Milli Güvenlik Kurulu (MGK) eski Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, gönlünün de aklının da Türk halkının Kuzey Kıbrıs'ta "Hayır" demesinden yana olduğunu ifade etti. Kılınç, "Kıbrıs'ta Türkler'le Rumlar 400 yıldır yan yana yaşıyor. Bu sürede 5 tane evlilik cereyan etmiştir. Demek ki bağdaşamıyoruz" dedi.
Emekli Orgeneral Kılınç, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Yüksek Mühendisleri Birliği Derneği'nin davetlisi olarak bugün İTÜ Evi'nde "Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye" konulu bir konferans verdi. ABD'nin bölgeye güvenlik, istikrar ve adalet getirme gerekçesiyle Ortadoğu'yu kontrol altına almaya çalıştığını belirten Kılınç, bu ilginin, aslında bölgenin imkanlarını sömürme maksadı taşıyan bir ilgi olduğunu savundu. 11 Eylül'de ABD'nin bölgeye ilgisinin daha da arttığına işaret eden Kılınç, o günlere kadar çevreleme siyaseti güden ABD'nin 11 Eylül'den sonra tehdidi bulunduğu yerde karşılama amacıyla önce Afganistan'a, sonra Irak'a el attığını anlattı.
Batı dünyasının, Türk halkının terör örgütleri tarafından hedef alınmasına yıllarca duyarsız kaldığını, 33 bin Türk insanı teröre kurban giderken sesini çıkartmadığını söyleyen Emekli Orgeneral Kılınç, 11 Eylül'ün hemen ardından ise Batı'nın harekete geçtiğini ve Türkiye'ye "Önce bataklığı kurutun" öğütleri verenlerin doğrudan doğruya silahlara sarıldığını vurguladı. "Ortadoğu'da terörizmi başkalarına karşı silah olarak kullanan biz değildik" diye konuşan Kılınç, silah geri teptiğinde ve kendilerine yöneldiğinde ise herşeyin bir anda değiştiğini kaydetti.
Batı'nın Ortadoğu'da amaçlarına silahla ulaşamayacağını anladığında nüfuzunu başka yöntemlerle sağlamak düşüncesiyle Büyük Ortadoğu Projesi'ni gündeme taşıdığını ifade eden Kılınç, proje ile Ortadoğu'ya demokrasinin getirilmek istendiğinin açıklandığını hatırlattı.
Demokrasinin bu bölgeye zenginlerle, eğitimlilerle geleceğinin savunulduğunu anlatan Kılınç, Türkiye'de bile hala tam anlamıyla oturmayan demokrasinin, Türkiye'den daha geri bir bölgeye nasıl getirileceğinin sorgulanması gerektiğini söyledi. ABD'nin, Rusya'nın arka bahçesine tekrar ilgi gösterip göstermeyeceği yönünde endişeleri bulunduğunu ve Çin, Hindistan gibi büyük nüfuzlu ve teknolojik olarak gelişen ülkelerin bölgeye nüfuz etmeden bölgenin kontrol altına alınması ihtiyacı hissettiğini kaydeden Kılınç, bu arada Avrupa Birliği'nin (AB) de Türkiye'ye karşı oyalama taktiği uyguladığını belirtti.
AB'nin 1997 yılında Türkiye'ye kapılarını kapattığını hatırlatan Kılınç, "Batı, Osmanlı'nın varisi olan Türkiye'yi bir türlü kabullenemiyordu. Bu husumet halen batı dünyasının genlerinde devam ediyor. Geleceğe de aynen yansıyacak. Bunun hıncını alabilmek için 1. Dünya Savaşı'nda Yunanistan'ı görevlendirdiler. Sonuç alamayınca halen sıkıntıları var" diye konuştu.
ABD'nin düzen getirmek ve demokratik yapıya kavuşturmak için bugün Irak'ta olduğuna işaret eden Kılınç, Irak'ın şu anda parçalanmak üzere olduğunu kaydetti. Batı'nın "Ufalt, parçala, küçük birimlere ayır, idaresi kolay olsun, kolay sömür" anlayışı taşıdığını belirten Kılınç, Türkiye üzerindeki düşüncelerin de hala değişmediğini söyledi. Kılınç, "Biz o kapıda daha çok bekleyeceğiz" dedi.
"ÖCALAN'I ASTIRMAMAK İÇİN AB'NİN KAPILARINI BİZE ARALADILAR"
Emekli Orgeneral Kılınç, 1997 yılında Türkiye'ye kapılarını kapatan AB'nin 1999 yılında bu kapıyı yeniden aralayıverdiğini hatırlattı. Kılınç bunun gerekçesini ise şöyle yorumladı:
"1999'dan önce kendisine görev tevdi edilen PKK'nın başı yakalandı. Onun hayatta kalması batı için önem arzediyordu. 33 bin insanın hayatını kaybetmesini gıkını çıkarmayan batı, bu defa Türkiye'de idamın kaldırılması konusunda bizi zorluyordu. Başardılar. Bana bir gün 'Öcalan'ı niye asmıyorsunuz' diye sordular. Benim atalarım 'Öldürmekle öç alınmaz' demişlerdir. Kimsenin hayatını bir başkasını öldürerek geri getiremezsiniz. Benim yasalarımdan ölüm cezasının kaldırılması beni sevindirdi ama olay bu şekilde ele alındı."
Kılınç, bu konunun ardından Kıbrıs konusunun ortaya atıldığını ve Yunanistan'ın, Türkiye'nin Kıbrıs sorununu çözdükten sonra AB'ye alınabilmesi gerektiğini ifade ettiğini hatırlattı. Kılınç, bundan sonraki tüm AB raporlarında bu konunun Türkiye'nin karşısına "olmazsa olmaz" koşul olarak çıktığını bildirdi.
"ŞUUR ALTINDAKİ BÖLGEYİ SÖMÜRMEKSE SÖYLENENLER GERÇEKLEŞMEZ"
Batı'nın 1948 yılında Ortadoğu'da Filistin toprakları üzerinde bir İsrail meyadana getirdiklerini kaydeden Kılınç, Arap ülkelerinin İsrail'i Siyonizmin uygulayıcısı olarak gördüklerini ifade etti. Milli Savunma Bakanlığı Müşteşarlığı yaptığı dönemde dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'la arasında geçen bir diyaloğa da değinen Kılınç, İsrail'le ortak proje için yapılan anlaşmanın dönemin Başbakanı tarafından onaylanmadığını, bunun üzerine Milli Savunma Bakanı ile birlikte Başbakan'a çıktıklarını anlattı. Başbakan'ın, 'Bunlarla niye işbirliği yapıyoruz, bölgede başka müslüman ülkeler var' dediğini kaydeden Kılınç kendisinin ise Başbakan'a, "Bana öyle bir adres gösterin ki bu projeyi ele alıp yürütebilecek bir teknoloji olsun, gidip onun kapısını çalalım" karşılığını verdiğini söyledi. Başbakan'ın kendisine, İsrail bayrağındaki iki mavi çizginin neyi simgelediğini sorduğunu da hatırlatan Kılınç, "Bunu dinlemek isterim dedim. Mavi çizgilerden birinin Nil'i, diğerinin Fırat'ı temsil ettiğini, İsrail'in Nil ile Fırat arasındaki topraklara sahip olma sevdasını anlattığını söyledi" dedi. İsrail'in, batının da siyasi desteği ile bölgede her zaman mutaarruz durumda olduğuna dikkat n'fdğını hatırlatan Kılınç, "Batı, Osmanlı'nçeken Kılınç, bölgede adalet sağlanmadan barışın sağlanmasının mümkün olmadığını vurguladı. Kılınç, "Bu proje adeta bir ütopyadır. Şuur altındaki bölgeyi sömürmekse bu söylenenler gerçekleşmez" değerlendirmesini yaptı.
"22 ÜLKEDE BİRER ATATÜRK BULACAKSINIZ!"
Türkiye'nin bu proje içinde biryerlere konulmak istendiğini anlatan Kılınç, Türkiye'nin bu bölgeye doğru uzanan bir tramplen olarak görüldüğünü dile getirdi. Türkiye'nin bir devrim yaşadığını ve çağdaşlaşma yolunda bir adım attığını kaydeden Kılınç, "Nüfusunun çoğu İslam, bölgeye örnek olur" beklentisiyle proje içinde Türkiye'nin adının geçtiğini söyledi. Kılınç, "Türkiye 1. Dünya Savaşı sonunda bir Atatürk çıkarmış. Siz bu projeye dahil olan 22 ülkede birer Atatürk bulacaksınız, bağnaz düşünceli yönetimden alacak laik düzene getirecek" şeklinde konuştu. Türkiye'ye yeni sıfatlar bulunmaya çalışıldığını ifade eden Kılınç, bunlar arasında ılımlı İslam, demokratik İslam gibi sıfatlar bulunduğunu söyledi. Kılınç, şöyle konuştu:
"Niye batı dünyasında ılımlı Hristiyan devleti yok. Niye kendine böyle bir sıfat aramıyorsun da bana arıyorsun. Sen benden değilsin diyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi, zengin kuzey, fakir güney anlayışı da taşıyor."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'ta büyük yara aldığını anlatan Kılınç, Türk subay ve astsubaylarının başına çuval geçirilmesinin sebebinin bazı kesimler tarafından yine TSK olarak gösterildiğini dile getirdi. Kılınç, "Tezkereyi geçirecektik TSK'nın yüzünden 'Evet' diyemedik. O yüzden başımıza çuval geçirildi" yönünde şikayetler yapıldığına işaret etti. Az gelişmiş ülkelerde din bağnazlığı, gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerde ise sömürü bağnazlığı bulunduğunu söyleyen Kılınç, dayatmayla demokrasi kurulamayacağını, "Önce demokrasiyi getirelim sonra sorunları çözeriz" düşüncesinin yanlış bir düşünce olduğunu vurguladı.
"KIBRIS'TA SORUN TÜRKİYE İÇİN 1974'TE BİTMİŞTİR"
Kılınç, konuşmasının sonunda gazetecilerin Kıbrıs'ta 24 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili beklentisini sorması üzerine referandumun nasıl sonuçlanacağı konusunda kehanette bulunamayacağını ifade etti. Batı'nın her iki tarafın da "Evet" demesi için uğraştığını kaydeden Kılınç, planın iki tarafa getireceklerinin tartışıldığını belirtti. Kılınç, "Benim gönlüm de aklım da Türk halkının Kuzey Kıbrıs'ta 'Hayır' demesinden yana" diye konuştu. Anlaşma sağlanması halinde özellikle göç konusunda sıkıntılar yaşanacağını ve iki kesimliliğin sağlanamayacağını savunan Kılınç, Kıbrıs'ta Türkler'le Rumlar'ın 400 yıldır birlikte yaşadığını ancak bu süre içinde sadece 5 evliliğin cereyan ettiğini hatırlattı. Kılınç, "Demek ki bağdaşamıyoruz" dedi.
1960 anlaşmasının sadece 3 yıl yaşayabildiğine işaret eden Kılınç, 1963'den 1974'e kadar yaşanan sıkıntıların sonunda Rumların Enosis'i gerçekleştirme girişiminin 74 Harekatı ile önlendiğini anlattı. Kılınç, "Bugünkü durum gerçek iki kesimlilik. Bana soracak olursant n'fdğını hatırlatan Kılınç, "Batı, Osmanlı'nız 1974'de Türkiye için sorun bitmiştir. Ulusal davalar '30 yıldır çözülemedi, ben hemen çözeyim' anlayışıyla ele alınamaz. Ulusal çıkarları tatmin olmadan ülkelerin bir anlaşmaya varması mümkün değildir, olmamalıdır. Mümkündür ama zarar edersiniz. Benim gönlüm de mantığım da o insanların orada eza, cefa çekmesinden yana olmadığı için hayır demelerinden yanadır" ifadelerini kullandı.
Kılınç, ABD'de üzerinde bulunan "Ayet-el Kürsi"den dolayı arandığı yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
"Haber yanlış. İkincisi yasak mı acaba böyle birşey taşımak. Yanlış olduğu kadar da mantık dışı bir haber. Bu yazılırken Londra'daydım. Dönüşümde dediler ki siz Londra'ya giderken böyle birşey mi oldu diye. Böyle birşey olamaz dedim. Kimse kimsenin üzerinde taşıyacağı bir dökümanı arayamaz. Sizin üzerinizde çakı mı var. Delici kesici birşey belki aranabilir. Onun dışında böyle özel birşeyi, bir mektuptu, Ayet-el Kürsi idi. İnançlarınız onu gerektiriyorsa taşırsınız. Bunda da kimse kimseyi ayıplayamaz. Tamamen yanlış. 6 sene önce sayın İlhan Kılıç orgeneralimize bir anekdot vermişler. Bunu da Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat almış köşesinde nakletmiş. İkinci gün de Yavuz Donat 'Ben İlhan Kılıç paşayı Tuncer Kılınç diye yanlışlıkla yazdım, her iki generalden özür dilerim' diye yazdı ama birileri bu haberi gazetelerine aldılar. Olay bu."