30
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Birileri "Tohum"umuza Cidden Para Sayıyor.


   
  
    Hadi gözümüz aydın,yeni kabul edilen tohum yasası ile genetiği değiştirilmiş (GDO) tohumların ülkemize girişi serbest bırakılmış.(Biz Türk’üz,elin şap diye attığını,biz hap diye yutarız nasılsa.)

    Bu yasa ile, Türkiye'yi, Atatürk'ün, Gençliğe Hitabesinde uyarmış olduğu gibi gaflet, dalalet ve hıyanet içinde yönetenler, adeta Türklüğe ve Türkiye'ye yeni ve sinsi bir darbe daha vurmaya hazırlanıyor gibiler.

    Otuz yıl öncesine kadar kendi kendine yeten bir tarım-hayvancılık ülkesi olan Türkiye nasıl oldu da bugün dışardan genetiği değiştirilmiş tohum alacak kadar düştü(pardon düşürüldü) inanın anlayabilmiş değilim.

    Sanırım ,Türkiye'nin çökmesi için sinsi planlar yapanlar, Türkiye'yi Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında daha da korunmasız ve zayıf hale getirmeye çalışıyorlar , asıl tehlike şu ki; bunu yapmaya çalışırken çoluk çocuğumuzun genetiği ve sağlığı üstüne de ciddi tahribatlar yaratacak kararları ışık hızıyla alıyorlar.

    Hadi tüm stratejik kurumlarımızı yabancılara tek tek (gönül rızamızla!!!) sattık diyelim.Bari tüm dünyayı doyuracak kadar gelişmiş tarımımızı bu hale düşürmeseydiniz,yediğimiz içtiğimizin suniliğinden vazgeçtik, çocuklarımızın sağlığını böyle promosyon satışa getirmeseydiniz a vicdanı hür,fikri satılmış zat-ı beyefendiler..


     Genetiği değiştirilmiş organizma içeren tohum serbestliği vakası bence insanlık tarihinin en büyük dramı,faciası olacak göreceksiniz.
Her alanda ipi yabancı güçlerin eline veren ülkecikler savaşamaz,kendini savunamayan devlet, kendini de ,vatandaşını da,ülke birliği ve bütünlüğünü de,hiçbir haltını koruyamaz. 

    Bizim sanayimiz,teknolojimiz, turizmimiz henüz yok sayılırken , sebzelerimiz, meyvelerimiz tüm dünyada konuşuluyor tarım ve hayvancılık denince akla Türkiye geliyordu.Yıllar önce tarımda bolluk ülkesi olarak anılırken şimdi yurt dışından paramızla “ genetik tohum dilenciliği” yapar konumuna nasıl geldiğimizi bir bileniniz var mı?
Yediğimiz ekmekten, meyveden, sebzeden, içtiğimiz meyve suyuna kadar her şey genetik olarak değiştirilmiş suni şekliyle buzdolaplarımıza girecek. 

    Bunun anlamı nedir, bu durum neler doğurabilir düşünebiliyor musunuz? 

     Bizim ….(hadi bizden vazgeçtik diyelim.) Çocuklarımızın vücutlarını ve metabolizmasını oluşturan sahte karbonhidratlar, proteinler, yağlar ,kısaca vücutlarımızdaki tüm bileşenler planlı şekilde ipin ucunun ait olduğu devletler tarafından kontrol edilebilir hale getirilecek,sadece beynimizin içine girmekle kalmayacaklar, bedenlerimize ve moleküllerimize kadar sistemli biçimde nüfuz edebilecekler 

    Eskiden bilim kurgu filmlerinde “yok daha neler!!!, hadi be!!!! , vay anasını!!!, amma abartmışlar!!!, adamlar uçmuşlar!!!,hayal ötesi bişi!!!” cümleleriyle dalga geçer vaziyette izlediğimiz karelerin giderek yaşamımızın gerçeğine dönüşüyor olması ihtimali bile damarlarımdaki kanı dondurmaya yetiyor. 

    Bu yasa ile kendi halkına veya Avrupa halkına Genetik İşlenmiş yiyecekleri satamayan malum devletlerin ,malum firmaları sağlığımızı yok etmeye ve çökertmeye adeta baş koymuş vaziyette bize bu tohumları satabilme hakkını ele geçirdiler ya; onları bu hakkı veren Pinokyo’larımıza değil,azmin esas sahiplerine vallahi helal olsun. 

    Konunun uzmanları , soyun devamını sağlayan genetik kodların suni tohumlar sayesinde ortadan kaldırıldığını ve bu bitkilerin tohum vermediğini söylüyorlar. Yani bu tohumları her yıl yeniden satın almak gerekiyor. Tıpkı evimize,bahçemize,balkonumuza aldığımız mevsimlik çiçeklerin bir dahaki sezona yeşermesini beklerken yenilerini almak zorunda kalışımızdaki gibi garip bir durum söz konusu
Bu tip tohumlar özel olarak bitki örtüsünün yapısını bozmak üzere kodlandırılıyor. Yani bir tarlaya ekildiğinde içerdikleri genetik bilgi sayesinde o bölgedeki bitki örtüsünü yok etmekte ve o bölgedeki diğer bitki örtüsünü belirli böcek türlerine veya mantar türlerine zayıf hale getirmekte. Böylece o böcek türlerini ortalığa salan (daha sonra da onları öldürmek için böcek ilaçlarını satan) dev şirketler bir kaç kez kar etmekteler. 

    Bu konuyla ilgili gelişmeleri takip ederken,Doç. Dr. Suat Sayın ‘ın bir yazısına ilişti gözüm. Kendisiyle yapılan röportaj sırasında verdiği örnekte şöyle diyordu;” 

    Genetiği değiştirilmiş suni buğday ekilmiş bir tarlaya, bu sefer DOĞAL BUĞDAY ekmek isterseniz, toprağa karışmış olan genler nedeniyle ekeceğiniz buğday özel mantar ve böcek türlerine zayıf hale getirileceği için ürün almanız mümkün olmayacaktır.
Yani bir tarlaya Genetik Olarak Değiştirilmiş tohum ekerseniz bir 50-70 yıl daha başka tohum ekemezsiniz. 

• Bu tohumlar sadece üremesi durdurulmuş tohumlar değildirler. Bunlar aynı zamanda farklı genlerle yüklenmiş tohumlardır. Yani bu tohumlardan oluşacak buğdayın, elmanın, portakalın görünümleri orjinale benzese de, aynı ALIEN filmindeki gibi bunlar 'canavar meyveler veya sebzeler' olacaktır. Üstelik sizin sindirim sisteminize girecek, karaciğerinizde ve beyninizde depolanacaklardır. Büyümekte olan çocuklarınızın vücutları bu canavar yiyeceklerle dolacaktır. Üstelik bazı etkileri de geri dönüşsüz olabilir. 

• Bu tohumlardan oluşacak ve gelişecek bitki örtüsü tamamen ülkeyi kaplayacak ve tüm toprağı işgal edecektir. Bu geri dönüşsüz bir olgudur ve en az 50-70 yıl bu topraklarda başka doğal bir bitki yetiştirmeniz mümkün olmayacaktır. Yani sadece beyniniz, karaciğerleriniz, kaslarınız işgal edilmekle kalmamakta, aynı zamanda da tüm topraklarınız, bitki örtünüz, ormanlarınız işgal edilmektedir. 

• Bu canavar bitkiler hakkında çok az şey bilinmekte, gerçek bilgiler yabancı derin devletlerin gizli laboratuarlarında ve kasalarında saklanmaktadır. Türkiye'de son 30 yılda TÜRK ırkında kısırlık % 30-40 oranında artmıştır. Artık 6 Türk erkeğinden birisi kısırdır. Şu anda Türk ırkının yok edilmesi için zaten pek çok yöntem büyük olasılıkla kullanılmaktadır.” 


       Genetik İşlenmiş Tohumun da devreye girmesiyle, Türk ırkının kısırlaştırılması projesi tüm hızıyla sürecek gibi görünüyor. 




     Bazı güçler şimdiden bize;” Eeeee…eee…eeee..Türkiye eeeee… Dandini dandini dastana çiftçilerimiz giremez oldu bostana. Kov bostancı danayı, yemesin o gariban da kazara hormonlu lahanayı…eee..eeee..eee..Türkler uyusun da büyüsün, malum ülkeler üresin de büyüsün' şeklinde ninniler söylemeye başladılar bile… 



     Farkında mısınız bilmem ama; "Tohumuna para mı saydım diyen vefasızlara inat,birileri cidden  ulusça tohumumuza para sayıyor..."
Yayın Tarihi : 21 Kasım 2006 Salı 13:53:48
Güncelleme :25 Kasım 2006 Cumartesi 17:16:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ERHAN TUNCEL IP: 88.247.68.xxx Tarih : 25.11.2006 14:23:11
YURDUMUZA NİFAK TOHUMLARI EKMEYE ÇALIŞANLARIN HER DÖNEMDE OLACAĞINA EMİNİM ZATEN! ANCAK BENİM MERAK ETTİĞİM NOKTA OLAYI BU RADDEYE GETİREN VEYA GETİRMEYE ÇALIŞAN KİMSELERİN NASIL BİR VİCDANA SAHİP OLDUĞUDUR! ALLAH ASIL BİZLERİ BUNLARDAN KORUSUN! ONLARIN YÜREĞİNE AZICIK MERHAMET VERSİN! (bu arada tekrar merhaba Nilgün Hanım) ...:)))

Yılmaz Ergüvenç IP: 212.253.11.xxx Tarih : 24.11.2006 12:48:18
Atatürk'ün gençliğe hitabesinde geçen 'dalâlet' sözcüğü delalet olarak yazılmış. Arapça delil'den gelen delalet sözcüğü aracılık, kılavuzluk anlamındadır. Dalâlet de Arapça asıllı olup doğru yoldan sapma anlamındadır. Bu küçük hatâyı, Osmanlıca bilmeyen gençlere hatırlatmak istedim.

Serkan Ersan IP: 193.140.181.xxx Tarih : 22.11.2006 09:48:01
Aklı başında olan ve azıcık düşünebilen bir insan bu yazıdan neler çıkarılabileceğini son paragrafta olduğu gibi rahatlıkla anlamalıdır. Sıkıntı tohum yasalarında değil bence...Artık bizim ziraat müh. ve kaymakamlarımıza ve belde belediye başkanlarımıza bu konuda çiftçimizi bilinçlendirme toplantıları düzenleme zorunluluğu verilmeli,kim tarafından peki?... Devreye bilim kurumlarımız olan üniversitelerimizin Değerli rektörleri ve Ziraat fakültesi dekanları girerek olacak bir bilgilendirme ve kurtuluş planı ama bir defalık yada 15 dakikalık bir sempozyum da olmamalı...

erdal geyikçi-köçek IP: 85.98.17.xxx Tarih : 24.11.2006 17:21:02
MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜN bir sözüyle yorumuma başlayım.NİLGÜN abla.köylü şeherlinin efendisidir.50 yıl öncesine dönersek.ülkemizde tarım ön plandaydı.zamanla büyük şehirlere,göçlerle birlikte,köylerimizde tarıma yönelik azalma oldu.toprağımızı işleyemez olduk.yani topragımızı çürümeye terk ettik. ülkemizde,insanların ortalama 100 yıl yaşadığı zamanlarda doğal olan ürünlerin,yerini hormonlaşmış ürünlere bıraktı.şimdi ise insanların ortalama yaşama yaşı 65-70 oldu.zanmanında bir tarlaya ekilen ürün,bir sonraki seneye aynı ürün ekilmezdi,değişik ürün ekilirdi,bunun sebebide topragı dinlendirmek ve değişik ürün almak için yapılırdı.köylümüzünde artık çok ürün ala bilmek için hormonlu ilaçlar kullandığınıda görüyoruz.seralardaki üreticilerin topragı dinlendirmeden 4 mevsim ürün aldıklarını görüyoruz.yazınızda dediğiniz gibi birilerinin çok para kazanması için ülkemizi ve topragımızı hormonlaştırıyoruz.insanlarında,sağlığıyla oynuyoruz.örneklerinide medyadan görüyoruz.saygılarımla.erdal geyikçi-köçek...........!