İstihbarat teşkilatı yeniden yapılandırma sürecinde. Artık kadınların sadece masa başında görev yapan “analist” değil, sahada da görev yapması planlanıyor
Dün Başbakanlık’ta yapılan terör zirvesiyle ilgili Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberde çok önemli bir detay vardı. Devletin resmi ajansı, katılımcılar arasında “MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş”in de olduğunu yazdı. Böylece yıllardır adı bir sır gibi kamuoyundan saklanan, sadece “A.G.” olarak anılan, medyaya tek bir fotoğraf karesi bile sızmamış olan efsane isim, devletin ajansi tarafindan deşifre edilmiş oldu.
Afet Hanım’ın varlığını ilk kez yıllar önce sürgündeki Iraklı Kürt liderlerin birinden duymuştum. “Sizin MİT’te bir Ortadoğu uzmanı bayan var ki çok zeki. Bizimle toplantılara o giriyor” demişti şimdilerde Irak’ta önemli bir mevkideki siyasetçi.
Kürt konusunda uzman
Ankara’da yaşadığım yıllarda adı bir sır gibi gizlense de, devletin karakutularından bir olduğu söylenirdi. Eski yeni tüm müsteşarlar, teşkilattaki Ortadoğu ve Kürt uzmanı bu kadından söz ediyordu. Öcalan’ı sorgulayan ekipteydi; MİT’in 2000’li yılların başından itibaren Kürt meselesiyle ilgili devletteki katı statükocu bakışı sorgulayan yaklaşımlarında bu analistin de katkıları vardı.
Emre Taner’in MİT müsteşarlığı döneminde A.G., “İstihbarattan sorumlu müsteşar yardımcılığı”na getirildi. Böylece sadece teşkilatta değil, bürokraside “en kıdemli kadın” haline geldi. (Neyse ki bu yılın başında büyükelçi Ayşe Sezgin, Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa Birliği’nden sorumlu müsteşar yardımcısı olarak atandı da, koskoca 87 yıllık laik Türkiye cumhuriyeti, bürokrasideki bu erkek egemenliğini kırma yolunda minik bir adım daha atmış oldu.)
Müsteşardan sonra istihbaratın en kritik noktasında bulunan Afet Güneş’in, açılım sürecinde İmralı’yla yapıldığı sanılan dolaylı ve doğrudan görüşmelerin de içinde olduğunu varsayabiliriz...
Emre Taner’den sonra MİT’in başına gelen Hakan Fidan, kurum içi dengelerde sarsıntı yaratmamak çabasıyla Taner’den devraldığı istihbarat ve operasyondan sorumlu müsteşar yardımcılarıyla çalışmaya devam etti. “Peki bir kadın, nasıl bu kadar yükselebilir güvenlik gibi erkeklerin egemen olduğu bir alanda?” diyebilirdiniz.
Bunu sorguladığımda aldığım cevap beni son derece şaşırttı. Anladığım kadarıyla MİT, devlet içinde en fazla kadın yöneticinin olduğu kurumlardan biri. Sekreterler, muhbir, asistan ya da analistlerden söz etmiyorum. Onlar da var tabii ama bir de MİT’te asıl hatırı sayılır kadın yönetici, daire başkanı, birim yöneticisi var.
Yıllardır siyasette, bürokraside, devlette niteliksiz erkeklerin kadınları adeta yönetici pozisyonlarına “yaklaştırmadığını” gözlemlemiş biri olarak, MİT’te birçok kadın daire başkanı olduğunu duymak beni memnun etti. Ancak MİT’te kadınların yükselmesinin asıl nedeni, kurumda çok feminist ya da “eşitlikçi” bir çalışma kültürü olması değil, kadınların şu zamana kadar çoğunlukla Yenimahalle’deki merkezde ya da bölge müdürlüklerinde masabaşında “analist” olarak görev yapmalarından.
Casus romanlarını okuyan herkes bilir. İstihbaratta iki tür insan var; sahada kimliğini gizleyerek hücre sistemi içinde bilgi toplayan, muhbir devşiren, operasyon yapan “saha ajanları” ve merkeze gelen bilgileri değerlendirerek çıkarımlar edinen ya da operasyonel kararlar alan “analistler.” Anladığım kadarıyla MİT, şu zamana kadar aile, terör, yaşam koşullarının zorluğu gibi sebeplerden dolayı bünyesindeki kadınları saha ajanı değil analist olarak kullanma eğilimindeydi.
Ancak bu durum, artık hızla değişiyor. Yeni müsteşar Hakan Fidan döneminde yürürlüğe konan uygulamalardan biri de, bundan sonra genç kadın ajanların da sahaya çıkacak oluşu. Şu zamana kadar zor saha görevleri ve operasyonel konular, tamamen erkeklerdeydi. Bu artık değişiyor. MİT, bünyesindeki genç kadın ajanları, Türkiye ve dünyanın dört bucağına göndermeye başladı.
Hayır, bitirim Rus ajan Anna Chapman ya da Mata Hari’nin Türk versiyonlarından söz etmiyorum. Onlar istihbarat dünyası için önemsiz tipler. Basbayağı kolları sıvayıp görev yapacak olan Türk dişi James Bond’lar geliyor.
Kadınlar her yerde olsun
Kadınların, hanım hanımcık rahat yerlerde değil, devletin hizmet verdiği her alanda olması önemli. Haliyle geçen ay MİT’in kadınları saha ajanı olarak kullanmaya başladığını duyunca, bunun olumlu olduğunu düşündüm. Tabii kurum içinde var olan pozitif ayrımcılık ve kadınların yükselmesine imkan veren çağdaş kültürü yok etmemesi şartıyla.
Tabii bu teşkilatta son dönem yaşanan revizyonların sadece biri. MİT, belki Ortadoğu’nun güçlü istihbarat kurumlarından, ancak MOSSAD, CIA, ya da MI6 ölçeğinde uluslararası ağı yok. Bu anlamda Hakan Fidan, Emre Taner’in başlattığı yeniden yapılanma sürecini, kendi uluslararası tecrübesini de ekleyerek hızlandırmış durumda. Fidan’ın kuruma dışarıdan gelmesinin getirdiği dezavantaj, aslında reform için bir avantaja dönüşebilir. Duyduğum kadarıyla özelikle Türkiye’nin kendi bölgesi ve Osmanlı coğrafyası olmak üzere dünyanın dörtbir köşesinde saha ajanlarına dayalı hücreler üzerine inşa edilecek ve “rekabetçi” özellikler sergileyebilecek yeni bir yapı planlanıyor.
Değişim şart çünkü MİT gibi kurumlar, Soğuk Savaş ölçeğinde dış düşman değil, kendi vatandaşını potansiyel suçlu olarak gören bir güvenlik doktrinine göre programlanmış yapılar. Toplumla aralarında duvarlar var. İçeride güçlüler ancak uluslararası dünyada etkin değiller. Oysa Türkiye’nin yükselen profili ve global denklemde artan özgüveni, sadece Dışişleri, sadece ordunun değil, istihbarata kurumunun da kendini yenilemesini gerektiriyor.
İyi PKK, kötü PKK mı var?
Referandumun hemen sonrasında Hakkari’ de 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı, meşru siyasetin, makul stratejilerle bile yola çıksa, karanlık dünyalar ve terörle dansının ne kadar zor olacağının göstergesiydi. Saldırının hemen ardında BDP’lilerin, “Bu Ergenekon işi!” iddiası, her taşın altında Ergenekon görmeye programlanmış bazı siyasiler ve medya çevrelerini bile ikna etmedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay “Tüm veriler, PKK’yı gösteriyor” diyerek gelen bilgilerin PKK’nın içini işaret ettiğini söyledi.
Ancak İmralı’da Abdullah Öcalan, avukatlarına “Buradaki görüşmeleri bombaladılar. Şok oldum. Ruh halim kaos gibi” diyerek bu saldırının kendisiyle yürütülen dolaylı süreci baltalamaya yönelik olduğunu açıkça ilan etti. Öcalan BDP’lilerin “derin devlet” teorisini “derin devlet ya da derin PKK ” olarak düzeltti. Bu arada devletin haber ajansı Anadolu Ajansı da, haftasonu eylemin PKK içindeki “Suriyeli kanat ”ın lideri Bahoz Erdal kod isimli Fehman Hüseyin’e bağlı birlikler tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Haber, son dönemdeki bütün şiddet eylemlerinden Suriyeli kanadı sorumlu tutuyordu. Ajansın açıkça söylemediği, ancak ima ettiği, bu eylemin İmralı ve Murat Karayılan’ın bilgisi dışında yapıldığıydı.
Ve böylece açılım sürecinde, Kürt sorununu adeta “İyi Kürtler-Kötü Kürtler” boyutuna indirgeyen kamuoyu, bu kez yepyeni bir yol ayrımında “İyi PKK-Kötü PKK ” nüansını yaratmış oldu.
Bir yanda devletle müzakere uğruna ateşkesi uzatmak isteyen, hatta “tek bayrak-tek millet” demeye razı görünen İmralı ve Murat Karayılan; diğer yanda PKK içinde emir komuta dışına çıkan Suriyeliler, sertlik yanlısı komutanlar, karanlık bağlantıları olan Cemil Bayık vs. Hükümet ve devlet birimlerinin şu anki PKK algısı işte bu.
Bu basit yaklaşım ayrılıkçı Kürt hareketinin dinamiklerini ne ölçüde yansıtıyor önümüzdeki süreçte göreceğiz. Evet sayıları 1000-1200 civarında olan Suriye kökenli PKK’lının olduğu, Türkiye’de Reşadiye dahil şiddeti tırmandıran eylemlerin hep “onların başının altından” çıktığı, PKK içinde ılımlı kanadın devletle uzlaşı çabalarının Suriyeliler tarafından baltalandığı uzunca süredir konuşuluyor.
Suriye’deki Kürt nüfus, büyük baskı altında. Kimlik kartı bile alamıyorlar. Bu yüzden bazı analistler Suriyeli Kürtlerin savaş dışında gidecek yerleri olma dığı için ateşkes sürecini baltaladığını söylüyor. Ancak bu gerçek mi, şehir efsanesi mi tartmak mümkün değil. Ortada olan tek şey, referanduma giden haftalarda da gördüğümüz gibi örgütün artık Abdullah Öcalan’ın iradesi dışında hareket edebildiği.
iyi bir uygulama.
ne güzel nasıl olsa alt yapı var kadın kollarından kolaylıkla ajan seçerler
öyle bi yazı yazılmış ki sanki kadın ajanlar MİT'i dünyada söz sahibi yapacak.. Şu kadınlar neymiş ya... Herkes kadınlar şu olsun bu olsun.. pozitif ayrımcılıkla şu makama gelsinler, yönetici olsunlar... Gerçekten kadınlar kurtarıcıysa ki bu tavırdan öyle algılanıyor olması gerek, bütün erkekler memleketin kalkınması için bi fedakarlık yapsın, görevlerini bıraksın, o görevlere kadınlar getirilsin.. Genel seçimlerde erkekler aday olmasın.. Bütün milletvekilleri kadın olsun.. Cumhurbaşkanı hükümet kurma yetkisini bi kadına versin.. Ayrıca pozitif ayrımcılık toplumda aciz insanlar için kullanılır.. Aciz sözünden kimse incinmesin, tanımda böyle geçiyo.. Peki kadınlar aciz mi? Acizliği kabul ediyorlar mı? Kadınlar aciz değil. Ama genelde olduğu gibi işlerine geldiğinde kendilerini acındırarak pozitif ayrımcılıktan çıkar sağlamaya çalışıyorlar.. Ortaya çıkan sonuç bu.. Bazı erkekler de medini göründüklerini sanıp buna destek veriyor..
gec bile kalinmis erkekler fiziksel gücte tamam güclüler kadin kili kirk yarar kirk tilki dolastirir kafasinda kirkininda kuyrugu degmez :D diye bir laf hic duydunuzmu beyler ala dünya liderlerinin hepsi erkekte nolduuuu dünyanin hali belliii degilimi beylerr:)