14
Nisan
2025
Pazertesi
EĞİTİM

ÖZGÜRLÜKLER ÜSTÜNE

İlkokul öncesinden 16-17 yaşına kadar dinsel eğitimin cenderesinde zihni kaskatı kesilmiş, doğaya, evrene ilişkin tüm kuşkuları başarıyla yok edilmiş bir genci, hangi üniversitede yaşamı sorgulamaya, felsefeye, özgün düşünceye, araştırıcı akla yönelteceksiniz?

Özgürlük, bireyin seçimlerini dış baskılar altında kalmadan, o seçimi ilgilendiren tüm koşulları değerlendirerek bağımsızca yapabilmesi demektir. Günlük yaşamda üzerine hangi kılığı giyeceğini herkes özgürce seçebilmelidir. Onlara, şunu giyebilirsin, bunu giyersen eğitim hakkın elinden alınır demeye kimsenin hakkı yoktur. Doğru. Bir okulu bitiren bir kişinin, bir üst okulda hangi konunun eğitimini göreceğine, akademik ölçütler dışında herhangi bir gerekçeyle engel olunmamalıdır; bu da doğru.
***
Türbanın İslam dininde zorunlu olup olmadığını, İslam’da kadının miras hakkında ve tanıklıkta erkeğin yarısı değerinde olmasını hep kenara bırakalım. Burada yalnızca özgürlük konusunu irdeleyelim.
Genç kızlarımız örtünme seçimlerinde özgürler mi?
Onları birileri buna zorluyor, şunlar bunlar para veriyor, iş vaat ediyor, ucuz yurt veriyor gibi savları da bir kenara bırakalım. Kendi kararıyla örtünen bir genç kızımızı düşünelim. Onun özgür iradesine saygı gösterelim.
***
Daha okul öncesinde, 3-4 yaşlarında Kuran kurslarıyla tanışıyor geniş kitlelerin çocukları. Orada, tam da “ağaç yaş iken eğilir” özdeyişi uyarınca, dinsel ideolojinin ödünsüz tokmaklarıyla ince ince dövülüyor akılları.

Sonra? “Laik” ilköğretimde, bir yandan ezberciliğin cenderesinde her türlü soru sorma becerileri güdükleşirken, bir yandan da 12 Eylül paşalarınca anayasaya sokulan zorunlu din dersleri, onları “tek doğru”nun ne olduğuna tartışmasız biçimde inandırıyor.

Tüm ülkeye yayılmış, ülkedeki tüm camiler için gereken imam sayısından kat kat fazla kız ve erkek öğrenciyi eğiten, toplumun her kesiminde onları etkin kılmayı hedefleyen imam hatip okulları, üniversite öncesinde dinsel dogmayı tümüyle özümsemiş kitleleri başarıyla yetiştiriyor.

Sonra geldikleri üniversite kapısında genç kızların “özgürce” seçim yaparak tesettüre girip girmemeye karar vermelerini bekliyoruz. Aynı üniversitelerde, din çerçevesinde biçimlendirilmiş kişiliklerin, varlığını sorgulama ve araştırmaya borçlu evrensel akademik yaşamda yer almalarından söz ediyoruz. Bu aynen ömrü boyunca yalnızca Türkçe öğrettiğimiz bir gence, 18 yaşında, “haydi yavrum, şimdi konuşacağın dili özgürce seç” demeye benzemiyor mu? Örtünen genç kızlarımıza yasaklarla karşı çıkmak, yalnızca Türkçe bilen genci İtalyanca konuşmuyor diye eleştirmekten farklı mı?

Dinsel eğitim cenderesi
İlkokul öncesinden 16-17 yaşına kadar dinsel eğitimin cenderesinde zihni kaskatı kesilmiş, doğaya, evrene ilişkin tüm kuşkuları başarıyla yok edilmiş bir genci, hangi üniversitede yaşamı sorgulamaya, felsefeye, özgün düşünceye, araştırıcı akla yönelteceksiniz?

Ara ara laik Türkiye için olanca iyi niyetiyle meydanlara, Anıtkabir’e koşan insanlarımız, bugün YÖK’ün üniversiteye girişte meslek lisesi mezunlarına katsayı uygulamasının kaldırmasına tepki gösterenler, onyıllardır ülkenin laiklikten ne denli uzaklaşmış olduğunu görmüyorlar mı?

Karşı çıkmamız gereken, ta okul öncesi çağından başlayarak hep aynı tek doğruyu öğrettiğimiz, evet kamu kaynaklarıyla ve toplumca, elbirliğiyle öğrettiğimiz “tek doğru”nun gereğini yapan kızlarımız mı, yoksa onlarda akılcı düşüncenin, soru sormanın, araştırmanın, eleştirel mantığın zerresini bırakmamak için her düzeyde örgütlenmesine ses çıkarmadığımız eğitim sistemimiz mi?
Eğer özgürlük gerçekten insan haklarının birincisi ise, çocuklarımızı, özgür seçimin ilk koşulu olan akılcı düşünceyle, soru sorma alışkanlığıyla, araştırma becerileriyle, farklı ideolojilerle, farklı felsefelerle, farklı bilim ve sanat yaklaşımlarıyla tüm öğrenim düzeylerinde tanıştırmak zorundayız.

Elbette özgür seçimin, bireylerin özgür akılla donanımını sağlayacak eğitimin yanı sıra yaşam güvencesi, aç ve açıkta olmama, en temel ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması, herkese eşit ve nitelikli sağlık hizmeti gibi başka zorunlu koşulları da var. Ama o koşullardan bağımsız olarak çocuklarımızı böylesine dört dörtlük bir dinsel biçimlendirmeyle yetiştirdikten sonra, onların herhangi bir konuda özgür bireyler olarak seçim yapmalarını bekleyemeyiz.
***
Öyleyse ne yapmalı?
Derhal ilköğretimde zorunlu din eğitimi kaldırılmalı, Kuran kurslarından, kamu binalarının kullanımı dahil her türlü ama her türlü kamusal destek çekilmeli ve imam hatip liseleri, yalnızca ülkedeki camiler için gerektiği kadar imam yetiştiren ve yalnızca erkek öğrenci kabul eden meslek liselerine dönüştürülmelidir. Aynı Hıristiyan ruhban okulları gibi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapı ve işlevleri ciddi biçimde gözden geçirilmeli, ülkedeki tüm din ve mezheplere kesinlikle eşit mesafede olmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır. Lise öğretimi, gençleri özgün ve yaratıcı düşünceye, sorgulamaya yöneltecek; onları yaşamın her yönünde farklılıkları gören, tanıyan, araştıran, kabul eden bir anlayışla donatacak şekilde baştan aşağı yenilenmelidir.
Biraz köktenci öneriler değil mi? İşte akılcı ve laik toplumun bu olmazsa olmaz en basit koşulları eğer bugün ülkemizde fazla köktenci öneriler gibi algılanıyorsa, türban yasağı, meslek lisesi mezunlarına üniversiteye girişte katsayı engeli vb. göstermelik konulara varana kadar daha ne kadar yol almamız gerektiği ortadadır.
Bu koşullar gerçekleştikten sonra, evet, ancak o zaman, türban ve her türlü kılık kıyafet serbest bırakılmalıdır. Ancak o zaman, herkese eşit biçimde uygulanacak giriş değerlendirmelerindeki başarımına göre her öğrenci dilediği dalı seçebilmelidir.

O zamana kadar, üniversitede türban yasağı, laikliği ve aklın yol göstericiliğini çoktan yitirmiş toplumun buzdağının tepesindeki buz parçasını kibrit ateşiyle eritme çabasından; türbanı serbest bırakmak ise bunca zaman akılcı, yaratıcı ve özgür bir toplum değil olsa olsa taklitçi, tüketici ve boyunduruk altında yaşamaktan başka bir şey düşleyemeyen insanlar yetiştirmek için yapılan yatırımların son ürününün olgunlaşmasından başka şey değildir.
O zamana kadar, üniversiteye girişte katsayı engelini korumak, aynı buzdağının en üstünde kalan birkaç kişinin gelecekleriyle ilgili seçimlerine ideolojik hegemonya koymak olarak nitelendirilebilir. Bu engeli kaldırmak ise o buzdağını iyice devleştirmekten, toplumun gerçekçilik, araştırmacılık, sorgulayabilme, bilim üretebilme potansiyeli zaten yeterince güdükken daha da ümitsiz hale getirmekten başka şeye yaramaz.

SEMİH BİLGEN:ODTÜ Öğretim Üyesi

Radikal
Yayın Tarihi : 5 Ağustos 2009 Çarşamba 20:29:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?