Oltu Şûra Hükümeti ve ilk TBMM üyelerinden Yasin Haşimoğlu (Akdağ), anılarını iki ayrı dosya olarak hazırlamıştır. Türk İstiklal Mücadelesi Tarihinde Bir Noktanın Aydınlatılması: Oltunun Yakın Tarihine Ait Kısa Hatıralarım başlıklı olan ilk dosya, 20. yüzyıl başlarında Oltunun önce Rus, ardından İngiliz işgalinden kurtuluş sürecini, bölgedeki Rum, Ermeni ve Türkler arasındaki çatışmaları, Türklerin kurtuluş için kurdukları Oltu Şûra Hükümetine ilişkin anıları ve belgeleri içeriyor.
* Bir sabah erken top, tüfek sesi ortalığı kapladı. Türklerle harp başlamıştı. Türk askerleri Oltuya girdiler. Aman yarabbim, o ne sevinç, o ne bayramdı! Türk askerlerinin boynuna sarılan, atların önünde yerlere kapanan, atların bastığı yerden toprak alıp ağzına atan, sevincinden ağlayan; o ne mübarek gün idi!
Ufacık bir kaza halkının muhtelif düşmanlarla üç seneye yakın bir zaman mücadele ettiği tarihle tespit edilmezse bir-iki nesil sonra bu harekât masal telakki edilecektir. Çünkü bir avuç insanın, kendisinden maddeten ölçülmez derecede kuvvetli düşmanlara karşı, mücadelenin içinde bulunmayanlar için inanılmaz bir hareket sayılır. Şunu hatırlatmak lazımdır ki; mücadeleye başlayan bir avuç insan Türktür. Birbirine maddeten ve manen bağlı bir avuç Türk, dünyanın bütün kuvvetleri birleşse de boyun eğmez bir kuvvettir. İşte Oltudaki bir avuç Türk bu kuvvetten idi.
Oltuda 1917 senesinde fiilen başlayıp 1920 senesinde muvaffakiyetle hitam bulan ve pek çok ağır şerait içinde cereyan eden Oltu istiklal mücadelesinin nesl-i atiye (gelecek kuşaklara) hatıra olarak terki lazım geldiği kanaatiyle hatıratımı kısaca olsun derc ediyorum.
DÜNYA HARBİNE KADAR OLTU
Osmanlı idaresi zamanında Oltu sancak merkezi bulunuyormuş. 1878de Rusyaya ilhakından sonra liva (kaza) halinde Karsa bağlanmıştı. Rusyanın diğer vilayetleri gibi Kars vilayeti umumi kanunlarla idare edilmeyip bu mahalle mahsus idare kurulmuştu. Livalarda albay rütbesinde veya bu rütbe muadili mülkiye rütbesinde memur bir de muavini bulunurdu.
BÜYÜK HARPTEN SONRA
1914 senesinde büyük harbin kokusu çıkar çıkmaz Rus hükümeti bura Türkleri üzerindeki uyuşturucu siyaseti kaldırmış ve tazyike başlamıştı. Seferberliğin ilanında hududun yakın olmasından, belki de taktik icabı ehemmiyetli görüldüğünden, Oltuya fazla kuvvet getirilmişti. Bu kalabalık ve Türklere hasım ordunun içinde, bir taraftan hükümet ve bir taraftan da Ermeni ve Rumlar tam meydan bulmuş ve her vesile ile Türklere eziyet veriyordular. Erkeklerin birçoğu istihkam kazmak üzere Karsa ve sair semtlere sevk edilmişti; bir kısmı da kendi öküz arabasıyla nakliyat işlerinde geceli gündüzlü, aç susuz çalıştırılıyordu. 1878 senesinden umumi harp içine kadar Oltuda halâs için bir teşebbüs yapılmadı ve yapılamazdı.
OSABAH...
Bir sabah erken top, tüfek sesi ortalığı kapladı. Türklerle harp başlamıştı. Bu seslerin gitgide yaklaşması bizde o derece sevinç uyandırmıştı ki bu sevinç kalemle tarif edilmez. Bu anın da kendine mahsus bir zevki vardı. Çünkü gelen ve bize yaklaşan öz Türk askeri idi; yenilen ve kaçan ise Rus askeri idi. Tepelerden inen, fakat Rus mu, Türk mü olduğu belli olmayan askerler ve vurulup düşenler gözle görülüyordu. Vurulup ölenlere acıyacak yerde, bu ana-baba günü bize düğün bayram geliyordu. Kasabanın içindeki bahçelerde, ağaçların arasından Rus askerler, kasabanın şarkına doğru kaçıyordular. Ruslar topları mektep bahçesinin alt tarafında, yolun üzerine yerleştirip oradan kasabanın üzerinden karşı tepeleri dövüyorlar. Kasaba iki ateş arasında kalmıştı. Ben çılgın gibi dolaşıp bir an evvel Türk askerini görmek için bahçeye çıktım. Kaçan Rus asker tüfeği bana çevirdi. Kendimi yakınımda bulunan kalın elma ağacının arkasına attım. Rus ağaca nişan alarak ateş etti. Mermi ağacı geçmedi; ben de kurtuldum.
Türk askerleri kasabaya girdiler. Aman yarabbim, o ne sevinç, o ne bayramdı! Türk askerlerinin boynuna sarılan, atların önünde yerlere kapanan, atların bastığı yerden toprak alıp ağzına atan, sevinçlerinden ağlayan; o ne mübarek gün idi!