19
Nisan
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Sınır öncesi sinir muharebesi

Alain de Botton’un ‘Seyahat Sanatı’ adlı kitabında Hollandalı bir dükün hikâyesi anlatılır. Duc de Esseintes, miskin ve insanlardan nefret eden bir aristokrattır. Aman insanların çirkinlikleriyle ve aptallıklarıyla karşılaşmayayım diyerek evinden dışarı çıkmaz. Ancak dükümüz nasıl olduysa bir sabah Londra’ya gitmeye karar verir. Yolda karnı acıkır ve bir İngiliz meyhanesine girer. Burada bir süre kaldıktan sonra İngiltere’ye ‘gitmiş gibi’ olan Des Esseintes, hesabı ödeyip meyhaneden ayrılır ve valizlerini, atkılarını, şemsiyelerini, bastonlarını da alarak ilk trenle villasına döner. Bir daha da asla evden dışarı adımını atmaz.

Bu dükün bir de günümüz Türkiye’sinde yaşadığını düşünsenize. Seyahatin tüm zorluklarıyla birlikte, bir de bir yerlere gidebilmek için vize işkencesine maruz kaldığını... Kapı dışarı çıkmazdı herhalde. Vize işkencesi belki hiçbir zaman bitmeyecek ama en azından artık bu konudaki dertlerimizi dinleyen birileri olacak. Önümüzdeki günlerde İktisadi Kalkınma Vakfı ve European Citizen Action Service işbirliğinde oluşturulan bir ‘vize şikâyet hattı’ projesi hayata geçecek.
Bir ay boyunca uygulamada olacak proje ile Schengen vize işlemlerinin başlatılması için talep edilen belgeler, uygulanan prosedürler, maruz kalınan muamele ve diğer tüm zorlukların sistematik ve kategorik bir biçimde tespit edilerek, AB’de uygulamadan sorumlu birimlere iletilmesi amaçlanıyor. Onlar sormadan biz soralım dedik, konsolosluk önlerinde durup ‘içeride neler oluyor’u dinledik.

‘Bir tapu falan yok mu?’
Sezgi Gülersoy (Maden mühendisi, 39)
Vize alma öncesi benim hep karnım ağrır, sınavda gibi hissederim kendimi. Bir İspanya Konsolosluğu maceramı unutamam. Kendimce gerekli bütün evrakları tamamlamışım, başvurumu yapmışım. Ertesi gün konsolosluktan kırık Türkçe’li bir hanım aradı evimi. Dedi ki “Sizin maddi durumunuz pek iyi değil. Bir tapu falan yok mu?” Maalesef şu hayatta bir tapum olmadığını söyledim. “Ya ailenizin?” diye sordu. Dayanamadım, her şeyi göze alarak “20 senedir ailemle bir para ilişkim yok. Bu gideceğim tatille de ilgileri yok, bana para da vermeyecekler. Diyelim ben onların ev tapusunu verdim size. Bunun çok yalan olduğunu biliyorsunuz. Yine de işe yarayacak mı?” diye patladım. “Aslında evet, yarayacak” dedi görevli kadın sakince. Acil fakslarla falan yolladık, gerçekten işe yaradı da... Ama ben hâlâ anlamış değilim bu zihniyeti.

‘Yazar mısınız? Peki mesleğiniz ne?’
C.Ö. Üster (Yazar, 30)
Yaz başı Meksika’ya gitmeye karar verdim ve bu amaçla bir işe bile girdim. Ayarlamalar yapıldı, paralar kazanıldı, sonunda Gayrettepe’deki Meksika Fahri Konsolosluğu’na telefon açıp ihtiyacım olan şeyleri sordum. Serbest çalışan bir sanatkâr olmamdan ötürü, telefonda karşılaştığım yardımsever kızcağız, kâğıt üstünde geçerli ve beni Türkiye’ye bağlayıcı gösterecek bir şeyler getirmemi salık verdi. Ben de dediğini yaptım: Ziyarete gittiğim Meksika vatandaşı arkadaşımın kişisel bilgilerinin de yazılı olduğu bir davetiye mektubu, babamın üstüne kayıtlı bir ev, bir araba, bütün banka işlem kayıtları ve yolculuğumun tüm masraflarını babamın karşılayacağını bildiren noter tasdikli bir belgeyle birlikte başvurdum.
Normalde vize sonuçlanma süresi 15 iş günü olmasına ve internetten kontrol edilebilir olduğunun iddia edilmesine rağmen, bir 10 iş günü civarı gecikme üstüne ben telefon açmaya başladım. ‘Vallahi hâlâ haber yok’ bilgisi üstüne denemelerim beni Ankara’daki konsolosluğu aramaya sevk etti. Nihayet karşıma çıkan yetkili ağız, uzunca süren bir anlayamama seansının ardından bana şunu söyledi: “Aaa, sizin vizeniz henüz çıkmamış çünkü başvurunuz reddedilmiş.” Gerekçe vermek zorunda olmamalarına rağmen telefonda duyulan huzur verici ve sıcakkanlı ses tonumun yüzü suyu hürmetine bir açıklama kapmayı başardım: Babamın mal varlığı, ancak 18 yaşına kadar geçerli kabul edilen bir teminatmış; bu yaşta benim bir işim bile yokmuş. Olduğunu, serbest çalışan bir sanatkâr olduğumu söyledim. “Hangi dal acaba pardon?” diye sordular, “Yazarım ben; öncelikle yazarım, aynı zamanda müzisyen ve yönetmenim” dedim. “Cehaletimi mazur görün ama basılı bir kitabınız var mıdır acaba?” diye sordu.

‘Keşke’lerle kapatıldı telefon, yetkili kadının öğüdü şu oldu: “Bir kere ret cevabı aldıktan sonra bir daha zorlamanın âlemi yok, sizin Meksika’daki arkadaşınız Dışişleri Bakanlığı’na başvursun, bir teminat bedeli var 3 bin dolar civarı, onu yatırsın, vizeyi oradan alsın. Çıkış yaptığınızda yatırılan bedel geri alınacaktır zaten. Siz boşuna yeniden uğraşmayın.”

Kabulümü sağlaması beklenen kişiler, benim ülkeye ‘ancak ve kesinlikle’ depozitolu olarak alınmamı uygun gördüler. Meksika’ya gidince çıkmayı planladığım bir uçak yolculuğunun da biletleri yandı tabii. Bu arada, oradaki arkadaşım onlara bir dilekçe gönderdi. Reddedilmişlik mi daha çok üzdü, çaresizlik mi bilemiyorum. Yaptığım işlerin veya bu ülkeye olan bağımın kâğıt üstünde hiçbir ispatı olmadığından belki; kendime inancım zedelendi.
20 gün kadar sonra, Ankara’daki konsoloslukta çalışan o kadın aradı yeniden; sesinde bülbüller ötüyordu, heyecanlandım. “Sizin çocuğun bütün işlemleri halledildi, ben arkadaşlarla da konuştum, uçaktan inince de ilgilenecekler kendisiyle...” diyen bir ses. “Hangi çocuk?” dedim. “Aağğğ...? Hmmm affedersiniz, ben sizi tamamen başka biriyle şaaptım. Hmmm, yok yok, sizin durumunuzda bir gelişme yok, pardon ben bu kâğıtları önümde görünce karıştırdım herhalde... Neyse” diye eveledi, geveledi. Telefonu kapatırken şöyle dedim: “Bir dahaki sefere bizzat Ankara’ya geleceğim; sizinle yüz yüze gerçekleştirmek isterim şu mülakâtı.” Neredeyse her şey hazırdı, vizenin çıkmayacağını hiç sanmamıştım, çıkmayıverdi.

‘Nereye giderseniz gidin, vizeyi Fransız Konsolosluğu’ndan alın’
Fatma Atasever (İşsiz, 28)
Almanya bu konuda çok kötü. Şehir efsanesi gibi, Alman Konsolosluğu’nda yaşanılanlar anlatılır. Ben artık Fransa’dan alıyorum vizemi. Çoklu, Schengen.

‘Kız istemek vize istemekten kolaymış’
Davut Balkaya (Kafe işletmecisi, 32)
Sizi Allah gönderdi herhalde. Ben de az önce Fransız Konsolosluğu’ndan çıktım. Artık devlete mi, nereye e-mail atayım diye düşünüyordum. Ağlamak istiyorum, sinirden titriyorum yani. Vallahi kız istemek vize istemekten daha kolaymış. Ülkelerini yiyeceğim sanki. Ben ilk defa vize alacağım. Balayında Lyon’a gideceğiz çünkü. Nişanlım zaten çocukluğundan beri Fransa’da. Yani yabancısı değiliz ülkelerinin. Az da olsa Fransızcam da var. Kadın bana dedi ki “Balayı tarihiniz Noel’e denk geliyor. Değiştirseniz daha iyi olur. Çok yoğunluk oluyor o tarihte. Sonucu bilmiyoruz ama ben size söyleyeyim, vermeyecekler.” Kadın beni bir saat süzdü. Nişanlım o kadar süzmemiştir, yemin ediyorum. Yahu sana ne benim balayı tarihimden! Düğün tarihimi mi değiştireyim? Nişanlıma söyledim, o da üzüldü. Vallahi düğünümü zehir ettiler ama ben bu şahsı şikâyet edeceğim. Ülkesine kaçacağımı mı düşünüyor? Ne yapayım ben senin ülkende? Ben zaten hatayı nişanlımı dinlemekle yaptım. Vazgeçtim, gitmiyorum.

‘Komşu komşuya bunu yapar mı?’
Efe Aytaç Bilgin (Bilgisayar programcısı, 36)
En kötü ülke hangisi biliyor musunuz? Tahmin etmezsiniz ama Yunanistan. Komşumuz yaa, komşumuz! Dinlediğimiz müzik, yediğimiz yemek, affedersiniz ettiğimiz küfür aynı. İzmir neyse Atina o benim için. Yani öyle olmalı. İzmir’e gitme rahatlığında Atina’ya gidebilmeliyim. Ama gidemiyorum. Yunan Konsolosluğu kadar korkunç bir yer görmedim hayatımda. Sanırım hâlâ yeşil pasaportlulardan bile vize istiyorlar. Yani neler yaptıklarını tek tek anlatmayayım ama Türklere insan gibi davranmıyorlar, öyle söyleyeyim.

‘Ünlülere kıyak geçiliyor’
Fatih Kalın (Menajer, 37)
Perihan Mağden, Almanya vizesi almanın zorluklarını yazdı üç kez. Sonra konsolosla yemeğe çıktı, aldı. Ahmet Ümit “Önce bu kadar zorlayacaklarsa gitmem kardeşim” dedi, sonra basın açıklaması yaptı, aldı. Aslı Erdoğan da mesela basında haber olduktan sonra rahat rahat aldı. Bu ikiyüzlü tutum rahatsız edici.

‘Sakın 2 numaralı gişeye çatma!’
Alen Paha (Öğrenci, 27)
Benim başıma hiçbir şey gelmedi çünkü hayatımda hiç vize başvurusunda bulunmadım. Öyle şeyler duydum ki, aman dedim. Mesela ablam Fransa için vize almaya giderken ona demişler ki, “Sakın 2 no.lu gişedeki kadına çatma, çok belalıdır, herkesi ağlatıyor.” Var mı böyle bir şey ya? Kadın keyfine göre mi veriyor? Bana böyle bir şey yapsalar dayanamam, olay çıkarırım zaten. O yüzden almıyorum. Ablam da sıra ona geldiğinde, ki galiba almak istediği vize o gişeden veriliyormuş, gitmemiş. Kadın çağırıyormuş, o gidemiyormuş. Bu nasıl bir korku diye düşünüyor insan. Herkes ablama bakıyomuş, o kadına. Ve hava alacağım ben diye dışarı çıkmış, eve gelmiş. Bakın, ablamın korkacak bir şeyi yok. Üç dil biliyor, okumuş etmiş, para pul var, her şey normal ama korkmuş işte. İnsan utanıyor bunları duyunca.

‘O kadar evrak topladık, zahmet edip bakmadılar’
Nevşah Sicimoğlu (Grafiker, 40)
Geçen sene hayatımda ilk kez ABD vizesi almak için başvurdum. Gözümü öyle korkuttular ki, neredeyse titriyorum. Neyse, dosyaları hazırladık, iş yerinden türlü çeşit evrak topladık. İmza sirküleri, maaş bordrosu, sigorta kâğıtları, ayrıca tapu, kredi kartı ekstreleri... En mütebessim ifademizi de takınıp girdik kuyruğa. Protokol, güvenlik, sorgu sual biraz ürpertici; insan tedirgin oluyor ister istemez. Fakat iyi elemana mı denk geldik, yoksa tipimizi mi beğendiler, sıra bize gelince hiçbir arıza çıkmadı, evrakların hiçbirine bakma gereği bile duymadan oluru verdiler! O kadar fazla kolay oldu ki, ben dayanamayıp eşimin dürtmelerine rağmen “Affedersiniz, neden evrakların hiçbirine bakmadığınızı sorabilir miyim, yani o kadar uğraşmıştık da toplamak için, o bakımdan” dedim. Sonra bir ahbabım “Gençken çok uğraştırıyorlardı, yaşlandıkça hiçbir arıza çıkarmıyorlar” demez mi! Nasıl yani, hani bugünün 40’ları eskinin 30’larıydı!

‘İsim benzerliği ret için yeterli’
Hanife Yurdaer (Akademisyen, 41)
Arkadaşım isim benzerliğinden dolayı reddedildi. Hem de anne-baba ya da doğum tarihi karşılaştırılması yapılmadan. Bu kadarı da olmaz diyeceksiniz ama oluyor. “İsminiz sakıncalılar listesinde, alamazsınız” demişler. “Yahu bir kontrol edin, ben o değilim, adım aynı olabilir” demiş ama bu yanlışlarını çok uzun süren bir mücadeleden sonra düzelttiler.

‘Kızları da sayıyor muyuz?’
Mualla Çakır (Öğretmen, 53)
10 sene önce falan Yeniköy’de Avusturya Konsolosluğu’ndan vize alacağım, kuyrukta bekliyorum, önümde de şalvarlı bir yaşlı köylü. Memur, elinde adamın kimlik bilgileri, sordu buna: “Kaç çocuğunuz var?” Adam da “Üç” dedi. Memur evirdi çevirdi, bir daha sordu, “Emin misiniz, burada başka yazıyor” dedi. Adam ısrarlı, “Üç” diyor, “Hanım, hanım, çocuklarımın sayısını benden iyi mi bilecen!” diyor... 10 dakika falan geçti, neden sonra “Haaa” dedi adam, “Kızlarla beraber sekiz ediyor!” Sırf erkekleri saymış! Tamam, memurlar çok mendebur olabiliyor ama vatandaş da bir âlem.

‘Kardeşimin motosikletinin ruhsatını bile götürdüm’
Sevgi Vardar (Avukat, 26)
İngiltere’den alırken çok sıkıntı yaşadım. En çok önem verdikleri şey paran olup olmadığıydı. Kardeşimin motorundan babamın banka kasasına varana kadar tek tek her şeyi yazdım. Herhalde yanıma para alacağım, hırsızlık mı yapacağım ülkende? Bu insanı çok üzüyor. Sonra avukat olunca İspanya’dan aldım. Orası çok rahattı. Yani yine bürokratik işlemler yapılıyor ama en azından insanlık dışı bir muamele görmedim.

‘Güvenlik konusunu abartıyorlar’
Ayten Karaman (Modacı, 40)
Ben en çok içeri girerken üstünüzün didik didik aranmasından, her yerde kameralar olmasından, polislerin kabalığından ve memurların çok ama çok sert davranmasından şikâyetçiyim. En sevmediğim de İngiltere. Kız kardeşlerim de aksi gibi orada. En son aldım uzun süreli bir İngiltere vizesi ama çok büyük bir para gösterdim. Bir süre işkence çekmeyeceğim artık.

‘Amerika insan ayırıyor’
Tuğrul Saka (Mali müşavir, 45)
İspanya, Fransa ve Avustralya iyi, Almanya kötü, Amerika korkunç. Amerika’nın 11 Eylül’den sonra işleri zorlaştırdığını biliyordum ama ne acıdır ki ben kendimi şöyle adam seçerken yakaladım orada. Bakıyorum, diyorum ki bunu almazlar, bunu da... Bu Kürt gibi, bu İslamcı olabilir; kendi kendime kafamda Amerika bunu almaz diyorum. Bakar mısınız beni bile ne hale getirmişler!

‘Türbanlıyım diye mi?’
Hatice Sevgi Özkılıç (Dikiş öğretmeni, 52)
Ben hiç vizeye başvurmamıştım bu yaşıma kadar. Oğlum Amerika’da, eşimle ona sürpriz yapmak istedik. Bu yaştan sonra kalktık uğraştık o kadar, vermediler. Niye diye sormadık bile. Oğluma da anlatmadık. Üzülür orada. Sonuçta o memlekette yaşıyor, oraya küsmesin dedik. Bence ben türbanlı olduğum için olmadı bu iş ama eşime göre belgelerimizde eksik çıkmış. Bilemiyorum.

‘Aracı kuruma ulaşmak ayrı dert!’
Erkan Pirinççiler (Grafiker, 36)
Aracı kurumla başvurmak zorundasınız. Kalın camların ardından bile sizi görmek istemiyorlar. Aracı kurum iyi hoş da telefonda sıra alırken en az 20 dakika hatta beklemek zorundasınız, düşmüyor. Daha ilk adımdan çıldırtıyorlar.

‘Otel rezervasyonu şart mı?’
Ali Aslantürk (Yönetici, 36)
İş icabı sık sık Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya gibi ülkelere gidiyorum. Ama Fransa’dan alamadım. Ben demiyorum ki elimi kolumu sallayarak gireyim. Tabii ki bir kuralı olacak. Sonuçta teröristi var, kaçağı var ama vermemelerinin sebebi otel rezervasyonumun, uçak biletimin olmaması. Nerede kalacağımı önceden söylemem gerekiyormuş. Nereden bileyim, oraya gidince bulurum. Ya vermezsen ve yanarsa uçağım, otelim...

‘Türk’e örülen duvar yıkılmıyor’
Caner Ağacan (İşletmeci, 35)
Amerika’dan vize alacağınıza kendinize en ağır işkenceyi yaptırın, daha az acı çekersiniz. Benden en son orada yaşayan bir tanıdığımdan maddi kefil olduğuna dair belge getirmemi istediler, o noktada bıraktım başvurumu. Uğraşamayacağım. Bize karşı hep duvar örüldü, örülecek.

‘Cep telefonumu nereye bırakacağım?’
Gözde Sağlav (İşletmeci, 29)
Cep telefonlarının içeri alınmaması çok saçma. İçeri girerken telefonumu bırakacağım biriyle gelmediysem ne yapacağım? O zaman bir dolap yapın, oraya bırakayım. Tekrar eve mi döneyim telefonu almaya? Çok saçma!

‘Hastalansam kaldım yaban elde’
Lale Orman (Muhabir, 25)
İşiniz üç günse üç gün veriyorlar, beş günse beş gün. Hasta olsam, uçağı kaçırsam suçlu konumuna düşeceğim. Her seferinde korkuyorum bir aksilik çıkacak diye.

‘Evet, teröristim!’
Seda Tüysüz (Öğrenci, 27)
Bence vize başvuruları çok komik oluyor, ben eğleniyorum. Amerika’ya giderken, başvuru formunda ‘Amerika’da terörist eylem yapmayı düşünüyor musunuz?’ yazıyordu mesela. ‘Nasıl yani?’ olmuştum. İngilizcesi kötü biri eveti işaretlese ne olacak? Bir de kim evet der, bu nasıl bir sorudur?

‘Amerika erkeklerden, Fransa kadınlardan korkuyor’
Ali Alaca (Bankacı, 42)
Bence insanlar abartıyor. Siz düzgün olduktan sonra veriyorlar. Amerika genç Türk erkeklerinden, Fransa genç Türk kadınlarından korkuyor bence biraz, orada kalırlar diye. Ama kendinize güvenin, belgeleri hazırlayın yeter.

‘Ülkeyle bağlantı kriteri de ne!’
Burak Çamlı (Web geliştiricisi, 36)
‘Ülkeyle bağlantının yeterli bulunmaması’ kriteri çok keyfi. Bankadaki para mı, ev mi, çocuk mu, ne bağlıyor tam olarak? Bir arkadaşıma “Ülkenizle bağlantınızı yeterli bulmadık. İltica etmeniz söz konusu olabilir” dendi Amerika’dan. Ki bu, işi gücü olan biriydi. İltica falan da etmedi yıllardır hiçbir yere.

‘Serginin flyer’ı eksikmiş’
Murat Akalın (Müzisyen, 30)
Sergimin açılışı için Almanya’ya gidecektim. Evraklar tamamdı. Görevli memur sonunda eksik bir şey bulmayı başardı: Serginin flyer’ı. Olmasa da olur ama tutturdu. Neyse sonunda Almanya’dan istendi, geldi, götürdüm, vizeyi aldım ama uçağa kıl payı yetiştim.

‘Sırf o formlar insanı terörize ediyor’
Ayşe Zarife Bulgurlu (Akademisyen, 44)
Bu kadar sene yaşamışız, okumuşuz, yazmışız, eli kâğıt kalem tutan biri olarak bana bile o formları doldurmak işkence gibi geliyor. Çoğu zaman ne sorduklarını, ne kast ettiklerini anlayamıyorum. Ben anlamıyorsam, daha vasat eğitimli biri nasıl anlayacak, aklım almıyor. Sırf o formlar, evrak toparlamacalar yüzünden, en azından tatillere mümkün mertebe vize istemeyen ülkelere gitmeye çalışıyorum. Vize kâbusundan dolayı yıllardır Londra’ya gitmeyi ertelemek de bazen insanı incitmiyor değil...

‘Nur yüzlüysen kaptın vizeyi’
Beste Atik (Öğrenci, 28)
Nur yüzlü olmak artı puan, kara kuru olmak eksi. Hepsinde geçerli bu. Sokakta bile polis iyi görünüşlü insanlara kimlik sormuyor. Biraz dış görünüşe bakıyorlar. Somurtmamak lazım. Ama bence memurlara abartılı gülümsemek de geri teper. Dengeli bir gülümseme iyi olur.

‘Türk çalışanlar kraldan çok kralcı’
Nalan Acar (Pazarlamacı, 30)
Konsolosluklardaki Türk çalışanlar o ülkenin vatandaşı gibi davranınca çok sinirleniyorum. Kraldan çok kralcı oluyorlar. Üst araması, güvenliğin had safhada olması da sinir bozucu.

‘İki kez reddeden üçüncüyü de reddediyor’
Kadir Ayangil (Galeri sahibi, 39)
İki kez ret cevabı alınca bir daha başvuramamak çok can sıkıcı. Belki daha önceki retler çok eften püften şeyler ama herkes aynı şeyi söylüyor: Sizi iki kez reddeden bir ülke üçüncü kez inceleme zahmetine girmiyor.

‘Maaşın 600’den az dediler, vermediler’
Sabiha Akay (İşsiz, 45)
İngiliz Konsolosluğu 600 TL’den az geliri olanlara vize vermiyormuş. Her şeyiniz tamam da olsa maaşınız azsa alamıyorsunuz. Çok moral bozucu.

‘Ya kocadan ya babadan icazet!’
Şebnem Baltacıoğlu (Reklamcı, 42)
96 yılıydı galiba. Bir arkadaşımla birlikte iki kız Paris’e gideceğiz Noel’de, gezeceğiz, tozacağız, binbir türlü program yapmışız, çok eğleneceğiz. Ben o sırada sigortalı çalışmıyorum, birtakım dergilere freelance iş yapıyorum. Topladık aileden birtakım tapular, evraklar, fakat Fransız Konsolosluğu’ndaki yetkilileri ne yaptıysak ikna edemedik. En sonunda “Evliyseniz kocanızdan, yok bekârsanız babanızdan onay belgesi getirin” dediler! Nasıl yani? 30’uma gelmişim ve ya babadan ya kocadan icazet de neyin nesi? Bu nasıl bir aşağılamadır? Baba ya da koca, hayatındaki bir erkek olmadan, 30’una gelmiş kazık kadar bir kadın bir hiç midir? O sırada evli değildim, kendi kazandığım parayla Paris’e giderken babamdan izin kâğıdı almak kadar çok az şey koymuştur bana şu hayatta.

‘İçeride temizlik var, vize veremeyiz’
Deniz Budak (Karikatürist, 38)
Abim geçenlerde İngiltere’den vize alacaktı. Randevusu olduğu gün ‘İçeride temizlik var’ diye almamışlar. İkinci gidişinde de yine tadilat ya da ilaçlama var diye almamışlar. Böyle bir şey mümkün müdür ya?

Vize işkencesi albüm yaptırdı
Caz gitaristi Önder Focan da vize işkencesinden kurtulamayanlardan. Son albümü ‘36 MM Biometric’e ilham veren hikâye bir konsoloslukta geçiyor. “Shengen’cilerin hepsi aynıdır dedim, her zamanki fotoğrafı götürdüm. Meğer elimdeki 32 mm. imiş. Oysa 36 olması gerekiyormuş. Evraklarım tam olduğu halde geri gönderdiler. Ben de sinirlenip şarkı yaptım” diyor. “Batı medeniyetleri standartlarıyla övünür ama bu konuda bir standartları yok” diyen Focan, “Davet alıyoruz, bir konsere, etkinliğe katılacağız, banka hesabıma bakmak istiyorlar. Ne ilgisi var?” diye soruyor. Ona göre Avrupa, 1970’lerde başlayan göçten sonra işleri sıkılaştırdı. Kaçakların sayısı artmasın diye ‘vize’ adı altında çok sıkı önlem almaya başladı. “Ama şimdi buna ne gerek var? Mesela, ülkene kaçmayacağı aşikâr olan bir işadamını almıyorsun, sen kaybediyorsun” diyor. “‘Bio’ hayat demektir, ‘metric’ ölçmek. Hayat ölçülür mü hiç?” diye soran Focan, AK Müzik’ten çıkan albümünü de tüm vize mağdurlarına ithaf ediyor.

VizeSİZ.net adlı sitenin kurucusu Tan Morgül anlatıyor
‘Onlar site, biz mahalle çocuğu...’
VizeSİZ.net, ibretiâlem ve dertleşme sitesi olarak kuruldu. İbretiâlem: Görsünler neler çekiyoruz. Dertleşme: Görelim neler çekiyoruz... Vize yollarında, olağanüstü hal bölgesi hukukuna maruz kalanlara nefes olalım dedik. Sadece biz bize de konuşmayalım, ülkesine gidip de (Tabii gidebilirsek) hani bir şekilde temas edeceğimiz ahalinin dilinde de yazalım ki onlar da neler çektiğimizi görsün-duysun-bilsin istedik. Kurulalı fazla olmuyor, meramımızı da siteye giren görebilir. Öncelikle şunu söyleyelim; kendisini ‘medeni’ kılan değerlerle övünüp duran Avrupalı zihniyetin, ‘Mevzu vize olunca gerisi teferruat’ zihniyetine ve ikiyüzlülüğüne oldukça kıllanıyoruz. Keza, son dönemki AİHM kararları da bu garabeti, lisan-ı münasiple söylemiş oldu. Yani, yalnız değiliz...

Türkiye vatandaşlarına uygulanan vize (ve muamelesi) konusunda, son dönemlerde önemli mücadeleler görülüyor. Özellikle kurum ve bireyler bazında. Her zamanki gibi, süreçte bir tek gözükmeyen başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere diğer kamu kurumları. Şaşırtıcı değil. Her şeyi değil ama temel insani ihtiyaçları devletten bekleyenler olarak, vize konusunda kendilerinden hiçbir şey beklenemeyeceğini de öğrenmiş olduk. Biz de her türlü melanete rağmen, bizden öncekiler gibi yola koyulalım dedik. Aslolan insan hikâyesidir dedik. Hukukun uzun ve soğuk yoluna saygı gösterip insan hikâyelerinin kısa ve acıklı yanında saf tuttuk.
Lakin, bize mail’le ulaşıp destek veren ve ilk fırsatta yazacaklarını söyleyenlerden daha sonra muhabbet göremedik. Demek neymiş; işin içine fazla yazı, çizi karıştırmamak gerekiyormuş. Binaenaleyh, bu memleket bu tadı sevmiyor. Halbuki yazı kalacak, tarihe not düşecektik. Bayram Şen ve ben yılmadık, sabırla bekliyoruz...

Şahsen, hayatım boyunca sorun yaşamadan birçok kereler vize aldım. Benden istedikleri evrakları hiçbir zaman tastamam etmedim. Polemiğe girip durdum. Hoş, davet vardı, toplantıya gidiyordum, aktivisttim, yazardım falan ama yine de sürece gıcık kapıp, malumatlara inatla uymayıp, o mendebur suratları çekip durdum. Tabii bu durum aldığım vize sürelerine de yansıdı hep. Lakin o kadar çok hikâye dinledim ki çevremde, hem vatandaşlığımdan hem insanlığımdan utandım. Onca zaman da ıkınıp durunca ortaya bu site çıktı.
Sitemizde söylüyoruz, konu vize olunca oldukça asabiyiz. Bunu www.vizesiz.net te şöyle anlattık...

Saçmalıyorsunuz...
Vizeye ödenen onca para saçma. Gidin kendinize başka gelir kapısı bulun!
Vize süresine aracı kurumların dahil olması saçma!
Vize görüşmelerini yapan yetkililerin yüz ifadeleri, mimikleri, sordukları bazı sorular, verdikleri bazı cevaplar, vermedikleri çokça cevaplar saçma olduğu kadar küstahça!
Verilmeyen vizelere ‘açıklama yapılmak zorunda olunmaması’ saçma!
Verilen vize sürelerinin günlerle, haftalarla belirlenmesi saçma. Geçerli vizelerde, tekli giriş, çoklu giriş uygulaması saçma!

Verilen vizenin, gidilecek ülkenin gümrüğündeki görevli tarafından süresinin değiştirilebilme veya iptal edilebilme ‘hakkı’, haksız ve saçma!
İstediğiniz sürü sepet evraklarla, maddi ve manevi yaşamımızı didik didik etmeniz saçma. Hem size ne benim babamın tapusundan. Koskoca adamım, ayıp değil mi! Koskoca devletsiniz, saçma değil mi!

Yanı başımızda bir insan aşağılanırken, eğitimimiz, pozisyonumuz ve maddi durumumuz gereği, ‘iyi’ muamele görmekten, bu muamele nedeniyle görevlilerle ‘aramız bozulmasın’ diye yanı başımızdakinin durumuna müdahale edememekten, bir nevi İNSANLIK TESTİNDEN geçirilmemiz saçma!
Ekmek kırıntısı gibi vize süreleri vermenizi, oldu ya biraz fazla süre verseniz bile bunu ‘tek girişle’ sınırlama mantığınızı anlayamıyoruz! Tüm istediğiniz evraklar sağlansa, ödemeler yapılsa bile, ‘gerekçe göstermeden’ vize vermemenizi, yapılan ödemeyi iade etmeme hakkınızı nasıl bu kadar kendinizde bulduğunuzu anlayamıyoruz!

Ezcümle: Anladık, onlar site, biz mahalle çocuklarıyız. Tamam itirazımız da yok, arkadaşlar yapmışlar zamanında, bizim de zinhar mahalleli olmaya itirazımız yok. İyi de, site çocukları bizi içeriye maça çağırıyor, kendi evlerinin önünde oynamak için,

e o zaman site yönetimi ile kapıdaki gulyabanilere ne oluyor
o vakit! Oynayacağız maçımızı, içeceğiz gazozumuzu ve çekip gideceğiz. Hem o toprak sizin değil ki, insanlık tarihinin toprağı... İki-üç yüzyıllık ulus-devletlerinizle bana nasıl kapıyorsunuz binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimlerini!

 

Elif Türkölmez - Radikal
Yayın Tarihi : 16 Kasım 2009 Pazartesi 23:13:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?