Vakti zamanında çok bilmiş adamlar, sevdiğinin canını(ya da bazen yüreğini) acıtırcasına sevmeyi önce“Ayı yavrusunu severken öldürürmüş” deyimiyle pekiştirmiş, sonra bu zavallı hayvanların hoyrat sevme iddiasını çağrıştıran paragraf başındaki malum deyimi hafızalarımıza kazımışlardır.
Oysa ki yıllar önce ,Jean Jacques Annaud ‘un olağanüstü filmi AYI’yı izlerken ,bu hayvanların günümüz insanından çok daha muhteşem bir sevebilme becerisine ve ” acıtmadan sahip çıkabilme” duygusuna haiz olduğunu gördüm.O renkli film karelerinde, meşhur deyimdeki öldürme eyleminin tam aksine, sevdiklerini canlarını çıkarırcasına değil,tabiri caizse ölümüne seviyorlardı.
" İnsan birini gerçekten çok sevdiğinde mi canını acıtır? Yoksa canını acıtabileceği birini bulduğunda sırf bu egosunu tatmin etmek için mi sever? "
Gerçekten sevdiğimizi söylediğimiz kişi yada kişileri koruma ve kollama duygusunun dozunu ayarlayamamak çoğu zaman eylemin muhatabını yukarıdaki iki soruyu ya da türevlerini kendine sormaya sevk eder.
Acıların çocuğu Emrah ya da acıların kadını Bergen her ne kadar acının insana alışkanlıkla karışık kaşarlanma özelliği kattığını savunsalar da ,bir süre sonra sürekli acı çeker modunda olmak sevgiyi de maalesef bol acılı finallere taşıyor.
Her mesafeyi,ağırlığı santim ile,metre ile ,gram ile,mil ile ölçme birimlerini icat etmişken, karşımızdakinin sınırlarını ve dayanma oranını ölçmeye yarayan belki de hayatımız için en elzem ölçüm birimlerinden biri olan o “x birimi” es geçenlerin aklına şaşayım.
Hikayede, hikayeler gizlidir mantığından yola çıkarak,minik bir hikaye ile sizinle aramdaki mesafeye bir tanı koymak,kıssadan uzun uzun hisseler çıkartmak arzusu ve isteğindeyim lütfen kabul buyurunuz efendim: )
“Ormanın birinde yaşanan dondurucu bir kıştan bütün hayvanlar çok etkilenmiş,büyük kayıplar vermişler. Ama aralarında en çok kayıp verenler kirpilermiş. Çünkü onların diğer hayvanlar gibi kalın kürkleri yerine, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri varmış.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler toplanmış ve yitirdikleri kayıplara bir çözüm aramaya başlamışlar. Nihayet tartışa tartışa, gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına ve birbirlerine olabildiğince yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş. Böylece birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.
İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.Görmüşler görmesine ya; ama bu sefer başka bir problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından ciddi yaralanmalar gerçekleşmiş. Daha sonraki gece yaralama korkusundan ötürü uzak durmuşlar birbirlerinden ama bu seferde donmalar meydana gelmiş.
Ne var ki, her gece uzaklaşa-yakınlaşa, deneye-yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın,ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.”
UZUN LAFIN KISASI; Hepimizin içinde bir yerlerde gizlenen uzun dikenlerimiz var aslında. Bunlar hayata ve hayattan gelecek acılara karşı filtrelerimiz. Çoğu kez , ya çektiğimiz acıları tekrar yaşamama korkusuyla, ya da bizi çok sevdiğini söylerken canlarımızı çıkaranların anısına, farkında mısınız bilmem ama kimseleri yaklaştırmaz olduk kolay kolay yanımıza.
Şöyle de bir gerçek var ki; sıcaklık ancak yakınlaşmakla, ama seviyeli ve sınırları olan yakınlaşmalarla mümkün.
Özgürlüğümüzün,bir başkasının özgürlük sınırında bittiği gerçeğini,birbirinin aynı kutupların her zaman aynı ivmeyle diğerini ittiğini,güzelliklerin mutlaka detayda ve farklılıklarda gizlendiğini unutmamalıyız…Ha bir de onu neden sevdiğimizi tabii…: )
Birbirimizi incitmeyecek kadar uzak,
hayatın zor ve soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olabilmeyi
başarabilmek dileğiyle…