Çoğumuz, bazı anlar herkesin ,her şeyin üstümüze üstümüze geldiğinden yakınırız. Bu kadar çok şey üstümüze geliyorsa yanlış yönde seyrediyor olma ihtimalimizi düşünmeyiz bile...
Elimizden geleni yaptığımız halde yaşadıklarımız hayal ettiğimiz gibi gitmediğinde hep olumsuz bakar,ya kendimizi bahtsız ya da karşımızdakini vicdansız sayıp, tabiri caizse golü hep kendimize atarız.
Ahlar... Vahlar... Seramoni eşliğinde önce uykusuz gecelerimize ve hemen ardından gözlerimizden yüreğimize akar sessizce...
Nedense iyiyi güzeli bizden , kötüyü-şerri hep o zavallı şamar oğlanı kaderden biliriz.
Kendimize itiraf etmesek de yaşadıklarımızın tek müsebbibi bizim tercihlerimiz aslında.
Çok sevdiğim dostum sevgili Erdal Demirkıran'ın dediği gibi;
“Oysa ki hiçbir şey göründüğü ya da büründüğü gibi değildir.”
Dün gece bilgisayarımdaki gereksiz belgeleri temizlemek için dosyalarımı tek tek gözden geçirirken uzun bir süre önce internette dolaşan ve o dönem çok beğenip kayıt ettiğim hikayelerden birine denk geldim.
Önce okumadan,sonra sizlerle paylaşmadan edemedim.
Hikaye şöyle; ”İki melek, geceyi geçirmek için oldukça varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar. Aile, kaba bir üslupla üstü başı yırtık pırtık ve görünüşte birer melek olduğu asla anlaşılamayan bu iki tanrı misafirine yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumundaki küçük bir köşeyi göstermiş.
Melekler buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırken, yaşlı melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. Genç melek, yaşlı meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, yaşlı melek hafifçe gülümsemiş;
-“ Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir” demiş.
Sabah olunca ,ev sahiplerine teşekkür edip malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca bu kez çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar. Son derece misafirperver olan fakir karı koca sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar.
Güneş doğduğunda, melekler zavallı karı kocayı gözyaşları içinde bulmuşlar. Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış.
Genç melek bu sefer iyice öfkelenerek Yaşlı meleğe isyan etmiş.
Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı ama sen kalktın ona yine de yardım ettin.
Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu; buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular. Ama sen o ineği de yitirmelerine izin verdin! Yaptıklarına bir türlü anlam veremiyorum.Bunun üzerine Yaşlı melek, genç meleğe dönerek yine aynı cümleyle cevap vermiş;
-“Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir.”
O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece,duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu fark ettim. Malikanenin sahibi açgözlü olduğu için ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğinin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, bende o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz.
Ve devam etmiş; Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, ölüm meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm. Ben de onun yerine ölüm meleğine ineği verdim.Yaşlı melek, gülümseyerek yine aynı cümleyle açıklamasına son vermiş;
-“Her şey, her zaman,göründüğü gibi değildir.”
Bazen, işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, bizim de başımıza gelen tam da budur aslında.
Yapmamız gereken ve acımızı hafifletebilecek tek şey sonucun her zaman bizim lehimize olduğunu kendimize telkin etmektir.
Bunun böyle olduğunu, ancak uzun bir zaman ve hatta tecrübeden sonra öğrenebilecek olsak bile...
Bazı insanlar, hayatımıza rüzgar gibi girerler ve yine aynı hızla çıkarlar. İçimizi terk-i diyar eylediklerinde geriye sadece rüzgarlarının hoyratlığından dolayı kırılan birkaç dal ve buruk bir tebessüm kalır.
Bazıları ise, tüm zorluklara rağmen dostumuz olmayı başarırlar ve bir ömür boyu hak ettikleri yerde her an içimizde ve kalbimizin baş köşesinde olurlar..
Zamanı gelince onlar da giderler belki ama yüreklerimize mutlaka o güzel ayak izlerini bırakırlar...
Kırılan dallarınızın, yeniden yaprağa,çiçeğe dönecek güçte...
Yüreğinizdeki ayak izlerinin samanyolu kadar uzun olması dileğiyle…
selinanil@yahoo.com
sn : nilgün yazınısı mevlanın sözünü araştırırken buldum inanılmaz güzeldi .. bende hep oo ahh wahh çekenlerden dim .. niye ben hak etmedim ... hep sorguladım kendimi her ne kadarda hayat adil olmasada yazınızdaki gibi herşey her zaman göründüğü gibi değildi .belki kii bu yazıdan sonra evet öyle :)). belkide yaşananlar benim lehimeydi .. çok güzeldi ben kendim adıma çok şeyler aldım teşekkürler ..