Şeker Factoring Genel Müdürü Ramazan Başak; ' Yabancı sermayenin finans piyasasına olan ilgisi abartılmamalı, tüm piyasalara ilgi var'
2001-2002 döneminden sonra Türkiye'de finans ve bankacılık sektörünün hızla toparlandığını ve büyük atılım gösterdiğini belirten Başak; "Bu atılımla Türk finans sektörü büyük bir yapısal dönüşüm gerçekleştirmiştir. Son dönemde yabancı finans kurumlarının Türk bankalarına olan ilgisi hem bu dönüşümden hem de Türkiye'ye olan genel ilgini artmasından kaynaklanıyor" şeklinde konuştu.
BANKACILIĞIN 3 MİLADI
Türk bankacılık tarihini genel olarak üç bölüme ayırmak gerektiğini söyleyen Şeker Factoring Genel Müdürü Ramazan Başak, "Birinci olarak 1980'lere kadar olan dönem, ikinci olarak 1980'den 2000-2001 krizine kadar olan dönem, Üçüncü bölüm ise 2001 krizinden sonraki dönem olarak ele almak gerekiyor. Fakat doksanlı yılları da çok iyi değerlendirmek gerekiyor" dedi.
Başak, 1980 yılına kadar olan sürede bankacılık sektörü tamamen dışa kapalı olduğunu belirterek sektörün, sadece mevduat toplayıp kredi veren dünyadaki gelişmiş birçok finans enstrümanlarını kullanamayan kısıtlı alanlar içinde faaliyet gösteren bir görünüm içerisinde olduğunu söyledi.
"Genel olarak bu ortamın oluşmasında Türkiye ekonomisinin dışarı kapalı olmasının da payı vardı" diyen Başak; "Özellikle 24 Ocak kararlarından itibaren liberalleşme politikalarının uygulanmasıyla beraber bankacılık sektörü yüzünü dışarıya çevirmeye başladı. Sonuç olarak 80'li yıllarda Türkiye ekonomisinin dışarı açılması, liberal politikaların uygulanması ve kamu rejiminin serbestleştirilmesi daha sonra yapılan konvertibilite sonucunda sektörün giderek dışarı açılması, yurt dışındaki birçok enstrümanı uygulayabilir hale gelmesi sektöre olan ilgiyi arttırdı" dedi.
"BANKACILIĞIMIZIN MALİ BÜNYESİ ZAYIF"
Ülkemizde öz sermaye ağırlığı olan şirket ve bankaların bulunmamasının, Türk bankacılık sektörünün ve Türk reel sektörünün temel bir handikapı olduğunu vurgulayan Ramazan Başak, “Maalesef genelde yabancı sermaye ağırlıklı olarak şirketlerimizi ve bankalarını işler hale getirebiliyoruz. Bunun yanında yönetimle ilgili bir takım problemlerin de oluşması ile bankaların kendini kontrol edememesini sonucu ciddi bir şekilde sektörde mali bünye zaafları görülmeye başlandı. Bir taraftan bankacılık sektörü dışarı açılıyor, bir taraftan büyüyor ama bir taraftan da açılımın getirmiş olduğu problemler büyüyor. Aktif kalitesi itibariyle öz kaynak yetersizliği, çıkan krizlerin getirmiş olduğu maliyetlerin artışı sonucu ciddi anlamda problem oluşmaya başladı.” dedi
BÜYÜK RİSK: AÇIK POZİSYON
1994 yılına gelindiğinde yüksek faiz, düşük kur politikasının yaratmış olduğu etkiyle ekonomide patlak veren döviz krizi bankacılık sektöründe açık pozisyonlar sonucu yaşandığını hatırlatan Ramazan Başak, “O dönemde açık pozisyonlar, yasal olmayan işlemlerle yasal hadlerin çok üzerinde pozisyon açıldı. Yasal sınırlamanın çok üzerinde olan açık pozisyonlara ilişkin dönemlerde yaşanan bir kur veya döviz dalgalanmaları krizlerin ortaya çıkmasında ve bu çıkan krizlerin daha derinleşmesine sebep oldu. 1994'te meydana gelen kriz de buna açık bir örnektir” dedi.
Şeker Factoring Genel Müdürü Başak, konuşmasına şöyle devam etti; " Uygulanan politikalar nedeniyle bankacılık sektöründe gittikçe zayıflayan mali yapı ve artan problemler nedeniyle dövizde yaşanan dalgalanma, Marmarabank, İnterbank ve Etibank’ın fona devredilmesiyle sonuçlandı.
Dolayısıyla bankacılık sektöründeki mali bünye zayıflığı artan problemleri 1994'te somut olarak oraya çıkardı.
Bu anlamda mali yapının güçlendirilmesine özellikle sermayenin öz kaynaklarına aktarılmasına ilişkin banka hakim hissedarlarının bankanın öz sermayenin artırmaya ilişkin yoğun bir çalışması olmadı. Hep yabancı kaynaklarla büyümeye çalıştılar.
İNTERBANK NASIL GÖZDEN KAÇIRILDI?
Bu ortamda aslında banka hakim hissedarlarına çok önemli görevler düştü. Daha dikkatli risk kontrolü, risk yönetimi ve öz kaynaklarının artışına ilişkin çabalar gibi. Ama maalesef banka hakim hissedarları bu konudaki özen ve çabayı gösteremediler. 1994'ten sonra bu problemler 1999'a kadar artarak devam etti. 1999'da İnterbank battığında 34 şubeli bir bankaydı. İnterbank fona devredildiğinde 2 trilyon mevduat, 2 trilyon da kredi hacmine sahipti. Şimdi 34 şubeli bir bankada 1999 yılı rakamlarına göre bu kadar büyük bir meblağın toplanmasına nasıl izin verildi? Nasıl bu 34 şubeli bankanın bu oranda büyümesine izin verildi? Bunun çok ciddi bir şekilde sorgulanması gerekiyor.
İnterbank'ın fona geçmesiyle beraber yapılan önemli bir yanlış da ondan sonraki bankacılık krizlerinin tetikleyicisi oldu belki de yaşanacak krizleri artırdı ve daha şiddetli hale getirdi. Bizde hep vur deyince öldür anlayışı vardır. Maalesef hiçbir şeyi doğru düzgün beceremiyoruz. Problemleri zamanında gerektiği şekilde çözmeyi de beceremiyoruz. Devlet olarak eğer siz kuralları koyar denetlemezseniz, kuralları koyar gereklerini yapmazsanız problemler yakanızı bırakmaz. O açıdan İnterbank'ın fona devredilme sürecinde büyük yanlışlar yapıldı.
Fon tarafından İnterbank'a "kat et" ve "geri çağır" politikası uygulandı. Şimdi düşünürseniz bir yıllık bir kredi almışsınız, bir planlama yapmışsınız ve bir yatırım yapmışsınız. Sizden bu 3 - 4 ay sonra bu kredi geri isteniyor bunu nasıl ödeyeceksiniz? Ekonominin durumu zaten belli ve sağlıklı değil. O kredinin erken geri ödenmesi mümkün müdür? Dolayısıyla 5 - 10 firma bu şekilde kredisini ödeyemediği zaman bu sayı katlanarak yüz firma oluyor. Çünkü piyasalar global ve entegre çalışıyor o anlamda “kat et" ve "geri çağır” politikasıyla birçok firmada bile bile malasef zor duruma düşürüldü.
Artarak devam eden problemlerinde etkisiyle 2000 yılının kasım ayında faiz krizi yaşandığını belirten Ramazan Başak; "Dolayısıyla bankalar, aktiflerinde bulunan hazine bonosu portföylerinde ciddi anlamda zararlar yazdılar. Bu nedenle 2000'de birçok banka faizlerin yükselmesiyle fona devredildi. Sonra şubatta malum bir döviz krizi yaşandı. Açık pozisyonlar nedeniyle zaten ayakta durmakta zorlanan bankacılık sektörü büyük bir darbe aldı. Biz bankaları Fona devredelim derken ekonominin de dengesi bozuldu. Zaten kredi alamayan bir sektör krizler nedeniyle bir kredi hacmi daha da daraldı. Yani 1980'e kadar kapalı bir dönem, bankacılık sektöründe çok kısıtlı enstrümanların icra edildiği ve sunulduğu bir dönem. Seksende başlayan liberalleşme, bankaların büyümesi, gelişmesi ve şube sayılarının artması yeni problemlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle 90'dan sonra bu problemlerin artması ve gerek yönetim tarafından gerek hakim hissedarlar tarafından gereklerin yerine getirilmemesiyle birbirini tetikleyen olumsuz şartlar 2001 krizine kadar olan dönemde 22 bankayı sistem dışı bıraktı" dedi.
'DENETİM YAPILDI, ANCAK GEREĞİ YAPILMADI'
Şeker Factoring Genel Müdürü Ramazan Başak, batan bakalarla ilgili sıkça konuşulan "denetim eksikliği" iddialarına katılmadığını belirterek; "Fona devredilen bankalarda denetim eksikliğinin söz konusu olmadığını" söyledi.
"Görevlerin zamanında yerine getirilmemesiyle ilgili bir problem var. Yani halkın, 'denetim yapılmadı, denetlenmedi' söylemi gerçeği yansıtmıyor. Hayır, denetlendi fakat gerekleri yerine getirilmedi. Yanlış bir teşhis var. Bankacılık sektöründeki hastalığa, mevcut felakete iki neden bulduk. O iki nedene yönelik reçete yazdık. Ama koyulan teşhis de yanlış. Reçeteler de doğal olarak yanlış oldu. Çünkü birincisi 'denetim yoktu bankalar onun için battı' bu yanlış, 'mevzuat eksikti bankalar battı'. Bu da yanlış. Çünkü o dönem 3182 sayılı bankalar kanunu gündemdeydi. Uzun yıllar yürürlükte olan bankalar kanunu sorumlular tarfından uygulansaydı bu bankalar fona devredilmezdi. Hastalığı yanlış teşhis ettiğimiz için yanlış da ilaç yazdık. O zaman 2001-2002'den sonra da denetimi artırarak daha katı bir mevzuat çıkarmaya çalıştık. Şu anda 5411 sayılı kanun böyle bir ortama tepki olarak çıkartılmıştır ve çok da katı kurallar içeren çok yerinde bir karardır. Fakat ciddi anlamda tepki yasası olarak çıkmıştır. Aslında burada önemli olan anlayış eksikliğidir."
'BDDK ÖZERKLİĞİNİ SAĞLADI'
Bankacılık sektörünün siyasetin gölgesi altında kaldığı yönünde yapılan eleştiri ve tartışmalar gereğinden fazla abartıldı diyen Başak, “Sektör, Hazine Müsteşarlığı döneminde siyasete açık bir yapı içindeydi. Fakat durum Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) kuruluşundan sonra asgariye indirildi. BDDK’nın özerk yapısı korundu” dedi.
"Bugün Türkiye’ye ilgi olduğu için bankacılık sektörüne ilgi var" diyen Başak; "Bir başka dönem Türkiye'ye ilgi olmazsa bankacılık sektörüne de ilgi olmaz. Bu sadece Tüpraş’a, Petrol Ofisi'ne olan ilgi değil. Bunun temelinde tüm Türkiye'ye yönelen ilgi ve bu ilginin artışı söz konusudur. Bankacılık sektörü süratle Türkiye’de hiçbir sektörün gösteremediği şekilde kendini dünyaya adapte etti" şeklinde konuştu.
Fatih Tok / Özel Haber
Yayın Tarihi :
28 Aralık 2006 Perşembe 19:54:51
Güncelleme :28 Aralık 2006 Perşembe 20:27:22