29
Nisan
2025
Salı
EKONOMİ

SADECE IMF İLE ANLAŞMAK SORUNLARI ÇÖZER Mİ?

IMF ile anlaşma iş dünyasını rahatlatma açısından bir an önce imzalanmalı ama ardından da büyümeyi teşvik edici, istihdamı artırıcı yapısal reformlar uygulamaya konulmalı.

Son günlerde öyle hava yaratılıyor ki, sanki IMF ile anlaşma imzalanacak; Türkiye'de, içten ve dıştan kaynaklanan ekonomik kriz ortamı bir anda dağılacak, her şey yoluna girecek. Yok böyle bir şey. Ne IMF'nin elinde sihirli değnek var ne de Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ortam bu kadar hafife alınabilecek durumda.
Yanlışım varsa düzeltin, biz yıllardır IMF ile yolumuza devam etmiyor muyuz? İlk kez mi IMF ile masaya oturuyoruz?

Global kriz nedeniyle şimdilerde herkes IMF ile masaya oturmaya çalışıyor. Kim bu ülkeler? Ukrayna, Macaristan, İzlanda, Pakistan. Bu ülkeler IMF ile de anlaşma imzaladılar. Ama global kriz nedeniyle öyle durumdaydılar ki, hem finans sistemleri hem de ekonomileri çökmüştü. Artık "imdat" diye bağırıyorlardı. Nitekim, İzlanda ve Ukrayna kriz nedeniyle sermaye çıkışını önlemek için ciddi kısıtlama koymak zorunda bile kaldı.

Bir adım daha öteye gideyim. İşin ilginci tüm bu gelişmeler yaşanırken IMF'nin kılını bile kıpırdatmaması. Bırakın IMF'yi, komediye bakın ki, Standard&Poor's ile Moody's İzlanda'ya AAA notu bile verdi.

Peki, biz bu ülkelerin içine düştüğü durumda mıyız? Hayır, değiliz. On gün öncesine kadar "Kriz bizi etkilemez", "Bizim finans sistemimiz kuvvetli", "Krizlere karşı hem tecrübeliyiz hem de dayanıklıyız" diyen bir ülkeydik. Ve halen bugün ekonominin içinde bulunduğu durumun global krizden kaynaklanmadığını, geçen yılın başından itibaren siyasi belirsizliğin neden olduğu ekonomik durgunluğun etkisinin sürdüğünü, ekonomi yönetiminden tutun da iş dünyasına kadar herkes çok iyi biliyor. Ayrıca bilinen bir şey daha var ki, IMF ile anlaşmaya oturmuş İzlanda ekonomisinin yüzde 9'lar mertebesinde küçüldüğü.

Kimin kime ihtiyacı var

Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım. IMF'nin, argo tabiri ile geçim kaynağı, verdiği kredi karşılığında aldığı faizler. Maalesef ki, son yıllarda IMF'nin gelirlerinde ciddi bir azalma yaşanıyor. 2000'lerin başlarında kurumun alacağı 100 milyar dolar civarındayken geçen yıl itibariyle bu rakam 20 milyar dolara kadar geriledi. Ve daha düne kadar IMF'nin alacak kaleminde üst sırayı Türkiye alıyordu.

Ayrıca IMF'nin elinde şu an için yeterli kaynak olmasına karşın, global kriz nedeniyle önümüzdeki günlere yönelik sıkıntı çekileceği, kaynak sorunu yaşanacağı da biliniyor.

Uzun lafın kısası, bizim nasıl IMF'ye ihtiyacımız varsa bana göre IMF'nin bize daha çok ihtiyacı var.

Eyüp Can'ın yazısında belirttiğine göre IMF ile anlaşma ocak ayında bitecek ve alınacak rakam da 24 milyar dolar.

Rakam fena değil. Daha fazla alabilir miydik, bana göre alabilirdik de. Ama söylenen tutar yani 24 milyar üzerinden gidelim. Türkiye'nin önümüzdeki yıl dış finansman ihtiyacının 110 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Peki, IMF'nin vereceği bu rakam bizim derdimize deva olacak mı? Cevabı artık siz verin.

İki önemli sorun

Şimdi diyeceksiniz ki, "Sen IMF ile anlaşma yapılmasına karşı mısın?". Hayır, değilim. Yapılsın. Hatta geç bile kalındı.

Ama şunu da kabul edelim: IMF ile yapılacak anlaşma piyasaları ve iş dünyasını psikolojik olarak rahatlatmaktan öteye gitmeyecek. Anlaşmanın imzalandığı gün borsa biraz hareketlenecek, piyasalar biraz nefes olacaktır o kadar. Etkisi geçici olacak.

Oysa bizim iki temel sorunumuz var. Biri büyüme ki, üçüncü çeyrekte ekonomi sadece yüzde 0.5 büyüyebildi. İkincisi ise işsizlik ki, ağustos-eylül-ekim döneminde işsizlik oranı yüzde 10.3'e ulaştı ve işsiz sayısı 2 milyon 548 bine çıktı. Geçen yılın aynı dönemine göre de 295 bin kişilik artış gösterdi.

Maalesef ki, AK Parti'nin geçenlerde açıkladığı 7 maddeden oluşan ekonomik paket; yani, Merkez Bankası'nın gerekli enstrümanları devreye sokması, Varlık Barışı Yasası, hisse senedinde yerli yatırımcılara uygulanan stopajın sıfıra indirilmesi, mevduata güvencenin artırılması, KOBİ'lere 350 milyon YTL'lik destek paketinin uygulamaya konulması, vergi borçlarının taksitlendirilmesi bu iki soruna çare olacağa benzemiyor.

Sözün özü; evet, IMF ile anlaşma piyasaları ve iş dünyasını psikolojik rahatlatma açısından bir an önce imzalanmalı ama ardından büyümeyi teşvik edici, istihdamı artırıcı yapısal reformların da bir an önce uygulamaya konulması gerekiyor. Yoksa tek başına IMF anlaşması ile bir arpa boyu yol alınamaz.

Son olarak istemeye istemeye de olsa şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Ne acı ki, IMF olduğu müddetçe ekonomik istikrarı koruyabiliyoruz. Olmadığında da tüm dengeleri altüst ediyoruz.

IMF ile anlaşma iş dünyasını rahatlatma açısından bir an önce imzalanmalı ama ardından da büyümeyi teşvik edici, istihdamı artırıcı yapısal reformlar ...

Noyan Doğan- Referans
Yayın Tarihi : 18 Aralık 2008 Perşembe 15:52:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?