Sivil toplum güçleri veya Kuvayi Milliye
‘Dostumuz yoktur. Dostumuz milli birliğimiz, milli teşkilatımızdır.’
Atatürk
Artık Kuvayi Milliye tabirini rahatlıkla, hatta zorunlu olarak kullanıyorum. Çünkü, AB’nin öfkeli çocukları, Stockholm’de yaptıkları bir toplantıda, Türkiye’nin Sevr şartlarına uydurulması gerektiğini dünyanın önünde açıkça ilan edebilmişlerdir. (26 Ağustos 2003 tarihli gazeteler)
Birileri Sevr diyorsa bizim de Kuvayi Milliye dememiz kaçınılmazdır.
Birkaç yıldan beri, Türkiye’nin Sevr şartlarına boyun eğme noktasına doğru sürüklendiğini söyleyip yazan birkaç aydından biriyim.
Şimdi ne oldu?
Uğursuz sözcük Sevr, Türkiye’nin düşmanlarınca artık dünyanın önünde kullanılır oldu. Türkiye, Sevr şartlarını kabule doğru götürülüyordu. Bunu görmemek için tarihi, insanı, hayatı, özellikle diplomasiyi bilmemek gerekiyordu. Batılıları tanımamak gerekiyordu. Kör-kütük cahil veya iliklerine kadar aymaz olmak gerekiyordu.
Belki de hain olmak gerekiyordu
Hasta Adam haline getirilen IMF adındaki modern Düyunu Umumiye idaresince eli-kolu bağlanan ve nihayet, Kuzey Irak’ta askerinin başına çuval geçirilen Türkiye, Sevr şartlarına uymaya çağrılıyor.
Çuval olayı göstermiştir ki, Türkiye, ilan edilmemiş bir harbin tarafı ve mağlubu konumundadır. Harbin tarafı ve mağlubu olmanın yüklediği tarihsel hamleyi yapmak yerine kafamıza çuval geçirenleri memnun etmek için durmadan takla atıp ABD’yı memnun etmeye çalışanlardan bu ülke adına hüsrandan başka bir şey çıkacağı kanısında değiliz.
Türkiye, dıştan ve içten abluka altındadır. Bir yerlere, kötü bir yerlere götürülüyor.
Bu gidişe seyirci mi kalacağız?
Elbette ki hayır! Herkesin bir şeyler yapması gerekiyor. Bu ülkesinin çocukları mutlaka bir şeyler yapmalıdırlar ve herkesin bir şeyler yapabileceğine inanıyorum,
Türkiye bir diriliş ve yükseliş hareketine muhtaçtır. Her şeyimiz, her imkanımız vardır. Bütün mesele o büyük ve yaratıcı iradeyi uyandırmak ve yürüyüşe geçirmektir.
Bu diriliş ve yükseliş hareketi önce şunu soracaktır: Gafil ve hainler birçok şey yapıyor da bu ülkenin has evlatları neden hiçbir şey yapamıyor?
Ne yapacağız sorusunu sorduğumuzda, aklımıza hemen sivil gücün kullanılması geliyor. Ardından da Sivil Toplum Örgütleri.. İşin düğüm noktası, kader noktası, dönemeç noktası sivil güçler... Sen değil, ben konuşacağım tartışması süredursun, sivil toplum güçleri dağ başının dumanla kaplandığını artık fark etmeli. Ve yürüyelim diyerek yola çıkmalıdır.
‘Bu memleket bizim!’
Bu memleketin yarınları için seslendirdiğimiz ‘bu davet bizim!’
Sivil toplum güçleri (bireyler ve ekipler) olarak yapabileceğimiz çok şey var.
Sivil toplum örgütleri (STÖ) bugünün Kuvayi Milliye’sidir.
Kuvayi Milliye mensubu olmak sırasıyla iman, irade, bilgi, bilinç, feragat, cesaret ve sonsuzluk sevdası ister. Bu değerlere sahip bulunmayanların Kuvayi Milliye mensubu olmaları mümkün değildir. Bu değerlere sahip bulunanlar ise cinsiyetleri, meslekleri, meşrepleri, soyları-sopları, yaşları-başları, evleri-barkları, paraları-pulları ne olursa olsun Kuvayi Milliye saflarında hizmet verme onuruna aday olabilirler.
Kuvayi Milliye coşkusu taşıyan ‘diriliş ve yükseliş hareketi’ mensupları, Türkiye’yi şanına layık bir boyuta taşımak için ülkenin ve çağın, insan haklarını rahatsız etmeyecek tüm imkanlarını kullanacaklardır.
Bugün, ‘şeytanın canını azapta kılan şey’, sivil toplum güçlerinin ayağa kalkması ve imkanlarını kullanmaya başlamasıdır. Kurtuluşumuz bu kullanımdadır...
Bir diriliş ve yükseliş hareketinin, yani demokratik bir halk hareketinin ilk aşamada saf dışı edeceği temel belalar üç tanedir:
1. Vurgun-soygun, hırsızlık, kısaca haram servet,
2. Kutsal değerlerimizi; cumhuriyet yıkma, halkı sindirme aracı yapan din sömürüsü, yani saltanat dinciliği,
3. Dışa, özellikle Hıristiyan Batı güçlerine teslimiyetin sona erdirilmesi.
Bu ülke, siyaset ve saltanat dinciliğinin kullandığı sahte dinle bu hale getirilmiştir. Düştüğümüz yerden kalkmak zorundayız. Dinin gerçeğini öğrenip gereğini yapmak ve İslam mabedini ‘siyasal İslam’ denen illetin parti binası olmaktan çıkarmak zorundayız.
Olmak veya olmamak noktası işte burasıdır!
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK - STAR GAZETESİ
Yayın Tarihi :
2 Temmuz 2004 Cuma 10:51:34