Daum, Türkleri pek sevmiyor...
Genelde Fenerbahçe medyası denilen oluşum, yıllardır mantık dışı taraflılıklarıyla yandaşlarının amansızca aleyhine çalıştıklarının idrakinde olsalar da kalemlerinin Sarı Lacivert yazmasına her durumda özen gösterir.
Ne var ki son Schalke yenilgisi, başta teknik direktör Daum olmak üzere, Kanaryalar'ın önlerine bakmaları açısından, bu kez bazı klavyelerin eleştiri vuruşlarına yönelmesine yol açtı.
Avrupa kupalarında maç sonrası yapılan basın toplantıları genelde iç sıkıcı olur...
Sonuç tatmin ediciyse, Türk takımının teknik direktörüne soru soran olmaz...
Kayıp maçlardan sonraysa hocalar, genelde, soruların ayrıntısına inmeyip takıldıkları konuyu dillerini dolayıp gider...
Daum, Fenerbahçe’deki üç yıllık serüveni boyunca hiç durmadan temcit pilavı gibi masaya koyduğu ‘yabancı sayısının azlığı’nda yakınıyordu yine Gelsehkirchen'de...
Saracoğlu’ndaki ilk ayakta Schalke’de Alman pasaportlu olmayan 10 yabancı oynamışmış.
O gece, rövanştaysa sahaya çıkanlardan dokuzu Alman vatandaşı değilmiş...
İçine bulaştığı kokain skandalının ardından ülkesinde giyecek eşofman bulamayıp aradığı şefkat ve kulübe Türkiye’de kavuşan Alman teknik direktör, yenilgiyle ilgili açıklamalarında ana motif olarak hep aynı şeyi ileri sürüp durdu;
‘Yabancı oyuncu sayısı artmalı... Yoksa Avrupa’da rakiplerle baş edemeyiz...’
Önce, Kadıköy’de Kırmızı görerek cezalı duruma düşen Alex’in olmayışından şikayet edip durdu.
Ardından, Luciano ve Aurelio’nun de oyundan atılmaları sonucunda Milan maçı rövanşında - Alex’i de katarak- Avrupa deneyimli üç kilit oyuncusundan mahrum sahaya çıkacak olmasından yakındı.
Üstelik soruları, ‘Evet maça doğru onbirle başladım’ diye yanıtlıyordu Daum.
Aslında soru işareti, maç kadroları dağıtıldığında ortaya çıkan, Mehmet Yozgatlı – Nobre ikilisinin yarattığı açmazdı.
Daum da Mehmet yerine Nobre’yle başlamasının sebebini açıklarken, daha sonraki yanıtlarından da ortaya çıkan ‘Yabancı – Türk’ eleman ayrımının kafaları karıştıran girdabına yuvarlandı.
Alman gazeteciler konuya daha damardan girip, vatandaşlarını ‘Türk oyuncularına güvenmiyor musun’ bunalımına itekledi.
Daum, basın toplantısının bu ana konusunu şöyle kotarabileceğini sandı:
‘Yabancı oyuncu sayısının kısıtlanması Türk futboluna katkı sağlayabilir. Ancak bu Avrupa maçlarında Fenerbahçe’nin aleyhinedir.
Cezalılar yerine oynayacak genç Türk oyuncular adına bu iyi bir şey olabilir. Ancak bu Fenerbahçe için dezavantajdır.
Avrupa’da bu genç Türkler konusunda sabra ihtiyacımız var. Bu gençlere sabrederek gelişimlerini sağlamalıyız...’
İşin derinine baktığınızda, Daum’un kendini savunayım derken aleyhine sayılacak delilleri iddia makamına sunduğu gözden kaçmıyor.
Şöyle ki; sabırla ancak koruk helva olur, futbolcu değil.
Üç mevsimdir, kadrosundaki Jön Türkler’e, en kolay denilebilecek yerel lig sınavlarında bile güvenmeyen Daum, kulübeyi ısıtan ev yapımı formalarını ne diye Avrupa düelloları için ısıtmadı, deneyim kazanmaları için ne diye yeterli dakikaları vermedi...
Sarı Lacivertli genç Türkler’in uluslararası maç deneyimlerinin olmayışının suçlusu kim!
Genç ve tecrübesiz olmaları onlardan kaynaklanan eksiklikler mi, yoksa hocalarının tercihi sonucunda haksız yere karşı karşıya kaldıkları ithamlar mı!
Soru giderek Daum’un gerçekten Fenerbahçe’yi ve takımında yer alan Türkleri sevip sevmediğine uzanıyor.
Kanaryalar, şu anda Türkiye Süper Ligi’nde rakiplerine oranla çok etkili bir ekip görünümünde.
Ne var ki bu azamet, Avrupa biletiyle birlikte hayal kırıklığına dönüşüyorsa bunda idari yönetimin ve sahada top koşturanların suçu yok.
Tercihler ve sonuçlara bakıldığında ayağa kalkması gereken tek sanık kenar yönetim...
Çok şükür ki milli takım patronları, kolay yolu seçme yanlısı Alman gibi düşünmeyip Ay Yıldızlı kadro için en fazla Sarı Lacivertli formalara kucak açıyor...
Sivas deplasmanı zaferiyle tüm bu önemli sorunlar yine bir kalemde silinip atılacak.
Sarı Lacivertli kalemler bu gibi 'Avrupa bozgunu - yerel lig zaferi' ikilemesinin yarattığı uyuşturucu etkisinin peşinden gelen yapay bayram havasını yaratmakta müthiş ustadır.
Bir de Fenerbahçe'nin artık Edirne'den sonra da başarılı olmaya mecbur olduklarının ayrımına varabilseler...
Asıl o zaman renkdaşlarının gerçek anlamda yanında olacaklar...
Ama nerede o günler...
MedyaBurger