Mayıs ayının son haftası, Türk siyasetinin dönüm noktalarından birisidir. 27 Mayıs 1960 darbesi erken başlatılan demokrasi denememizi bir süre sekteye uğratmış, başka bir deyişle oy çokluğunun demokrasi yönünden diktatörlüğe yol açamayacağını da ortaya koymuştur.
Kuşkusuz, bu ihtilal veya askeri darbe, anlayanlara veya anlamak istemeyenlere önemli bir tarihi ders niteliğindedir... Politikacılara her zaman ışık tutmalıdır.
27 Mayıs askeri darbesi çok iyi irdelenmeli, akıl ve bilimin ışığı altında uzun uzun düşünülmelidir. Bugün okuyup yazan, günceli takip eden orta yaş ve üzerindekiler o günleri çok iyi anımsarlar. Ne yazık ki, genç kuşakların belirli kesimleri hurafelerle veya hacı hoca telkinleri ile uğraştıklarından 27 Mayıs darbesini ve onu doğuran etkenleri yeterince bilemezler. Oysa bu konuda o günleri yaşayanlar, içinde olanlar ve olmayanlar pek çok kitap, bilimsel, objektif makaleler yazmışlardır.
Türk insanın belirli kesimi, özellikle siyasetçiler veya siyasete soyunmak isteyenler 27 Mayıs’ı onu doğuran sonuçları, ihtilal öncesini, sonrasını çok iyi bilmek zorundadır. Bunun için de yapılacak iş çok iyi okumak ve okuduklarını değerlendirmektir.
27 Mayıs darbesinin önemli aktörleri vardır; bunlar Celal Bayar, Adnan Menderes ve İsmet İnönü’dür. Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi de birbirleriyle şiddetle çakışan iki önemli siyası partiydi.
Bu yazımda 27 Mayıs darbesini doğuran nedenleri, ihtilalin nasıl adım adım geliyorum dediğini ve bunu anlayamayan basiretsiz politikacıların değerlendirmesini yapabilmek bu sütuna sığmaz. Bu nedenle yalnızca Atatürk’ün kurmuş olduğu yeni Türkiye Cumhuriyetinin adım adım neden o günlere geldiğini kısa notlarla açıklamak isterim...
27 Mayıs öncesinde yedek subay ( o günlerde lise mezunlarının yedek subay hakkı vardı), ardından üniversite öğrencisi olarak o günleri izledim, siyaseti en ince detayına kadar basından takip ettim ve her şeyden önce düşündüm, kendimce yorumladım, akıl ve bilimden yana arkadaşlarımla tartıştım. Her şeyden önce kendime bile itiraf edemediğim bazı düşüncelerimi aynaya bakarak, kendimle baş başa kalarak söyledim.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan kısa bir süre sonra Büyük Atatürk, demokrasi denemesine girişmiş, ancak Serbest Fırka olayından sonra bunun henüz çok erken olduğunu anlamıştı. Bunun için yapılacak en önemli işin eğitim olduğunu bir kez daha düşünmüş, asıl savaşın cehaletle olacağını defalarca söylemişti. Bunun için halkın topyekûn bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi için Köy Enstitülerini ve Halkevlerini açmıştı. Gerçekte Köy Enstitüleri ve Halkevleri kısa sürede meyvelerini vermeye başlamıştı. Atatürk’ten sonra İsmet İnönü de aynı yolda yürümeye çalışmıştı.
II. Dünya Savaşının ardından İsmet İnönü, biraz da dış etkilerle demokrasiyi yeniden başlatmış, 1946 seçimleri biraz şaibeli olmakla beraber seçimin galibi olmuştu. Bu arada Demokrat Parti’nin kurucuları olan Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve arkadaşları Toprak Reformunu bahane ederek CHP’den ayrılarak yeni partilerini kurmuşlardı.
Türkiye’de 1950 seçimleri demokrasiye yönelik bir dönüm noktası olmuş ve Demokrat Parti büyük çoğunlukla iktidarı ele almıştı. 1954 ve 1957 seçimlerinin galibi de oy kayıplarına rağmen yine Demokrat Partidir. Bu dönemlerde Demokrat Parti halkın çoğunluğunu arkasına aldığı düşüncesi içerisinde tek başlarına her şeyi yapabileceklerini, her kuvvetin kendilerinde olduğunu düşünmüşlerdi. Türkiye’nin aydın kesimini, zinde kuvvetlerini nedense düşünmemişlerdi. Bu durum 27 Mayıs ihtilaline kadar sürmüş ve Yassıada Mahkemelerinde noktalanmıştı.
Sonuçlar herkesin malumu; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan asılmış, diğerleri çeşitli cezalara çarptırılmıştı. Celal Bayar’ın ise ileri yaşından ötürü cezası idamdan müebbede dönüştürülmüştü.
27 Mayıs ihtilalinden bu yana tam 48 yıl geçti. Bugün olanları daha objektif, daha bilinçli olarak görüyoruz. Askeri yönetimin baskısı altında olduğu söylenen Yassıada Mahkemelerinin kararlarını, açılan davalara daha bir başka gözle bakabiliyoruz.
Yassıada Mahkemesinde Demokrat Partiye açılan davaların hukuki boyutları ve nitelikleri nelerdir?
27 Mayıs İhtilalinin yapılması gereklimiydi?
Bugün de tartışılan, yeterince açıklanamayan sorular...
Öncelikle belirtmek isterim ki, Demokrat Parti iktidarı Türkiye’ye Atatürk’ten sonra gelmiş en düzeyli ve politikayı en iyi bilen kişilerden oluşmuştu. Bence o kadroların benzerleri o günden bugüne kadar bir daha gelememiştir. Ne var ki, Demokrat Parti akıl almaz yanlışlar yapmış, devrimlerin altını oyanlara taviz vermiş, batı emperyalizmine ekonomik ve siyasi yönlerden boyun eğmiştir.
Yassıada Mahkemelerini büyük olasılıkla o günlerin üzerinde durulacak noktaları üzerinde davalar açmamıştı. Köpek Davası, Bebek davası, Adnan Menderes’in aşkları gibi gereksiz davaların üzerinde durulmuştur. Böyle olunca da suçlanan siyasetçileri suçludan mazluma dönüştürmüştü.
Demokrat Parti’nin büyük yanlışları vardı. Bunun başında NATO’ya girebilmek uğruna TBMM kararı alınmadan Kore’ye seçkin bir tugay gönderilmiş ve o birliğin yarısından çoğu şehit düşmüş veya yaralanmıştı.
Kore’de Türk tugayının ne işi vardı?
Türk toplumunun aydınlanmasına yol açan, içlerinden değerli yazarların yetiştiği Köy Enstitüleri de kapatılmıştı. Ayrıca güzel sanatlar ve kültür yönünden halkı geliştiren Halkevlerinin de kapılarına zincir vurulmuş, eşyalarına el konulmuştu. Bu iki olay Türkiye insanının bilinçlenmesini, aydınlanmasını istemeyen yönetim biçiminin tipik bir uygulamasıdır. Atılan her adım oy uğruna yapılmıştı. Bu arada oy çokluğunu arttırmak için yavaş yavaş irticai hareketlere, toprak altına inmiş, sindirilmiş tarikatların yeniden ortaya çıkmasına neden olunmuştur. Bu hareketlerin sonucu olarak Atatürk heykellerini kıran, başta Ticaniler, Süleymancılar olmak üzere irticai örgütler yuvalanmaya başlamıştır.
Adnan Menderese TBMM kürsüsünden pervasızca “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz “ demekten kaçınmamıştı. Oysa Adnan Menderes çok iyi eğitim almış, İzmir’in güzide ailelerinden Evliyazadelere damat olmuş, Atatürk’ün dikkatini Aydın’da çiftçilerin yaptığı bir toplantıda çekecek kadar aydın bir kişi idi. Aydın’daki toplantı onun milletvekili olmasına yol açmıştı.
1950 sonrası Marshall Yardımı ile ABD’nin istediği ekonomik reformları Türkiye’de uygulamış, ancak bu uygulama batı ekonomisine bağımlı olmamızın başlangıcı olmuştur. Türkiye’de demiryolu ve deniz ulaşımı bir kenara itilmiş, yerini ABD’den gelen malzemelerin oluşturduğu karayolu ulaşımı almıştı. Köylüye, çiftçiye verilen kredili traktörler bir süre sonra onları zor duruma düşürmüştü. Krediler ödenememiş, yedek parçaları alacak maddi güçler ortadan kalkmıştı.
Demokrat Parti’nin en büyük yanlışı da basını karşısına alması, çoğunu hapsetmesi olmuştur. Böyle yapılarak aydın basını sindireceğini sanılmıştı. O zamanlar hapishanede, gazetecilerin bir araya konulduğu “Hilton Koğuşu” olarak isimlendirilen koğuş ön plana çıkmıştı. Ardından muhalefeti sindirmek amacıyla demokratik ülkelerde görülmeyen Tahkikat Komisyonu kurulmuş, bununla muhalefet susturulmak istenmişti. Nitekim İsmet İnönü’nün TBMM kürsüsünde yaptığı tarihi konuşmasında “Sizleri ben bile kurtaramam” sözü tarihe geçmişti.
Adnan Menderes’in “gerekirse orduyu yedek subaylarla yönetirim”; Celal Bayar’ın “dere geçilirken at değiştirmem” sözleri ise bir talihsizlikti...
Ne tuhaftır ki, Yassıada Mahkemesi bunların üzerinde yeterince durmamıştır. Bu arada yer altından çıkan bazı bağnaz kesimler, toplumda Adnan Menderes at üzerinde geceleri havada dolaşıyor, onları Yassıada’dan kurtarmak için Sarayburnu’ndan tünel kazılıyor; Onları asamazlar, millet ayaklanır sözlerini fısıltı olarak yaymaya çalışmışlardı…
Oysa Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan asılmış, bir gazeteci arkadaşımızın deyişi ile memlekette mantar tabancası (!) bile patlamamıştı.
Bütün yanlışlarına rağmen bu üç devlet adamı asılmalımıydı?
Hayır, bence asılmamalıydı, asılacak derecede vatana hıyanet suçları yoktu. Siyasi yanlışları, bilgisizlikleri, tarihten ders alamamaları vardı. Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmalıydı. Sonradan onların itibarı geri verildi, isimleri hava alanlarına, caddelere verildi, anıt mezarlar yapıldı. Böyle olunca da akıllar bir kez daha karıştı.
27 Mayıs darbesi Türkiye’de demokrasiyi bir süre geriletti. Ancak alınacak radikal kararlar ile Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve eğitim yönünden önü çok daha açılabilirdi. Milli Birlik Komitesinin kendi arasında bölünmesi, dış baskılarla bir an önce demokrasiye yeniden dönülme çabaları biraz erken oldu. Böyle olunca da zaman zaman yaşanan kaos ortamı Türkiye’yi muhtıralara, 1980 darbesine, sağ sol, Sünni-Alevi çekişmelerine götürdü. Bu arada en az PKK kadar tehlikeli olan bağnaz kesimlerin, tarikatların hortlamasına neden oldu.
Son söz olarak o günün koşulları içerisinde 27 Mayıs darbesi yapılmalıydı, ancak bu darbede hukuk süreci daha objektif ve adil işlemeliydi. 27 Mayıs’ın ardından Türkiye’nin en seçkin hukukçularının hazırladığı Anayasa üzerinde durulmalı, eğitim düzeyi yükseltilmeli ve demokrasi düşüncesi çok daha ileri düzeye eriştirilmeliydi. Böyle olunca da aydınlar ve aydın olmayan hurafeciler birbirinden ayrılır, bağnazlıktan medet umanlar da kendilerine uygun ortamlar bulamazdı.
Sanırım, Winston Churchill “Siyasetçinin en önemli özelliği, gelecekteki olaylar doğru teşhis edip önlemini zamanında almasını bilmektir” diyerek çok önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Darbe sevdalısı insanlar, demokrasi kavramını benimseyememiş, özümseyememiş,çaresiz ve kafasız insanlardır...Bu memlekette ister beğen ister beğenme, sonuçta başbakanlık yapmış, milletine hizmet etmiş rahmetli A. Menderesler insafsızca asıldı da, şurada bir teröristbaşını asamıyoruz!!Bu nasıl adalet!!Yazıklar olsun...İnsanlarımızın bir kere zihniyeti bozuk..İnsanlar hep işine geldiği gibi konuşuyor, hep işine geldiği gibi..
darbeye tamamen karşıyım biz öyle bir zihniyete sahibizki bizi en iyi şekilde yönetmek isteyen iyi niyetli insanları bir şekilde yok ediyoruz başkanımızı idam ediyoruz,zorla halka ana yasayı dikteyle onaylıyoruz ,halkı baskı altında tutup ezmek marifetimiz fişle ekmek vermek tüp için sıraya girmek ota buğday katıp yemek milleti fişlemek farklı düşünceleri yok etmek en güzel marifetimiz YAŞASIN ADNAN MENDERES YAŞASIN ADALET..
rahmetli başbakanımızı ve arkadaşlarını bir kez daha saygıyla anıyor şükranlarımı sunuyorum.
Öncelikle darbelere tamamen karşıyım ama 27 mayıs hareketinin haklı olduğuna inanıyorum idamlar olmamalıydı ülke gerçekten tamamen empeyalistlere peşkeş çekilmiş en yetkili kişiler ajanlaştırılmış onlar adına kendi dikta rejimlerine baş kaldıran halklara saldırmak için koreye asker gönderilmiştir emperyalime karşı savaş vermiş ülkemizin kuruluş amacına ters düşen ve olmaması gereken konulardır cemal gürsel türk ordusundan çıkmış tek atatürkçu komutandır ülkenın tam bağamsızlığını savunan halktanyana olan biridir darbeye rağmen emperyalist ajanlarını temizleyememiş sonrasında muhtıra ve darbelerle ülke yine emperyalizmin boyunduruğu altına girmiştir denizlerin idama gönderilmeside bunların intikam amaçlarının ürünüdür ülke emperyalizme öylesine bağımlı hale gelmiştir ki onların emirleri olmadan adım bile atamamaktadır bu gerçekleri görmek istemeyenler yada emperyal iş birlikçileri yalan yanlış yorum ve karalamalarda bulunmaktadırlar 27 mayis anayasası türkiyenın gelmiş geçmiş en demokratik anayasasıdır demokrasiyi içine sindiremeyen halk düşmanları irkçı faşist darbelerle bu anayasayı ortadan kaldırmıilardır ülkemiz bu günlerde aynı dönemi yaşamaktadır toplumsal doku tamamen bozulmuş halk biri birine düşman edilmiştir atatürk düşmanları iç savaş ortamı yaratmış durumdadırlar dünya uzayda yeni gezegenler ararken biz kendi topraklarımızı bombaliyor baş örtüsü denen saçmalıkla uğraşıyoruz yolsuzluğun talanın haddi hesabı yoktur en üst yöneticiler bile bu kirliliğe bulaşmışlardır çok yazık
MIT calisanlari maaslarini direk olarak Amerika dan almaya baslamislardi, tamamen bir kukla olmustuk! vatanin hangi istikamete gittigini görenler sagolsun! Aydin liyim ama sevmem Menderes i! Su Evliyaoglu sülalesininde sebayist oldugunu bilenler zaten buraya aksini yazmaz!
27.MAYIS.1960 TAN BU YANA GENE 27 MAYIS ŞEHİTLERİNİN YAPMAK İSTEDİKLERİNİN YAPILMAYA BAŞLANILMASINI DEMOKRASİ TEHDİDİ OLARAK ANLAYAN ZİHNİYETLE SAVAŞMAKLA GEÇİRDİK. YAZIK ÜLKEME HATTA YAZIKLAR OLSUN ASIL DEMOKRASİYİ TEHDİTMİŞ GİBİ GÖSTERENLERE. RAHMETLE ANIYORUZ SAYIN ESKİ BAŞBAKANIMIZI VE ARKADAŞLARINI.
1960 darbesini savunan bır zıhnıyet hıcbır zaman ileri gıdemez.zaten bu yazıdan belli oluyorki hala zihniyet degişmemiş.demokrasiyi darbe ve idamlarla cozmek isteyen bi zihniyet en bencil ve en bagnaz bir zihniyettir.sayın yazar bunca sene okumuşsunuz ama boşa hala dogruları gormezden geliyorsunuz.darbeler olduda ne oldu ulke duzledimi yok.gittikce batmaya basladı.bir kişi yada kişileri yargılarken ilk once kendinizden başlayın.unutmayınki allah her zaman dogrunun yanıdadır.ruhları şad olsun.
tümüyle yanlı olarak yazılmış bir yazı . darbeyi savunan bir zihniyet eğer çağdaş sa ben gerici olmayı bin kere kabul ediyorum. insanlar doğru yapar yanlış yapar beğenirsin beğenmezsin . illa benim gibi düşünmeyeni asmalımıyım . bugün parklara bu insanların adının verilmesi yazara neden garip geliyo acaba . fikirlerde asıldımı ? bu insanların halkta bıraktığı sevgi ve saygı da asıldımı ? veya adnan menderes i deniz gezmiş i astıkta ülke ilerimi gitti. sadece emperyalistlerin deiğini yapmış olduk. türkiyede bir kesimde bunlara alet oluyor, alkış tutuyor. aynı zihiniyet bugün sandıkta yenemediği partiyi başka alanlarda yenip bunu da alkışlamak için avuçlarını hazırlamış durumda bekliyor. fakat masa başında kazanan aynı masanın altında kalmaya mahkumdur. teşekkürler
evet arkadaşlar menderes hayatı iyisisyle götüsüsyle gelmiş gecmeiş hatalarıda varmış doğrularıda varmış bunlar tartışılarak bi yere varılmaz bunlardan dersler cıkararak bu memlekete sahib cıkmalıyız halk ve toplum olarak kendi görüşünü tutarsa vatandaş seviyor yoksa sevmiyoar saten birbirirmize saygıyı öğnenmedikce hic bir yere varamayız başka ülkeler bizim ülkemizin ic kavgasından meded umuyor bunlar biz halk olarak görmemiz gerekiyo bazı arkadaşlar eleştiri yazmış bazılar hoşların gidiyor böyle demekrasimi olur demekrasilerde bir birinin fikrini beğenmesen bile saygı duyacaksın onun icin biz türk toplumu olarak öncelikle ic kavgadan kurtulmalıyız halkı kim düşünüyor vatanın kim sahib cıkıyosa ondan yan olmalıyız benden yana olan gelsin benden yana olmayan gönderin gitsin dersek zaten kavgamız bitmez bu günkü ikdidarda olan parti de özelikle menderes dönemin görmesi ve ders cıkarması gerekli saygılar sunarım ülkemizizn birliğin bütülüğün temeni ederim
Boyle bır deger bu dunyaya bır daha gelmez
bende darbelere gericilik olarak bakanları anlayamıyorum bir türlü, beyler darbe gericilik değildir, evet insanlar yanlış yapabilirler, ama eğer siz ülke yönetiminin en üstünde yöneticiyseniz yanlış yapma hakkınız yoktur. isterseniz sandıktan %100 oy alarak çıkın bu size her istediğinizi yapabilme hakkını vermez. kaldı ki onların yaptığı yanlışlıklar halen devam etmektedir. ve unutulmamalıdır ki Atatürk ve İsmet İnönü bu ülkeyi çok zor şartlarda kurup 5 kuruş borçsuz olarak devrettiler, Adnan Menderes ne yaptı ülkeyi dışa borçlu ve bağımsızlığından ödün veren bir hale getirdi sadece bu bile darbe için yeterli sebebi oluşturur. ve eğer darbe olmasaydı Türkiye'de daha o zaman şuanki İran gibi olurdu...
ne demokrasisi kardeşim biz binlerce yıldır demokrasiyle mi yönetiliyoruz.genel başkan isimleri belirleyecek siz de onlara oy vereceksiniz; bu demokrasisse olmaz olsun.ne kadar ingiliz vatandaşı varsa , kıraliçe ye sadık kalacağına yemin eden gelip ekonomiden sorumlu bakan oluyor. böyle demokrasi olmaz ,olsa olsa işbirlikçi hükümet olur göreceksiniz yakında bu da bitecek
Sayin Erdem Tarihi bir yazi kaleme almissiniz, Size tesekkür ediyorum.27 mayis 1960 senesinde yapilan Askeri darbe Idamlar haric yerinde bir darbe oldugunu saniyorum. Cünkü o günleri cok iyi hatirliyorum,Ve inanyorumki ders olmasi gereken harekat,ti velakin biz Türk Halki ders almak yerine hep ders vermege calisiriz veya calismisiz. Menderes ve Arkadaslarina Allahtan rahmet diliyorum,Cünkü Türk halkini magaradan cikardigina inanyorum,Ama 1957 secimlerinden sonra Damokrat Partiden bazi milletvekilleri kendilerini ilahlastirmaya gittiler. Ne yazik,ki bu tür olaylari Rahmetli Adnan Menderese kestiler,Evet Menderesin,de hatalari olmustur Örnegim Halka hitabinda siz isteseniz Hilafeti getirirsiniz demisti bu tür demecler Anayasamizda suctur. Türk Halkini pesine takmisti yaptigi iyi örnekler var ortada,Mesela yol yoktu yollar yapmaga basladi her taraf karanlik icinde barajlar yapip tarima hem aydinliga cok faydasi oldu. Köylerden kazalara kazalardan sehirlere bataklik durumunda olan yollarda gidilip gelinmiyordu. Benim sahsi düsüncem Rahmetli Menderes,in bazi arkadaslari kendisini kurban verdiklerine inanyorum. Bazi yörelerde veya mahallelerde tek tük parmakla gösterilecek CHP insanlari yok etmege calisilmistir. demek oluyorki iktidar olan partiler aldiklari cok oy onlari kurtaramiyor. Yani ne oldum degil ne olacam deyip haraket etmelidir,Tipki simdiki iktidar parti gibi, Halkin yüzde 47 oy oranini aldigi halde ayagini yerden kesip Havalarda ucmaya basladi,Yaptiklari bazi degisiklikler gene anayasaya aykiri oldugunu bildikleri halde tatbik etmege calisyorlar. Tabiki simdiliki durum biraz degisik cünkü idam kalkti,bu konuda yasama sanslari var. Idam demek insan öldürmek demektir,bu kelimenin kullanilmasindan insan ürperiyor. O zaman yapilmasi gereken tek nokta kaliyor ne yaparsan yap anayasaya uygun bir sekilde yapmalisin,Demokrasi olan ülkede Halk istedigini iktidar yapar istedigi zaman,da indirir.Uzun lafin kisasi bizler ders vermege degil ders dinlemegi bilerek ögrenmeliyiz saygilarimla.
Bazen düşünüyorumda tarihten hiç ibret almıyor yine kafamızın dikine gitmeyi başarıyoruz.27 Mayıs ihtilalini kafamızın bir kenarına kazıyalım artık.O değerli insanlarla birlikte hangi değerlerimizde beraberinde astık.Sağcısıda,solcusuda bu vatan için uğraşıyorsa eğer saygımızdan öteye gitmeyelim.bizler bu eşsiz vatanın evlatlarıyız.İbret almayı saygı duymayı bilelim.RUHLARI ŞAD OLSUN.
Belki yanlış bir köşede yazıyorum ama; bugünkü (27.Mayıs.2008) Milliyet gazetesinde, köşe yazarlarından (genellikle beyefendi uslûbunu beğendiğim) Taha Akyol'un, özellikle ekonomik tahribat yarattığını iddia ettiği "27.Mayıs" için öfke kustuğu makalesine vereceğim yanıtı Kenthaber okuyucuları ile paylaşmak istedim. Onun tez'ini kısaca aktarayım: "Türkiyede ilk kez 1950-60 arası yakalanan Dünya ortalaması üzerindeki kalkınma hızı bu askerî darbe ile çöktü ve o dönemde çok gerimizde olan Güney Kore 1980'e gelindiğinde çok önümüze geçti. 27Mayıs, kanlı bir utançdır. Türkiyeyi 'meşruiyet krizi'ne atan bir cinnettir." Ekonomi konusunda, verdiği Kore örneği ile en hazin gafı yapan Sayın Akyol'a, 17.Mayıs Devriminden, tam 1 ay önce, Kore'de bir talebe gösterisini izleyen darbe'yi hatırlatmak isterim. Mart.1960'daki seçimlerden %90 (yanlış okumadınız: yüzde doksan) oyla iktidara gelmiş Cumhur Başkanı Syngman Rhee 26.Nisanda istifaya mecbur oldu; sonra pılısını pırtısını toplayıp kaçtı. 1962'de, ABD.de bir pansiyon dairesini paylaştığım Koreli arkadaşlardan, talebe gösterilerini bastırmaya çalışırken şiddet kullanan polisden 15 tanesinin idam edildiğini öğrenmiştim. Darbe'yi çeşitli asker grupların birbiri ile çatışması izledi. 1961'de iktidarı General Park Hee Chung aldı. Onun demir yumruk yönetimi 1979'da, KCIA (Kore Merkezî İstihbarat Ajansı) Başkanı Kim Jae Kyu tarafından, yemek masasında tabanca ile öldürülünceye kadar sürdü. Başbakan Coi Kyu Ha Cumhur Başkanlığına geçti Onun demokratikleşme denemeleri sökmedi, 1980'de Ordu denetimi ele geçirdi. Kanlı ayaklanmalar sonunda gene bir general Chon Tu-hwan Başkan oldu. Doğallıkla ABD.'ye güvence vererek iktidarını sürdürdü. Gürültüler, bakanlara yapılan suikastler gırla, devam. Daha ilerisini uzatmıyayım. Zira, Sayın 1980'i Kore'nin zenginliğinin evç noktası olarak gösteriyor. Bir tarafdan da, insana, 1970'lere kadar diktatörlükler altında inlemiş İspanyanın, Portekiz'in, 1967-74 arası askerî cunta idaresinin en ağır örneğini vermiş Yunanistan'ın hemen 1980 başlarında hop diye AB'ye katılmalarındaki hikmeti diktatörlük disiplinine mi bağlamak gerek; ya da Almanyanın, İtalyanın bugünkü ileri gelişmişliği, savaş öncesi diktatörlükler yönetiminden mi geliyor diye düşündürtüyor. Galiba evet. Çünkü 27. Mayıs bu ülkeye en olgun demokrasi için tasarımlanmış bir Anayasa hazırlattı. Ne yazık ki; Millî Birlik Komitesinin defosu Türkeş'in örgütlediği ve bir zamanlar Sayın Akyol'un da içinde olduğu Tosuncuklar bu demokrasiyi, bu Anayasayı bu millete çok gördüler. Cunhuriyet döneminin en büyük kanlı utancı, bizi tüm Dünyaya rezil eden 27.Mayıs değil, 6-7 Eylûl.1955 olayları skandalıdır.