BU yazıyı okumaya fırsat bulduğunuz zaman, ya camide bayram hutbesi dinlemiş, namaz kılmış olacaksınız, ya da evinize gelince kurban hazırlıklarına bakıp bahçede meleyen mübarek hayvanı kesecek kasabı bekleyeceksiniz...
Allah kabul etsin, biz yıllardır, babamızın vasiyetini yerine getirip “kurban”ı Mehmetçik Vakfı’na bağışlıyoruz. Laf açmışken, “Mehmetçik Vakfı” hakkında bilgi verelim; geçen 2007 yılında 181 bin 550 kişi kurban bağışı yapmış. “Mehmetçik Vakfı” da bir defaya mahsus olan yardımları yüzde 100, sürekli yardımları da yüzde 25 artırmıştır. Bu Kurban Bayramı’nın bağış miktarı açıklandığı gün, kamuoyuna duyurulacaktır.
* * *
NEYSE, sıra geldi bayramlık yazıya...
Bir gün Nasrettin Hoca’ya sitem etmişler:
“Sen bize hiç ulemadan, onların söylediklerinden söz etmiyorsun!”
Peki demiş hoca, anlatayım:
“Siz, Valiyüddün hazretlerinin iki öğüdünü bilir misiniz?”
Sonra başlamış bir şeyler atmaya, lakin ulemadan o zatın söylediği iki öğütten söz yok; cemaat sormuş:
“Hoca efendi, iki öğüt ne oldu?”
“Hiç sormayın, birini ben unuttum, ikincisini de o söylemeyi unuttu!”
* * *
BAYRAM namazından sonra, çoktandır görüşemeyen Temel ile Dursun yolda karşılaşmışlar, birbirlerinin bayramını kutlamışlar, Dursun demiş ki:
“Ula Temel, seni rüyamda gördüm!”
“Hayırdır inşallah, de bakalım nasıl gördün?”
“Sen öldin, seni gömdüler, mezarında ot bitti, bizim Sarıkız geldi, otları yedi, sonra da ahıra gidip pisledi... Baktum, çok değişmişsun!”
* * *
TEMEL, Dursun’un laf sokuşturduğunu anlamış:
“Ula Dursun, ben de seni rüyamda gördüm, sen de ölmişsin, mezara koymuşlar, mezarının üstünde otlar bitmiş, geldi bizim Karakız yedi, oradan ahıra gidip pisledi... Baktum, hiç değişmemişsun!”
Bu fıkrayı “kıssadan hisse” deyip, bildiri ve imza soyguncularına yakıştırabilirsiniz; çok değiştiklerini sansalar da hiç değişmiyorlar; müsecceller.
* * *
BAYRAM ziyaretlerinde ola ki her şeyi bilen biriyle karşılaşabilirsiniz.
Onu dinledikçe aklınıza şimdi okuyacağınız fıkra gelsin...
Adam kahvede anlatıyormuş:
“Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a yakarmış: Yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim, diye..
Duası kabul olmuş, Allah bir kız çocuğu vermiş, adını Ayşe koymuş, çocuğun yaşı kurbanlık çağa gelince Hazreti Davut, kızı yatırmış, tam kurban edecek, gökten Azrail çıkagelmiş, al bu keçiyi, kızı bırak, keçiyi kurban et, demiş...”
* * *
ADAMIN anlattıklarını dinleyenlerden biri dayanamamış:
“Ulan hangisini düzelteyim, Hazreti Davut değil, İbrahim, kız değil erkek evlat istemiş, adını da İsmail koymuş... Tam kesmek üzereyken, gökten Azrail değil, Cebrail çıkagelmiş, getirdiği de keçi değil koçmuş!”
Diyeceksiniz ki “Bu eski hikâye!”
Her bayramda, bir hikâye uyduracak değiliz ya, Kurban Bayramı’na bu hikâye iyi gidiyor.