Kuruluşundan beri ölüm kalım mücadelesi verdiğinden kendi kendine yetmeye özel önem atfeden İsrail, ilişkilerin en iyi olduğu dönemde bile Türkiye'den su satın almadı. Bugün İsrail'e karşı hakaret yoluna girmiş bir Türkiye'den su almanın ciddi ciddi düşünülmesi bile sorumsuzca...
İsrail kuruyor. Yaklaşan kış bizi olağanüstü yağış sürpriziyle mutlu etse bile, son altı yılın su açığını kapatmaya muhtemelen yetmeyecek. Ve son 10 yıldır art arda gelen hükümetlerin affedilemez tembelliğinden dolayı, şimdi vahim su kıtlığını tek bir gecede gidermek için dişe dokunur hiçbir şey yapılamaz. Bu olgunları göz önünde bulunduran hükümet en azından geçici bir çözüm arayışında. 10 yıl öncesinde Türkiye’den su ithal etme fikri üzerinde ciddi ciddi duruluyordu, fakat kapsamlı bir plana dönüşmedi hiç. Bu fikir şimdi tekrar gündemde.
Türkiye alternatifinden kaçınmak için daima zorlayıcı sebepler söz konusuydu. Bu seçenek, bilhassa suyu tuzdan arındırma altyapısına yönelik anlaşılmaz biçimde ertelenen yatırımla (ki bu yatırım suyu anında tüketmek yerine uzun vadede bizi gayet iyi bir duruma getirecekti) kıyaslandığında pahalıydı ve hâlâ pahalı. Ve hiçbir zaman açıkça söylenmese de, arka planında bir güvenlik endişesi taşıyordu: Türkiye seçeneğine karşı çıkmanın esas mantığı, İsrail’in kendi kendine yeterliliği ilkesine tümüyle aykırı olmasıydı.
Güvensizlik ikiye katlandı
İsrail kuruluşundan bu yana kuşatılmış, ölüm kalım mücadelesi veren bir ülkeydi. Bu yüzden İsrail’in ilk günlerinden itibaren, tarım ve gıda üretimi de dahil her alanda kendi kendine yetmeye ağırlık verildi. Bu bağlamda, su gibi hayati bir madde üzerinde yabancı bir ülkenin kontrolü fikri, o tedarikçi ne kadar güvenilir olursa olsun, düşünülemezdi.
Ve İsrail’in Türkiye’yle stratejik ittifakının altın çağında bile, ortaklığın güvenilirliğinin kesinlikten uzak olduğu düşünüldü. Yüzeyin altında, ittifakı kuşatan bir kuşku halesi daima var oldu; İsrail’i kaynakların en hayatisi olan su konusunda Türkiye’ye bağımlı hale getirecek her girişime derin bir kaygıyla bakıldı. Türkiye’nin halihazırda giderek artan İsrail karşıtı yaygarası bu endişeleri ikiye katladı. İlişkilerin nispeten iyi gittiği yıllarda rahatsızlığa yol açan fikir, Türkiye’nin sınırları dahilindeki ortak bir NATO tatbikatından İsrail’i dışlamasının, Suriye’yle yakınlaşmasının ve Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Operasyonu’na bitmek bilmeyen ağır eleştiriler yöneltmesinin yanı sıra, devlet televizyonunda İsrail askerlerini Arap çocuklarını pervasızca vururken ve daha bir sürü canilik yaparken gösteren Ayrılık adlı şok edici derecede berbat bir dizinin yayımlanmasının ardından iyice kabul edilemez bir noktaya geldi.
Bütün bu gelişmeler, kötüleşen ticaret ilişkileriyle birlikte elle tutulur bir hal de kazanıyor. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan bu yana artan sayıda Türk şirketi İsrail mallarına ve hizmetlerine ödeme yapmaktan kaçınıyor. Türk borçları yüzde 90 gibi muazzam bir oranda arttı ve şu an 40 milyon dolara ulaştı. Türk bankaları işbirliği yapmıyor. Bu da İsrail’in Türkiye’ye büyük kısmı metal, kimya ve plastik ürünlerinden oluşan ihracatının son dokuz ayda yüzde 40 azalmasına yol açtı. (İsrail’in ekonomik krize bağlı olarak başka ülkelere ihracatındaki düşüş yüzde 22.)
Bu arada İsrailli tatilciler de Türkiye’nin güzelliklerine ilgilerini hızla kaybediyor. Geçmişte üyeleri için Türkiye’ye seyahat paketleri organize eden İsrail sendikaları, son derece popüler bir tatil kenti olan Antalya’yı boykot edeceklerini açıkladı. Sendikalar Türkiye’ye giden İsrailli turistlerin en az yarısını oluşturuyor. İsrailli aileler rezervasyonları iptal etmek sıraya giriyor ve Türk Havayolları’ndan kaçınıyor. Sade kahve harmanını müşterilerine ‘İstanbul Coffee’ adıyla sunan İsrailli bir kafeterya zinciri Türkiye’nin hasmane tavırlarını protesto etmek için bu ürünü kaldıracak kadar ileri gidiyor.
Su arıtma kapasitemizi güçlendirelim
Böyle bir iklimde, hükümetin son haftalarda olan bitenleri görmezden gelip su ihtiyacımızın önemli bir bölümünü, en kibar ifadesiyle güvenilmez bir kaynak olarak nitelenebilecek bir ülkeden tedarik etmeyi ciddi ciddi düşünmesi sorumsuzluk ve gariplik olacaktır.
İsrail bugüne dek Türkiye’den su almadan idare etti ve gelecekte de idare etmek zorunda kalacak. İsrail’e karşı kara çalma ve hakaret yoluna girmiş bir rejimin acil durumlarda vanayı kapatmayacağı varsayımı üzerine kumar oynamak gerçek bir çaresizlik emaresi olacaktır. Her şey bir yana, Türk seçeneğinin şimdi tekrar gündeme gelmesi bile, son yıllarda tuz arıtma kapasitemizi artırmaktaki başarısızlığımızın ve büyük ihtiyaç duyduğumuz tuz arıtma tesislerimizin yapımını acilen hızlandırmamız gerektiğinin altını çizmeli.
(İsrail gazetesi, başyazı, 21 Ekim 2009)
Türkiye'nin milli menfaatlerini sonuna kadar destekliyorum, başka birşey hainliktir. aslında yahudi uşaklığını gizlemek için arapları suçlamak, eskidi...artık kimse yutmuyor. asıl hainlik budur, siyonist uşaklığı budur.yüz yıldır müslüman ülkelere, kardeşlerine sırtını dönmüş bir türkiye, o dönemi bitirdi, artık iyi şeyler yapıyor. ekonomisini, ticaretini düşünüyor. biz, yarısı türk olan iran'ın tepesine muş askeri havaalanını dikerken, almanya ve fransa görünüşte karşı,esasında ise yatırım yapacak kadar işbirliği içerisinde...bazı kişiler, bir millete ruhundakileri sıçratmaya uğraşırken, üst kimliği türk olan yüzbinlerce arab'tan utanmalı. eğer türksen türk'ün menfaatini düşün.hain, arab'a hain diyendir.
Türk ülkesinde yaşayan herkes kendisini Türk olarak hissetmeli hissetmiyorsa eğer ne hissediyorsa oraya gitsin bu ülkede yaşayan insanların tek bir kimligi var o da Türk kimliğidir altı üstü yoktur yaşadığın ülkeyi sevmiyorsan git.
Benim atalarıma yüzlerce yıl beslemelerine rağmen ihanet etmis nankörlerden mi özür dileyeceğim Türk ün ülkesinde yaşadığını unutma yusuf gürcan isimli arap ben Türk oğlu Türküm benim ülkemde yasıyor benim dilimi konusuyor benim vergilerimi yiyorsun unutma bunu asla unutma.1400 yıldır dininizle Türk milletini mahvettiniz Türk evlatları Türklüklerinden utanır hale geldi arap dini yüzünden ümmetcilik yüzünden bizler Türk üz Türk. arap unutma bunu
Hiçbir zaman umurlarında olmadığımız nankör araplar için dost İsrail le bu duruma düşmeye değermi ? araplar neden Kerkük te 1920(gavurbağı katliamı)-1924-1959(Kerkük Katliami)1996 Altunköprü katliamlarında Türkmenleri katlettiler ?Bu Türkmenlerin hepsi araplar gibi müslümandılar ümmetcilik sacmalğına saplanıp arap beyniyle hareket edenler bu yazımdan birşeyler çıkarın düşünün,Bizler Türk oğlu Türkleriz ihanetin resmi olan arapla aynı göremeyiz kendimizi asla ama asla.Türk-İsrail ilişkileri bu nankör araplar yüzünden bozulmamalı milli çıkarlarımızı düşünmeliyiz evet yine diyorum araplaşmamış bir Türk olarak Yaşasın Türk-İsrail dostluğu.Çok yaşa İsrail Çok Yaşa Türkiyem.
allah rast getirsin ali bey...seni, seninle bırakmak en iyisi...