Nihayet uzun süredir beklenilen 3G teknolojisi, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla biraz geç olsa da hayatımıza girdi. Artık bilgiye daha hızlı erişim başta olmak üzere, görüntülü iletişimden bu teknolojiye sahip her meraklının haber döngüsüne katkıda bulunan "mobil muhabir" olabilmesine, Amerika'daki bir üniversitedeki felsefe derslerinin online takip edilmesine dek geniş bir yelpazedeki fırsatlar kapısı aralandı.
İletişim teknolojilerinde yaşanan devrim niteliğindeki gelişmelerin günlük yaşantımızı derinden etkilediği bu çağda, artık bu gelişmelerin bireysel düzlemde kalmasına imkân yok. Devlet yapılarından siyasi karar alma süreçlerine, uluslararası ilişkilere dek çok yönlü bir gelişim ve dönüşüm trendiyle karşı karşıyayız. Yaygın bir görüşe göre, teknoloji bir anlamda toplumları da demokratikleştiren, Türkiye'nin de bir ölçüde mustarip olduğu internet yasaklarını giderek anlamsız kılan bir etkiye de sahip. Kısacası, 3G teknolojisinin de yeniden anımsattığı; ancak küreselleşmenin ve ulusal sınırların giderek silikleşmesi sonucunda, Kanadalı iletişim kuramcısı Marshall McLuhan'ın terminolojisiyle "global bir köy"de yaşadığımız gerçeğinin sonucu olarak, bir yeni iletişim ve buna bağlı demokratikleşme dalgası geliyor; gerek toplumda gerekse uluslararası sahnede gözle görülür bir değişim yaşanacağı beklentisi artıyor; arkaik yapılanmalar/yasaklar ve düşünce tarzları ise saf dışı kalmaya mahkûm oluyor.
Ulus-devletin sınırları
Günümüzde gelinen teknolojik gelişmişlik düzeyi sayesinde, modern iletişim teknolojilerine (ve başta bilgisayara) erişimi olan her kişi, dünya işleriyle yakından ilgili veya onları etkileyebilecek yetide potansiyel bir aktör olabiliyor; fersahlarca uzaktaki ülkelerin sınırlarını aşkın sanal yolculuklar yapıp, oradaki kişiler ve onların değerleriyle iletişim ve beraberinde kaçınılmaz olarak etkileşime girebiliyor. Zamanın, mekânın ve sınırların aşkınlaşması, ötelenmesi ve global köyün diğer sakinleriyle aynı düzlemin paylaşılması... Bu durum da uluslararası ilişkiler konusunda artan bir bilinçlenme düzeyi ve ulus-devlet sınırlarının ötesinde bir karşılıklı kavrayış olanağını da getiriyor.
Bir diğer anlatımla, aslında modern iletişim teknolojilerinin getirdiği, dört duvar arasında yıllarca uluslararası ilişkiler veya siyaset bilimi okuyarak salt teoriyi içselleştirmekle yetinmiş kişilerin yapamadığını, doğrudan "sanal boyutta alan araştırması" yaparak test edilmesini sağlamak olarak yorumlanabilir. Yani, etnosantrik bir analiz çerçevesinden kurtularak, iletişim araçlarını elinde bulunduran her bireyin diğer bireyler ve halklarla empati kurabilmesi ve bu duyguyu geliştirebilmesi olanaklı hale gelmektedir. Çağımızın hümanizma odaklı tartışmalarının kilit kavramı olan "empati", kanımca, iletişim teknolojilerinin bize kazandırabileceği en dikkate değer artı değerlerden biridir.
Öte yandan, her ne kadar görüşleri hakkında birçok eleştiri yapılsa ve terminolojisi konusunda yeterli ciddiyetten yoksun olduğu yaygın bir kanı olarak kabul edilse de McLuhan'ın "Yaradanımız Medya" (The Medium is the Message) adlı eserindeki bir nokta da bu bağlamda anımsanmayı hak ediyor. McLuhan'a göre, alfabe öncesi toplumlarda insanlar işitsel bir uzamda yaşamışlardı. Bir diğer söyleyişle, zamanın ve mekânın bütünleştiği bir algı söz konusuydu. Günümüzde gelinen elektronik iletişim çağıysa, şimdi bizi yeniden bu çokboyutlu uzam temasına geri döndürerek, her şeyin birbiriyle karşılıklı bağlantılı (ve bir açıdan da sorumlu) olduğu bir kavrayış kazandırdı.
Bilgi toplumu ve medya
Bu çerçeveden bakıldığında, 3G formülünü aslında Türkiye'nin salt teknolojik açıdan değil, uluslararası ilişkilerin algılayış perspektifinden de benimsemesi yararlı olacaktır. Örneğin, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusunun 31 Temmuz 2009'da artık 50'nci yılına eriştiği bir tarihsel bağlamda, 18 Aralık 2008 tarihinde müzakerelere açılan "Bilgi Toplumu ve Medya" başlığı çerçevesindeki uyum çalışmalarına hız kazandırılmalıdır. Telekomünikasyon sektörü ve görsel-işitsel hizmetlerdeki eksiklikler acilen kapatılmalı; e-haberleşme hizmetlerinin vergilendirilmesinden sektördeki rekabet ortamının tesisine dek gerekli etki değerlendirmeleri ve eylem planları hazırlanmalıdı. Öte yandan, iletişim devrimini 3G ile güçlendiren Türkiye'nin, buna paralel olarak basın özgürlüğü gibi kilit bir alanda kendisine yöneltilen eleştiri ve tepkilere kulak vermesi, basının eleştiri görevinin varlığını kabul ederek, bu eleştirileri belirli çerçevelerde demokrasiyi geliştirecek bir sistemik girdi olarak kabul etmesi gerekmektedir.
Türkiye'nin demokratlaşmasındaki 3G'nin de "güven, gelişim ve gayret" olması düşünülebilir: Demokrasiye güven, modernleşme hedefi doğrultusunda her düzeyde gelişim ve Avrupa Birliği idealine sıkı sıkıya sarılma gayreti... Bu sihirli formül, birçok alan ve bağlamda da değişik kelime kombinasyonlarıyla uygulanabilir. Yeter ki kelimelerin büyüsü kadar, sağlam ve rasyonel olarak belirlenmiş hedeflerin ve eylemlerin de gücüne inanalım. Ve Benjamin Franklin'e kulak verelim: "Kelimeler, bireyin zekâ kıvraklığını gösterir; eylemler ise gayesini... "
İstanbul Kültür Üniversitesi / Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GPoT)