16
Haziran
2025
Pazertesi
BÜROKRASİ-BÜROKRAT

ÖMRÜMÜZ FORMALİTELERİ ÇÖZMEKLE GEÇTİ

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesini yöneten AKB ajansı koordinasyon, danışma ve yürütme kurullarından oluşuyor. Koordinasyon kurulunda başbakan yardımcısı Hayati Yazıcı'nın başkanlığında İçişleri, Dışişleri, Maliye, Kültür ve Turizm bakanlarının yanı sıra İstanbul valisi ve büyükşehir belediye başkanı yer alıyor.

Danışma ve yürütme kurulunun başkanları da buraya üye olarak katılıyor. Hüsamettin Kavi'nin başkanlık ettiği danışma kurulu elli sekiz kişi. Bunların arasında beş öğretim üyesi, beş kaymakam, beş ilçe belediye başkanı, yirmi beş sivil toplum temsilcisi bulunuyor. Nuri Çolakoğlu'nun başkanı olduğu yürütme kurulu dokuz kişilik. Burada da valilik, belediye ve kültür bakanlığının, İstanbul Sanayi Odası'yla Ticaret Odası'nın birer temsilcisi ile dört sivil toplum temsilcisi var. Bütün projeler, bütçe ve personel alımı bu dokuz kişilik yapının onayından geçiyor. Yürütme kurulunda alınan kararların uygulamasından da genel sekreter sorumlu. Merkezî yönetim, yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bir arada çalışıyor. Bu yönetişim modeli Türkiye'de ilk kez denendiği için ilgimi çekti. Başarılı olurlarsa sadece İstanbul'un çehresini değiştirmekle kalmayacak, bu farklı güçlerin ortak yönetimi, bir kültür oluşturup başka sorunların çözümü için de umut yaratacak.
Resmî ve sivil otoriteler arasında hangi problemler yaşanıyor?

Bir defa, devlet, belediye ve sivil toplum ilk kez aynı masanın etrafında eşit haklarla oturuyorlar. Bu projenin 2000'de başladığını, 2005'ten beri çok düzenli toplantılarla yürüdüğünü dikkate alırsanız, bu ortak yönetim konusunda bir kültür oluşmaya başladı. Ama zaman alıyor. Sivil toplum hareketi olarak çok daha rahat, daha kuralsız bir çalışma modeline sahiptim. Bu işe bütçeyi tahsis eden devlet olduğu için devletin harcama metotları ve yapılması gereken formaliteler zaman zaman hepimizin canını sıkıyor. En uzun tartışmalarımızın konusu bu iş için belli prosedürler icat etmek, yeni yönetmelikler hazırlamak. Biz İhale Kanunu'na tabi değiliz. Kendimiz özgür olarak kime neyi yaptıracağımıza karar verip, al kardeşim yap diyebiliyoruz. Bu açıdan çok güzel. Öte yandan devletin bütün denetim kurumları arkamızda. Dolayısıyla çok şeffaf olmaya çalışıyoruz. Ama ömrümüzün çok ciddi bir bölümü formaliteleri çözmekle geçti. Şu ana kadar somut attığımız adımların sınırlı olmasının nedeni de bu.

Sizin amiriniz kim?

Benim amirim yok. Beni bu göreve atayan, Koordinasyon Kurulu Başkanı, Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı. Onun dışında kimseye karşı sorumlu değilim.

Maddi manevi hesabı kime vereceksiniz?

Kamuoyundan başka hesap vereceğim kimse yok. Bu kanunda yer alan düzenlemeler dışında özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliği haiz bir ajans bizim ajansımız. Bu Türkiye'de hiçbir kamu kuruluşu için yapılmamış bir tanım. Kanunun belli maddeleri, harcama prosedürleri vs'si açısından beni bir kamu kuruluşu sayıyor. Ama onun dışında ben özel hukuka tabiyim. Yani ben şu anda çağırıp Nuriye Akman git benim için şöyle bir etkinlik düzenle, bunun için sana şu kadar para veriyorum, diyebilirim. İyi yaparsam bütün madalyası bana geliyor. Kötü yaparsam bütün sorumluluğu da bana ait. Bütün harcamalar bir imza ile gidiyor.

İşte bu da şaibeler için elverişli bir durum. Eşe dosta proje dağıtıl- madığından nasıl emin olacağız?

Dünyada da bu iş böyle gidiyor. Yani New York Metropolitan'ın başındaki adam bütçesini aldıktan sonra ne yaptığı kendisine kalmış. Eğer başarılı olup New York Metropolitan iyi bir yolda gidiyorsa ömrünün sonuna kadar görevini uzatıyorlar. Eğer New York Metropolitan'ın izleyicisi, performansı, geliri düşerse arkadaş sen başka kapıya diyorlar. Bizim de burada bu uygulamayı yaratmamız lazım.

Haksız rant dağıtma şüpheleri olursa, 'bana ne' mi dersiniz?

Benim yürütme kurulumda oturan insanların isimleri, müktesebatları, kendilerini böyle bir riske atmayacak kadar önemli ve büyük. Bu insanlar kimi otuz senedir vali yardımcılığı ve kaymakamlık yapmış, kimi mülkiye müfettişliğinden gelmiş, kimi yıllar yılı öğretim üyesi olarak görev yapmış. Yürütme kurulunda üç tane akademik unvanlı üyem var. Bir tane vali yardımcısı var. Bir tane mülkiye müfettişliğinden gelme belediye genel sekreter yardımcısı var. İki tane çok önemli muteber işadamı var. Biri sanayi odasının başkan yardımcısı, biri ticaret odasının sayman üyesi. Yani bu insanların kendi isimlerini riske atacak, aptalca bir iş yapmayacaklarından adım kadar eminim. Ha formalite hatası yapabiliriz. Tırnak içinde usulsüzlük her zaman olabilir. Ama onlar çok kolay telafi edilebilecek şeyler.

Geçmişte yolsuzluklara karışan önemli ve büyük isimler de oldu. O yüzden vatandaşların bu paraların doğru harcandığından nasıl emin olabileceğini sorsam?

O da şeffaflık. Yani benim hesap verebilir olmam. Benim bu proje de bir defa kime ne harcadığım ortada. Biz yapıyorsak bir konser yapıyor, bir tiyatro sahneye koyuyor olacağız. Bugüne kadar hiç alakası olmamış bir kabzımala tiyatro festivali yaptırmayacağız. Tiyatro festivali yapabilmek belli bir beceri, belli bir birikim, belli bir ilişki sisteminin ürünüdür. Belli bir vizyon sahibi olmak lazım. Yapacağımız birçok restorasyon, renovasyon projelerinde de aynı şartları koyuyoruz. Kardeşim senin nedir birikimin? Nereden geldin? Benzer kaç tane iş yaptın? Restorasyon projesi hiç yaptın mı? Hayır, abi ben sadece taş işçiliği yaptım diyen adama tutup Topkapı'nın renovasyonunu veremem. Ama Topkapı'da daha önce başarılı proje yapmış, iki ya da üç tane adamı çağırırım. Böyle bir işimiz var. Hanginiz daha ucuza, hanginiz daha iyi yaparsınız. Kaldı ki unutmayın ben İhale Kanunu'na tabi değilim. Bu da bana çok ciddi bir sorumluluk getiriyor. Çünkü aynen sizin sorduğunuz soruyu bana soracaklar: Neden Ahmet'e yaptırmadın da Mehmet'e yaptırdın? Benim burada verilecek çok tatmin edici bir cevabım yoksa zaten ben o işe giremem.

Bu 2010 projesinin tanıtım filmini sizin şirketiniz mi yaptı?

Hayır. Bizim kendimizin öyle bir şey yapması mümkün değil.

Bu ajansta çalışanların ne kadarı bütün mesailerini bu işe harcıyorlar? Ne kadarının ikinci işi?

Aşağı yukarı altmış kadar tam gün çalışan insanımız var. Bu rakam 2010 yılına geldiğimizde iki yüzü geçecektir. Onun dışında büyük bir kısmı gönüllü olarak çalışan birçok insanımız daha var burada.

Siz gönüllü müsünüz, ücretli mi?

Ben yakın zamana kadar gönüllüydüm. Şimdi yürütme kurulu olarak huzur hakkı diye küçük bir para veriyorlar.

Bütçeniz ne kadar?

AB bu projeye resmî olarak bir buçuk milyon Euro veriyor. Devlet yılda iki yüz ellişer milyondan üç sene içinde yedi yüz elli milyon vermeyi öngörüyor. Valilik ve belediyenin yılda onar milyon vereceğini öngörüyoruz. Ayrıca özel teşebbüsten de kurumsal ortaklık diye bir projemiz çerçevesinde minimum kırk milyon, onun üstünde de hatta bir miktar daha bir para gelecek. Yani bizim aşağı yukarı konuştuğumuz 850 milyon YTL'lik bir bütçe. Bu 850 milyon YTL'lik bütçenin yaklaşık üçte ikisi büyük uzun vadeli, kalıcı projelere harcanacak. Bunun içinde Atatürk Kültür Merkezi'nin restorasyonu var. Bunun içinde Devlet Resim ve Heykel Müzesi'ndeki şu anda teşhir edilemeyen 18 bin resim ve heykelin sergilenebileceği yeni mekânların yapımı var. Topkapı Sarayı'nın şu anda deprem riski nedeniyle bodrumda saklanan Çin ve Uzakdoğu porselenleri var. Bunun yanı sıra işte padişah elbiseleri ve silahlar bölümünün yenilenmesi var. Belki hepsinden heyecanlısı Marmaray kazısı nedeniyle ortaya çıkan İstanbul'un en eski limanlarından biri Teodosyus surlarıyla Adriyan surlarının üst üste oturduğu altıncı liman, Yenikapı Limanı projesi var. Burada biliyorsunuz yirmi iki tane 11. yüzyıl teknesi ortaya çıkartıldı. Ve hâlâ kazı devam ediyor. Bu kazı alanının kapatılmayıp üstünün çelik ve camla kapatılıp orada bir İstanbul tarihi müzesinin kurulması gibi bir projemiz var.

Bunlar kalıcı projeler. Geçici işler de olacaktır.

Bütçenin yüzde 60'ı bu saydığım işlere gidecek. Bütçenin yüzde 7-8'i gibi bir kısmı KDV'ler vs'lere gidecek. Geri kalan 7-8 de tanıtım işine gidecek. Kalan kısmın yüzde 20-25'lik bölümü ise 2010'a gidecek ve 2010 yılı boyunca yapılacak önemli kültür sanat projeleri için harcanacak.


İstanbul 2010'da Avrupa kenti olacak
İstanbul'un bir Osmanlı ve İslam çehresi var, bir de Avrupa çehresi. Parayı veren hükümet, İslami kimliğini çıkaran çalışmalara öncelik verilmesini istiyor mu?


Hiç öyle bir talep yok. Kimse İstanbul'un tarihini 1453'te başlatma eğiliminde değil. Biz aslında dünya kültür mirasının bekçisiyiz. 3000 yılı aşkın süre burada yaşayıp, burada eser bırakmış insanların eserlerinin koruyucusuyuz. İstanbul dünyanın en büyük açıkhava müzesidir. İstanbul'da bir saat içinde yürüyeceğiniz beş kilometrelik bir parkur sizi 5000 yıllık bir tarihte geziye çıkartır diye önemli programlarımız var.

Şu anda ortam siyasi açıdan çok gergin. Hakkında kapatma davası açılan bir partinin hükümet üyeleri bu projenin içinde. Bu size nasıl yansıyor?

Bu bize hiç yansımadı. Çünkü biz işimizi yapıyoruz. Tercihlerimizde siyasi bir unsur yok. Hükümetle aynı görüşü paylaşmayan çok sayıda üyemiz var. Hepimizin üzerinde mutabık olduğumuz bir şey, belki İstanbul 2010'un herkese kazandıracağı en önemli beceri de o olacak; kendi siyasi ayrılıklarını bir kenara bırakıp büyük davalar uğruna, büyük kazanımlar uğruna günlük meseleleri geri planda bırakıp, daha büyük hedeflere doğru hareket etmek.

31 Aralık 2010'da nasıl bir İstanbul göreceğiz? Bana somut bir resim çizebilir misiniz?

Zor. Ama şuna inanıyorum. 31 Aralık 2010'da bugünkünden daha enerjik, kendini daha yenilemeye meraklı, o tarihe kadar yapılanların etkisiyle daha da hızlanarak kendini bir Avrupa kenti olarak konumlandıran, büyük meselelerini aşma yolunda önemli adımlar atmış ve ilerlemeye devam eden bir İstanbul göreceğiz.

Bunlar iki buçuk yıl içinde mi olacak?

Önümdeki otuz ayın ilk üç ayı bir hazırlık, bir ateşleme, bir seferberlik dönemi. Burada başlayan, onaylanan projelerin önümüzdeki on beş ayda uygulama süreci var. Yani 2008'in son çeyreği, 2009'un tamamında uygulama başlamaları var. Netice itibarı ile ümidimiz 2010 yılı biterken, İstanbul'un çok büyük bir kısmı bu işin keyfine varmış olsun. Ve bu işi yapmaya devam etmiş olsun. Çünkü 2010 bana sorarsanız kocaman bir otomobilin marş dinamosu gibi bir şey. İstanbul gibi 12 buçuk milyonluk nüfusu olan, doğudan batıya 120 km, kuzeyden güneye 45 km bir şehri sizin bir senede, üç senede, beş senede baştan aşağıya değiştirmeniz diye bir şey söz konusu değil. Önemli olan, neyin nasıl yapılabileceği hakkında yahut bir şeyler yapmanın mümkün olduğu hakkında insanlarda bir kanaat, umut ve gayret yaratmak.

31 Aralık 2010'da bu ajans kendini lağvedecek mi? Devam mı edecek?

Teorik olarak bu ajansın her işinin 30 Haziran 2011'de bitmiş, hesaplarını kapatmış olması lazım. İyi ve başarılı bir çalışma yaptığını görürlerse belki bu ajansa daha uzun vadeli olarak yeni bir işlev verilir. İstanbul'un kültür sanat hayatının koordinasyonu gibi. Çünkü İstanbul'da çok değerli birçok kültür sanat kurumu var. Bunların hepsi kendi alanlarında muhteşem işler yapıyor. Biz bütün bunlar arasındaki programların koordinasyonunu sağlayan, o ilişkileri düzenlemede yardımcı olan, iyi şeylerin birbiri ile çatışmaması, hepsinin birbirini tetikleyen, etkileyen ve bir çarpan etkisi yapan sonuç doğurmasına yönelik olarak çalışıyoruz.

İstanbul'u dört elementin şehri olarak tanıttınız. Ve birçok proje de ateş, su, hava ve toprağa göre dizayn ediliyor. Siz bunlardan hangisisiniz?

Toprak ve hava değilim. Ateş ve su olabilirim. Zıddını içinde barındırması nedeniyle. Hem akışkanlığı hem sakinliği hem de hareketliliği nedeniyle.

Nuriye Akman/Zaman
Yayın Tarihi : 9 Haziran 2008 Pazartesi 12:12:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?