Türkiye onu, yaptığı birçok projenin dışında, ülkeye Formula’yı getiren isim olarak tanıdı. Kimi zaman askerle ters düştü, kimi zaman söylediği sözler nedeniyle, ünlü manken Deniz Akkaya davalık oldu. İstanbul Ticaret Odası (İTO)’nun en uzun süreli ve en ses getiren başkanı oldu, sonunda kaybetti. Ama hiç yılmadı, pes etmedi. Adı gündemden hiç düşmedi. ‘Mehmet Yıldırım’ ismini Türkiye’ye hiç unutturmadı.
Ve o Mehmet Yıldırım, yaptıkları, yapacakları, planları ve gelecekle ilgili projelerini Kenthaber’e anlattı.
Siz, İTO’nun tarihinde en fazla ses getiren ve proje üreten başkanı olarak tanındınız. Yeri geldi hükümetleri, yeri geldi askeri bile kızdırdınız. Türkiye için birçok proje ürettiniz. Peki bu kadar proje üreten, ses getiren bir Başkan’ın, son seçimleri kaybetmesine neden olan neydi?
Bizde iş dünyası hep hükümete yakın olmak ister. Çünkü Türk ekonomisi ‘devlet’ ağırlıklı. Bakın tüm büyük kurumlar, fabrikalar, havalimanları hep devletin. Daha bunlar yeni yeni değişmeye başladı. Hal böyle olunca da, tüccar, sanayici hep devleti yönetenlerle iyi ilişkiler içinde olmak istiyor. 2003’ün başında yeni bir iktidar geldi. Bu iktidar Türkiye’nin 10 15 yıldır alıştığının dışında tek başına iktidar oldu ve Türkiye Futbol Federasyonu’na bile el atar hale geldi.
İşte bu iktidar, bu gibi kurum ve kuruluşları kendi yandaşları ağırlıklı bir yapıya büründürme gayreti içinde oldu ve İTO’da bunlardan biriydi. Ben 9 hükümet, 7 Başbakan’la çalıştım. Ama hepsine hem aynı yakınlıkta, hem de aynı uzaklıkta oldum. Tüm hükümet yetkilileri İTO’ya gelip, yapmak istediklerini anlatırlardı. Projelerimizi sorarlardı. Bakın biz o zaman hükümetleri tenkit etmiyorduk. Yanlışlarını söylerken, alternatif göstermeden hiçbir tenkitim olmamıştır benim. Ben bu Oda’yı hep iktidarların dışında tuttum. Hiçbir iktidarın uzantısı, lokali haline getirmedim. Tamamı ile özgür ve tüccarın hakkını koruyan bir kurum yaratmaya çalıştım. Hiçbir tüccarın, ihalesini, batık kredisini takip etmedim.
HÜKÜMET DARBESİ YEDİM!
Halk Bankası’nın 2-3 kişiye verdiği 150-200 milyon dolarlık kredilerine karşı çıktım. Çünkü bunları kullanmak KOBİ’lerin hakkı idi. Ama bugün bakın bu tip haksızlıklar karşısında konuşan bir kurum yok. Özel sektörün tek temsilcisi İTO’dur ve ben bu hak koruma işini ne TÜSİAD’a, ne de bazı özel ilişkiler içinde olan bir takım kuruluşlara bıraktım. 300 bin tüccarın hakkını korumuştur bu oda.
Ben bu iktidar döneminde de bu şekilde davranınca, ‘muhalif’ olarak algılandım. Oysa ki asla böyle bir düşüncem olmadı. Bu şekilde bir düşüncem olsaydı, bunu siyasi bir partide yapardım.
Ayrıca bizim İTO olarak ön plana çıkmamız da hükümetin bazı üyelerini rahatsız ediyordu. Tüm bunların sonunda bir ‘hükümet darbesi’ yedik.
Seçimi tüccarların nezdinde kaybetmiş değilim ben. Bir gecede İstanbul’da AK Parti’nin 2. İl Başkanı olan kişiyi alıp, belediye başkanlarıyla, bakanlarıyla partinin tüm gücünü kullanarak, bir ‘darbe’ yaptılar.
-Seçimleri kaybettikten sonra, yaklaşık 2-3 sene sustunuz neden?
Çünkü ben, İTO kurumunun bunları görüp, mukayese yapmasını bekledim. Şimdi aradan geçen 3 yıla bir bakalım. 100 milyon doları aşkın bir bütçe ve bu bütçeyi 3 yılda bunlar sadece ‘gezi’ için kullandılar. E şimdi bir düşünün 300 bin üye dişinden tırnağından artırıp aidat ödüyor sana .
Yönetim Kurulu üyelerini bir takip edin, çoğunun 200 gününü yurtdışında geçirdiğini göreceksiniz. Yurt dışında 5 yıldızlı oteller, first class uçuşlar, yemek vs paraları tamamen Oda’dan ve herkesin cebine de 250 dolar harcırah. Böyle bir ağalık, saltanat Osmanlı döneminde olmamış. İTO tarihinde böyle bir savurganlık yok. Biz 5 milyon dolarlık bütçeyle İDTM’yi, Kayseri’de, Trabzon’da kurduk. Eminönü binasını, sosyal tesisleri, Formula’yı, üniversiteyi yaptık. Olmadı, 11 tane okul yaptık. Kimseye 1 lira peşkeş çekmedik. Hiçbir meclis üyesinin oyunu almak için kimseye seyahat ayarlamadım. Biz, “Her meclis üyesi, yılda iki kez fuarlara katılabilir” sistemini kurmuştuk. Ben 7 oyla kaybettim. Şimdi meclis üyeleri aradaki farkı görüyor. Bazı muhakemeleri yapmaya başladı o meclis.
Bunların hem kurumu temsil etmede, hem bütçeyi kullanmada, hem tüccarları temsilde, hem de kamuoyu karşısında çok eksik olduklarını gördü. Benim arzum şu; Ben 22 senedir bu odadayım ve 125 yıllık tarihinde en iyi dönemini yaşatmış bir başkanım ben. Bunu övünmek için söylemiyorum ama yapılan işler ortada. Ben hem sürekli proje ürettim, hem de tüccarın hakkını hem ulusal, hem de uluslar arası platformda haklarını korudum.
İSTANBUL HALKINA ‘ZENGİNLİĞİ’ SEVDİRDİM
Ben halkla İTO’yü bütünleştirdim. Önce zenginliği halka sevdirdim. “Zengini” değil, “zenginliği” sevdirdim. Ben İTO’nun Kanlıca Sosyal Tesisleri’ni Cemile Sultan Korusu’nu halka açtım. İnsanlar aynı Conrad’da, Hilton’da, Çırağan’da düğün yapanlar gibi burada 5’te bir fiyatına düğünler yapıp, oradaki gibi havai fişek patlattılar. Oraya gelen davetliler İTO’yu tanıdı. Tüccarın, zenginliğin iyi bir şey olduğunun farkına vardı.
Ben tüm İstanbul halkını müşterim olarak gördüm. Çünkü biz koku üreten, araba üreten, gıda üreten insanlarız ve bunları bu şehrin halkına satıyoruz. Ama bu da yetmedi bana. Çünkü. bir ülkede bölgeler arasında kalkınmışlık farkı varsa, o ülkede huzur da olmaz.
Doğu’da PKK ekonomik sorunlardan doğdu. Ne yaptım, 100 tane tüccarı toplayıp, Doğu Holding’i kuruyoruz. Oralara yatırıma gidiyoruz dedim.
FORMULA’NIN HİKAYESİ
-Şimdi tüm dünya, Türkiye’yi Formula1 ile tanıyor. Bu nereden aklınıza geldi?
54’üncü Hükümet döneminin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, böyle bir teklif geldiğini, ancak o dönemki koalisyon yapısı içinde bunu yapmanın çok zor olduğunu söyledi bana.
Ben de “Bu ülkeyi çok yakından ilgilendiriyor. Tanıtım Fonu’nu da kullanarak, bunu çözebiliriz” dedim. Daha sonra Maliye Bakanı, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit’le temasa geçtik. Ama “Bunu kim yapacak?” sorusu cevaplanamıyor bir türlü. Ayrıca her bakan, bunu kendi şehrine götürmek istedi ve siyasilerin kendi içinde bir rekabeti başladı.
Oysa bu dünya dengeleri içinde baktığında, Formula1’in yapılabilmesi için o şehirde en az 50 bin yatak olması, otoyola yakın olması, havalimanlarının uluslar arası ölçülerde olması gibi kriterler var. Ama her il bunu haklı olarak kendine almaya çalışıyor. Daha sonra Bernie Ecclestone, “Eğer İTO ve İstanbul olmazsa, ben Türkiye’ye bu işi getirmeyi düşünmüyorum” dedi. Adeta kucağımda kaldı o an. Bunun akabinde iktidar değişti ve Ak Parti Hükümeti iş başına gelince, ben Sayın Başbakan ve şimdiki Adalet Bakanı olan o dönemin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı M. Ali Şahin’le konu hakkında bir görüşme yaptım. Sayın Başbakan bana, “Biz bu işi çok arzu ediyoruz. Hangi sorunun olursa olsun, yanındayım” dedi. Buna şahit de, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’dur.
-Sözünü tuttu mu Başbakan?
Hakkını yiyemem. Hakikaten tuttu. Hatta ben yurtdışındayken, bir telefon geldi ve “Başbakan temel atma törenine gelmiyor” dediler. Sonradan öğrendim ki, ruhsatı alamadığımız için gelmiyormuş. Telefon açıp, “Sayın Başbakanım, ruhsatı verecek olan İTO değil ki, sizsiniz. Bürokratik engellere takıldık” deyince, o gece çözüldü bu ruhsat işi. Bunun dışında yol meselesini Karayolları’na talimat vererek, kısa zamanda çözdü. Yani kendisinin çok yardımları, desteği oldu.
Orada (Kurtköy) sorunlar çoktu. Önce “su havzası” dediler, ardından “imara açık değil” dediler. Bunun dışında Akfırat ve Orhanlı Belediyesi arasında hukuki mücadele var. İş devam ederken, Antalya başta olmak üzere diğer vilayetlerin de bana kini hiç bitmedi. Sürekli yaptıkları yayınlarla beni taciz ettiler. Çağırıp, anlattım onlara. Bizim Formula ile anlaşmamız o zaman Ağustos ayındaydı ve Ağustos’ta Antalya, İzmir Çeşme ful dolu. En boş şehir İstanbul. Otelciler iş yapamıyor. 100 150 bin zengin turistin gelip, gece yaşamından alışverişine kadar döviz bırakacak bu şehre ve ekonomiyi canlandıracak. Bundan benim cebim değil, ülke kazanacak.
Bernie Ecclestone, kendi uçağıyla gelip, Kurtköy’de keşif yaptığında, “Bak Mehmet, bu iş normal yaparsan 25, TV’lerde çok şirin görüntüler için prefabrik tirübinler koyarsanız 50, ama 100 milyon dolar harcarsanız, Formula’nın dışında da kullanırsınız” deyip, beni İspanya’nın Sevilla kentine götürdü. Baktım orada bir otomobil firması, yeni çıkan araçlarının tanıtımını oradaki F-1 pistinde yapıyor. Ecclestone, “Sadece o firmanın dünyada 25 bin bayisi var. Her bayıden eşleriyle 7-8 kişi geliyor ve yılda 200 bin zengin insan buraya akın ediyor.. Bunlar bir ay boyunca burada yiyip içiyor ve her birinin cebinde en yüksek limitlisinden 3-4 kredi kartı var. Adamlar çalışıyor, eşleri alışverişte. Hatta bu kentte fazla imkan olmadığı için herkes Madrid’e, Barcelona’ya gidiyor. İşte İstanbul bunun için biçilmiş kaftan. Bunu 3 otomobil firmasına yapın, yılda 500-600 bin zengin turisti ağarlarsınız.. Bu bir fırsat ve kaçırmayın” dedi. Buna aklım çok yattı.
OTOMOTİV FİRMALARINA İLGİNÇ TEHDİT!
18 otomobil firması var. Ben bunları çağırdım, “3 firma, 5’er yıl arayla burayı tutacaksınız. Size burayı aylığı 5 milyon dolara kiralayacağım ve siz de yeni model tanıtımlarınızı burada yapacaksınız.” dedim.
Kabul ettiler mi?
Buna kendileri karar veremeyeceklerini, şirketin genel müdürlerinin bu konuda yetkili olduğunu söyleyince bana, ben de bunların derneklerine, Türkiye’ye otomobil ve parça giriş çıkışlarının İstanbul limanlarından yapılamayacağını, bu sevkiyatın artık Hopa Limanı’na kaydırılacağını söyledim.
“Bu uluslar arası gümrük anlaşmalarına aykırı” diye cevap verdiler bana. “Tamam ben o aykırılığı da giderdim. Fransa, Marsilya Limanı dışında bir tek otomobil girişine müsaade etmiyor. Halbuki Mercedes firması Fransa’ya 150 kilometre ama giremez. O arabaları TIR’lara yükler, Hamburg’a getirirler. Buradan gemi Cebelitarık’tan dolaşıp, Marsilya’ya gelir. O liman da çok dolu olduğu için 15 -20 gün kalır. Ben de bu kanuna dayanarak, orayı ihtisas gümrüğü yaptırıp, sizi oraya götüreceğim. 1350 kilometre kat edip, 7 vilayetten geçerek İstanbul’a geleceksiniz. Benim de o vilayetlerim kalkınacak” dedim. “Dediler ki, “Aman Başkan! Sakın Sanayi Bakanlığı’na filan müracaat etme, biz burayı tuttuk”
O PİST ŞİMDİ ÇÜRÜYOR!
Cem Hakko’yu çağırdım, “Bana yılda 15 milyon dolar vereceksin, buranın ayakkabısından şapkaya tüm promosyon ürünlerinin satışı senin olacak. Ama 16 veren varsa, başkasına veririm” dedim.
Bunu neden yaptım? 120 milyon dolar para harcadım mı? 3 firmaya 5’erden 15 milyon dolar yapar yılda ve 10 yıla kalmadan bu yatırım kendini amorti eder. İstanbul’a getirdiğin 500 – 600 bin turist de cabası.
Ama benden sonra bunu uygulayamadı bu yönetim ve Ecclestone’e 3 milyon euroya kiraya verdiler. Yahu kardeşim bir otomobil fuarı yapsan alırsın bu parayı.
Ceyda’ya (Erem) sorun gidin, zaten kadın bu parayı vermeye razı bir fuar için. Vali, Belediye Başkanı’sın. Yasakla Yeşilköy’de otomobil fuarını. Trafik müsait değil de. Burayı canlandır. Çok zor bir iş mi?
Oranın bir restoranı var. Tüm Formula yarışlarının yemeğini veren bir Türk’e verdim ben orayı. “Oo bedava olur mu?” dediler. Şimdi ne oldu bomboş.
Ben orada motosiklet yarışlarının yapılabilmesi için de 20 milyon dolar ekstradan para harcadım. Pistleri 80 metreye açtım. Asfaltın dışında kum alanları oluşturdum. Hani şimdi motosiklet yarışları, hani diğer yarışlar. Yahu gidin Frankfurt, Belçika pisti ful dolu.
Bir kokart pisti olacaktı.. Çocuklar 365 gün gelip yarışlar yapsın diye.Yemyeşil bir alan, çok güzel bir gölet var. İnsanların piknik yapması için.. Hemen yanına İstanbul Ticaret Odası kampusü ve onun da yanında golf pisti ile otel var projesinde. Ne yapıldı? Hiçbir şey. Bakın şimdi in cin top oynuyor, çürüyor bu güzelim tesisler. Çünkü akılları kesmedi. Çok yazık çok!
Ben orayı, 120 milyon dolara göre yaptım. Bıraktığımda, 80 milyon dolar harcamış, tüm ihaleleri yapmış, bu ihalelerle birlikte ödenecek paranın tamamı 110 milyon dolar civarındaydı.
Benden sonra ne olduysa, bu 200 milyon dolarlara çıktı. Müteahhitler, benden sonra para kazandıklarını söylüyorlar.
Proje, bana kalırsa şu an tamamen ölü. Yılda bir kez yapılacak bir Formula yarışı için orada o kadar yatırım boş duruyor.
Düşünün bu insanlar bin dolar harcasa 600 bin dolar, 2 bin dolar harcasa, 1 milyar 200 milyon dolar eder. Bu kimin cebine girecek? Otelcinin, lokantacının, kuyumcunun, halıcının, tekstilcinin… Yani İstanbul esnafının cebine girmeyecek mi?
OLİMPİYATLARI ERZURUM’A BEN GETİRDİM!
-Sizin Doğu’nun kalkınmasıyla ilgili birçok projeniz oldu, ama hayata geçmedi neden?
Erzurum 2011 Olimpiyat Oyunları’nı ben aldım Erzurum’a. Gidin sorun Yılmaz Tecimer orada. Biz gidip tanıttık. Masrafların hepsini ben karşıladım. Bakın 14 vilayetin valisini eşleriyle burada ağırlayıp anlattım. Hükümete anlattım. Tüm vilayetleri birbirine bağlayan çok entegre bir proje idi. Bakü’den uçakla 35 dakika. Soçi’den 40 dakika. Adam Bahreyn’den Pitsburg’a 8 saat uçuyor. Sonra da 4-5 saat otobüsle gidiyor. Burası 2.5 saat. Uçaktan indikten sonra 10 dakika sonra kayak merkezine çıkıyorsun. Bu ‘kurtuluş’ projesi. Bunun proje haline getirdim.
Bunun Dünya Bankası’ndan Avrupa Birliği’nden finansmanı çok rahat sağlanırdı. Demiryolu, karayolu, elektriği, suyu her şeyiyle biterdi. Bittikten sonra da ver özel sektöre. Özal’ın yaptığı gibi. Eğer Turgut Özal Antalya’da, “Ben bunu başlatıyorum, yüzde 50’si senin, yüzde 50’si benim diye özel sektörü teşvik edip başlatmasaydı, sen bugün o 25 milyon turisti havada göremezdin. Herkes bas bas bağırıyor, “İstanbul’a göçü durdurun” diye. İstanbul’a göç ‘pasaportla’ değil, ‘projeyle’ durur.
İşte sen bunu yaparsan, oradaki insanın peynirini, sütünü, yumurtasını 1300 kilometre buraya getireceğine orada önüne koyarsan ne adam buraya gelir, ne ambalaj ne nakliye ödersin. Bir de oradan kazanırsın. Yoksa oradaki adam nasıl kalkınacak?
TÜRKİYE’NİN TÜM AKIL HASTALARININ İSTANBUL’DA İŞİ NE!
Yok sen bunları yapmayıp, en iyi akıl hastanesini, en iyi huzur evini, en iyi kemik hastanesini İstanbul’a yaparsan, tabi herkes koşar buraya gelir.
Bakın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 4 bin kişi kapasiteli. Bunlara bakmak için de yaklaşık 4 bin kişi istihdam ediliyor. E getir bunu Tunceli’ye. Buraya vereceğin parayı ver oraya, oradaki üniversitelerim de ihtisas üniversitesi olsun. Erzurum Üniversitesi buralarda poliklinikler açsın. Ne işi var Türkiye’deki tüm akıl hastalarının İstanbul’da?
Darülaceze var biliyorsunuz. Bin 500 kişi, 3 bin çalışan. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesinden para yiyor buras para. Bir adam bin YTL’ye mi mal oluyor? Al sana bin YTL. Muş’ta sen bak bu insanlara. Zaten burada kalanlar İstanbul’un sinemasına, tiyatrosuna mı gidiyor? Oturuyor zavallı bir odada. Yap burada bir toplama yeri, sonra kes biletini gönder. Bak İstanbul boşalıyor mu boşalmıyor mu…. Bu insanların iki yakını da senede bir kez oraya ziyarete gitse, esnafı da, otelciyi de, çiftçiyi de doyurdun işte. Aynı şey hapishaneler için de geçerli. Proje mi istiyorsun, al sana proje!
Hangi Türk vatandaşına İstanbul’a gelmesin diye pasaport koyabilirsin? Kanun çıkarırsın, o kanunu da bir Allah’ın kulu takmaz. Nitekim takmıyor da. Bak Türkiye’nin yarısı oldu İstanbul. Doğu ne olacak? PKK’ya mı bıraktık oraları şimdi?
Bugün İTO’nun bütçesi 100 milyon doları aştı. Ama proje yok ve para ortada. Sen eğer peyniri ortaya koyarsan, fareler cirit atar. Suistimallerle, hırsızlarla baş edemezsin. İşte benim hiç peynirim olmadı.
-Peki bu kadar güzel projeleriniz var. Neden siyasete girmiyorsunuz?
Ben ufku olmayan projelere hiç girmedim. Bugün eğer Formula yapılmamış olsaydı ve ben sana böyle bir proje var aklımda deseydim, sen bana gülerdin. Ama ben yaptım. Ben şu İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’ni yapmamış olsam, ve desem ki, “İstanbul’a 120 bin metrekare kapalı alan fuar merkezi yapıp, iki tane de lüks otel kuracağım ve 120 bin metre iş merkezi dikeceğim, Trabzon’a, Kayseri’ye Dünya Ticaret Merkezi kuracağım” desem inanır mıydın? Yaptım ama.
FUAR ALANINDA KURBAĞALAR ÖTERDİ!
Beni bıraksaydın, Gaziantep, Urfa, Samsun, Konya Dünya Ticaret Merkezleri bitmişti. Ben havalimanının oradaki fuar alanını tırnaklarımla kazıyarak yaptım. Kurbağalar ötüyordu orada. 1 lira vermediler bana. Şimdi ben Ceyda’ya kızgınım ve konuşmuyorum onunla ama, yine de tutarım onu. Çünkü ben ondan iki yıllık peşin alarak başladım bu işe. Bu duruma orayı ben getirdim. Ne Nurettin Sözen, ne Bedrettin Dalan güvenmedi bana destek olmadı.
İTO’nun Eminönü’nde şimdi kullandığı bina, Denizcilik Bankası’nın izbe bir deposuydu. Burayı alıp, 14 ayda ruhsatıyla, iskanıyla bitirdim.
Boğaz’da Cemile Sultan Tesisleri’ne çivi çakılmamıştı. Yaptım. Bundan sonra artık İTO’nun işi çok daha kolay. Çünkü bu Oda’nın artık inanılırlığı, güvenirliği var. Terörden günde 35 kişi öldüğünde Urfa’ya gidip, 700 kişinin çalıştığı sera, bin kişinin çalıştığı fidancılık tesisi kurdum. PKK’nın tüm tehditlerine rağmen, “Diyarbakır bizim kalemiz, giremezsin” dediği dönemde gidip, otel yapıp, Dedeman’a verdim.Şimdi gittiğinde benim yaptığım o otelde kalıyorsun. Harran Ovası’nda gövde gösterisi yapar gibi namluların ucunda Ajda Pekkan’a konser verdirdim. Bana, “Buraya adımını atamazsın” dediler.Ama gittim. İşte bunlardır seni güçlü kılan.
-Girecek misiniz siyasete?
Benim önce İTO’da gönlüm var. Ben oraya çok şey verdim. Eğer benim ekolümde, yani proje üretmeye gönüllü bir ekip olursa, ben varım. Ağabeylik yaparım. İllaki orada Yönetim Kurulu Başkanı olayım demiyorum. Ama bana itibar edecekler. “Mehmet Yıldırım kimmiş!” diye kimse söyleyemez. Orada her oturulan koltukta Mehmet Yıldırım’ın imzası var. Bu ülkeye hizmet edenlerin hakkıdır ödül.
Kimse diyemez, “Mehmet Yıldırım 3 kuruş için şunu, bunu yapıyor.” Benim şahsi varlığım, ömrümün sonuna kadar yemekle bitmez. Hiç bir şeye ihtiyacım yok. Benim için artık manevi haz var. Takdir edilmek, hizmet etme aşkım var. Yarım kalan projelerim var. Ha eğer bunlar için siyasette bir imkan olursa, bunu siyasette de yaparım. Belki siyasette herkesten destek alamayabilirsin, ama İTO öyle değil. Arkasında 300 bin tüccar var ve benim hizmet edebilmem için de seçilmem lazım.
PROJE ÜRETEMEZSEN DEVLET MEMURU OLURSUN!
Ha belki TOBB’la biraz ters düşebilirsin ama sonunda Rifat Hisarcıklıoğlu’da tam bir proje insanı. Götür önüne projeyi, sonuna kadar yanında olur. Ama bugün böyle bir şey yok ki… Her gelen, “Bana yardım et” diyor. Yahu bunu bazılarının anlaması lazım. Artık “yardım et” devri bitti. Devir artır proje devri. 20 milyonu aştı işsizimiz. Üniversite mezunları sokaklarda dolaşıyor. Biz özel sektör olarak bu insanların sorunlarına çare üretmek zorundayız. Yoksa devlet memuru oluruz.
4 sene 500 milyon dolar para gitti. Bak yan tarafta arsa aldık. Projesi hazır. Orası altı iki kat alışveriş merkezi, otopark olacak şekilde Çırağan Sarayı gibi 500 yataklı otel yapılacaktı. ‘Mısır Çarşısı’nı Butikleştirme Projesi’ idi. Cebinden bir kuruş da para çıkmayacaktı. Burası yap-işlet modeli ile yapılacaktı.
Burası Eminönü’nün kaderini değiştirecek proje idi. Çünkü saat 6’dan sonra Eminönü’nde çık çıkmıyordu.
TURİST Mİ, MAHKUM MU GÖRMEK İSTERSİNİZ?
4. Vakıf Hanı Adliye’ye vermişlerdi, ben geri aldım. Karşılığında 5 trilyon harcayıp, Levent’teki Adliye Binası’nı yaptım. Tayyip Bey’e, “Sayın Başbakanım, bu tarihi yarımadada elleri kelepçeli mahkum mu, yoksa turist taşıyan limuzin mi görmek istiyorsun?” dedim. O da bana, “O zaman bize bir adliye binası yap, burayı bırakalım” dedi. Hatta zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “Burası yakındı, bizim projelerimizi allak bullak ettin” diye sitem etti.
Kapıkule Projesi, Mehmet Yıldırım’ın projesidir. 1997’de Yunanistan’a gidiyoruz otobüsle, tuvalet yok tuvalet! Karşı tarafa geçtik son derece modern bir tesis. Geldim Başbakan Çiller’inden TOBB’a kadar herkese gittim ve “Bırakın biz yapacağız” dedim ve İpsala’yı ihaleye çıkardık. Şimdi sadece 14 milyon euro, Duty Free’sinden para alıyoruz. İşte bunun ardından Kapıkule girdi devreye.
DENİZ AKKAYA İLE DE TÜCCAR İÇİN MAHKEMELİK OLDUM
Benim zamanımda aidat dışında kasaya giren hiç bir şey yoktu. Şimdi her yerden para akıyor. Sadece üniversiteden 20 milyon euro para geliyor.
72 dava gördüm ve bu tüccar için 2001 yılındaki, “Asker her yere karışıyor, bari gelsin ekonominin de başına geçsin” dediğim için DGM’de yargılandım. Mankenle bile, tüccarın hakkını korumak için mahkemelik oldum.
Ama şimdi o İTO, hükümetin ırak karakolu oldu. Bir banka birine 700 milyon dolar kredi veriyor ve bankanın yöneticisi Oda’da Meclis Üyesi. Yahu kardeşim bir çık da, izah et bana neden verdiniz bu krediyi? O insanların İTO Meclisi’nde oturması dahi yanlıştır.
Röportaj: Volkan ÖZSOY
nedense iş yapacaklar muhakkak bir şekilde kurumun başından alınıyor sonrada elde var sıfır böyle düşünceli büyüklerimize çok fazla ihtiyacımız varken maalesef elindeki imkanınıda almak için uğraşıyoruz yazık bizlere
ah birde insanlarımız bunları okusa bu türkiyenin sizin gibi ato baskanı gibi insanlara ihtiyacı var ama değerinizi bilen yok yazık