1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Baykal, seviyesini yerdiği Başbakan'ın gerisine düştüğü için özür dilemelidir

Kent Haber’in, “Haber-Yorum” köşesinde, 29 Aralık 2005 Perşembe günü yayına giren ve aşağıda tamamını okuyacağınız, “Baykal, yerdiği Başbakan’ın da gerisine düştü!..” başlıklı yazıma kimi okurdan yergi aldım.

“Baykal, özür dilesin” çağrısına, Kanal Türk Televizyonu’nda Pazar günleri saat 12.00’de canlı yayınlanan “Politika Durağı”nda bugün (1 Ocak 2006 Pazar), Çankaya Köşkü'nü Vatikan'a benzetme yanlışını yapan gazeteci büyüğümüz Cüneyt Arcayürek de, “Baykal niye özür dilesin ki?!.” sorulu yanıtıyla katıldı.

Ya ben, “Baykal özür dilemelidir!” derken; kimden, neden özür dilemesini istediğimi iyi anlatamadım, ya da anlatmak istediğim iyi anlaşılamadı.

Ben gene diyorum: Baykal özür dilemelidir!..

Baykal’ı özür dilemeye çağırırken, Başbakan’dan özür dilemesi önerilmemiştir. Baykal, içinde kulaç attığı düşüncenin insanlarından özür dilemeye çağrılmıştır.

Çağrı hala geçerliliğini sürdürüyor ve Baykal’dan “özür” bekleniyor.

Baykal, bütün doğrulara parmak basmıştır, doğruları doğru ve seviyeli biçimde seslendirmiştir. Ama, “O üç nokta, Başbakan'ın yakasına bir rozet gibi yapıştı. Bizim bütün iddialarımızın kanıtları ortada. Hiçbir sözümüz boş değil. Bu belgeler, gerçek dışıdır diyebiliyor mu Başbakan? Diyemiyor. O üç nokta, Başbakan'ın yakasında yerini almıştır. Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir. Ben yakasına koydum” tümceleri içinde yer alan, “Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir” tümcesini kullanmamalıydı.

Bu tümce, Baykal’ın ekinine (kültürüne), siyasi anlayışına ve ahlakına vs hiç yakışmadı.

Bu tümce Deniz Baykal’a, “seviye” düşürdü!

Öyle bir düşürdü ki, seviyesini yerden yere vurduğu Başbakan’ın gerisine attı.

Baykal’ın kullandığı o tümce, seviyesi Baykal tarafından yerden yere vurulan Başbakan tarafından Baykal için kullanılsaydı, Baykal’ın yerildiğinin yüzde onu kadar yerilmeyecekti; “Başbakan’ın her zamanki bildik seviyesi…” denilip geçilecekti. Yanlış ama, böyle yaklaşılacaktı. Baykal o tümceyi söyleyince, kimse inanmadı, “Baykal’a hiç yakışmayan, Baykal’dan beklenmeyen tümce” denildi ve Baykal yerildi, olumsuz içerikte manşetlere çıktı.

Buna da, Baykal taraftarları içerlediler, kızdılar, “Başbakan söyleyince bir şey yok, Baykal söyleyince kıyametler kopuyor” dediler.

Bu arkadaşları, yazılanları iyi okumaya, “seviye” sözcüğü ile vurgulananı iyi anlamaya çağırırken; onlara, sormak istiyorum:

Baykal, “Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir” tümcesiyle yerilirken, Başbakan niye sessiz kaldı?..

“Siz ve sizin gibiler, Başbakan’a bir şey bırakmadınız” denilmesin. Böyle bir söylem, gerçekleri görememektir, gerçeklere beyni kapatmaktır, işin hafifine kaçmaktır…

Başbakan, o tümceye karşılık yanıt vermeyerek, Baykal’ın düştüğü yanlışı daha bir derinleştiriyor, Baykal’ı kendi sözüyle vuruyor, yıpratıyor; kendine “seviye” kazanma/kazandırma eylemi içine giriyor. Ama alışkanlıkları, bildik düzeyde/seviyede yanıt vermesini kaçınılmaz kılacak.

Deniz Baykal, Başbakan gibi siyasi seviyesi olağan kabul edilen biri olmamalıdır. “Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir” tümcesiyle girdiği o yoldan, “özür” dileyerek çıkmalıdır, siyaset yaptığı yelpazenin saygınlığı içinde kalmalıdır, o saygınlığı kalıcı kılmalıdır… “Yanıt vereceğim” diye, seviyesini yerdiği Başbakan’ın, yerdiği seviyesine, hatta onun da gerisine düşmemelidir. Düşerse; kendine yazık eder, içinde siyasi kulaç attığı düşünceye ve o düşüncenin sağlam inananlarına ihanet etmiş, seviyesinden dolayı da yerdiği Başbakan’ın eline altın değerinde kozlar vermiş olur.

CHP gibi köklü, vatan kurtaran, devlet kuran bir partinin başında, bir dizi yanlışlar yapan, karşısındaki siyasilere altın değerinde kozlar veren vs “Deniz Baykal” adlı siyasetçi ve onun, parti yönetme anlayışı olmamalıydı.

CHP gibi köklü, vatan kurtaran, devlet kuran bir partinin başında, siyasi seviyeyi düşürdüğü için yerdiği, yermekle kalmayıp yerden yere vurduğu Başbakan’ın siyasi seviyesinin de gerisine siyasi seviyesini düşürmeyen, yerlerde süründürmeyen; “Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir” türü tümceleri asla ağzına almadan meydanlarda gümbür gümbür gürleyerek, siyasi seviyeleri düşükleri halka anlatan; sandıktan, siyasi seviyeyi koruyarak çıkmayı başaran bir siyaset adamı olmalıydı…

… olmalıdır…

Biliyorum, Baykal yanlıları buna da kızacaklar. Kızsınlar. Böylesi kızmanın getirisi olumsuzdur. Baykal gerçeğini kabul ederlerse, doğru yaparlar.

Şimdi sizleri, Kent Haber’in, “Haber-Yorum” köşesinde, 29 Aralık 2005 Perşembe günü yayına giren, “BAYKAL, YERDİĞİ BAŞBAKAN’IN DA GERİSİNE DÜŞTÜ!..” yazımla baş başa bırakıyorum:

Başbakan, Salı (27 Aralık 2005) günü, Kamutay Genel Kurulu kürsüsünden, CHP sıralarına, özellikle ağır yergilerde bulunan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gözlerinin bakarak, “İddialarınızı kanıtlayın, kanıtlamazsanız ben size derim ki, üç nokta” demişti.

İnsan’ın usuna, Kamutay Başkanı Manisa AKP Milletvekili Bülent Arınç’ın o ünlü, “Şeyini şey ettiğimin şeyi” sözünü getiren Başbakan’ın “üç nokta”lı söylemi, bugün, Deniz Baykal’a anımsatıldı.

Ankara Çubuk'ta hayvan pazarını dolaştıktan sonra dönüşte Esenboğa Airport Otel'de söyleştiği gazeteciler, Baykal’a, “Başbakan’a daha sonra 'Bu üç nokta nedir?' diye sorma imkanınız oldu mu?” diye sordular.

Baykal’ın yanıtı, “O üç nokta, Başbakan'ın yakasına bir rozet gibi yapıştı. Bizim bütün iddialarımızın kanıtları ortada. Hiçbir sözümüz boş değil. Bu belgeler, gerçek dışıdır diyebiliyor mu Başbakan? Diyemiyor. O üç nokta, Başbakan'ın yakasında yerini almıştır. Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir. Ben yakasına koydum” oluyor!

Yıkılıyorum!

Ellerimle, utançtan kızaran yüzümü kapatırken, “Yazıklar olsun!” diye mırıldanıyorum!

Başbakan için söylediği, “Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir. Başbakan kontrolünü, nezaketini kaybetmeye başlamıştır. Bu üslup, yeni gerginliklere yol açar” tümceleri Baykal’ı tanımlar oldu!

Baykal, “O üç nokta, Başbakan'ın yakasında yerini almıştır. Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir” sözleriyle öyle bir seviye düşüklüğü yaptı ki, yerden yere vurduğu Başbakan’ın da gerisine düştü ve insanlara, “Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir. Baykal kontrolünü, nezaketini kaybetmeye başlamıştır. Bu üslup yeni gerginliklere yol açar” dedirtti!

Deniz Baykal, içinde kulaç attığı düşünceye bu ihaneti yapmamalıydı!..

O düşüncede, yerden yere vurduğu insanların seviyelerine inmek yoktu/yoktur!

Çıkıp özür dilemelidir!..
Yayın Tarihi : 1 Ocak 2006 Pazar 23:58:40
Güncelleme :2 Ocak 2006 Pazartesi 00:27:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
veli okutman IP: 193.255.226.xxx Tarih : 2.01.2006 09:49:57
Sayın Baki Karakol, Baykalın üslubu biraz sert olmuş dediğiniz gibi. Baykal partisine yöneltilen 'üç nokta' lafına çok sinirlenerek ve sinirlerine hakim olamayarak etti bence o lafı. Eminim kendisi de bize yakışmayan bu üslubu kullandığı için pişmanlık duymuştur. Ama tartışma bence burada kesilmelidir. Kalkıp özür dilemesini gerektirecek bir durum yoktur. Başbakan önce özür dilesin. Ardından da Baykal dileyecektir. Sonuçta her iki liderin de ettiği laflar belden aşağıdır. CHP'ye yakışmayan bi üsluptur ama karşı tarafında bu üslubu hakkettiği tartışılmaz. Olay burada kapanmalıdır. Fanatizme ve duygusallığa gerek yoktur.

Taylan özgür IP: 85.108.67.xxx Tarih : 2.01.2006 01:45:41
adamın birisinin evine bir hırsız girmiş ve birtakım eşyalarını alıp götürmüş,ertesi gün adam dostlarına bu olayı anlatınca başlamış dostları,ya kardeşim kapını sağlam kilitleseydin-pencereleri sağlam örtseydin-vs..vs..diyerek üstüne gelmişler,adam dayanamayıp,ya durun hele yaa..peki bu hırsızın hiçmi suçu yok!!!ya yapmayın kardeşim..şimdi sen yapmış oldugun degerlendirmenin farkındasın ve fazla tepki alınca kendini savunma piskolojisi ile daha çok yanlışa düşüyorsun,sorun baykalcılık da değil,sorun olaya objektif bakamamak...nasreddin hoca misali,birilerine bazı şeyleri yakıştırıp birileirne yakıştırmayarak insanların en tabi hakkı olan meşruu müdefayı ortadan kaldrımaya veya yapmış oldugu müdefayı haksız göstermeye çalışıyorsun.yakışmayacak ne var?zaten sorunumuz bu değilmi,insanlara gereken tepkiyi veremiyoruz...