Bizim Gazete'nin köşe yazarı ve araştırmacı yazar Emin Karaca, basındaki eski tartışmalarla yenilerini mukayese ediyor. Karaca'nın Bizim Gazete'de yayınlanan "Henüz Ahmet Mithat Efendi’nin Seviyesine Ulaşamadılar!" başlıklı yazısı şöyle...
Ben bugün de Kitap Fuarı’nın getirdiği kitaplara devam edeyim istiyordum, ama şartlar izin vermedi. Baksanıza ülkenin gündemine onların, zengin semtlerden birinin kafesindeki ağız dalaşları gelip oturmuş… Herkesler işini gücünü bırakmış onları konuşurmuş…
Bugün “5N 1K” Programı’ndan bana bile geldiler, yıllar önce basın tarihimizdeki böylesi kavgaların kitabını yazmıştım ya, bugünküne ne diyorsun diye… Dün CNN’de izlemiş olmalısınız programı…
Konuyu kısaca özetlersek, şöyle:
“Vatan” yazarı Haşmet Babaoğlu, “Akşam” gazetesi yazarı Mansur Forutan’ın kendisi ve sevgilisiyle ilgili yazısına içerlemiş. Üstüne üstlük “Hürriyet” gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun da o günkü yazısında bir dokundurma yapınca, Gayrettepe’deki gazete binasından fırlayıp Nişantaşı kafelerinde aramaya çıkmış, yakalarsa bir şeyler yapmaya…Haşmet Bey’deki şansa bakın birini ararken ikisini baş başa bir kafede bulmamış mı!...
İşte kendisinin açıklaması:
“Benim derdim o gün Mansur’u dövmeye gitmekti, aradan Ahmet Hakan’ı çıkaracaktım.
İki tokat çakacaktım.
Mansur beni görünce ‘Gel Haşmet Abi’ dedi. Ne abisi ulan!
Ben şahsi olarak sokakta yüzleşmekten yanayım.
Hem korkak, hem alçak bir adam olduğu belli!
Bi tarafları kırılacak kesin yani…
Elimden kurtuluş yok.
İğrenç, adi, zibidi herifler bunlar.
Benden habersiz birisi dövecek. Benim üstüme kalacak, en korktuğum o. Halbuki ben onlardan önce davranmalıyım.
İki tokat atmadan olmaz.
Ali Boratav aradı, ‘Hemen geliyorum ben de iki tokat atayım’ dedi.”
Taraflardan öteki iki yazar da köşelerinde olay sonrası bir şeyler yazdılar.
Ahmet Hakan; “İşte şimdi bütün pervasızlığımızla kendisine ‘Neco’nun damadı!’ diyoruz.
Hadi bakalım pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.
Haşmet’ten korkan Haşmet gibi olsun.” diyordu.
Mansur Forutan ise, daha yumuşak karşılıyordu:
“İtibarı 30 yılda toplarsın, 30 saniyede verirsin! Toptan anlamazsın, top yorumu yaparsın…Aşktan anlamazsın –artık öyle gözüküyor- aşk yazarsın… Rock’tan anlamazsın, rocker geçinirsin… ‘Duygu adamıyım’ dersin, mekan basarsın –pardon basarmış gibi yaparsın- sonra da sağa sola korkudan titrediler dersin… Her gün olmadığın bir adam olarak güne başlamak zor olmalı. Kızgın değilim, öfkeli hiç değilim. Ama bir zamanlar kalbime girmiş birisinin düştüğü durumu görünce canım acıyor. Yanlış insanlara bedel ödetiyorsun Haşmet!”
Bakın bu olup bitenler bana neyi hatırlattı:
“Tercüman-ı Hakikat” gazetesinin 16 Şaban 1295 (15 Ağustos 1878) tarihli sayısında bir edip tarafından gönderildiğine dikkat çekilen iki şarkı yayımlanır. Şarkılar Ahmet Mithat Efendi’nin değil, İcra Cemiyeti Mümeyyizi Nazım Bey’indir. Ancak “Vakit” gazetesinin başyazarı Sait Bey, şarkıların o sırada gönlü şiddetli bir aşk ateşiyle yanan Ahmet Mithat Efendi tarafından yazıldığını kabul ederek, bir muziplik yapmak ister…
“Vay arada aşk da mı var? Niçin olmasın? Kendisinin roman kahramanlarından Rakım Efendi için dediği gibi, biz de Ahmet Mithat Efendi’ye büyük gazeteci dedikse; yemezler, içmezler, erkeklik-dişilik sınıfına mensup değildirler demedik ya!... Evet, aşık. Hem de Hamdi Bey’in tavsiyesi üzerine epeyce zamandır şiir söylememiş iken sevgilisinin tatlı dili karşısında perhizi bozarak:
Hokka-i gül be şekerdir dehenin
Doyamam ağzını öpmekle seni
diyecek kadar aşık!”
Sait Bey ayrıca Vakit’te mizah şeklinde yazdığı nazirelerde, Ahmet Mithat Efendi ile sevgilisinin adlarını da anıştırır.
“O sırada Ahmet Mithat Efendi aşık olmasaydı, Sait Bey’in önceki muziplikleri gibi bu nazirelere de şaka deyip geçerdi. Fakat Alfred de Musset’in dediği gibi aşk şaka kaldırmaz. Ahmet Mithat Efendi nazireleri sevgilisinin namusuna taarruz mahiyetinde gördü ve köpürdü. Sait Bey’i fellik fellik aramaya başladı. Nihayet kendisini Babıali Caddesi’nde yakaladı ve hıncını aldı. Bununla iktifa etse ya! Hayır, ertesi günü “Sait Bey’e Dayak” başlığı altında Tercüman-ı Hakikat’a üç sütunluk bir haber koydu. Bu haberde Sait Bey’in yüzüne attığı sille ve şamarlardan başka ‘hasbelbeşeriye bittehevvür (insanlık hali, kızıp köpürerek) iki de baston yerleştirdiğini, yazdı.” (Münir Süleyman Çapanoğlu’nun “İdeal Gazeteci, Efendi Babamız Ahmet Mithat” kitabından)
128 yıl önce; aşkıyla dalga geçen meslektaşı Vakit başyazarı Sait Bey’e, gazeteci-yazar atamız Ahmet Mithat Efendi’nin öfkeyle suratına vurduğu sille ve şamarlardan başka, yerleştirdiği iki de bastona bakarak; günümüzün kavgacı köşe yazarlarının henüz daha Ahmet Mithat Efendi’nin seviyesine ulaşamadıklarına hayıflanmamak elde değil!...
Emin Karaca/Bizim Gazete
Yayın Tarihi :
25 Kasım 2006 Cumartesi 10:38:29