14
Nisan
2025
Pazertesi
EKONOMİ

PARALAR PARALAR, AÇILMASIN ARALAR...

Bu para meselesi oldukça netameli bir konu dostlar. Her ne kadar "İşinizi doğru yaparsanız insanca yaşayacak kadarı sizi bulur" dense de pek öyle olmuyor. İcat edildiği günden beri insanların gözünü döndürüyor, aklını çeliyor.

Çok olanlar kaybetmemek için ne yapacağını, az olanlar nasıl bulacağını düşünüp duruyor. Para altınken küp küp biriktirenler, para kâğıt olunca deste deste biriktirmek heyecanına kapılıp baştan çıkıyorlar. Benim rahmetli dedem Kemahlı Tevfik Bey de öyle yapmış. Elli bin Osmanlı altını verip, çarlık Rusyası'nın elli bin kâğıt parasını almış, sonra batmış. Çocukluğumuzda kardeşim ile oyuncağımız olmuştu, güneşe tutulunca içinden Çariçe Katerina'nın çıplak omuzlu resmi gözüken, el kadar büyük, Rusya'nın "o" ilk kâğıt paraları. "Bolşevik İhtilali" sonrası Rusya, borçlarını da inkâr edince, zamanın tüm uyanık borsa meraklılarının elinde kalmış, dede de bir gün umudunu iyice yitirince hepsini bizim korku dolu bakışlarımızın önünde yakmıştı ve yaşadığı sürece bizim evde hiç Rusya ve Rus lafı edilemedi.

Para, böyle sıkıntılı ve insanları baştan çıkartan bir nesne. Her ne kadar "değişim vasıtası" deniyorsa da değiştirilecek bu kadar çok şey olmamasına karşın, herkes olabildiğince çok olsun istiyor, "Sende duracağına bende dursun" diyor. Bugün iki para konumuz var. Birincisi; başarı ile çevrilen iç borçlarımızın hali. Âli devletimize hiç durmadan borç vermek isteyenlerimizin çırpınışı. Diğeri; "Merkez Bankası Çalışanları Vakfı"nın "vergi kaçakçılığı", evet yanlış okumadınız, Merkez Bankası'nı yönetenler ve çalışanlar, daha iyi imkânlara sahip olmak adına kurdukları vakıfta ticaret yapıp uzun yıllardır vergi kaçırıyorlarmış. Maliye yakalamış, büyük ceza yazmış. Şimdi uzlaşmaya gidiyorlar, uzlaşacaklar.

İlkinden başlayalım: Daha önce de yazmıştım; Şubat 2009 ayında devletin iç borç geri ödemesi on beş milyar TL iken bizim hayırsever para sahiplerimiz, bankalar ve yurtdışı yatırımcılar, devletin üç günde yaptığı üç borçlanma ihalesinde bu paranın oldukça fazlasını vererek işi halletmiştiler. Geçen günlerde mayıs ayı başında da yine benzer bir durum vardı. Devletin mayıs ayı içinde geri ödenecek iç borçları için ihtiyacı olan 16 milyar TL'ye karşılık bilin bakalım yüzde 11,72 faiz ile borç verelim isteğinde olanlarımızın iki gün içinde teklifleri ne? Tamamı tamamına 57 milyar Türk Lirası. Yani yaklaşık 36 milyar dolar. Birkaç yıllık bir sürede 25 milyar dolar IMF'den alacağız diye yapılmayan şaklabanlık kalmayan ülkemizin para vaziyeti böyle. Ancak kimse kimseye güvenmediği için sanayiye, KOBİ'lere kredi verilmiyor. Verilse bile yüzde 20-22 faizler talep ediliyor ve zaten borç-kredi ilişkisi ile dönebilen sistem işlemez hale geliyor. En kazançlı iş devlete devamlı borç vermek. Yaşama güven duyabilmek için sanırım önce yönetim anlayışımıza güven duymak gerekiyor. Sizce biz bu tür bir güveni hızla oluşturup düzlüğe çıkabilir miyiz?

Gelelim Merkez Bankası'na.. Adı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Türkiye Cumhuriyet(i) değil, bu (i) sanırım anlamlı. Bankalar arası ilişkiyi düzenleyen, kalpazanlar, sahte para basanlar hariç ülkemizde tek resmi para basma hakkına sahip bu kurumu yönetenler bakın ne yapmışlar. Bunu bugün de yapmamışlar, 1987'den beri alışkanlık haline getirmişler. 1987 yılında Merkez Bankası Mensupları Sandığı bir vakıf kurmuş. Merkez Bankası Mensupları Sandığı aynı zamanda bankanın yüzde 5 ortağı.

Bildiğiniz ortak; bankanın sahiplerinden biri. Bankanın sahibi olmak yetmemiş, başlamışlar ticaret yapmaya. Başkanları da Merkez Bankası'nın Başkanı. Para işini hiç bilmiyorlar ya "acemiler", "bizim vakıf vergiden muaf, yaptığımız ticaret de vergiden muaftır herhalde" diye bütün saflıkları ile düşünmüşler, hatırı sayılır sürekliliği olan bir ticari kazanç elde etmeyi başarmışlar. Sigorta işlemleri yapmışlar kazanmışlar, fon alıp satmışlar kazanmışlar, kasalarında beş milyar paraları birikmiş vur dolara, üç milyar dolardan fazla ama akıllarına da tek kuruş gelir beyan etmek gelmemiş.

Söz konusu vakfın üç bin sekiz yüz küsur çalışanı, beş bin de emeklisi varmış. Yani nasıl bir hesapsa üç bin çalışan hem kendisine bakıyor hem beş bin emekliye. O zaman haklılar vergi verseler emekli maaşı veremeyecekler, hem onlar da devlet sayılır. Ama bir ufak terslik var: Vergi vermeyerek yaratılan fondan verilen paralar ile mevcut başkanın maaşı on üç bin lirayken yirmi beş bin liraya çıkıyormuş. Hadi "o" çalışıyor hak ediyor, ya emekli olan eski başkanlara ne demeli? İki-üç yıl başkanlık yapan bir eski başkan devletten aldığı temel emeklilik maaşı yanı sıra, sıkı durun, vakıftan da tam otuz bir bin beş yüz lira, biraz daha eski başkan "otuz bir bin lira", ondan da eski olan "yirmi iki bin dokuz yüz lira" emekli maaşı alıyormuş.

Kendime kızıyorum; "beceriksiz adam" diyorum, "36 yıl altı ay yedi gün çalışarak, primlerini kuruşu kuruşuna ödeyerek SSK'nın onuncu kademesinin birinci derecesinden emekli oldun ala ala bin kırk lira emekli aylığı alıyorsun!" "Bunları yazacağına, topluma nifak tohumları ekeceğine kendinden utan kıskanç adam, sen de akıllı olsaydın" dediğinizi de duyuyorum.

Hal böyle dostlar, Maliye Bakanlığı işin farkına varmış, vakfın 2002 ve 2003 hesaplarını incelemiş, güzel güzel vergi cezaları yazmış. Vakıf yöneticileri -ki başkanı bankanın başkanı oluyor- (ve bankanın ana sözleşmesine göre ticaret yapması da yasak) "Gelin uzlaşalım" demişler. Şimdi uzlaşılacak gün bekleniyor. Ama 2003'ten sonrası da var. Dört, beş, altı, yedi gidiyor. İnşallah vakit bulunursa "o" yılların hesaplarına da bakılacak. Onları da uzlaşarak hallederler, milletçe rahat nefes alırız. Her nedense bu tür işleri hep okumuş kesim yapıyor. İlk akçeli işi "yutmacasına misket oynamak" olan çocuklarımızın bir bölümü büyüyüp, serpilip, eğitilip belirli imkânlara kavuşunca, beraberinde cin fikirlere de sahip olabiliyorlar. Bu işten menfaat umanlar da sessiz kalıp ortaklıklarını sürdürüyorlar. Bu para, gerçekten netameli bir şey dostlar. Azı ile hiç olmuyor, çoğu insanın gözünü döndürüyor. Hele hak etmeden çoğunu istemek insanları iyice yoldan çıkartıyor, körleştiriyor, köleleştiriyor.

Kalın Sağlıcakla. Haftaya: Başımıza Örülen Çoraplar.

Bülent Ünal - Radikal
Yayın Tarihi : 19 Mayıs 2009 Salı 20:39:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?