1911’de Mimar Sinan’ın köyü Ağırnas’da, doğan, ’Sevdinoğulları’ soyundan Stavros Farasopulos (98) o kadar ’Kayserili’ ki, duvarında "Hemşehrim" dediği Cumhurbaşkanı Gül’ün fotoğrafı var. Türk arkadaşlarını, Yunanistan’a geldiği 1924 sonrasında yaşadıklarını anlatırken de, şöyle diyor: "Türk, Yunan, Ermeni olsun; Karamanlıların damarlarında aynı kan akıyor."
BATI Trakya’da yaşıyor. 1911 doğumlu. Dalya demesine 2 yıl kaldı. 1911’de Mimar Sinan’ın köyü Kayseri Ağırnas’da doğan ve "Sevdinoğulları" soyundan olan Stavros Farasopulos, ailesiyle birlikte 1924’te Yunanistan’a göçmelerinden beri Kayseri’yi ve Türk arkadaşlarını özlüyor. Anne tarafı Niğdeli, baba tarafı Konyalı olan 95 yaşındaki eşi Despina ile sohbet ederken de; 4 çocuk, 10 torun ve 13 torun çocuğunun ziyaretlerinde de hep memleketini anlatıyor, özlemle. Gümülcine’de bahçe içindeki tek katlı eski evinin duvarlarını Kayseri resimleri, tabloları süslüyor. Bu duvarlarda, "hemşehrim" dediği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de bir resmi de asılı.
Oğlu da ’Karamanlı’ gibi
Nüfus mübadelesi ile Kayseri’den ayrılırken bazı hatıralarını da beraberinde getirmiş Stavros. Kayserili Rumların, Yunanca yazılmış ancak anadillerinde, yáni Türkçe okunan mektupları gibi. Büyük oğlu Nikos, Yunanistan’da doğdu ama kendisi gibi çok düzgün Türkçe konuşuyor. "Babam beni bir Karamanlı gibi büyüttü" diyor.
Pastırma pekmezle büyüdüm
"Ağırnas’da, Kayseri’de 1922 öncesi hayat nasıldı" sorumuza daha anıları taptaze imiş gibi düşünmeden cevap veriyor: "Pastırma pekmez yiyerek büyüdüm. Köydeki en iyi arkadaşlarım Enver ve Niyazi idi. Türkçe anadilimizdi. 1918’e kadar Kayseri’de Rum okulu vardı. O yıllarda eğitim düzeyi en yüksek şehir Amasya idi. Ardından Kayseri gelirdi".
Yunanistan’da "öteki" oldu
Savaş yıllarını soruyoruz. "O dönemlerde insanları biz de (Yunanlılar) öldürdük, Türkler de. Ancak memleketim Kayseri’de savaş yaşanmadı. Çünkü Türkler ile Yunanlıları ayıran bir şey yoktu. Yunanistan’ın Anadolu’yu işgali ve ardından Kurtuluş Savaşı döneminde ben köyümde pek Türk askeri görmedim" diyor içi buruk. Stavros, ailesi ile Yunanistan’a geldiğinde, bütün Anadolu göçmenleri gibi pek de hoş karşılanmadı. Zorluklar çekti, hor görüldü. "Öteki" gibi bakıldı. Üstelik Yunanca da bilmiyordu. Derdini Türkçe anlatmak zorundaydı. Yine Anadolu göçmeni bir kunduracının yanında iş tuttu. Pire’den Selanik’e yerleşti. Yapmadığı iş kalmadı Stavros’un. Askere gitti. İkinci Dünya Savaşı’nı ve ardından Yunan iç savaşını yaşadı. Despina ile evlenip Gümülcine’ye yerleşti. Çoluk çocuğa karıştı, ama içinde hep Kayseri, hep Ağırnas köyü hasreti vardı. Gümülcine’ye yerleştikten yıllar sonra, 1960’larda, çocukluk arkadaşlarından Ağırnaslı Turan gelip bulur Stavros’u. Onca yıl geçmesine rağmen hemen tanırlar birbirlerini. 1970’de, yáni tam 46 yıl sonra ilk kez köyüne gittiğinde hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: "Çok iyi karşılandım. Tam iki ay kaldım. Dönmek istemiyordum. Hemşehrilerim sağolsunlar, daha sonraki yıllarda köyümüzdeki Ayi Anargiri Kilisesi’ni onardılar. Belediye başkanına teşekkür ederim."
Kayserili cimridir ama
EN son 2000 yılında gitmiş Kayseri’ye Stavros Farasopulos. "İyice yaşlandım. Neredeyse 10 yıl görmedim memleketimi. Gitmeye can atıyorum, gözümde tütüyor, ama bu halde nasıl gideyim" sözleri çıkıyor ağzından. Laf dönüp dolaşıp Türkler ile Yunanlıların benzerliklerine gelince, Stavros biraz düşünüp şunları söylüyor: "Ben Kayserileri, Karamanlıları bilirim. Türk’ü, Rum’u, Ermenisi damarlarında aynı kan akar. Kayserili cimridir cimri olmasına, ama hayır işlerinde hep ön sıradadır".
Kimdir
Kurtuluş Savaşı öncesinde, Konya Karaman bölgesinden olan İç Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaşayan, dinleri Hıristiyan Ortadoks, ırkları Rum, ancak anadilleri Türkçe olan insanlara "Karamanlı" deniyor. Karamanlılar, 1922’den itibaren mübadelede Yunanistan’a göç ettiler.
bu mubadele aslında türkiye cumhuriyetine cok şey kaybettirmiştir.sadece bu insanlar hıristiyan oldukları için vatanı terk etmek zorunda kaldılar.ama uyanık olanlar ben müslümanım diyerek kaldı.selanik,te cok yer var türkçe isimli ,buda burdan göç etmek zorunda kalan insanların orada sokak ve caddelere verdikleri isimler.ama diger tarafa bakın hep anlamadıgımız dilde sokak cadde isimleri. mesela güney doguda.
insanların milliyeti dini ırkı ne olursa olsun insanca insan gibi yaşadıkları taktirde insana yakışır hayat olur malesef bu şekilde yaşamak istemiyenler tarafından insanlık çok acı cekmiş çekiyor ve çekecek
Rum olsun, ermeni olsun, Bunlar Anadolu insanı. Devletler arası savaş ve anlaşmazlıklar bu insanları ana vatanlarından zorunlu göçürmüştür. Bu beyefendinin ifadelerini okurken içim burkuldu. Çok acıdım. Yazık çok yazık olmuş...
Doğma büyüme Kayserili biri olarak Yorgo Kırbaki beyfendinin hemşehrim Stavro amca ile ilgili yazısını gözlerim yaş içinde büyük bit keyfle okudum.Daha 10 gün önce batı trakya şehirlerinden iskeçe ve gümülcineyi ziyaret etmiş olmamdan sanırım daha bir ilgi ve duygu yoğunluğu yaşadım.
Keşke Rumlarla Türkler birlikte yaşamaktan hiç vazgeçmeselerdi.Keşke hala birlikte yaşasaydık.Bu mümkün olamadı bari kolayca Yunanistanı ziyaret etme şansımız olsa sa sık sık ziyaret edebilsek.Düşmanlık nedir bilmeyen tüm yüreklere saygılarımla.Mehmet Karakaya 13 eylül 2011/Side/Antalya