Kabul edin ya da etmeyin ama, O, Türkiye’nin tartışmasız en büyük moda ve kostüm dizaynırlarından. Sanatçı kişiliğinden hiç ödün vermeyen,yaptığı her hareket, konuştuğu her kelimeyle bir anda milyonların gözünü kendine çevirebilen biri. Sevin veya sevmeyin ama, hadi dürüstçe itiraf edin: Bu topraklarda ‘moda’ deyince aklınıza kim geliyor?..
Uzatmaya hiç gerek yok ki, elbette Cemil İpekçi. Tıpkı sanatı gibi, aykırı söylemlerin, dik çıkışların, şaşırtan davranışların da üstadı olan, her türlü eleştiriye rağmen, kimseye eyvallahı olmayan Cemil İpekçi.
İşte o Cemil İpekçi Kenthaber’e geldi ve siyasetten sanata, iş dünyasından kadına ve hakkındaki iddialara kadar günlük yaşamımızın gündemini meşgul eden tüm konular hakkında düşüncelerini dobra dobra Volkan Özsoy’a anlattı.
3 saati aşkın konuştuk kendisiyle. Ama bu kadar uzun süren röportaj, inanın gazeteci-haber kaynağı atmosferinde değil, tadına doyum olmayan bir sohbet havasında geçti. Konuşurken, çözerken ve yazarken son derece keyif aldık.
Dileriz, siz de okurken aynı keyfi alırsınız. İşte Kenthaber farkıyla, sansürlenmeden ve gazeteci tabiriyle ‘birebir’ çözdüğümüz o ‘Cemil İpekçi’ röportajı…
SABETAYİST DEĞİL, YAHUDİ DÖNMESİYİM!
-Hemen şunu sorayım: Hakkınızda birçok söylenti var ve bunların başında da Sabetayist olduğunuz geliyor. Gerçekten Sabetayist misiniz?
Hayır değilim. Sabetay Sevi’nin sülalesinden gelmek farklı, Sabetayızm çok farklı. Bugün Türkiye’de 5 – 10 Sabetayist kalmamıştır. Esas Sabetayizm, ABD’de. En garibi de herkes onların buradan gittiğini sanır. Hayır onlar buradan giden bir kavim değil, Amerika’daki Hıristiyan ve Yahudiler Sabetay felsefesini yapıp, oradaki üniversitelerde kürsü kurmuşlar ve onlar bugün gelip Sabetay’ın her şeyini inceliyor.
-Peki nedir kökeniniz?
Benim ailem Yahudi dönmesidir. 1480’de Endülüs’teki (İspanya) zulümden kaçıp, Konya’ya yerleşen ve oradan İzmir’e, oradan da bir bölümü Selanik’e geçmiş bir aile. Düşünün ki 500 sene olmuş. Yani benim ailem hep grup halinde yaşadığı için biliniyor döndükleri. Bugün kim 500 yıl öncesini bilir?
Sorun bir Erzincanlıya, Sivaslıya, Adıyamanlıya… Acaba hangisi 500 yıl önceki ailesinin Ermeni mi, Türk mü olduğunu biliyor? 500 yıl bu. Kaç jenerasyon eder. Ben bunu bildiğim ve dürüstçe söylediğim için suçlu duruma düşüyorum. Ama senin 500 yıl evvelinde belki 2-3 tane Ermeni ya da Rum var; nasıl ispatlayacaksın?
Ayrıca İslamiyet doğduğu zaman herkes Müslüman mıydı? Putperest iken Müslüman oldu. Türkler bu topraklara geldiklerinde dinleri İslam mıydı? Şaman’dılar. Buradan İslamiyete geçtiler. Toplasan Anadolu insanının İslamiyet’i seçmesi en fazla 800 yıldır. Ben de onlardan 300 yıl sonra Müslüman olmuşum.
Yani ben bir Yahudi dönmesi olduğumu biliyorum hiç olmazsa, ama insanlar niye bu tip şeylerle bu kadar uğraşıp, kendilerine gelince bu kadar gocunuyor?
Sonra benim ailem, bu topraklara yüzyıllar sonra, Atatürk’ün geldiği Selanik’ten göçüp, Bektaşiliği seçmiş. Çok terbiyeli, çok eğitimli ve ahlaklı bir ailem vardı benim. Mesela babaannem ortaokulu Fransız, liseyi Alman lisesinde bitirmiş, 3 lisanı ana dili gibi konuşan biriydi. Onun için ben tekrar geldiğim o topraklarla gurur duyarım hep. Okumamış bir tane Selanikli bulamazsınız.
Bakın Cumhuriyet’in kuruluşuna; başta Atatürk olmak üzere neden bu insanlar hep öne çıkmış? Bu bir tesadüf mü? Bugün çıkıp bazıları konuşuyor: “Bu memleketi yüz yıla yakın buradan gelen insanlar idare etti” diye. Yahu iyi ki etmişler de Batılılaşmışız. Bugün pek çoğu ilkokulu bile bitirmemiş Anadolu kökenliler idare ediyor. Biz bir şey diyor muyuz? Bugünün sorunu bu bence. Eğitimsizlik, kültürsüzlüğe neden oluyor.
LEYLA GENCER HAKİKİ BİR BEKTAŞİYDİ!
Leyla Gencer, benim teyzemdi. Rahmetli için, “Hıristiyan’dı, şuydu buydu” diye demediklerini bırakmadılar. Hayır! Ben biliyorum ki, O son derece koyu bir Bektaşi idi. Annesi Polonezköy’de yaşayan bir Polonyalıydı ve son dönemde eşinin yanına gömülebilmek için Müslüman olmuştu. Anneannem, Leyla teyzemin babası, anneannemin kız kardeşleri, büyükbabam hepsi Boğaziçi Üniversitesi’nin içindeki Nafi Baba Tekkesi’nde yatıyorlar. Mesela benim annem, kendi anacığının koynuna gömülmeyi çok istemesine rağmen, Tekke ve Zaviyeler Kanunu nedeniyle gömülemedi oraya.
İşte ben çocukluktan itibaren çok koyu bir Bektaşi kültürü aldım. Mesela bize Allah’tan korkma öğretilmedi. Bize ‘şeytan’dan korkmayı öğrettiler. Neden? Allah’tan korkulur mu? Allah sadece sayılır ve sevilir. Biz hiç cehennemle korkutulmadık. Ben şimdi birine elbise yapıp, karşılığında anlaştığımız parayı alıyorum. Ama buna rağmen, 3 kere o parayı bana helal edip etmediğini sorarım. Bu benim yetişme tarzım ve ‘kul hakkı’ bizde çok önemlidir. Hayatta en korktuğum şey budur.
Benim adım ‘Cemil İpekçi’ ve yaptıklarımla varım. Beni son zamanlarda bu kadar çok üzen insanlar var ki, onların başında bazı gazeteciler geliyor. İnanıyorum ki, tarih onları yargılayacak. 500 yıl sonra onların başında belki bir mezar taşı bile kalmayacak ama benim adım hep olacak. Bunlar gönül kırıp, kul hakkı almaktan hiç korkmuyorlar. Onlara hakkımı kat kat helal ediyorum ki, bir de öbür tarafta karşıma çıkmasınlar.
KUR'AN-I KERİM ÜNİVERSİTE...
-Dine yatkınlığınız var mı?
Elhamdüllilah Müslüman’ım. Allah’ı içimde yaşamasını severim. ‘Din’ diye bir şeye inanmam. Hayatım boyunca tüm kitapları okudum. Zebur, Tevrat, İncil bunlar ilk ve ortaöğretimdir. Kur’an ise, ‘üniversite.’ Bu kitap ulaşılan son noktadır ve gerçek bir ‘yaşam’ kitabıdır. Ben ona inanırım.
'TÜRBAN' ÇIKIŞININ NEDENİ NEYDİ?
-Cemil Bey, sizin kısa bir süre önce ‘türban’la ilgili çıkışlarınız oldu ve bazı çevreler bunu, Türk Hava Yolları’nın (THY) ihalesini almak için özellikle yaptığınızı iddia ettiler. Gerçekten kaygınız bu muydu?
Öncelikle “ihale almak” diye yazan gazetecilerin hepsinin son derece cahil ve kültürsüz olduğunu düşünüyorum. Çünkü “Kamu İhale Kanunu” diye bir kanun var bu ülkede. Sen gazeteci olup da bunu bilmiyorsan, eline kalem alıp yazı yazma. Senin bu ihaleye girmen için bir sürü belge doldurup, yeterlilik alman şart bir kere. Ben, minicik atölyesi olan ve gelinlik diken biriyim. İşadamı değilim ki, bu ihaleye gireyim. Böyle bir şey var mı?
Ayrıca benim THY ve postacılarla olan anlaşmam, sadece ‘sanat danışmanlığı’ çerçevesinde. Üşenmeyip, internete girseler bunu görecekler. Ben THY için sadece tasarım yaptım. O kıyafetlerin yapımını 4 ayrı firma kazandı. Kimisi pantolon dikti, kimi ceket.
Hem ben dizaynır olarak anlaştığım paranın hepsini de nakit almayıp, bir kısmını uçak bileti olarak tahsil ettim. Bu benim meslek hayatımın en şerefli işlerinden biriydi. Kaç kişiye nasip olur böyle bir onur? O uçakların iç-dış dizaynını yapan benim ve koskoca THY, Cemil İpekçi tasarımı ile uçuyor. Bunu öyle kolay değiştiremezsin. Aradan en az 10 yıl geçmesi lazım.
Bugün aynı iş ihale açılmadan verildi. Niye bunu sorgulanmıyorsunuz siz gazeteciler? Şimdi de ben size bunu soruyorum. Ben cinselliğim dahil her şeyi açıkça, mertçe konuştuğum için bana bu kadar gaddarca davranıyorsunuz da, başkalarına gelince niye aynı tavrı sergilemiyorsunuz?
YAPTIKLARI TERBİYESİZLİK!
Geçenlerde bir köşe yazarı, “THY’de etekler diz boyu, hiç beğenmedim. Ama daha önce yumuşak modacının yaptığından da iğrenmiştim” diye yazdı. “İğrendim” kelimesini sen yazabilirsin. “Yumuşak Modacı” diye niye yazıyorsun? Ben zaten cinsel kimliğimi saklamıyorum ki… Hem benim modacılığımla cinsel kimliğimin ne alakası var? Yazıyorlar, “Kadın Yazarımız Ayşe…” diye… Yahu biz onun kadın olduğunu zaten biliyoruz. “Erkek Gazeteci Volkan” diye bir tabir olur mu? Biz Volkan’ın erkek olduğunu bilmiyor muyuz?.. Bunu hangi akıl, hangi mantıkla yapıyorlar anlamak mümkün değil…Bu düpedüz terbiyesizlik.
Ben bugün bana bunu yazanlardan çok daha güçlüyüm. İstesem, kafama taktıklarımın peşine iki dedektif takıp görüntüler, hangisi gay, hangisi eşini aldatıyor yazamam mı? Alasını yaparım. Ama bunun kime ne yararı olur? Ben bu insanların hiç birine dava da açmadım. Çünkü böyle dünyevi şeyler için uğraşmayı sevmiyorum. Fakat bilinsin ki, gönlüm çok kırılıyor.
AKP GELDİKTEN SONRA İŞLERİM BOZULDU!
Bunun dışında benim AK Parti’ye yakın olduğumu yazanlar, önce kendi içlerinde AK Parti’ye yakın olanları sorgulasın. AK Parti bana ev, araba, yat, kat almadı. Benim maddi durumum da AK Parti geldikten sonra değişmedi, hatta daha kötüye gitti. 20 gelinlik dikiyorsam 3’e indi. Bu nasıl yakınlık? Bu parti iktidara geldikten sonra kimlerin durumları iyileşti bence onları önce bir sorgulamak gerekiyor.
Ben “En İyi Kostüm Dizaynı” ödülünü aldığımda önce Kadir Topbaş, ardından da dönemin Dışişleri Bakanı olan Sayın Abdullah Gül arayıp tebrik etti, bunlar yetmedi ardından da tebrik mektubu geldi. Ben bir sanatçı olarak ilk kez AK Parti’den gördüm sanata ve sanatçıya böyle sahip çıkıldığını. Benim sempatim bu yüzden.
-Peki o zaman ortalığın tam toz duman olduğu dönemde, ‘türban’la ilgili bu çıkışı neden yaptınız?
Ben 68 kuşağıyım ve hayatımda bir çok kez ‘parka’ giyip, dayak yiyerek, karakollara düştüm. Ki o zamanlar Fitaş, Dünya, Atlas, Lale, Elhamra Sinemalarının ya tam, ya da yarısının sahibiyiz. Öyle bir zenginiz yani. Ama ben koyu bir solcu hatta “gomünistim.” Öyle ki, büyükbabama gidip, “Sizi keseceğiz” derdim.
Yani bunları niye anlatıyorum, ben hayatı boyunca özgürlükleri savunan biri oldum hep ve türbanın da, eşcinselliğin de, kadın haklarının da savunucusuyum. Şimdi diyorlar ki, “Türban siyasi bir kimlik.” E kardeşim, zamanında ‘parka’ da böyle bir semboldü. Açılıp saçılmak değildir ki özgürlük. Özgürlüklerin içinde, kanun ve hukuk çerçevesi içinde “Nasıl istersen”ler çok önemlidir. Ha onun altında ne varmış? Ben o kadar başı açık insan biliyorum ki, altında neler var. Bu nedenle bir insanın başının değil, “gönlünün” kapanması önemli olan.
İNANÇ VE KADINLA UĞRAŞAMAZSINIZ!
Ben bundan 20 yıl önce bu tartışmalar yeni başladığında, “Bırakın inançla ve kadınla uğraşamazsınız, hele ki, inançla kadın bir araya gelirse hiç uğraşamazsınız” dedim.Bu çok doğru. Yani eğer bu tartışma eğer şimdiye kadar erkeğin sakalı veya fesi üzerine yapılsaydı çoktan hallolurdu. Ama kadın işin içine girince uğraşamazsınız. Kadın milletinle uğraşıp da kim üstün gelmiş tarihte. Sen yapma dedikçe yaparlar. “Bu türban yurtdışı destekli” diyorlar. Peki yurtdışı sadece türban takanı mı destekliyor. Yurtdışı poposunu açanı desteklemiyor mu sanki?
Biz dışarıdan idare edilen bir ülke olduğumuzu kabul edelim artık. Maalesef Atatürk’ün ölümünden sonra kaptırmışız yakamızı. Şimdi birtakım çevreler ABD’nin bizden toprak istediğini iddia ediyor. Bence bu ülkenin İngiltere, Fransa gibi öyle bir derdi yok, o zaten insanımızı “Amerikanlaştırarak”, seni Amerikalı yaparak, amacına ulaşıyor. İşte bunun farkında olmak lazım. Bugün gidin Rusya’ya, Çin’e; her yerde Mc Donalds’lar, blue jean’lar… Adamlara soruyorsun Çin’de “Adın ne?” diye, ağzını yaya yaya, “John” diye cevap veriyor. Bakın bizim gençlerimize, konuştukları Türkçe bile Amerikan İngilizcesi gibi…Yani adam ne yapsın senin toprağını alıp da? Sen zaten olmuşun o ülkenin insanı…
-Herkese yakışır mı türban?
İşte bunu konuşabiliriz. Ben bu türbanı herkesin içinden gelerek ve isteyerek taktığına da inanmıyorum. Öyle kadınlar görüyorum ki, türbanı takmış başına, öyle bir makyaj yapıp, öyle daracık bir kıyafet giymiş ki... Eğer bunu din için yapıyorsan, o zaman 'namaz' bunun neresinde kalıyor?
HAYRÜNNİSA HANIM ARADI MI?
-Konu ‘türban’dan açılmışken, Çankaya’nın First Lady’si Hayrünnisa Hanım’ın, Köşk’e çıkmadan önce çeşitli modacıları aradığı ve kıyafet konusunda yardım istediği iddia edildi. Bunların içinde siz de var mıydınız? Aradı mı sizi Hayrünnisa Gül?
Aradı ya da arattırdı. Ama ben yapamayacağımı söyledim hanımefendinin sekreterine de kendisine de.
-Neden kabul etmediniz ?
Çünkü bana bu teklif yapıldığında, Atıl Kutoğlu’nun ismi ortalıkta dolaşmaya başlamıştı. Bu teklif bana ondan önce yapıldı. Ben hayatımda tahayyül edemeyeceğiniz isimleri giydirdim. Ama önde olan insanların yanında alenen olmamamız lazım. Bu bir doktor-hasta ilişkisi gibi. Böylesine büyük makamlardaki insanlarla reklam yapılmaz. Yani bu söylentiler bu kadar ayyuka çıkmasaydı, gizli kalsaydı kabul ederdim.
-Nasıl buluyorsunuz Hayrünnisa Hanım’ı?
Ben onu öyle seviyorum ki.. Her şeyiyle hanımefendi, gerçek bir Türk kadını bu kadar olur ancak. Başındaki türbanla değerlendiriyor birçok insan. Bunu söyleyenler kendisini tanısa, O’nun gericilikle, şeriatla hiç alakası olmadığını çok iyi görecek. Hakiki bir laik, hakiki bir demokrat olduğunu görecek. Son olarak İngiltere Kraliçesi’nin davetinde bir arada bulunduk. O bir sineği bile incitemeyecek kadar hassas, duygusal ve kültürlü bir insan. Bu gerçekten anlatmakla olmaz. O hanımefendiyi tanımanız lazım. Ha ben bunları şimdi Cumhurbaşkanı eşi olduğu için söylüyorum sananlar olacaktır ama ben Semra Özal için de o zaman böyle düşünüyordum, şimdi de bu görüşteyim. Hayrinnisa Hanım için de gelecekte görüşlerim değişmeyecek.
BİLE BİLE YENİDEN SEÇİLMELERİNE NEDEN İZİN VERDİLER?
-Şimdi sizin sempati duyduğunuz bu partiye yönelik bir ‘kapama’ davası var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok yanlış çok! “Neden?” diye soracak olursanız, bu adamlar iktidara gelmeden önce farklı mıydı, ya da bunların söylemleri, tavırları bilinmiyor muydu ki, bu dava bugün açılıyor? Hatta hadi yapmadınız, niye ikinci kez seçilmelerine müsaade ettiniz?
Şunu herkes biliyor ki, bugün ekonomi ‘facia’ bir dönem yaşıyor. Hakikaten bu memleket sürüm sürüm sürünüyor. Pideciler, dönerciler bile inim inim inliyor. Ben iddia ediyorum ki, Türkiye kriz dönemlerinde bile böyle kötüsünü yaşamadı ve bunun ne kadar süreceği de belli değil. Bunun üzerine bir de erken seçim olursa, bunun maliyetini bu ülke nasıl karşılayacak? Bu işten yeniden hazine yardımı alacak olan partiler karlı çıkacak ama milletin sırtına bu kadar kısa sürede ikinci büyük bir yük binecek. Ayrıca bu tarih boyunca ispatlanmıştır ki, parti kapamayla fikirleri değiştiremiyorsunuz.
CUMHURİYET MİTİNGLERİ APTALCAYDI!
-‘Cumhuriyet mitingleri’ bu davada etkili olmuş olabilir mi?
Cumhuriyet mitingleri zaten başlı başına saçmalık. İnsanlar toplanıp ‘Cumhuriyet’ adı altında mitingler yapıyor. Biz bilmiyor muyuz Cumhuriyet olduğumuzu? Öte yandan “Biz bilmem kaç kişiyiz” diye sloganlar atmak yerine, niye ‘milletvekili dokunulmazlığını kaldırma’ yönünde eylemler düzenlemiyorsunuz? Eğer öyle bir şey yapsaydınız, sizin ayaklarınızı öperdim. Bunu bugün herkes biliyor ki, o milletvekili dokunulmazlığı kalkmadan siyaset düzelmez. Siz mi bilmiyorsunuz? Ha demek ki sizin de ‘vekil’ olmaya niyetiniz var ki, bunun üzerine gitmiyorsunuz. O insanlar anlar ne demek istediğimi…
-Sizce bu işin sonu nereye varır?
AK Parti elbette kapatılabilir Ama ben partinin kapatılacağını çok fazla düşünmüyorum Ancak parti içinde 70 kadar kişinin en az bir 35-40’ının yasaklanacağı görüşündeyim. Öte taraftan partiye son dönemlerde katılmış oldukça aydın kişiler var ve bunların yeni bir oluşum içine girip, ‘Abdüllatif Şener’ gibi bir ismin altında yollarına devam edeceğini öngörüyorum.
TAYYİP BEY'İN YANINDA KİM KALACAK MERAK EDİYORUM!
-Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın parti içinde çok yalnız kaldığı şeklinde söylentiler var. Sizin böyle bir düşünce veya izleniminiz var mı?
Bu çok doğru. Çünkü daha bu dava başlar başlamaz, parti içinde birçok insanın kendi başını kurtarma telaşına düştüğünü iyi biliyorum. Eğer o yeniden bağımsız olarak dönerse, birçok insanın tavır alacağını düşünüyorum.
Tayyip Bey ve Baykal çok hırslı insanlar. Bunu adım gibi biliyorum, hatta Demirel ile Erbakan, onların yanında hafif kalır. Baykal, avukat ta olduğu için son derece bilgili ve hiç bir şeyin yıkamayacağı bir beyefendi. Ama Tayyip Bey öyle biri değil. Alıngan ve çocuksu bir tarafı var. En ufak bir lafta alınıyor, sinirleniyor, bağırıyor, küsüyor. Yasaklanırsa küsüp, bir süre bırakabilir de.
Esas olay ne zaman çıkacak biliyor musunuz? Rahmetli Özal’ın vefatından bir hafta sonra, o ‘Papatya’lardan bir tanesi Semra Hanım’ın yanında kalmadı, telefon bile açmadı. Hatta arkasından ne laflar ettiler. Ben şimdi bu süreci çok merak ediyorum. Çünkü meşhur bir atasözü vardır, “Maymunum oynarken, aşım kaynarken…” diye…İşte o an Tayyip Bey’in hakiki dostlarının kim olduğunu belki kendisi de çok iyi görecek.
-Siz madem siyasete bu kadar hassasınız, fiili olarak politikayı neden düşünmüyorsunuz?
Hayır. Benim yaşım 60. Belki daha genç olsaydım düşünürdüm. Hiç olmazsa Turizm Bakanı olur, en azından Nemrut Dağı’na bir tuvalet yaptırırdım ki, millet o heykellerin üzerine işemesin diye.
MUHAFAZAKAR EŞCİNSEL OLUR MU?
-Her yerde sürekli ‘muhafazakar’ olduğunuzu söylüyorsunuz. Bunun amacı nedir?
Ben hakikaten muhafazakar biriyim. Bunu söylediğim zaman, “Hayır efendim muhafazakar eşcinsel olur muymuş?” diyorlar. Yahu kardeşim muhafazakar katil, muhafazakar sahtekar, muhafazakar hırsız oluyor da, neden ‘eşcinsel’ olmuyor? Adam adam öldürüyor, ama orucunu tutuyor, kandillerde cami ziyaretleri yapıyor, elini öptürüyor. Onun için muhafazakar eşcinsel de, katil de, hırsız da olur.
Evet ben hakiki bir muhafazakarım. Ailenin en büyük erkeği olarak, karşımda hiç kimse bacak bacak üzerine atıp oturamaz. Bir bakışla döverim adamı. Kardeşim 56 yaşında karşımda içemez. Bir kere baktığımda kadehi bırakır. Benim yeğenlerimden biri şu an 39 yaşında ve en son dayağını 36 yaşında yedi. Bu gerçek. Vurdum mu, bir de duvardan yerler!
Bana diyorlar ki, “Önce cinselliğini düzelt!” Bu dünyaya gelirken ben bu cinselliği seçip gelmedim ki…Zaten bu kadar şeye maruz kalmayı kim ister?.. Artık tüm dünya bunun ‘üçüncü’ bir cins olduğunu kabul ediyor bu yüzden. Hem ben bu ülkede kendi cinselliğimi bile adaplı bir şekilde yaşamaya özen gösteriyorum. Eğer bu dünyaya kadın olarak gelseydim “İpekçi’lerin kızı”, erkek olarak gelseydim “İpekçi’lerin oğlu” olarak yaşayacaktım. Şimdi bu ikisinin ortasındayım ve yine o ailenin çocuğu olarak yaşıyorum. Tek eşliyim. Hayatım boyunca hep uzun süreli ilişkiler yaşadım.
MİNİ ETEĞİ KİMLER GİYEBİLİR?
-Siz yaptığınız tasarımlarda kadını soymayı sevmiyorsunuz neden?
Çünkü ben giysi tasarımcısıyım, ‘soyma’ tasarımcısı değilim. İşim kadını giyindirmek, soyundurmak değil.
-Ama kadında dekolte ‘şıklık’ değil midir?
Bakın ben ‘yırtmaç’ sevmem mi, severim. Dekolte sevmem mi, severim. Ama yırtmaç, dekolte başka, ‘çıplaklık’ başka. Bazılarının yaptığı gibi, göğüslerinin ucuna iki tane, önüne de bir tane bir şey koyup, üzerine de tülden bir şey yapıyorsanız, hiç giyinmese daha hayırlı.
İlla ki dekolte veya seksapel yapacağım diye gündüz vakti göbeğin açık, donun gözükür vaziyette ortalarda dolaşmanın hiçbir alemi yok.
Ben kıyafette mini eteği, 12 ila, en fazla 25 yaş arası güzel bulurum ama o da vücudun güzelse… Çünkü bu yaştan sonra kadın ne yaparsa yapsın selülitleri, diz kapağında çizgileri başlar ve poposunun şekli değişir. Kaldı ki bizim Akdeniz kadını epeyce popolu kadındır. E böyle bir çirkin görüntüye katlanıp, mecbur musun o mini eteği giyip, oradan sıkmış, buradan sıkmış, ‘sosis’ gibi ortalarda dolaşmaya?
Bunun dışında göğüs arasında 30 - 35 yaşından sonra çizgiler başlıyor ve göğüs boşalıyor. Ne kadar sutyen giyseniz de, o göğüs çatalında buruşukluklar oluşuyor. Bunu niye gösteriyorsun? Bunun yerine hafifçe sırtını aç illa dekolte yapacaksan! Ha her şeye rağmen illa ki “Ben giyerim” diyorsan giy ama çirkin!
Ben erkekte de, kadında da ‘gizem’ seven biriyim. Erkek doğası gereği ‘avcı’, kadın ise ‘av’dır. Kaçar bir süre ama ‘av’ olmayı sever. Günümüze baktığımızda, bu kural yıkıldı. Artık roller değişti. Kadın avcı, erkek av oldu. Bu nedenle erkekler artık kadına eskisi gibi değer vermiyor.
-THY hosteslerini bu yüzden mi, yoksa AK Parti’den gelen ikazlar üzerine mi bu kadar kapadınız?
Sutyen mi giydirseydim sadece? “Bilmem kaç döneminde bu hostesler mini giyiyordu” diyorlar. Evet doğru ama o zaman sokaktaki kadın da mini giyiyordu ve kimse bunu ‘mini’ olarak görmüyordu. Şimdi sen hostese dekolte yapıp, miniyi giydirip uçağın ortasında dolaştırırsan, onun adı hostes değil, başka bir şey olur.
KADIN İŞYERİNDE AÇIK SAÇIK GİYİNMEMELİ!
Hem ben kadının çalışırken, bedenini çok fazla ön plana çıkarmasından yana değilim. Çünkü erkekler halen kadını cinsel bir meta olarak görüyor. Bana kimse anlatmasın, en moderni, en akıllısı bile böyle görüyor. E bu kadın cinselliğini biraz ön plana çıkardığında, adamlar ‘sarsalak’ oluyor ve o işyerinde en salak kadın bile, cinselliğiyle 5 puan öne geçiyor. Bu diğer kadına haksızlık değil mi?
Sen gidiyorsun vergi dairesine, kadında yırtmaç buraya, göğüsler şuraya kadar açık. O adamcağız vergiyi nereye ödeyeceğini şaşırır. Bu nedenle ben çalışan kadın kıyafetleri tasarlarken, onların cinselliğini çok fazla öne çıkarmayan ama kadınlığı ve estetiğini çok fazla gizlemeyen kıyafetler dizayn etmeyi severim.
TÜRKİYE'DE YÜZYILIN MANKENİ KİM?
-Yıllardır ‘taş bebekler’ diye tabir edilen ve mankenlik mesleğini icra eden o güzel kızlar hep sizin yanınızda oldu. Ama baktığımızda bugün herkes manken olduğunu iddia ediyor. Sizce bu ülkede söz konusu mesleğin hakkını veren hangisi?
Sema Şimşek, Ebru Ürün, Ceylan Saner, Şenay Akay, Çağla Şikel. Ama bunların içinde bir ‘Deniz Akkaya’ vardı ki, o bu memlekete gelmiş geçmiş yüz yılın mankenlerden biriydi. O podyumlara böylesine karizma, elbiseyi bu kadar iyi taşıyan biri inanın zor gelir. Bugün onun mankenliği bırakması, podyumlar için hakiki bir kayıptır. Ben Deniz’in mankenliğini bıraktığını duyduğum anda çok üzüldüm.
-Keşke hiç bu kadar şöhretli biri olmasaydım diye düşündüğünüz oldu mu?
“Şöhretin bir bedeli var” derler ya, bu çok doğru. Ama, “Sanatçı örnek olmak zorundadır” lafına karşıyım. Hayır kardeşim benim örnek olmaya ne mecburiyetim var? Ama dikkat edeceksin, terbiyeli olacaksın.
Yani sen şimdi beni bir arkadaşın olarak ne kadar seversen sev, sokak ortasında biriyle öpüşürken veya donumu çıkardığımı görürsen çekmemen mümkün mü? Zaten çekmezsen mesleğine ihanet etmiş sayılırsın. İşte bu şöhretin bedelidir.
Bileceğiz ki, sergilediğimiz her davranışın, söylediğimiz her kelimenin, her an çarpıtılma tehlikesi olan kişileriz bizler. Ama şunu asla unutmayalım ki, bizi biz yapan sanatımızın yanı sıra ‘medya.’ Hatta bugün sanatı olmayan insanı bile medya bir şey yapıyor. Hele o tip insanların şikayet etmeye hiç mi hiç hakları yok. Senin ne sanatın var ne sesin, ne bir başka meziyetin. Sarhoş olduğunda çekmişler, çıkıp bas bas bağırıyorsun “beni çekiyorlar” diye. Ayol sen şükret ki çekiyorlar! Gidip o insanların boynuna sarılarak öp bence!
TERZİLER 'ÜNLÜ MODACI' OLDU!
Ama bu tip insanlar her meslekte var. Yani ‘sanat’ camiasında bu tip insanlar olduğu gibi, medyada da, gazeteci olanlar ve “gazeteciyim diye geçinenler” var. Mesela benim mesleğimde adam veya kadın terzi, bir de üzerine üstlük dergi kopyacısı, bunların adı “ünlü modacı” diye geçiyor. Ama ben meslek yaşantımın 38 yılını geride bıraktım ve görüyorum ki, bu kadar zamanda sadece ‘doğru’ olanlar kaldı.
Sanat çok farklı bir şeydir. O, insanın kodlarına yazılmıştır. Ne yaparsan yap adam söyler, ne yaparsan yap yazar, ne yaparsan yap çizer… Ben 4 yaşında giydirmeye merak saldım, halen beynim giydiriyor…Bu tükürük bezi gibidir. Engelleyebilir misin tükürüğünün salgısını?
GERÇEK SANATÇILAR HANGİLERİ?
-Sizce Türkiye’deki gerçek sanatçılar kimler?
Aslında isim vermek doğru mu bilmiyorum ama, bir İbrahim Tatlıses acaba yurtdışında doğmuş ve ses dahil her türlü eğitimi almış biri olsaydı, acaba o sesle dünya starı olmaz mıydı? Ona keza bir Zeki Müren, Bülent Ersoy’u, bir Ajda Pekkan’ı, Sezen Aksu’yu, Türkan Şoray’ı kim inkar edebilir? Bu insanlar yoklukta sanatlarını zirveye çıkardı. Bir de varlıklı olabilselerdi, her biri nasıl dünya starı olurdu bir düşünün.
EŞCİNSEL EVLİLİK ÇOK APTALCA!
-Ben size biraz çekinerek de olsa şunu sormak istiyorum: Eşcinsel evliliklere nasıl bakıyorsunuz?
Bundan nefret ederim. Hollanda’dan daha bu akşam döndüm ve orada bir gay ile bu konu hakkında münakaşa yaptım. İki erkeğin evlenmesi kadar saçma bir şey olabilir mi? Evlilik, kadınla erkeğin ve doğacak çocuğun haklarını korumak için bina edilmiş bir müessese. Avrupa’da da bu işi ‘evlenmek’ adına yapmıyorlar. Bunu sonradan öğrendim ki, orada da ‘nikah’ın getirdiği birtakım maddi avantajlardan, vergi indirimlerinden faydalanmak için bunu yapıyorlar.
-Peki şu an birlikte olduğunuz insan birgün çekip giderse?...
Bekir Bey, benim hayatımda 8 senedir var ve 40 yaşında. Bunu ona ben teklif ediyorum. “Git evlen ve çoluk çocuğa karış” diyorum. Eminim ki, onun çocuğunu çok sever ve kendisiyle iyi bir dost olarak kalırım.
-Acı çekmez misiniz böyle bir şey olursa?
Acı hayatın kendisi. Ben 17 yıl birlikte olduğum insandan ayrıldığım gibi, bir de üzerine onun eşinin gelinliğini diktim. O gelinliği dikerken de bayıldım. Ama var bunlar hayatta. Yeter ki Allah insana ‘ölüm’ acısı vermesin. Benim bu kısacık hayata bakış açım bu.
ÇARŞAMBA'DAN GİYİNİRİM!
Türkiye’de marka kelimesi halen bilinmiyor. Senin marka olabilmen için bir hikayen, yaşayan bir varlık olman lazım. Marka ile ‘etiket’ arasında fark var. Biz hala etiketiz. Biz, birincisi sanatımızla, ikincisi köklerimizle marka olabiliriz. Aynı şeyi Versace geldi söyledi. Köklerinizi kullanmayıp, Batı taklidiyle marka olamazsınız.
Ben hiç pahalı giyinmem.Fatih Çarşamba’dan 10 YTL’ye şalvar, 2.5 YTL’ye gömlek diktiririm. Giyime para vermeyi aptalca bulurum. Ancak sanat eseri olan bir elbiseye tablo, heykel gibi sanat eseri olduğundan dolayı para öderim. Yoksa aptal bir bluza arkasında etiket var diye bu kadar para verilir mi? Bizim kadınlarımız bu etiketlere böyle paralar dökeceklerine biraz kitap alıp okusunlar. Zaten içi dolu olmayan hanımların o elbiseler üzerinden akıyor.
Röportaj: Volkan ÖZSOY
keşke herkes cemil ipekci kadar açık yürekli ve cesaretli olsa, ALLAH yardımcın olsun.
çok dobraca yapılmış hakikaten doyurucu bir röportaj türkiyenin insanlara önyargılı bakışı değiştirmesi lazım. ben muhafazakarım ve takdir ettim sanat yaşamında başarılar
ILK ÖNCE AKP HÜKÜMETI YESIL SERMAYEYE CÖZÜM BULSUN
vallaaa dedıklerıne sonuna kadar katılıyorum. aynnen de öle
acik sozluligunden ve durustlugunden dolayi kutlarim.herkes biliyor akp den baska hizmet veren hukumet olmadi bu gune kadar.
Gerçekden bu yazıyı okudukdan sonra cemil ipekçiye bakış açım değişdi eşcinselde olsa bukadar gerçekdi olduğu için kutluyorum hayata dair bakış açısı içinde ne diyelim allah klaylık versin vede eşcinsel olduğu içinde allah ıslah etsin
okuduğum en güzel ve dobra röpörtaj bir insan kendini bu kadar güzel ifade edebilir bırakın herkes istediği gibi yaşasın yahu seni seviyor ve başarılarınızın devamını diliyorum saygılar size cemil ipekçi
cemil ipekçi sizi seviyorum çok güzel konuşmuşunuz eşcinsel olmanız bunu saklamamnız çok güzel etrafımızda insan diye değerverdiğimiz ne pislikler var helal size..ve çok kültürlü birisiniz saygılar..
Sana kolay gelsin cemil
helal olsun bu ropörtajı okuduktan s0nra benimde CEMİL İPEKÇİYE karşı bakış açım değişti gerçekten dobra ve dürüst tebrikler:)
sn Cemil İpekci,bana göre siz değerli bir insansınız.birde üstüne boş konuşanlardan boşa yaşayanlardan olmayışınız,değerli bir insan oluşunuzu katmerleştiriyor.yalnız iki şey var söylemek istediğim,biri kendim hakkında sizin bilmenizi istediğim,diğeri sizin hakkınızda kendimin bilmek istediği..bende ailemin kökenlerine yani beşyüzelli yıl geriye net bakabilenlerdenim.geçelim-sizden yana bilmek istediğim,***hayır sormaktan vazgeçtim.en az bir atmış yıl daha,ve hiç incinmeden yaşamda varolmanız dileğimle.ayşe zehra.
Önce cemil beyi canini gönulder teprik ediyorum,gercekleri söyledigi icin. Herkes cemil bey gibi bilincli kulturlu durus olsa bu turban davasi bu kadar uzamazdi.Ben 34 seneden beri isvecde yasarim ilk defa turkiyenin avrupada sesini duymaya baslamisken kapatma davasi cikdi turkyenin hizini kesmeye calisiyorlar onlarda belli kimlerin oldugu.
ne yalan söyleyeyim yorumlarına açık sözlüğüne bayıldım kendisine hayatta başarılar
hayatımda okuduğum en güzel en mantıkılı en dürüst ne kadarda kendisini tanımasamda en doğru röportaj olmuş.bırakın insanlar istedikleri gibi yaşasın bu hayatta kimse kimseyi kırmasın yaşayın ibadetlerinizi yapın sevaplarınızı işleyin cemil abi sana sonsuz saygılar
cemil ipekçi gerçekten dobra biri sanatçılar bu kadar açık konuşmazlar ama o korkmuyor.tabi güzel olan yanlarıda var
CEMİL İPEKCİ GERCEKTEN DEĞERLİ BİR İNSAN ESCİNSELL OLMASI BENCE ÖNEMLİ DEĞİL ZATEN SN.CEMİL İPEKCİ GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK MODACI
ipekçi ile bir röportaj yapılmış belki güzel sözler söylemiş fakat kendisi nin ak partiyi tutuşu biraz yağcılık gibime geliyor başörtüyü insanlığı iyi açıklamış saygılar
cemil bey hala toz penbe gözlüklerini cıkarmak istemiyor ama cok konuşan insan yalan konuşur cemil beyin dogrularını yanişları götürüyor artık gözlüklerinizi cıkartın
insanların doğrularını doğrularımızla kıyaslamaktan vazgeçmeliyiz artık.çok başarılı bir ropörtaj.kaynak olan cemil ipekçi yi daha yakından tanıdığıma sevindim.hayatını,kültürel bağlılıkları ve birikimlerinden sapmadan bireyselleştirebilmiş olması bence takdire değer.
ne diyecegimi kestiremiyorum ama yazık
cemil ipekçi, dilerim bu ismi daha yıllarca duyarız.o gerçekten bir tarih çok seviyeli,kaliteli bir kişilik.meyva veren ağaç taşlanır.seni çok seviyoruz.
cemil ipekçiyi her zaman sevmiş ve takdir etmişimdir...yaşarken nasıl tanınıyorsa ölüncede unutulmayacaktır...!
helal olsun yaa.sözüm onlara çağdaş geçinerek insaları düşünceleriyle değil giyim-kuşamlarıyla değerlendiren SÖZDE MEDENİLERİN bu değerli insandan öğreneceği çok şey var.başarılarınız daim olsun...