Türkiye’nin ihracat haritasındaki takibimiz sürüyor....
Rotamız bu kez Türkiye’nin en uç noktası, Irak ve oradan da Ortadoğu’ya açılan kapımız Habur...
Hani şu adı Mahmur ve Kandil’den geldiklerinde kahramanlar gibi karşılanan teröristlerin giriş yaptığı o kapı.
Kurban bayramında Antalya’daki haber çalışmasının ardından gece İstanbul’a dönüyor ve neredeyse hiç uyumadan tekrar havalimanında alıyorum soluğu...
Saatler sabah 5.45’i gösteriyor...
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda iğne atsanız yere düşmeyecek sabahın bu kör saatinde...
Uykulu gözlerle ve sürekli esneyerek, güvenlik kontrolünden geçiyorum yine... Sanki buradan hiç ayrılmamış gibiyim...
Bir buçuk saate yakın bir uçuşun ardından, sabah güneşiyle birlikte Mardin’deyiz...
Havalimanının kapısında bizi bekleyen otobüse biniyor ve Şırnak’a gitmek üzere hareket ediyoruz.
Nusaybin üzerinden 190 kilometre yolumuz var Habur’a.
Dümdüz bir ovanın içinden seyrediyoruz. Dünyanın en verimli toprakları, Mezopotamya Ovası burası....
Sağlı sollu göz alabildiğine dümdüz, ne eksiniz verim alınacak ama ‘bomboş’, sanki kaderine terkedilmiş gibi duruyor bu topraklar..
Bazı yerlere mısır ekilmiş.
Kış güneşi pencereden terletecek kadar vuruyor yüzümüze...
Yollarda ara ara askeri binalar görüyoruz. Kapılarında ‘Hudut Namustur’ yazıyor.
Bir iki saati geçkin bir süre sonunda Nusaybin’de bir mola yerindeyiz.
Oldukça yoğun bir yapılaşma var Nusaybin’de. Şehir bayağı bir kalabalık.
Şoförümüz geç kalacağımızı söyleyip, motoru çalıştırıyor ve 10 dakika sonra yeniden otobüse geçiyoruz.
Mardin – Habur yolu yeni yapılıyor. Çoğu yeri bitmiş ve göz alabildiğine dümdüz...
Öğle vakti Cizre’ye giriyoruz. Çok bakımsız ve köhne izlenimi veriyor Cizre. Sağlı sollu tamirhaneler, kamyon park yerleri... Sanki bir oto sanayi sitesi gibi...
Sokaklarda siyah çarşaflı, beyaz peçeli kadınlar göze çarpıyor. Sayıları o kadar çok ki... Dikkat etmemeniz mümkün değil.
Belediye, Kürtçe bir afiş asmış. “Bayramınız kutlu olsun” yazıyormuş muavinin söylediğine göre. Telefonum Suriye GSM’e geçmiş; uluslar arası dolaşıma açık olmasıymış nedeni.
Otobüste Sezen Aksu’nun ‘Yarim Keskin Bıçak’ şarkısı çalıyor Kürtçe...
Önümüzde bir araba yanlış bir sollama yapıyor. Şoför, “Mutlaka Silopili’dir. Cizreliler böyle araba kullanmaz” diyor.
Belli ki ince bir çekişme var bu aynı güzergah üzerindeki iki ilçenin arasında.
Dicle Nehri öylesine cılız akıyor ki, sanki suyu tükenmiş gibi. Barajdan dolayı imiş.
Tepelerde birkaç yeni ev yapılmış. Şehir içindeki binalara göre lüks sayılır.
Bir süre sonra Silopi’deyiz. Sanki burası daha modern Cizre’ye göre. En azından binalar yeni. Ama yine de burası da sağlı sollu tamirhanelerle dolu.
İlçe girişinde bir askeri kontrol noktası var. Kum torbalarından siper yapmışlar. Elleriyle ‘yavaş’ diye işaret ediyorlar bizim şoföre.
Burada da manzara aynı. Poşulu erkekler, siyah çarşaf ve beyaz peçeli kadınlar heryerde...
Az ileride bir mola veriyoruz.
Solumuzda adını sürekli duyduğumuz Cudi – Gabar Dağları...Irak’a doğru uzanıyor.
30 kilometre daha gittikten sonra, Irak’a açılan tek kara sınır kapımız Habur’a varıyoruz.
Konuşmalar yapılacak. İlk olarak vali geliyor kürsüye koşar adımlarla...
Genç, dinamik ve cevval bir vali Ali Yerlikaya...
Tipik bir vali görünümünün dışında.
Oldukça heyecanlı ve çalışkan...
Şırnaklılar’dan, ‘Benim vatandaşım’ diye söz ediyor her lafının başında.
Yemekte onlarla olan samimiyetini gözlerimle görüyorum. Kimin hasta olduğuyla bile tek tek ilgileniyor.
1990 yılında il olan Şırnak’ın, hayret ettiren dökümünü yapıyor.
400 bin nüfuslu şehirde SGK’lı olan kişi sayısı 6 binden, son dönemde 11 bine çıkmış.
“Ama sakın yanlış anlamayın. Bu rakam, sanayi tesisleri kurulup, yükselmedi” diyor Yerlikaya.
Son dönem şehre gelen sağlık personeli ve öğretmenler nedeniyle yükselmiş bu rakam.
Yani işsizlik korkunç boyutta.
Diyeceksiniz ki ‘nasıl geçiniyor peki bu insanlar?’
Hemen söyleyelim, içinde bulunduğumuz yer Habur, Şırnaklılar’ın geçim kapısı.
Her 4 kişiden biri bu kapıdan ekmek yiyormuş.
2009 yılı sonunda 510 bin araç çıkışı bekleniyor bu kapıdan...
Ama Şırnak’ın eski günlerinden çok uzak olduğunu anlatıyor Yerlikaya hüzünlenerek:
“Terörün sadece hayvancılıktaki zararı. İl hudutlarının yüzde 20 .4’ünde ziraat yapılabiliyor. Nitelikli de tarım yapılamıyor” diyor Vali Yerlikaya.
Hayvan sayısı 1984’te 1 milyon iken bugün bu rakam 180 binlere düşmüş.
Ama yine de çok umutlu...
Ekonomideki potansiyeli şöyle anlatıyor:
“Kömür bol. 1982 MTA raporlarına göre, 81 milyon ton rezervimiz var. Akışkan Kaynaklı Termik Santrallere odaklandık.
Kurulu gücü 150 megavatlık termik santral kuruldu ve elektrik üretmeye başladı. 4 Termik santral daha yapılacak. Bunların maddi karşılığı 2.1 milyar dolar, kurulu gücü 1584 megavat olacak. Santral aynı zamanda 6 – 7 bin kişiye iş sahası yaratacak.
Bunun dışında, Şırnaklı yatırımcıların ortaklığıyla Silopi Çimento Fabrikası da önümüzdeki Temmuz ayında devreye girecek.”
Kapının girişinde yine bir sürü çocuk var, para istiyorlar. Birileri bir şeyler satmaya çalışıyor...
Yolumuz çok uzun.
Diyarbakır’a geçeceğiz buradan. 290 kilometre mesafeyi kat etmek yorucu.
Yolda askeri çevirme noktasında durduruluyoruz.
Kimliklerimize bakıyor komutan tek tek.
Önümüzdeki Şırnak plakalı bir minibüsten, arandığı iddia edilen bir şahsın indirilip, göz altına alındığını görüyoruz.
Bıçak sırtı yine bölge.
Kiminle konuşsanız haklı.
Olayları soruyorum mola yerlerinde gördüğüm insanlara:
“Birkaç çapulcunun ayartılması” diyorlar. “İşi gücü olan niye kalkıp olaylara karışsın?”
Ama işte anahtar kelime belki bu:
‘İşi, gücü’ olmalı insanın.
Şu bir gerçek ki, sıradan bir şey artık gösteriler ve şiddet olayları bu insanlar için
Zifiri karanlıktan, Diyarbakır’ın ışıklarıyla açılıyor gözümüz...
Orada gördüklerime DTP ve Osman Baydemir’i soruyorum:
“Gayet iyi çalışıyor” diyorlar. “Yine aday olsa yine kazanır... Hatta Baydemir olmasa da, yine partinin adayı başkan olur”
En ilginç cevabı da 27 – 28 yaşlarında bir minibüs şoförü veriyor:
“Burada kim ‘şu partiyi tutuyorum’ dese de inanmayın. Sandık başına gittiklerinde herkesin eli otomatik DTP’ye gider”
Diyarbakır Havalimanı şaşırtacak derecede kalabalık gecenin bu saati. Ama hepsi yolcu değil. Bir kişinin ortalama 5 uğurlayıcısı var. Otogar gibi adeta.
Gözlerim yine kapanıyor...
Birkaç gün sonra, yine bir yerlerden görüşmek umuduyla...
acaba o oto tamircisi dediğiniz yerlerden kaçak mazot almayı düşündünüz mü.silopide tenekesi 33 lira. cizrede 35 civarı şırnakta 38 lira.keşke kaçak mazot satışlarını birer benzin istasyonu gibi gördüm cümlesinide yazsaydınız...
o ortamda yaşamayan bilemez doğu insanının neler çektiğini. kurşunlar altında ders dinlemek oradaki psikolojiyi atlatmak her yiğidin harcı değildir. Oturduğun yerden konuşmak güzeldir. ellerinize sağlık güzel bir yazı olmuş .
Yılmaz 'a cevap sen orada pc başında gördüklerine hayattı yorumlamayı bırak sen oraya gidip o bedava diye övünerek söylediğin çorbadan hiç içtin o çorbayı hemen hemen kimse almıyor denilebilir.Hatta çorba o kadar iğrenç yenilmiyor Kalkmışsın orada Türkiyenin neresinde bedava çorba servisi yapılıyor..diye yazmışsın ...
Türkiyemizin acaba devlet böyle hangi sehrine Türklere corba dagitiyor..Sonrada cikiyorlar gece Askerimize kursun atiyorlar.Bize uymayan irklar cekip gitsin artik bende irkci oldum.
DEVLETİMİZ BURALARDA VATANDAŞLARIMIZA BALIK VERMEK YERİNE BALIK TUTMAYI ÖĞRETSİN. İLLEDE SANAYİ OLMASI ŞART DEĞİL HAYVANCILIK,TARIM, GELİŞTİRİLMELİ BÖLGE MÜSAİT. ORADAKİ VATANDAŞLARIMIZDA ÇABA GÖSTERMELİ TABİKİ. ÖNEMLİ OLAN DİĞER BİR KONUDA EĞİTİM. CAHİL İNSANLARIMIZI KANDIRARAK HAYATLARINI SÖNDÜRÜYORLAR.
bizimde işimiz gücümüz yok bizde mi terör yapalım yol kesip pusu kuralım, bir yandan vurup kırıyorlar bir yandan ağlanıyorlar. gelsinler işimizi gücümüzü verelim, mahallemizi, sokağımızı, evimizi, köyümüzü hayvanımızı hatta devleti de verelim de bizi rahat bıraksınlar dedirtecekler herkese en sonunda. durum onu gösteriyor.
sayin volkan ozsoy cok guzel yazmisiniz sizi tebrik edrim yazinizdan dolayi ama keske devletimiz batiyi gelistirdigi kadar oralarida gelistirseydi belki en azindan ne kan ne sidet olurdu batiyi gelistirerek sirin cizre gibi dogu sehirleri unutulmus dediginiz gibi isi gucu olan bu olaylara karismaz.
oradaki insanlar kaçakçılkla geçiniyor haksız kazanç var yani böylesine güzel para getiren iş varken neden başka işle uğraşsınki. gelsin gitsin kaçak mal dolsun cepler para