[23] Bunun sebebi de, bu toprakların
gaza yoluyla Hacı Emir’in babası Bayram Bey tarafından alınmış olmasıdır. O’nun ismi
ilk olarak Trabzon kilise tarihçisi Panaretos’un Vakayinâmesi’nde geçmektedir.

[24] Bu eserdeki bilgiye göre, Bayram Bey 1313 yılında bir sergiyi[25] basmıştır.

XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde de Bayram Bey, Trabzon Krallığı üzerindeki baskısını
iyice artırmıştır. Panaretos Bayram Bey’in 1322 yılında Maçka’ya bağlı Hamsiköy’e
büyük bir ordu getirdiğini, çatışmalarda çok Türk’ün katledildiğini, çok sayıda
Türk atının ganimet olarak alındığını kaydetmektedir.[26] Bayram Bey’in bu tür baskınları,
O’nun bir uç beyi olduğunu ortaya koymaktadır. Osmanlılar bu hizmetlerinden dolayı
Hacıemiroğulları’nın hükümran olduğu topraklara Vilayet-i Bayramlu demişlerdir.

Orta Karadeniz Bölgesi’nde Niksar merkezli Tacettinoğulları ile Mesudiye Kaleköy’de[27]
teşkilatlanan Hacıemiroğulları Çepni Türkmenleridir.[28]

Çepniler Türkiye Türklerinin ataları olan Oğuzlar’ın 24 boyundan biridir.
Çepniler’den söz eden en eski kaynak, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk
(Türk Lehçeleri Sözlüğü) isimli eserdir.[29]

Çepniler, Oğuz Han’ın oğullarından Gök Han’ın dört oğlundan biri olan
“Çepni” nin neslinden türemişlerdir. Reşidüddin’e göre Çepni kelimesi,
“Yağı (düşman) olan her yerde durmayıp savaşan” manasını taşımaktadır.[30] Çepnilerin
ongunu (arması) Reşideddin ve Yazıcıoğlu’na göre “sungur” dur.[31]

XIII. yüz yılda yaşamış olan Hacı Bektâş-ı Velî’nin, Kırşehir’in Suluca Karahöyük
(bugünkü Hacı Bektaş ilçesi)’e gelip yerleştiğinde, burada ve çevresinde Çepniler
ikamet etmekteydi.[32]

Hacı Bektaşî’nin halifelerinden Sarı Saltuk’un (M.1263-64) maiyyeti olarak Anadolu’dan
Dobruca’ya giden, daha sonra Anadolu’ya geri dönen Türkmenlerin içinde Çepniler
çoğunluktaydı.[33] A. Zeki Velidi Togan bugün İzmir ve Balıkesir çevresinde bulunan
Çepnilerin, Kırım ve Dobruca’dan geri gelen Çepnilerin torunları olduğunu ifade etmektedir.
[34]

Trabzon Krallığı’nın Karadeniz sahilinde kontrolleri altında olan en batıdaki yer
Limnia (bugünkü Samsun iline bağlı Çarşamba ilçesindeki Taşlıköy olabilir) bölgesidir.
Kral III. Aleksios sırasıyla 1351, 1356, 1357, 1361 ve 1369 yıllarında Limnia bölgesine
giderek buraları ellerinde tutmaya çalışmıştır. Trabzon kilise tarihçisi Panaretos
19 Aralık 1356 yılında III. Aleksios’la beraber bu bölgeye gittiklerini, Giresun’da
Noel orucu tuttuklarını, Yasun Burnu’nda[35] 14 Türk’ü katlettiklerini ve orada şenlik
yaptıklarını, Limnia’ya gidip geri dönmelerinin üç ay sürdüğünü kaydetmektedir.[36]

Yasun Burnu’nda katledilen 14 Türk Hacı Emir’in askerleri idi ki, intikam olarak
13 Kasım 1357’de Hacı Bayram Bey’in oğlu Hacı Emir İbrahim Bey Maçka’ya kadar gazaya
giderek etrafı tahrip ederek, çok sayıda insan, hayvan ve ganimet ile geri dönmüştü.[37]

Erzincan Bey’i Ahi Ayna Bey, Akkoyunlu Tur Ali Bey, Bayburt Beyi Rikabdar Mehmet Bey
ve Bozdoğan Bey 29 Haziran 1348 yılında Türkmen ittifakı oluşturarak Trabzon üzerine
akın düzenlemişlerdir. Bu akınların önünü almak için; Trabzon Kralı III. Aleksios kız
kardeşini Akkoyunlu Beyi Tur Ali Bey’in oğlu Fahreddin Kutluğ Bey’le, eski
Kral Basilious’un (1332-1340) kız kardeşi Theodora’yı da Bayram Bey’in oğlu
Hacı Emir İbrahim’le evlendirmiştir.[38]

Trabzon Kralı III. Aleksios 1361 yılında damadı Hacı Emir İbrahim’i ziyarete gelmiş olup,
dönüşte Hacı Emir İbrahim Bey Kral’a Giresun’a kadar refakat etmiştir.[39] Bu ziyaretin
Hacıemiroğulları Beyliği’nin merkezinde gerçekleştiği hususunda fikir birliği olmasına
rağmen; Panaretos’un Halibya[40] (Ünye ve Ordu bölgesi) dediği merkezin bugünkü
Ordu iline bağlı Gölköy ilçesi ve Perşembe ilçesine bağlı Bolaman olduğu zannedilse de
bizce bu merkez Mesudiye ilçesine bağlı olan Kaleköy’dür. Çünkü burası daha iç kesimde ve
coğrafyaya hakim bir konumdadır. Hacıemiroğullarına merkezlik yapmış bir yerdir.

Trabzon Rumları 1277 yılında denizden Sinop’a saldırıda bulundular. Bu saldırı,
bölgede bulunan Çepniler tarafından püskürtülmüştür.[41] Bu savunmayı yapan Çepnilerin
Hacıemiroğulları ile ilgilerinin olup olmadığı bilinmemekle beraber, daha sonraki yıllarda
Ünye tarafına doğru kaydıkları ve Bayram Bey’in idaresine girdikleri tahmin edilmektedir.[42]

Hacı Emir İbrahim Bey, 1387’de ciddi bir hastalığa yakalanır. Hastalığını ileri sürerek
akrabalarını ve devletinin ileri gelenlerini toplar ve emirlik makamına oturacak en uygun
kişinin oğlu Süleyman olduğunu anlatarak onlara yeni Emiri işaret eder. Geri kalan ömrünü
ibadet ile geçireceğini ve Emirlik makamı için oğlu Süleyman’ın münasip olduğunu bildirir.
Beyliğin ileri gelenleri bu duruma sevinerek Süleyman Bey’e bağlılıklarını bildirirler.
Böylece Hacı Emir İbrahim Bey evlatlar arasındaki kavgayı engellemiş olur.

Ne var ki, Hacı Emir İbrahim Bey sağlığına kavuşunca, verdiği sözden vaz geçerek emirliği
oğlundan geri almak ister. Bu durum baba oğul kavgası noktasına gelir. Baba oğul arasındaki
bu mücadeleden yararlanmak isteyen komşuları Tacettinoğulları’nın, Hacıemiroğullarına
saldıracağını hisseden Süleyman Bey Kadı Burhaneddin’den (1345-1398) yardım ister.

Kadı Burhaneddin, elçisi Şeyhülislam Şeyh Yar Ali’yi ikazda bulunmak üzere elçi olarak
Tacettin Bey’e gönderir. Tacettin Bey, Hacıemiroğullarının topraklarına saldırmama
konusunda kendisine gelen elçiye söz verir. Elçi daha Sivas’a ulaşmadan 24 Ekim 1386
tarihinde Tacettin Bey Hacıemiroğullarına 12.000 atlı ile saldırır. Süleyman Bey karşı
taarruzla Tacettin Bey’i bir boğazda sıkıştırarak 500 askeriyle beraber öldürür.[43]
Ordusu dağılan Tacettinoğulları büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalırlar.


Kadı Burhaneddin, ikazlarına rağmen Hacıemiroğulları Beyliği’ne saldıran Tacettinoğulları’na:
“Onların atalarından miras kalmış mülküne göz dikip düşmanlık ve kavga yolunu tutmuş,
dostluk ve kardeşlik haklarını çiğnemişsin.” şeklinde bir mektup gönderir. Sonra da ordusunu
alarak Tacettinoğulları Beyliği’nin başkenti olan Niksar’a gelerek burayı kendi topraklarına
katar. Hacıemiroğlu Süleyman Bey yakınlarından birini göndererek Kadı Burhaneddin’e

bağlılıklarını arz eder. Bunun üzerine Kadı Burhaneddin, Süleyman Bey’den gelen elçilerle
İskefsir Kalesi’ni[44] alarak 1386 yılında Hacıemiroğulları Beyliği’ne bağışlar.[45]


Hacı Emir İbrahim Bey’in ismi, Tacettinoğullarının Hacıemiroğullarına saldırısından sonra
kaynaklarda geçmemektedir. Tacettinoğullarının saldırısına Süleyman Bey karşı koymuştur.
Kadı Burhaneddin de kendisini muhatap kabul etmiştir. Bu da bize Süleyman Bey’in Emirliği’nin
1386 yılında kalıcı olduğunu göstermektedir.

Hacıemiroğulları Beyliği’nin en parlak dönemi Süleyman Bey zamanında olmuştur.
Çünkü 1380 yılında ordusuyla Ordu sahillerini tamamen Türk vatanı haline getirmiştir.[46]

Bölgenin tamamen fethinden sonra Milas’a[47] bağlı Kaleköy’deki beylik merkezini, bugün
Ordu ilinin 4 km. güneydoğu mesafesinde bulunan Eskipazar’a taşımışlardır. Adı geçen
yerdeki harabeler, cami ve mezar taşları bu dönemden kalmadır. Ayrıca bu bölgede saha
araştırması yaptığını bilinen Doç. Dr. Necati Demir Eskipazar çevresindeki arazinin
bizzat beylik idarecilerine ait olduğunu ifade etmektedir.[48]

Hacıemiroğullarının, Karadeniz Bölgesi’nde bağımsızlıklarını ilan etmelerinden sonra
ele geçirdikleri mıntıkalardan, Trabzon üzerine gazaya çıkmaları, bölgedeki Komnenos
hakimiyetini epeyce zayıflatmıştı. Bu durum, Türk boylarının bu bölgeye yerleşmesinde
hayati ehemmiyeti haizdi. Trabzon’a yapılan akınları önlemek için III. Aleksios;
Hacı Emir İbrahim Bey’i kendisine enişte yaparak Türk akınlarını bertaraf etmişti.
Bu husus, Hacıemiroğulları Beyliği’nin doğuya olacak akınlarını epeyce engellemişti.[49]


Tacettinoğulları tehlikesini ortadan kaldıran Süleyman Bey, tekrar Trabzon tarafına
yönelmişti. Trabzon Krallığı’nın en önemli şehirlerinden Giresun’u ilk defa Hacıemiroğlu
Süleyman Bey 1397 yılının ilkbaharında fethetmiş[50] ve o tarihe kadar Müslümanların eline
geçmeyen Giresun Kalesi’nin fethedilmesi, Süleyman Bey’in yörede itibarını oldukça
artırmıştı.[51]

Süleyman Bey, bu fethi Kadı Burhaneddin’e mektupla bildirmişti. Kadı, bu haber üzerine
ülkesinde nöbetler çaldırıp, şenlikler düzenlemiş ve ayrıca kendisine bir de tebrik
mektubu göndermiştir.[52]

Popüler ansiklopedilerde ve hatta Mesudiye ile ilgili yayınlarda Ordu bölgesinin
Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon seferi (1461) ile Osmanlı Devleti’ne dahil olduğunu
yazılmaktadır.[53]

Halbuki, Hacıemiroğlu Süleyman Bey, Yıldırım Bayezid’in Samsun’a gelmesiyle
1398 yılı baharında Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir.[54] Fakat Beylik yönetimi
yine Hacıemiroğulları ailesine bırakılmıştır. Artık Osmanlı Devleti’nin himayesinde
bulunan Beylik, Karadeniz’deki mücadelelerine devam etmektedir. Osmanlı Devleti’nin
1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesiyle Hacıemiroğulları tekrar bağımsız
kalmıştır.[55]

1404 yılında deniz yoluyla Semerkand’a giderken Trabzon’a uğrayan İspanyol elçisi
Clavijo’nun verdiği bilgilere göre, Orta Karadeniz Bölgesi’nde Arzamir (Hacı Emir)
isimli bir Türk beyi hakimdir. Bu beyin on bin atlı askeri bulunmakta olup, Trabzon’dan
vergi almaktadır.[56]

Clavijo’nun 1404 tarihinde tuttuğu kayıttan 1455 tarihine kadar olan zaman diliminde
Hacıemiroğulları Beyliği hakkındaki bilgiler sınırlıdır. BOA. 13 Numaralı Tahrir Defterleri’ndeki
atıflar, en azından Canik-i Bayram’ın yani takriben bugünkü Mesudiye’nin de içinde
bulunduğu Ordu ve Giresun’un batı kesimlerinin Yörgüç Paşa’nın Canik harekatı
sırasında (1427) Osmanlı topraklarına dahil edildiği anlaşılmaktadır.[57]

Buraya kadar Mesudiye topraklarında yaşayan atalarımızın Osmanlı dönemine kadar olan
tarih maceralarını verdik. Osmanlı dönemi ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.

[1] İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hakimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Trabzon 2004,
s.1.

[2] Karadeniz kıyıları ile Canik dağları yöresi ve Kelkit-Yeşilırmak nehirlerinin
yerleştiği tektonik oluklarda oluşan Orta Karadeniz ardı yöresi, bölgenin iki farklı
bölümünü oluşturur. Canik dağlarının üst kısmı bir plato görünümünde olup geniş yaylalar
yer alır. Orta Karadeniz ardı yöreler ise Canik dağları güneyinde faylanma sonucu çöken
oluklar ve bunların içerisine yerleşmiş ovalardan oluşur. Her iki bölümde farklı iklim
özellikleri görüldüğü için değişik bir bitki örtüsü hakimdir. bkz., İbrahim Atalay-Kenan Mortan,
Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İstanbul 1997, s. 74-76.

[3] Mithat Baş, Mesudiye Tarihi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Yapısı, İstanbul 1982,
s. 138.

[4] Mehmet Özsait, “İlkçağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi” Trabzon Tarihi Sempozyumu,
Trabzon 1999, s.35.

[5] a.g.e., s. 35.

[6] a.g.e., s. 36.
YAŞAR CELEP Başbakanlık Devlet Arşivi Uzmanı
Yayın Tarihi : 3 Ocak 2005 Pazartesi 13:11:19
Güncelleme :7 Ocak 2005 Cuma 16:56:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
mustafa demirtaş IP: 85.108.104.xxx Tarih : 21.02.2007 19:41:25
Ben samsun Kavak ilçesine bağlı çivril köyündenim.Çepnilerin ordu ve giresun yöresinde ağırlıkla bulundukları yazılı genelde okuduklarım.Sanki samsunda hiç yokmuş gibi.Kavak ilçesine bağlı köylerin çoğunun çepni boyundan olduğunu düşünüyorum.Çepniler denize dengiz,domuza donguz,geçen seneye bıldır vs.derler.Bizde KURÇA ismi mutlaka vardır.Babamında,dedesininde adı kurtçadır.Sülalemize Dervişoğulları derler.Gerek bizim gerekse köyümüzde bildiğim diğer sülalelere internette bakınca ordu ve giresun yöresindede aynısı çıkıyor ve bana ilginç geliyor.Soyumu kesin olarak bilmem sadece çepni olarak düşünüyorum.Bu bölge köyleri ve Çivril köyü soyu hakkında bilgi verebilirseniz minnettar kalırım.email adresime gönderirseniz çok sevinirim.saygılar.