Yapı Kredi'nin CEO'su Tayfun Bayazıt ile krizi, sektörü, gelinen son durumu ve beklentileri konuştuk.
- Sizce bu krizin neresindeyiz?
Bir kere bu yaşadığımız krizin diğerlerinden farkı var. Öncekiler kendi iç dinamiklerimizin yarattığı krizlerdi ama bu sefer gelişmiş ülkelerden kaynaklanan ve küreselleşmenin de katkısıyla modern ekonomi zamanının en yaygın ve senkronize krizini yaşıyoruz.
- En ağır mı aynı zamanda?
Ağırlığı da öyle tabii, ağırlığı da aynı boyutta. Bunun senkronize olması ve her piyasayı etkiliyor olması da önemli.
Yurtdışında krizin bankalar üzerindeki etkinliğinin belirginleştiği, çözüm ve çıkış yolları ile ilgili arayışlar da halen sürdüğü için safhanın netleşmediği bir dönemdeyiz. Büyük ihtimalle bu krizin reel sektöre ciddi olarak etkisini de ilk çeyrekten itibaren görüyor olacağız.
- Daha hissetmedik mi yani?
Hissetmeye başladık, özellikle de üçüncü çeyrekten itibaren. Ama 2009 yılı itibariyle bunun neresinde olduğumuz, çıkışa ne kadar yakın olduğumuz konusunda birşey söyleyebileceğimiz dönem de ancak ilk çeyrek sonu ve ikinci çeyrek başı olacak.
Şimdiye kadar bir takım ciddi tedbirler alındı. Bankaların kamulaştırılmasında sorunu yaratan toksik varlıkların bilançolardan çıkarılması ve bankaların yeniden sermayelendirilmesine kadar birçok hayati adım atıldı. Ama bu krizin sonuna geldiğimize dair bir konsensus henüz yok.
- Daha dibe vurduk diyemiyoruz o zaman...
Evet, şimdilik diyemiyoruz.
- Peki krizin şekli ile ilgili tartışmalara ne diyorsunuz? 'V' mi olacak 'U' mu?
Şekil tartışmaları hep olur ama V olmayacağı çok açık. Artık U'nun alt tabanının ne kadar geniş olacağı tartışılıyor. Daha önce benzeri birşey yaşamadığımız için 'bunun benzerini görmüştük, şurdan döneriz' diyebilecek bir durum yok ortada.
- Krizde alınan önlemler ne kadar yeterli?
Krizi nereden kaynaklandığı, nasıl geliştiği ve nereye gideceği konusundaki öngörüler çok önemli. En önemli unsur ise güven unsuru. Kredi mekanizmalarının eskisi gibi sağlıklı çalışabilmesi için güvenin tesis edilmesi çok önemli.
Bizde alınan önlemlere diğer ülkelerin aksine bankaları rahatlatan tedbirler değil, mali kesimin aktif kalitesindeki bozulmanın önüne geçecek önlemler diye bakmak daha iyi olur. Ayrıca ana dengeyi de gözardı etmeksizin vergi düzenlemeleri gibi uygulamalar da bu işin önünü açabilir.
- Vergi derken...
Türkiye için istihdam ve ihracat alanında anahtar olan sektörlerin tekrardan canlanması için alınacak önlemler diyorum. Ama tabii bunu bir bütün olarak bütçe politikaları içerisinde değerlendirmek lazım. Öncelik istihdam yaratan ve ihracat yapan sektörler olmalı.
- Sektör olarak neden hep bankacılık hedef tahtasına oturuyor? Niye herkes size kızıyor?
Kızanlar oluyor da herkesin kızdığına emin değilim. Bu son derece doğal aslında. Bu krizin çıkış şekline bakarsanız, birçok açıdan sorumsuzca alınan riskler, bu riskleri denetleyemeyen bir denetim mekanizması, bu işi gözardı eden reyting kuruluşları, hırsı aklının önünde giden finans yöneticileri ve zamanında parasal politikalarla bu köpüğün oluşmasına engel olmayan merkez bankaları...
Dolayısıyla bu krizin oluşmasında mali sektörün bütün oyuncularının kabahati olduğu için, 'herhalde bizimkiler de yanlış bişeyler yapmıştır' gibi yanlış bir çıkarsama yapılıyor.
- Bankacılık sektörü olarak krizde iyi bir sınav verdiğinize inanıyor musunuz?
Risklerin iyi yönetilmediği, küresel uygulamalara uyum sağlanamadığı, bankacılıkla siyasetin iç içe girdiği ve mali sektörün objektif yönetilmediği durumlarda neler olduğunu 2001 yılında gördük. Bunu gördüğümüz için ondan sonraki süreçte birçok yanlışı tamir edip, yeni bir ortama girdik. Biz de o ortam içerisinde bugüne kadar geldiğimiz için bankacılık sektörü hem riskini daha iyi yönetiyor hem daha ehil yöneticiler var, hem denetim mekanizması iyi çalışıyor...
Şimdiye kadar son derece kadar rasyonel davrandık. Gelişmiş anlı şanlı bankaların yarattığı hasara bakarsak ne kadar iyi durumda olduğumuzu görebiliriz.
- Ya gelen eleştiriler?
Şu gün itibariyle dünyada bu kadar büyük bir resesyon varken ve dünya devi mali kuruluşlar bundan çok olumsuz etkilenirken Türk mali sektörü sermayesi güçlü ve likiditesini yönetebilir bir konumdaysa aslında çok da fazla eleştirilecek bir noktası yok. Sonuçta 2001'deki felaketin ardından bu disiplini sağlamış olan bir sektör, aslında bu krizin bizde çok daha derinlemesine hissedilmesinin önüne geçmiş olan bir sigorta görevi yapıyor.
Mali sektör böyle bir ortamda çok daha atak ve risk alan bir yapıda olup bu krizin etkilerini daha da azaltabilir mi derseniz onun da kısa vadede belki rahatlatıcı etkisi olabilir ama günümüz kuralları ve koşulları bunun olmayacağını gösteriyor. Fakat bazı kesimlerin istediği gibi böyle bir ataklıkta mali sektör olsa, onun neticeleri çok daha büyük faturaları önümüze getirebilir.
- Kontrollü gitmek daha iyi yani...
Kesinlikle, çünkü diğerinin faturasını biz 2001'de gördük. Biz kötü yönetilen ve ehil ellerde olmayan bir mali sektörün yarattığı hasarın ne kadar büyük olabileceğini gördük. Milli gelirimizin üçte birinden fazlasını yitirdik.
Bu denenmiş kötü tecrübeyi bir daha denemenin anlamı yok.
- Krizden sonra pazardan çıkan bankalar olur mu? Veya sıralamada bir değişiklik bekliyor musunuz?
İçinde bulunduğumuz aşama küresel mali sistemin kasıldığı ve tekrar açılması için ciddi radikal tedbirlerin alındığı bir ortam olduğu için ondan sonrası ile ilgili öngörüde bulunmak zor. Ama muhakkak ki iyileşmenin başladığını gördüğümüz ortamda birkaç şey birden olacak.
- Nedir onlar?
Birincisi, küresel çapta sermaye yeterliliği yüksek ve risk yönetimi becerisi açısından daha kabiliyetli olan kurumlar öne çıkacak. Bu kurumlar sermayeleri yeteri kadar güçlü ise bir takım yeni satın almalara yönelebilir. Bu dinamik muhakkak çalışacak, krizden sonra hep böyle olur zaten.
İkincisi, krizlerden alınacak derslerle bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunda ek tedbirlerin getirileceğini düşünüyorum. O tedbirler nasıl bir mali ve küresel mimariyi önümüze koyacak, ona bakmak lazım.
- Nasıl bir yapı çıkacak önümüze?
Şu anda bu tartışma sürüyor. Bazı çevreler, bu krizin gelişmesinin nedeni olarak 'batmayacak kadar büyüklüğe' gelen kurumların ahlaki çöküntüye yol açtığını, boyutlarının ötesinde riskler alabildiğini ve bunun da sistemik riskler yarattığını söylüyor. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde mali sektördeki oyuncuların bu kadar büyük olmamasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı diyenler var.
Ayrıca tartışılan başka bir konu, bankalarda bu sorunu yaratmış olan ve piyasaları yok olduğu için gerçek zararlarının ne olduğu tespit edilemeyen toksik varlıkları ayırıp kötü banka-iyi banka ayırımı yapmak. Kötü bankayı bir şekilde çözüp iyi bankayı da reel sektörü bir an önce destekleyecek yapıya getirmek gerektiğini savunanlar var.
Şu anda 3 ay sonra şu olur 6 ay sonra bu olurdan ziyade herkes kredi mekanizmaları sağlıklı çalışan bir mali sektör dizaynına kafa yoruyor.
- Türkiye'de nasıl bir değişim olur?
Bizim kendi piyasamız açısından, son 5 yılda ciddi yabancı sermaye geldi. Çünkü biz bu düzenlemeleri yaptık ve sağlıklı bir oyun alanı olduk. Ama şu anda buraya yatırım yapanların da kendi ana ülkelerin de sorunlar olduğu gerçek. Bu sorunlar ne kadar adresini bulacak, sonrasında yeni bir iş planı ile çıkacaklar mı, bu planlar içerisinde Türkiye'nin önemi ne olacak gibi konular iç dinamikleri etkileyecek. Bu dinamik bir süreç.
- Bankaların sendikasyon yenilemeleri sorun yaratır mı?
Tek başına bu konuya takılmak çok doğru değil. Çünkü bankacılık sektörünün sermaye yapısını oluşturan özkaynakları var, son derece kuvvetli. Mevduat tabanı var, krizin başında olumsuz etkilendi ama şimdi sağlıklı bir şekilde gelişimini devam ettiriyor. Bankaların sermaye benzeri almış olduğu krediler, karşılıklı birebir dışarıdan almış oldukları krediler ve son olarak da sendikasyonlar var. Banka bilançosu içerisinde en büyük boyutu oluşturmazlar ama genellikle kısa vadeli ve vadesi gelen miktarlar büyük olduğu için kamuoyunun biraz daha ilgisini çekiyor.
O krizin en derin olduğu zamanda dahi bazı bankalar sendikasyonlarını yüzde 60-70 oranında yenileyebildiler. Fonlama tarafında herhangi bir sorun ile karşılaşılmayacağını çok rahat öngörebiliriz.
- Söylenildiği kadar bir problem yaratmayacak o zaman...
Şu anda önemli bir konu olarak ortaya çıkmıyor. Kaldı ki şu anda gerçek kredi talebi ile ilgili bir düşüş de var. Dolayısıyla fonlama olanakları açısından bankaları zorlayan bir ortam yok. Şu anda çok ciddi yatırım kapasitesi olan kuruluşların da bu belirsizlik geçene kadar yatırımlarını askıya aldıklarını görüyoruz. Bireylerin de benzer şekilde harcamalarını ertelediğini ve kredi talebinin azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla zaten kredi talebi açısından çok ciddi bir düşüş yaşanıyor ve fonlama üzerinde bir baskı yok.
- Bankaların ellerinde ciddi bir nakit birikiyor o zaman. Öyle mi?
Sıkıntılı ortamlar bankaların daha likit kalması, daha rahat ortamlar o likidite konusunda daha cömert olması gereken ortamlardır. Ama bu likiditenin de bir dozu var ve bankaların BDDK'nın getirdiği düzen konusunda uymak zorunda olduğu rasyolar var. Zaten çok fazla likidite bankaların elini yakar. Bankalar bir şekilde o likiditeyi yaymak zorunda.
- Şöyle bir sonuca ulaşabilir miyiz: Para var ama kredi verecek düzgün şirket bulamıyorsunuz...
Bu büyük ölçüde doğru. İyi firmalar, reytingi yüksek firmalar hem yatırımlarını askıya aldı hem ticaret hacminin düşmüş olması işletme sermayesi ihtiyacını azalttı. Bu nedenle de kredi talebinde ciddi bir azalma var. Para var ama kredi verecek şirket bulma konusunda sıkıntı var. Şu anda sorunun daha fazla kredi talebi kısmında olduğu konusunda hemfikirim.
- Son zamanlarda kredi faizlerinde ciddi bir düşüş oldu. Bu düşüş talebi hiç tetiklemedi mi?
Durgunluk o kadar süratli ve keskin oldu ki... Hiç bir dönemde görmediğimiz kapasite ve sanayi üretimi düşüşleri gördük. Tabii buna paralel olarak Merkez Bankası da süratle faizleri indirme yoluna gitti. Daha önce hiç böyle indirimler görmemiştik.
Geldiğimiz seviyelerde reel faizler ciddi oranda düştü. Ama bu oranlar halen kredi talebini canlandırabilir seviyede değil. Sadece çok az bir canlanma var.
- Faizler daha düşer mi?
Merkez Bankası faiz indirimlerine devam edeceğinin sinyalini verdi. Kredi talebi olanların faizlerin bir miktar daha düşmesi ile ilgili de beklentisi var. Faizlerde bir miktar daha düşüş görürüz.
- Enflasyon yaratmadan faizleri hızla indirme konusunda tarihi bir fırsat yakaladığımızı düşünenler var. Siz de katılıyor musunuz?
Bu fırsatı Merkez Bankası ciddi bir şekilde değerlendiriyor zaten. Ama bu kadar genç ve dinamik bir nüfusu olan, cari dengeleri açısından hassasiyetleri olan, gelişmekte olan ekonomilere sermaye girişinden son 5 yılda ciddi bir şekilde yararlanmış bir ülke için, şimdi şartların tam tersi oluştuğu bir ortamda enflasyondaki hedefi tutturmak kadar belki de ondan daha fazla istihdam ve ihracatın da önemli olduğunu düşünüyorum.
- Türkiye 2009'da ne kadar küçülür?
Herkes kendine göre bir tahmin yapıyor. Genelde yüzde 1 küçülme gibi bir beklenti var. Bizim tahminimiz de yüzde 1 küçülme olacağı yönünde. Ama 2010 için yüzde 2.5-3 seviyelerinde bir büyüme olabileceğini öngörüyoruz.
- Krizde eleman çıkardınız mı?
Biz 2007 yılından itibaren çok ciddi bir şubeleşme projesi ortaya çıkardık. Özellikle perakende bankacılıkta çok ciddi bir potansiyel görünüyordu ve sadece geçen sene 176 yeni şube açtık. Biz bu istihdam süreçlerini hep dinamik olarak planlıyoruz. Ama son krizde ne yaptınız derseniz, eleman çıkarmadık.
- Bu sene için hedefler nedir?
Bu sene için aslında o şube açma temposunu devam ettirmeyi planlıyorduk ama şu andaki koşullarda böyle bir yatırımı yapma konusunda acele etmemek gerektiğini ve bir süre için o yatırımı askıya almanın doğru olacağını düşündük. Öyle agresif bir şube açma planı yok ve ona göre de ciddi bir istihdam planı yok.
Daha dinamik ve kısa vadeli planlarla yürüteceğimiz bir sene olacak.
- Sektördeki hedefiniz nedir?
Özel bankalar arasında dördüncü büyük bankayız. Nihai hedefimiz liderlik seviyesini yakalamak. Ama bunu ne kadar süreç içerisinde, ne zaman yapabiliriz bilmiyorum. Sektörde sıralama değişiklikleri olağan üstü koşulların nasıl yönetildiği ile alakalı bir konu.
- Bu da tam olağanüstü koşulların olduğu bir ortam değil mi?
Bu sefer krizin koşulları dışarıdan geldiği ve herkesi etkilediği için öyle mi değil mi söylemek için erken. Bir maraton yarışındayız. Enteresan bir viraja geldiğimiz ve yerlerin ıslak olduğu doğru. Dolayısıyla böyle bir ortamda sprintin zamanı mıdır yoksa biraz daha bekleyip düşmeden, kaymadan daha sağlıklı bu işi götürmek mi daha doğrudur gibi taktikler kendi içerisinde değerlendirilecek. Zaten yarışlarda en zor adam geçme yeri düz yol ve kuru havadadır. Dolayısıyla böyle bir ortamda ne kadar ehil bir maratoncu isek ona göre birşeyler yapacağız.
- Kredi kartları 2009'da tehdit yaratır mı?
İstihdamda azalma derinleşerek sürerse, ekonomik büyüme son çeyrekteki şoku atamazsa, sadece kredi kartları değil tüm bireysel bankacılık kesimleri ve tüm KOBi kesiminin aktif kalitesinde bir bozulma yaşanacağını söyleyebilriiz.
Ancak işi olan ve gelir kazanan bir insan kredi borçlarını ödeyebilir. Dolayısıyla kredi kartlarını ekonomi genelinden soyutlayamayız. Kriz derinleşirse bir problem yaşanabilir. Aktif kalitesinde sektör genelinde yavaş da olsa bir bozulma başladı zaten.
- Ne kadar?
Şu anda sorunlu kredilerde bindeli rakamlarda artış var ama üstü üste koyduğunuz zaman bir yekün tutuyor. Çünkü her sorunlu ve gecikmiş olan alacağa karşılık ayırdığımız için kar zarar tablosunu olumsuz etkiliyor.
- Parası olana ne tavsiye edersiniz?
Her koşulda bu sorunun cevabını vermek için uzman kurumların ölçmesi gereken konu; sizin risk iştahınız...
Eğer agresif bir yatırımcı olacaksanız bugün çok ciddi fırsatlar var. Mesela hisse senedi piyasalarında değerlemelerin son derece düştüğünü, bazı şirketlerin nakit akışları ve içinde bulundukları sektörlere bakıldığında hisse senedinin orta vadede çok ciddi bir yatırım aracı olduğunu görebiliyorsunuz. Ama bu durum riski seviyorsanız geçerli.
Risk açısından eşiğiniz daha düşük ise sabit getirili enstrümanlar açısından cazip bir ortam var. Faizlerin bir miktar daha düşme trendini sürdürmesini bekliyoruz ve böyle ortamlarda kısa ve orta vadeli yatırımcı iseniz bono, uzun vadeli mevduat veya B tipi fon gibi enstrümanlar cazip.
Dolayısıyla önce risk haritasının ölçülmesi lazım. Risk iştahınız düşük de olsa yüksek de olsa riski dağıtacak bir sepet düşünmekte fayda var. En doğrusu profesyonel bir yardım almak ve risk dağılımdaki arzularınıza göre şekillendirmek.
- Onlarla yapın diyorsunuz yani..
Bu iş için bizim uzmanlarımız, uzman şirketlerimiz var. Yapı Kredi Yatırım, Yapı Kredi Portföy bunlar için var... Oralarda müşteriye katma değer sağlayabilecek insanlar var ve onlar bu işin uzmanları...