28
Eylül
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (89)

Izak Emmanueloviç Babel

İzak Babel

Daha çok II. Dünya Savaşı ve Odesa Yahudilerinin çileli yaşantılarını konu alan öykü ve oyun yazarı, edebî çevirmen ve gazeteci olup Gorky’nin himayesinde olmasına karşın Stalin terörüne çok dramatik bir biçimde kurban olmuş ve akıbeti edebiyat dünyası için bir facia olarak nitelendirilen Yahudi asıllı Babel’in tanıtımını, Yahudilerin o dönemdeki konumlarının Çarlık Rusya’sından farklı olmadığını da resmetmek bakımından çağdaşlarına göre öne alıyoruz.
Babel 13.Temmuz.1894’de Odesa’nın Yahudi getto’su olup kendisine yoğun bir öykü dizisi yazmasına esin verecek Moldavanka semtinde doğdu. Doğumundan çok geçmeden ailesi liman kenti Nikolayev’e taşındı. Babası Manus’un eli biraz para görünce 1906’da Odesa’nın daha muteber bir semtine döndülerse de “Odesa Masalları” ve “Gün Batımı” eserlerinde Izak daha çok etkilendiği Moldavanka’yı ve ebeveyninin yoksulluktan kafaları sersemlemiş hâllerini nakleder. Fakat kızı Natali Babel Brown, sonradan, babasının bu öz yaşam öykülerini hayalî ve Komünist Parti mensubu olmamış bir yazar için tehlikeli bulduğu için olacak yakıştırma olabileceğini nakletmiştir. Zira Babel’in babası çiftlik gereçleri taciri idi ve büyük bir antreposu vardı. Gerçekte de 1881-1917 arası 2 milyon Yahudinin kovulduğu, pogromların hiç eksik olmadığı Rusya’da Odesa Yahudiler için nisbeten biraz daha rahat bir yerdi. Moskova’ya ise hiç Yahudi giremezdi.

Babel Odesa Ticaret Lisesinde öğrenim görmeyi umut ediyordu, ihzarî sınıfta Nikola I.in icad ettiği Yahudi kotasına dahil olabilmiş ve sınıf atlayabilmişti; fakat rüşvet veren başka bir Yahudi ailenin oğlu onun yerini alınca açıkta kaldı ve özel öğretmenlerle eğitimini sürdürebildi. Ayrıca Musevîlik, müzik, Fransızca, Almanca dersleri de aldı. Evde Yiddiş ve İbranî dilleri konuşuluyordu ama uslûbunu kaptığı Maupassant ve Flaubert gibi Fransız natüralistlerine duyduğu ilgi sayesinde Fransızcayı çok iyi öğrenmiş; Daha onbeş yaşındaki ilk öykülerini çok temiz Fransızca ile yazmıştı. Öykülerinde tüm sınıfları kucaklamak ister; Moldovanka’nın Yahudî sakinleri başta olmak üzere, köylüler, askerler, ruhban sınıfı, çocuklar, sanatçılar, aktörler her sınıftan kadınların gözünden Dünyaya bakmaya çalışırdı. Fahişeler, taksi şoförleri, jokeylerle arkadaşlık eder, parasızlığın ne mene bir şey olduğunu yakından öğrenmek isterdi. Yahudi kotası engeli kaldırılınca Odesa Üniversitesi, Maliye ve Ticaret Enstitüsüne kaydoldu. Orada zengin bir sanayicinin kızı Yevgenia Borisovna Gronfein ile tanıştı. Sonunda ailesinin itirazına rağmen kız ona kaçacaktır.

Moldavanka gettosunun tipik mimarîsi

Babel, Savaş nedeni ile boşaltılıp Saratov’a nakledilen Enstitüden 1915’de “Bobel” olarak yenilenmiş adı ile mezun oldu. St. Peterburg’a giderek edebiyat tahsiline başladı. Ancak, kentteki: “Hainlere, gayrı memnunlara, ağlayıp sızlayanlara ve Yahudilere göz açtırmama” fırtınası Babel’in sahte pasaport edinmesine yol açtı. İlk çalışmaları 1916’da akıl hocası Gorky’nin “Letopis” adındaki aylık dergisinde yayınlandı. 1917 devrimleri Yahudilere özgürlük kazandırmıştı ama halkın ırkçı tavırlarında değişen pek bir şey yoktu. Durumu hicivleri ile hükûmetin dikkatine sunması hoş karşılanmadı; müstehcen yazdığı bahanesi ile hakkında takibat yapıldı. Gorky’nin tavsiyesi ile ülke dışını da tanımaya karar verdi. Savaşı Romanya cephesinden izledi. Yaralandı. İyileştikden sonra, 1918 Martında Petrograd’a geçip Gorky’nin aynı yılın Temmuzunda Lenin’in emri ile kapatılacaktı. Menşevik eğilimli “Novaya Jin-Yeni Hayat” dergisinin yazı kuruluna katıldı. Ekim Devrimi sırasında Sovyet Gizli Polisi Çeka emrinde çalıştığı söylenir.

1919’da Yevgenia Gronfrein ile evlendi. Ukrayna Devlet Yayın Evine girerek, komünizmi Rusya dışına taşıma amacı ile Feld Mareşal Semyon Budyonny komutasında yapılan Süvari Birliklerinin Polonya’ya yaptığı başarısız sefere muhabir olarak refakat etti. Ona (Odesa Masalları, Güvercinliğimin Öyküsü ile birlikte) “Rus Yahudilerinin en büyük düzyazı sanatçısı” ünvanını kazandıracak olan başyapıtlarından “Kızıl Süvari”nin ilhamını, Varşova’ya kadar sızıp geri püskürtülen ve onu da çok yoran bu seferden almıştır. Bu öykü kitabında en dikkati çeken, baştan aşağı şiddet sahneleri yanında erotik ve dinsel temaların işlendiği “Benim İlk Kaz’ım” ve keza onun ince ruhuna yakışmayan savaş vahşetinin yaşandığı “Zbrucz Irmağını Aşmak” öyküleridir.

1923’den itibaren daha sıklıkla Moskova’da yaşamıştır. Arkadaşları arasında, baba kökeni tarafından Yahudi olan Ilya Ehrenburg vardır. Babel’e “Bilge Haham” diyen Ehrenburg onun her zaman hamisi oldu. Zaten komünizme karşı artan bir nefreti olan karısı Yevgenia, Babel’in sadakatsizliğini de bahane ederek kızı Natali ilebirlikte 1925’de Parise gider. Babel muhabir olarak Paris’e ziyaretler yapar. O dönemde Tamara Kaşirina ile uzun süren romantik bir ilişki yaşar. Ondan geleceğin sanatçısı (sonradan üvey babası Vsevolod Ivanov’un soyadını alacak)Emmanuel Babel adındaki oğlu olur. Berlin’e yaptığı ziyarette Sovyet Sefareti sekreteri Yevgenia Feigenberg ile ilişkisi oldu. Onun NKVD patronu Nikolay Yejovla evlenmesine rağmen edebî toplantılar aracılığı ile münasebeti devam etti. Sonradan başına geleceklerde bu ilişkinin dahli olması muhtemeldir. Fakat en son tanıştığı Antonina Prijkova ile doğrudan fiilî bir evlilik yapacaktır.

1925-30 yılları arasında çocukluk ve gençliğinin yarı otobiografisi, cinayete kurban giden bir büyük babayı anlattığı “Güvercinliğimin Öyküsü” romanını yazdı. Yeraltı Yahudi dünyasını anlattığı “Odesa Masalları”nın kitap olarak yayınlandığı 1930’ların başında Sovyetler Birliğindeki ünü doruğa çıkmıştı. Bu masallardan özellikle Moldovanka’da yaşayan, efsanevî serseriler kralı, Sahalin Adası sürgünü Benya Krik’in yönettiği Yahudi soyguncular çetesi ile ilgili öykü son derecede renklidir. Diğer kayda değer öyküler “Odesa’da bu iş nasıl becerilir”,”Baba”, Kozak Liuba” dir. 1928’de yazdığı “Günbatımı” oyununda da gene Odesa gangsterlerinden Benya’nın babası Mendel Krik’i konu edinilmişti. Haham Ben Zaharia, Mendel Kirk’e onun oğullarının yasa dışı yaşamlarından kurtulup Sinagoga, dinlerine, Sabbata döneceği günleri özlediğini söyler. Ancak, bu oyun da 1935’de yazıp sahneleyeceği Sovyet bürokrasisinin yozlaştığını irdeleyen “Marya” oyunu gibi fazla başarılı olmadı. Zaten Babel 1936’dan itibaren giderek artan Stalin takibatı karşısında kendisini fazla öne çıkarmaktan kaçınır oldu ise de hükûmet tasarruflarını hicivleri ile ince ince eleştirmekten geri durmadı. . 1937’deki “Di Grasso” başlıklı otobiyografik kısa öyküsü ve 1938’de Gorky’nin ölümüne ağıt gibi yazdığı öyküsü onun son eserleri olacaktır.

Babel’in tutuklanmasında NKVD tarafından alınan fotoları

1939 Mayısında Peredelkino’daki yazarlar sitesindeki daçasında NKVD ajanlarınca tutuklandı. Dokuz dosyaya buradan, onbeş dosyaya da Antonina Prijkova’nın ikamet etmekte olduğu Moskova’daki dairesinden el kondu. Lubyanka Hapishanesinde işkence altında, Troçkistlerle yoğun bağlantısı olduğu, Sovyet karşıtı eylemlere karıştığı, Sovyet havacılığı hakkındaki sırları André Malraux aracılığı ile dışarı sızdırdığı itirafları üzerine yapılan yargılama sonunda, Stalin’in emri ile 27.Ocak.1940 tarihinde vurularak idam edildi. Cesedi kimsesizler mezarlığına atıldı. Sovyet görevlileri sonradan dul karısına onun Sibirya’daki bir çalışma kampında 17.Mart.1941’de vefat ettiğini bildireceklerdir. Stalin’in ölümünden sonra, 1954’de Babel de tüm suçlamalardan aklanacaktır. Eserlerinin el yazıs’nın müsveddeleri hiç bulunamadı. Antonina Pirojkova, onun eserlerini 1936 yılına kadar yayınlanmış olanlarını ve bir kısım da yeni materyel toplayarak 1957-66 arası yeniden yayınladı. Bu hayırlı işi yapan Pirojkova 2010 Eylûlünde 101 yaşında vefat etmiştir.

Ilya Grigoreviç Ehrenburg

Ilya Ehrenburg

Babel’e hâmilik yaptığına değindiğimiz çok aksiyoner bir devrimci, Kaptitalizm ve Batı Dünyası hakkında aklı başında eleştirileri ile takdir edilip tüm Dünyada okunan gazeteci, yazar, avant garde akımlara destek veren ozan Ehrenburg Ukrayna, Kiev’de 15.Ocak.1891’de doğdu. Yahudi kökenli bir mühendisin oğlu idi. Daha 14 yaşında 1905 Devrimci hareketlerine katıldı; tutuklandı. Serbest bırakılınca 1908’de Parise göçtü. 1910’dan itibaren, oradaki Rus sığınmacılardan aldığı esinle ilk şiirlerini yayınlamaya başladı. 1917 Ekim Devrimi zaferi üzerine yurduna döndü. İç Savaş sırasında Ukrayna’da idi. Egemen durumda olan Bolşevikleri destekleme konusunda kararsız kalmış; karışık duygular içinde, 1921’de Sovyet basını için muhabirlik bahanesi ile Paris’e dönmeyi uygun bulmuştu. Fransa, Belçika, Almanya’da geçirdiği iki yıl boyunca, çoğu eleştirmence en iyi eseri sayılan Avrupa uygarlığının felsefî yergisi türünde “Neobyçamye hojdeniya Hulio Huenito i yego uçenikov-Julieo Jurenito’nun Olaganüstü Maceraları”nı, “Yaşam ve Nikolas Kurbov Tehlikesi”, “Jana Ney’in Aşkı” romanlarını, “Güven ve Avrupa’nın Çöküşü” üzerine makaleler yazdı. Bolşeviklere daha sempati ile bakması 1924’de ona tekrar yurdunun kapılarını açtı. Çeşitli edebî toplantılara katıldıktan sonra çeşitli Sovyet gazetelerinin muhabiri olarak tekrar Avrupa’ya gitti. Faşizm düşmanı aydın yapısı onu 1936 yılından itibaren İzvestiya muhabiri olarak İspanya İç Savaşını, sonra romanını yazdığı (1940) “Fransa İşgâl”ini izlemeye sürükledi. 1941’de SSCB’ye döndü ve Fransızların yenilgisinin askerî ve siyasî saiklerini analiz etmesi bakımından daha etkili bir roman olan “Padeniye Pariji-Paris Düşerken”i yazdı (1942); bunun için Stalin Ödülü aldı.

Tüm doğurganlığı ile, şiir, (üç cilt olarak topladığı) makaleler, öykü, gezi anısı, roman gibi bütün yazın türlerinde kalem oynatırken, 1946-47’de yayımlanan ve ona ‘Paris Düşerken’den sonra ikinci kez Stalin Ödülü kazandıran “Burya-Fırtına” ve 1952’deki “Devyati val-Dipten Gelen Dalga” romanları her biri bin sayfa civarında bir üçleme (triloji) oluşturur; ve bu üçleme yalnız Sovyetler Birliğin 8.5 milyon basılmıştır. Tümü birden, II. Dünya Savaşında içiçe geçen olayların çok ayrıntılı bir açıklamasını roman tekniği ile veren bu dev dizinin özetini yapma olanaksızlığı karşısında bir kaç noktaya değinerek genel bir izlenim kazandıralım.

Dilimize Attila Tokatlı çevirisi ile kazandırılan “Paris Düşerken” 1935 yılından başlayan siyasal olaylar dizisidir. II. Büyük Savaş öncesi Hitlerin ve Musollini’nin taşkınlıklarına karşı, Çeklerin uğruna, Trablusgarplıların uğruna askerlerini tehlikeye atmayı saçma bulan Batılı hükûmetlerin gafleti ve ardından sökün eden trajik olaylar dizisi roman karakteri Andrey’in atölyesinden sıradan insanların gözü ile izlenir. Tehlikenin ciddî boyutta olduğunun bilincine varanlar Devrim peşinde olan sol cenah militanlarıdır. Çocuklara “Vatan sevgisinin” ezberletildiği Fransa’nın başkenti her ırk ve soydan insanın toplaştığı Paris’te, bu kentin tarife gelmez özelliği hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın sadece yaşanır. Andrey o fırtınalar ülkesinde sadece elma ağaçlarını ve Jeanette’i severken sosyalist mahfillerde Faşist tehlike’den başka bir şey konuşulmaz. Fransız Radikal Sosyalist Partisinden Edouard Daladier’nin, Edouard Herriot diğer arkadaşları, Sosyalist Parti ve özellikle Komünist Partisi lideri Maurice Thorez’in çok gayretli çabaları ile kurulan Halk Cephesi koalisyonunun iktidar zaferi umut verir. İspanya’da Almanya ve İtalya’nın Franko’yu özellikle havadan desteklediği vahşi İç Savaş çıktığında da gene solcu Fransızların inisiyatifi ile Cumhuriyetçi İspanyollara yardım için 19 uçak hazırdır. Ama Almanya ve İtalya’ya bir yaptırım uygulayamayan Milletler Cemiyeti bu iç savaş için “ademi müdahale-karışmazlık” kararı almıştır. 19 uçak yerinden kımıldamaz. Alsace’lı Yahudi Léon Blum Başbakanlığına geçmiş Halk Cephesi 1937’de dağılmıştır. Bir aradan sonra tekrar toplanır ve gene Daladier başbakan olur. Ne var ki Hitler rahat durmamaktadır; Avusturya’da yeni başbakan olmuş Schuschnigg’i ülkesinin bir Alman toplumu olduğunu kabûle zorlar. Schuschnigg plebisit yapacağını ilân ederek ayak sürümeye çalışırken 12.Mart.1938’de Hitler ordularının başında Avusturya’ya girerek “Anschluss-Birleşme” ilân eder. Ekonomik sorunla boğuşan Daladier, Hitler’in davet ettiği Münich toplantısına Dışişleri Bakanı Bonnet’yi yollar. Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere’nin temsil edildiği 30.Eylûl.1938 tarihli toplantıda Hitleri yatıştırma politikası izleyen İngiltere Başbakanı Chamberlain’in ve direnme gücünü yitirmiş Daladier’nin Dışişleri Bakanı Bonnet’nin Südetleri Hitlere peşkeş çekerek, Çekoslovakya’yı gözden çıkarmaları üzerine, bu zillete tepki gösteren Fransız Adalet Bakanı Paul Reynaud’nun inisiyatifi ile Halk Cephesi tümüyle dağılır. Gene Daladier başkanlığında bir merkez koalisyon kurulur. Ödün politikalarına karşı olan Paul Reynaud’dan başka, Charles de Gaulle’ün savaş stratejilerine kulak asan yoktur.

Ehrenburg olgunluk yıllarında

3.Eylûl.1939’da Polonya işgâle uğrayıp savaş ilânı zorunda kalındığında ve Reynaud 1940 Martında başbakan olduğunda iş işten geçmiştir. Mayısda Almanlar Hollanda ve Belçika üzerinden Sedan’daki savunma hattını yardıktan beş hafta sonra Paris, halkın gözyaşları içinde işgale uğrayacaktır. Hükûmete direnmenin boşuna olduğu tavsiyesini vermiş olan I.Dünya Savaşının Verdun kahramanı Mareşal Pétain, başbakanı olacak Laval’e Fransa’yı bölecek anlaşmayı imzalama yetkisi verdi; bu iki kişi Güneyde, gene Alman güdümünde Vichy hükûmetini kuracaklardır. Bunu protesto eden Herriot tutuklanır; Almanlara teslim edilip toplama kampına gönderilir. Ateş kesi onaylamayan Reynaud da tutuklanır; savaş süresince hapiste kalır. Thorez savaşın başında askere alındı ise de askerden kaçıp Sovyetler Birliğine gider. Bundan sonraki direniş hareketlerini gene solcular düzenleyecektir. Ehrenburg, bu olaylarla, III.Napolyon İmparatorluğuna 1.Eylûl.1870’de son veren Fransa Prusya Sedan savaşı arasında paralellik kurar. Cumhuriyetçi devlet adamı Gambetta’nın yenilgiye rağmen yeni ordular kurması; fakat yıkıntı karşısında başarılarını sürdürememesi; fakat yeni meclisde kralcıların çoğunluğuna karşın Bourbon hanedanından iki kral adayı olmasını ustalıkla kullanıp gene Cumhuriyeti tesis edecek Anayasa yapılması kararını aldırması, bu Anayasanın 1940’a kadar sürmesi ibret verici bir anekdottur.

Türkçemize Aydın Emeç’in çevirisi ile aktarılan “Fırtına” romanı ise, Hitlerin Polonya’yı işgâlinden hemen önce Saldırmazlık Paktı imzaladığı Sovyetleri, diğer cephelerdeki zaferlerinden şımararak, 22.Haziran.1941’de sürpriz bir şekilde işgâl etmesinden itibaren, her iki taraf için de büyük acılara mâl olan bu istilâ sürecini gene roman tekniği çerçevesinde, hayalî Vassias ve Nataşa çifti ile küçük çocuklarının mutlu sona ulaştığı bir kurgu ile üç kitapta anlatmaktadır. Minsk, Harkov, Kiev, Smolensk kentlerini alt üst ederek Kuzeyde Leningrad, Güneyde, Stalingrad (bugüngü Volgograd) kapılarına kadar varan Alman ilerleyişi kışkırttıkları Lituanyalı polisler, “Londralılar” diye anılan orman Polonyalıları ile desteklenmektedir. İşgâl edilen kentlerde, kasabalardaki sivilleri kendileri dokunmamış olmak için eğitimli köpeklerini saldırtarak öldürmektedirler. Ukrayna kuzeyindeki büyük koyak “Babi Yar”daki büyük bölümü Yahudi olan 100.000’i aşkın tutsağın vurularak toplu infazı ve gömülmesi, buna benzer başka yerlerde infaz edilip gömülen esirlerin Alman çekilişi başladığında çarpışmada ölmüş süsü vermek için toprağın üzerine çıkarılması etkili biçimde hikâye edilmektedir. Sovyetlerin direnişi ile Nasyonal Sosyalizmin kaderinin Rus topraklarında belirlendiğini vurgulayan Ehrenburg, Sovyetlerin, saldırmazlık paktının sağladığı rahatlıkla Baltık Devletlerini ilhakından, Polonya’da toprak işgâllerinden, Smolensk yakınlarındaki Katyn Ormanında bulunan Polonyalı subay ölülerinden, keza Besarabya ve Bukovina’nın ilhakından söz etmemektedir.

Stalin’in ölümünden sonra, yaşanmakta olan Sovyet dönemini daha rahat bir objektivite ile yazdığı “Ottopel-Buzların Çözülüşü” (1954) tartışmalara sebebiyet verdi. Ondan sonraki yazılarını da çeşitli sanat okullarını tartışmalarına ve özellikle, 1961-65 arasında yazdığı altı ciltlik “Goda, iduyi, jizn-Çağlar, yaş, yaşam” başlıklı anılarında Stalin kurbanı aydınların itibarlarının iadesi ve rehabilitasyonları gerektiği ve yönüne doğrultmuştur. Cumhuriyet gazetemizde tefrika edilen, kauçuk plantasyonlarının tahribi ve Dünyanın hurdalık hâline getirişini anlatan “Ve İnsan Otomobili Yarattı” ile 1991’de Türkçeye aktarılan “Onüç Pipo” eserleri bulunmaktadır.

Ehrenburg Moskova’da, 31.Ağustos.1967’de vefat etti.

Yayın Tarihi : 27 Şubat 2013 Çarşamba 10:15:42
Güncelleme :28 Şubat 2013 Perşembe 11:24:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?