AKP tarafından uygulanan kontrolsüz yabancı sermaye dinamiklerinin tamamı Osmanlı'nın son dönemine hakim. Kitabı yazan AKP'nin son seçime kadar ekonomi yönetimindeki en güçlü ismi olunca, durum daha da ilginç.
"Galata bankerleriyle kurulan ilişkilerle başlayan olaylar Osmanlı maliyesini denetleyen bir yabancı bankalar hakimiyetini doğurmuştur. 1847'den itibaren Hazine çerçevesinde spekülatif hareketlerden pay almak için tek şubeli ve küçük bankaların kuruluşuyla başlayan bankacılık hareketi, 1881'den sonra Avrupa sermaye gruplarının hakimiyetinde büyük bankalarla devam etti."
Evet, yanlış okumadınız, bunları yazan Abdullatif Şener!
Yabancılara büyük ayrıcalık
Yabancı banka hâkimiyeti I. Dünya Savaşı yıllarına kadar sürdü. II. Meşrutiyet sonrasında savaş yılına kadar kurulan bankaların büyük çoğunluğu yabancı sermayeye aittir. Osmanlı Bankası'nın durumu daha ilginçtir. Para emisyonunda tekel hakkına sahip olan banka, iç ve dış borçların alınmasında ve ödenmesinde Osmanlı Devleti'nin tek resmi aracıdır. Hazine görevini de yerine getirmekte olan Osmanlı Bankası yabancı sermaye hâkimiyetindedir. O günkü Merkez Bankası yetkilerine sahip bu yabancı malî denge organı, saltanatını İttihat ve Terakki iktidarında da savaş yıllarına kadar sürdürmüştür. Yabancılar, kapitülasyonların bir sonucu olarak, Osmanlı tüccarlarının sahip olmadıkları ayrıcalıklara sahiptiler. Başta temettü vergisi olmak üzere, Osmanlı tüccarlarının ödediği bazı vergiler yabancılardan alınamamaktaydı.
Sanayiye yıkıcı etki
Başlangıçta Avrupa ticaretini doğuya çekmek amacı taşıyan kapitülasyonlar zamanla Osmanlılar aleyhine işlemeye başlamıştır. Osmanlı sanayisi ve ticareti üzerindeki yıkıcı etkisi tartışılmayacak açıklıktadır. Bu yüzden zaman zaman kaldırılmaya çalışılmış fakat başarılı olunamamıştır. Ticari ayrıcalıklar dışında Osmanlı gümrük resimlerinin düşük oranları ve yerli sanayiyi korumaktan uzak nitelikleri savaş yıllarına kadar değişikliğe uğramamış, II. Meşrutiyet öncesine ait gümrük resmi oranları aynen devam etmiştir. Bu görünüm karşısında yabancı mallar ciddi bir gümrük engeli görmeksizin yerli endüstri aleyhine ülkeyi doldurmuş, hammaddeden oluşan ihracat ise dış ticaret açıklarını kapamaya yeterli gelmemiştir.
Gelirler ipotek altında
II. Meşrutiyet öncesi 1895-1907 yılları arasında yüzde 25-40 oranı arasında değişen dış ticaret açıkları meşrutiyet sonrası da azalmamış, aksine 1914'e kadar sürekli artarak yüzde 48'e ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda demiryolu yapımı, en önemli yabancı sermaye yatırımıdır. Daha sonraları ise yalnız ticari bir kanal olarak kalmamış, emperyalist devletler arasındaki dünyayı paylaşma savaşında bir araç olmuştur. Bağdat demiryolu yapımında Alman ve İngiliz rekabeti bunun açık kanıtıdır. Demiryolu yapımı karşılığında verilen kilometre güvenceleri, devlet gelirlerinin ipotek altına alınmasını ifade ediyordu. Çoğu kez kilometre güvenceleri bazı bölgelerin aşar gelirleri rehin alınmak suretiyle sağlanıyordu. Bazen rehin edilen gelirler kilometre güvencesini karşılamıyordu. Yapılan demiryolları bir yandan ulaştığı alanlara batı mallarını götürüp, hammadde alırken, bir yandan da devlet gelirlerini etkiliyordu.
Yatırımlar geri dönüyordu
Yabancıların yaptıkları sermaye yatırımlarının büyük bir kısmı ise ray, yapı malzemesi, teknik personelin maaşları olarak tekrar yabancı ülkeye dönüyordu. Deniz ulaşımında da İstanbul'da 27 yabancı kumpanyaya karşılık yalnızca iki Türk kumpanyası varken, İttihat ve Terakki iktidarı İngiliz Firephil and Turner kumpanyasıyla yaptığı anlaşmayla "Muhsusa" gemicilik şirketinin faaliyet ve mallarını 75 yıllık bir süre ile bu şirkete devretmişti. Ayrıca İngiliz şirketin tüm malzeme ve makineleri gümrük vergisinden muaf olacak, şirket kendisine gerekli yapı malzemesini hazine ormanlarından sağlayabilecek, atölye ve iskelelerin yapımı için ihtiyaç duyduğu topraklar şirkete devlet topraklarından bedava verilecekti. Demiryolu, liman, sulama ve karayolları projeleri ile telefon ve elektrik santralleri gibi birçok yatırım, meşrutiyet sonrası yabancılara verilmiş, baştan beri yabancı sermaye özendirilmeye çalışılmıştır."
Abdüllatif Şener'in kitabından bazı bölümleri sizlere aktardım. Detaylarında Osmanlı'nın özellikle yabancı ataklar tarafından, içeriden ve dışarıdan yapılan baskılarla nasıl yok edildiğini ekonomik bakış açısından anlatan bir ç
alışma. İşin en ilginç tarafı da ne biliyor musunuz? AKP tarafından uygulanan kontrolsüz yabancı sermaye dinamiklerinin tamamı Osmanlı'nın son dönemine hakim. Kitabı yazan AKP'nin son seçime kadar ekonomi yönetimindeki en güçlü ismi olunca, durum daha da ilginç. Şimdi tekrar soralım; böyle bir insan AKP'de "80 yıllık birikim satılırken nasıl durdu?"