Yanına gitmek için haber beklediğim odaya ansızın çıkıp geliverince hazırlıksız yakalanmıştım. Sonra onun da beni beklerken kendini ‘birazdan sözlüye çıkacak bir öğrenci’ gibi hissettiğini anladım. Birlikte hızlı adımlarla odasına giderken ondan geride kalmamak için çabalıyor ve bir yandan da ilk izlenimin ardından aklımda beliriveren cümleleri hafızama not ediyordum. Röportajın hemen başında anladım ki o, çocukluk yıllarından beri aklına koyduğu, inandığı bir hedefe ulaşmak için son sürat çabalamaktan geri durmayan biriydi.
Babanız Edirne’de çiftçilik yaparken bir de bakkal dükkânı işletiyormuş ve siz bu nedenle ticaret hayatına 6 yaşında atılmışsınız...
Gerçekten öyle... Zorunluluktan oldu, ama iyi ki de olmuş. Babam çiftçiydi ve bu nedenle bakkal dükkânını bırakacak birileri lazımdı. Dükkân da bizlere kalıyordu, annem de çalışıyordu. Ben daha ilkokula başlamadan, okuma-yazma öğrenmeden para hesabını çok iyi yapar hale geldim. Ayrıca bu zorunluluk bir şeye sahiplenip sorumluluk almayı da öğretti.
‘KAHRAMANIM ATATÜRK’TÜ’
ODTÜ’ye uzanan yolda neler etkiledi sizi peki? Elektronik mühendisliğini seçme nedeniniz neydi?
Ben çocukken Atatürk olma isteğiyle büyüyordum; o zamanlar kaşlarımı birleştirir onun gibi bakmaya çalışırdım. Daha ilkokulda dışarıya gidip okumaya karar vermiştim. Fen Lisesi sınavını kazanamadım, çok üzüldüm ama Devlet Parasız Yatılı Sınavı’nı kazandım. Hayatımın en güzel dönemi, o dönemdir. 14-15 yaşında evden ayrıldığım zaman hayat mücadelesinin de içine girmiştim. O bağlamda Edirne Lisesi’nde ilk iki yılım çok başarılıydı ama üniversiteye gireceğim sene biraz dağıtmıştım. Üniversite tercihim de bilinçli değil, tesadüf oldu.
Atatürk gibi olmak isterdim, dediniz...
Erkek çocuklarının çoğunda bunun olduğunu düşünüyorum. Eğitim aldığımız dönemlerde Atatürk sevgisi çok güzel işleniyordu. O dönemde televizyon gibi şeyler de yoktu, lider olarak sunulan kişi de Atatürk olduğu için, o sevgiyle kendinizi onun yerine koyuyordunuz. Sonra iletişim kanalları gelişince çocukların farklı kahramanları oldu. Bizim zamanımızda Conan, Örümcek Adam gibi hayali kahramanlar yoktu. O dönemde benim kahramanım Atatürk’tü.
Üniversite döneminiz 80’li yıllarda denk geliyor. O yıllar sizi nasıl etkiledi?
Biz gerçekten çok fazla sosyal, toplumsal sorumluluk ve liderlik nosyonlarıyla yetiştik. Öğrencilik yıllarımın ilk zamanları, öğrenci olaylarının çok yoğun olduğu döneme denk geldi. Bir açıdan talihsizlik olarak değerlendirebileceğiniz o dönemde -başka bir açıdan baktığınızda- bizler gerçekten toplumsal dönüşüm, değişim yapabilmek için öne çıkmayı, onun için ağır bedeller ödeyecek bile olsak yüreğimizdeki cesareti duyup adım atmayı öğrendik. O nesil değişim, dönüşüm için bedel ödemenin ne olduğunu gördü.
Bilişim sektörüne ne çekti sizi?
Master sürecinin ardından Avustralya’da bilgisayarları araç olarak kullanıp çözüm üreten bir formasyonda çalışıyordum. Türkiye’ye döndüğüm zaman HP Türkiye’nin ofisinin açılış dönemiydi. O vesileyle bir geçiş oldu.
Koç Bilgi’den gelen teklifi kabul ediş sürecinizi anlatırken “Hayatımdaki en hızlı kararlardan birini verdim” diyorsunuz...
O dönem bilişim sektöründen 2.5 yıl uzaklaşmıştım, lojistik sektöründeydim; hayatımda denediğim en kritik, en riskli adımlardan biriydi aslında lojistiğe geçmek de. O sürecin yöneticilik kısmında inanılmaz değer kattığıma inanıyorum ve aynı şekilde kendime de değer kattığımı düşünüyorum. Çok farklı dünyalarda başarılı olmak kolay değil çünkü.
Koç Bilgi Grubu’yla ilgili hızlı karar almamın nedeni de şuydu: Koç, topluluk olarak ‘yapabilme’ imkânına sahip bir grup. Grubun hissedarları bu işin içerisinde, sektöre inanıyor; yani finansmanın yanı sıra inanç ve liderlik de var. O dönemlerde bilişim sektörü radikal bir değişim geçiriyordu ve Koç Bilgi Grubu’na gelip bu liderliği yapmak bir profesyonelin sahip olabileceği en iyi ortamdı.
‘Sektörün deneyimli profesyonellerinden biri’ olarak kabul ediliyorsunuz... Size göre bilişim sektörü Türkiye’de nereye gidiyor?
Biz bilişimciler aslında bilişimi sahiplenemiyoruz. Bilişim sektörü adına söylemlerde bulunan, siyasi cenap oluyor. Kaç hükümet, kaç farklı görüş geldi geçti bilmiyorum ama sektörde hiçbir şey olmadı. Hep ‘Neden?’ diye düşünüyorum: Neden biz 25 yıldır yol alamadık? Neyi eksik yapıyoruz? Bu sorulara bilişim gözlüğüyle bakarsam şunu söyleyebiliyorum: Çünkü biz nereye odaklanmamız gerektiğini iyi tanımlayamadık. Biz yabancı firmalar için sadece pazar olduk. Tanımlamayı yapamadığınız zaman, sizinle beraber olan kalabalık da hedefsiz oluyor. Biz Türk toplumu olarak ‘yetişmiş beyinlerle, uluslararası arenada nasıl bir rol almalıyız?’ diye sorgulama yapmadık.
Peki neler yapılmalı, sektöre nasıl bakılmalı?
Türkiye Bilişim Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜBİSAD) olarak diyoruz ki, bu sektörde faaliyet gösteren firmaların çıkarlarını koruyacağız. Sektörde 10 veya 20 tane uluslararası şirket varsa, arka tarafta 3 bin, 8 bin daha küçük boyutta, bilişimle bir tarafından ilgili firma var. Daha da kritiği 100’lerce hatırı sayılır büyüklükte ‘know-how’ üretebilen firmamız var. Biz TÜBİSAD’da ‘bu şirketleri uluslararası arenaya nasıl taşıyabiliriz?’ diye tartışıyoruz. Paralelinde sektörde sertifikasyon sürecini başlattık.
Öte yandan ben diyorum ki, bilişim artık elektrik gibi olacak; kullandığın zaman ödeyeceksin. Yani diyelim ki, müşterinizi daha çok tanımak istiyorsunuz, bilişimi bu amaçla kullanacaksınız ve ona göre bir bedel ödeyeceksiniz; dünya buraya gidiyor. Biz de ülke olarak ‘bu yelpazenin hangi alt bileşeninde, hangi pazarlarda rekabetçi oluruz?’, bunu tanımlamalıyız. Önümüzdeki yıl TÜBİSAD’ın liderliğinde bunun kararını alıp siyasilere anlatmalı ve onları somut katkılar anlamında işin içerisine çekmeliyiz.
İstihdam açısından yaklaşırsanız...
Bilişim sektörünün yetişmiş elemana ihtiyacı var tüm dünyada. Acı bir şey söyleyeyim; Türkiye’nin de ciddi anlamda bilişimciye ihtiyacı var, milyonlarca işsizden söz ederken bilişim tarafında kaliteli işgücü anlamında eksik var, sıkıntı çekiyoruz.
Bence Türkiye AB’de teknolojiye hizmet sağlayıcısı olabilir. Avrupa’da teknoloji hizmet sağlayıcılığı anlamında -sadece bilişim odaklı olarak da bakmıyorum- ciddi bir ihtiyaç var. Bu anlamda bizde eksik olan ne? Alan uzmanlıklarımız yok. Çok hızlı bir şekilde alan uzmanlıkları oluşturmalıyız. Örneğin, üç yıl içerisinde Avrupa’daki tüm sigorta şirketleri bilişimi elektrik hizmeti gibi alacak. Siz sigortacılık alan uzmanlığını oluşturup o konuda hizmet satan bir katmanda çalışırsanız -yazılım yapıp satarken 10 kişiye istihdam yaratıyorsanız- 1000 kişiye istihdam yaratacaksınız. Türkiye’nin önünde bir mücadele var ve bu süreçte bilişim sektörü gerçek anlamda liderlik yapabilir.
Koç Bilgi Grubu’nun bu süreçteki duruşu, misyonu nedir peki?
Koç Bilgi Grubu olarak ülkemiz adına öncülük yapmaya hazırız ve inanıyoruz. Bir şeye inanç oluşturmak işin yüzde 90’ı... Geçen yıl itibarıyla yaklaşık 1250 kişi olan Koç Bilgi Grubu, bugün, yaklaşık 1400 kişiye geldi. Benim hayalimde bu, çok hızlı bir şekilde, 10 bin kişiye ulaşmalı ve hatta 100 bin kişilere koşmamız gerekiyor. O güne gidebilmek için de, net alanlar belirlemeli ve bu alanlara yatırım yapılmalı. Biz ciddi yatırımlar yaptık ve olgunluk kazandık. Yurtdışı açılımda ülke adına öncülük yapmak ayrı bir heyecan bizim için. Biz aslında Türkiye’nin yeni nesli için liderlik yapıyoruz.
‘MİSAFİRİ ÇOK SEVERİM’
İş-yaşam dengesini kurabiliyor musunuz?
Kuramadığım hiçbir dönem olmadı. Hiçbir zaman hayatımda çalıştığımı düşünmedim ki. İşim hayatımın keyif aldığım bir parçası. İş hayatında bir gün hatırlamıyorum ki, ayaklarım geri geri gitsin. Yaşadığım her ana, sahip olduğum her şeye şükrediyorum. Daha büyük beklentim var mı? Var ve bu da şu, yürekten söylüyorum: Toplumu alıp bir yerlere götürmek, toplumsal dönüşüme katkı vermek. Bir de ben misafiri çok severim. Eşimle aramızda en büyük problem de budur, çünkü eşim önceden çok hazırlanmak ister, ben de ne hazırlanacaksa gelen arkadaşlarla birlikte yapmayı tercih ederim; iş de veririm hiç çekinmem, ‘sen de al soğanı soy, salata yap’ gibi. Türkiye’de aslında misafir kavramı farklı, bunu aşamıyorum.
Emeklilik var mı sizin ajandanızda bir yerlerde?
Ben hep emekliyim. Bir takım hobileri yapmak için emekliliğe gerek yok. Mesela, iki arkadaş bisikletle 40 kilometre yol alıp Riva’ya gidip geldik. Gurur duydum kendimle, çünkü hedefi koydum ve yaptım. 49 yaşında bunu yapmak önemliydi. Şimdi ‘50 yaşında 50 kilometre’ gibi sembolik hedefler koyuyorum kendime. Bunlar hayatın renkleri ve hayatın renklerini yaşamak için emekli olmak gerekmiyor.
'İSRAFA HİÇ TAHAMMÜL EDEMİYORUM'
Çalışanlarınızda aradığınız özellikler neler?
İstiyorum ki, yeni gelen arkadaşların hepsi atılgan olsun ve ‘neyi farklı yapabilirim?’i arasın. Söylenileni yapan insana ihtiyaç yok mu? Ona da var ama burada da nokta şu: “İşi başarmanın yüzde 50’si bilgi, yüzde 50’si çabadır” derler ama bana göre yüzde 1’i bilgi, yüzde 99’u çaba. Biz Koç Bilgi Grubu’nda çalışan kişinin alanında en iyisi olması için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Tabii arkadaşlarımın her birinin kendi liderlik vasıflarıyla öne çıkması lazım. Türkiye’de anlattığım dönüşümü başaracağız ve o zaman uluslararası arenada 10 binlerce lidere ihtiyacımız olacak.
Peki, sizinle çalışanlar nasıl bir yöneticiyle karşı karşıya?
Bir hedef koyup onun için mücadele ediyorsanız, bu bir kavgadır. Kavgaya girdiğiniz zaman da yanınızdakine güveniyorsanız eğer, kaç tane yumruk yediğinize bakmazsınız. Siz bir işe inanıyorsanız ve insanlar da bunu hissediyorsa yanınızda oluyorlar zaten. Her şey özde başlıyor yani. Özde bir şeye inanmak çok önemli. Bu inancı gerçek hayatta somut aksiyonlarla da gösterirseniz sizinle birlikte daha çok insan yola çıkıyor. Ben inanmadığım bir şeyi söylemiyorum.
Ayrıca herkesi hakkaniyetli bir şekilde ödüllendirmek de önemli. Ne kazanıyorsam, kazancımı yansıtma yani katkısı olan insanlara dönüş şeklinde verme anlamında inanılmaz titiz davranırım.
Kendinizi eleştirdiğiniz yönleriniz var mı?
İki konuda kendimi eleştiririm... İsraf konusunda cimrilik düzeyine gidebilecek kadar titizimdir. İsrafa hiç tahammül edemiyorum. Bu çocuklarımda da çok iyi oturmuştur. Şirkette israfla ilgili bir şey gördüğümde de insanlara hep takılırım. İsterim ki kaynaklar boşa gitmesin. Bir de optimizasyon konusunda çok hassasım.