30
Nisan
2025
Çarşamba
EKONOMİ

İşten çıkarmalar artacak

Sanayicimizin finansman sıkıntısı var. İşler zayıflıyor. Üretim azalıyor. İhracatta bazı pazarlarda tıkanmalar var. Ama temel mesele şu toplumdaki barış ortamını sürdürmenin yegane çaresi iş bulmak. İstihdamı korumak için birtakım özendirici tedbirler alınabilir. Prim indirimi ilk akla gelen tedbir... Aksi halde işten çıkarmalar başladı, arkası çorap söküğü gibi gelebilir!

Reel sektörün durumu nedir?

Amerika kaynaklı bir mali kriz Avrupa’ya ve bütün dünyaya dalga dalga yayıldı. Ülkemize de geldi. Burada esas olan, bu krizin reel sektöre sıçramasını önlemek. Reel sektöre sıçradığı zaman, bu mali kriz olmaktan çıkar, ekonomik kriz haline döner... Ve bunun etkisi Türkiye’de çok derin olur, sosyal boyutuyla beraber.

Kriz hâlâ reel sektöre sıçramadı mı?

Bu öyle bir yumak ki, kriz tam anlamıyla sıçrarsa bu yumağı temizlemek çok zorlaşır. Maliyeti çok yüksek olur. Onun için, hâlâ yapılması gereken şeyler var diye ısrarla söylüyoruz. Kararlarda radikal olunması gerektiğini de bunun için ifade ediyoruz. Türkiye’nin yapması gereken, üretimini, istihdamını, ihracatını ve hatta yatırımlarını devam ettirmesidir. Bunun için bizim üzerimize düşen görevler var, hükümetin yapması gerekenler var. Kamuoyunda şöyle bir algılama oluyor. Deniyor ki, kriz ortamında reel sektör hemen taleplerini sıralıyor hükümete. Değil! Hükümetten taleplerimizi tabii ki sıralayacağız. Bu bizim en doğal hakkımız. Ama buraya nasıl geldik ona bakalım. Reel sektörün iki seneyi aşkın süredir sıkıntıları var. Rekabet gücü giderek olumsuz etkileniyor. Çünkü önündeki engeller kaldırılmadı.

İLK ETAPTA 10 MİLYAR DOLARLIK BİR KAYNAK YARATILMALI

Ama ihracat artıyordu?

Doğru. Üretim artıyordu, ihracat artıyordu. Ama bu herkesi yanıltıyordu. Bizim üzerimize yapışmış bir şey var. ’Çok ağlıyorlar’ ifadesi sık kullanılır sanayici için. Belki bu algılamanın da etkisiyle, ifadelerimiz ciddiye alınmıyor. Ama bu ikisini iyi ayırmak lazım. Şimdi yaşanan kriz bizim bütün bu sıkıntılarımızın üzerine tüy dikti. Çünkü sanayici özveriyle, ben bunun tamamına inanarak söylüyorum, kafasını önüne koymuş çalışıyordu. Bütün gücüyle üretimini artırmaya, ihracatını devam ettirmeye, istihdamını korumaya çalışıyordu. Önündeki engellere rağmen... Şimdi Amerika kaynaklı bir küresel krizle karşı karşıyayız. Onun için bunun bir reel sektör krizine dönmemesi lazım.

Peki öyleyse ne yapılmalı?

Öncelikle finansman musluklarının açık kalması gerekiyor. Bunun adresi bankacılık sektörü gibi gözükebilir. Ama Türk bankacılık sektörünün de kaynakları çok kısıtlı. Bankacılıkta zaten ortalama mevduat 15 güne inmiş. Kaynak yaratılması lazım. İşte burada hükümete görev düşüyor. Üretim ve ihracatı devam ettirmek, istihdamı korumak esassa, öncelikle Eximbank’ı devreye sokabilmemiz lazım. Eximbank çok olumlu işleri, çok sessiz yaptığından gözden kaçıyor gibi geliyor. Bu dönemde Eximbank’a Hazine ve Merkez Bankası kanalıyla kaynak aktarılabilir.

Ne kadarlık bir kaynak?

İlk etapta 10 milyar dolarlık kaynak yaratılır ve ihracatçı sanayicimize aktarılırsa en azından şu andaki sıkıntıyı aşabiliriz. Onun yanında bir radyo düğmesini çevirmek kadar kolay yapılabilecek şeyler var.

SANAYİCİ ELEKTRİK FATURASINDA TRT’YE NİYE PAY ÖDESİN?


Ne gibi?

Bir Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu yüzde 6 idi. 57. Hükümet zamanında yüzde 3’e indirildi, sıfırlanmadı. Bu bankacılık sektörü için de, reel sektör için de önemli. Ama bir türlü yapılamıyor. Bakın sanayicinin elektrik faturalarında bir TRT payı var. Yüzde 3’tü, yüzde 1.5’e indirildi. Sanayici niye TRT’ye pay öder? Dünyanın hiçbir yerinde yok. Hakikaten bunu anlamakta zorlanıyorum. Bizim için moral bozucu da bir şey. Bırakın rekabet gücümüzü olumsuz etkilemesini, söylüyoruz, söylüyoruz kaale alınmıyoruz, ciddiye alınmıyoruz görüntüsünü veriyor bu. Bütün bunlar aslında çok uzun zamandır yapılamayan, mutlak yapılması gereken mikro ayarlar, mikro reformlar. Üstelik bunlar çok ciddi kaynak gerektirmiyor ve kaynak zayine yol açmıyor. Bu ayarlar şu ortamda bizim moralimiz açısından da önemli. Bunları hızla yapabiliriz. Ama esas olan bir fon yaratabilmek. Bu da hükümetin görevi.

Sanayicilerin şu anda en büyük sıkıntısı finansman mı?

Evet. Bizim aldığımız en büyük olumsuzluk sanayicimizin finansman sıkıntısı ve üretimini devam ettirememe durumudur. Sanayiciler işlerin zayıfladığını söylüyorlar. Vardiyaları azaltıyorlar. İhracatta bazı pazarlarda tıkanmalar var. Avrupa pazarında siparişlerde düşme eğilimi var. Ama temel mesele şu biz ülkemize bundan önceki süreçte olduğu gibi şimdi de, gerek vergilerimizi ödemek, gerek istihdama doğrudan katkı sağlamak, gerekse toplumumuzdaki barış ortamını sürdürmeye katkı sağlamak suretiyle işimizi devam ettirmek istiyoruz... Toplumdaki barış ortamını sürdürmenin yegane çaresi ise iş bulmak. İstihdamı korumak için birtakım özendirici tedbirler alınabilir. Bu bir geçiş sürecidir. Bu devlete bir gelir kaybı gibi gözükebilir. Ama olmayan şeyin zaten geliri olmaz. Bu süreci geçirmek için her türlü enstümanı kullanmak zorundayız. Eğer sanayici istihdamı korumak için özen gösteriyorsa, aynı özeni hükümetin de göstermesi gerekiyor. Prim indirimi ilk akla gelen önlemdir. Denilecek ki biz daha yeni yüzde 5 indirdik. Geçici bir süre bunu yapacaklar. Destekleri artıracaklar, başka yolu yok.

İşçi çıkarmalar başladı mı?

Maalesef başladı. Çok sektörde var. Yeni başladı ama önlem alınmazsa arkası çorap söküğü gibi gelir. Eğer önlem alınırsa kısa vadede en az hasarla atlatırız krizi ve uzun vadede reformları hayata geçirirsek Türk sanayi bu işten kazançlı çıkar. Türk sanayi çok ciddi bir yerde. Uzun yıllardır özveriyle mücadele veriyor. Önünü açarsanız çok daha hızlı koşar.

Ama Avrupa’da resesyon var... Ürettiğinizi nereye satacaksınız?

İç piyasayı biraz hareketlendirirsek, alternatif pazarları Türk sanayicisi yaratır. Yeter ki bu geçiş dönemini en az hasarla atlatalım.

BU BİZİM KRİZİMİZ DEĞİL, BİZİM KRİZİMİZ HALİNE GETİRMEYELİM!


İngiltere Merkez Bankası Başkanı, ’Son 30 yılın en büyük krizi olacak. Bundan bizim etkilenmemiz mümkün değil. En büyük sorun da istihdam ve üretim düşüşü olacak’ dedi. Dünyadaki bu gidişata rağmen biz nasıl az hasarla atlabileceğiz bu krizi?

Şu bir gerçek, rekabet ettiğimiz ülkelere baktığınız zaman Türkiye onlardan çok daha dinamik. Biz krizlere aşılandık. Bizim dayanıklılık katsayımız yüksek. Onlar ilk defa böyle bir krizle karşılaşıyor. Bizim hareket kabiliyetimiz de yüksek. 2001 krizinden sonra reel sektör yaralarını o kadar kısa zamanda sardı ki, yapılamayan makro ve mikro reformlara rağmen... Bunlar zamanında yapılsaydı bizim olduğumuz yer çok daha farklı olurdu. Dayanıklılığımız da çok farklı olurdu. Biz buna rağmen diyoruz ki, krizi bir avantaj haline getirebiliriz. Bir üretimi devam ettirelim, iki geçmişte yapamadıklarımızı hızlı bir şekilde yapalım hükümet olarak, biz bu krizi en az hasarla atlatırız. Yoksa çok yüksek bir bedel ödemek zorunda kalırız.

Nasıl bir bedel?

Reel sektörün tamamen rekabet gücünü kaybetmesi gibi... İstihdamını düşürmesi gibi... Bunların sosyal etkilerini düşünün. Bugün İngiltere’de bile market hırsızlıkları arttı. Bunlara karşı tedbir düşünüyorlar. Türkiye’de işsizlik yüzde 10, daha da artacak. İstihdam zaten dünyanın sorunu, sırf Türkiye’nin değil. Ama biz yine şunu söylüyoruz, bu bizim krizimiz değil, bizim krizimiz haline getirmemek lazım. Onun için yapılması gerekenlerin hızla yapılması gerekiyor. Türkiye kendi sorunlarını çözerse reel sektörün üretim kabiliyetine yara vermezse en az hasarla atlatır bu krizi ve ileriye dönük de çabucak toparlanır.

Kayseri Sanayi Odası BaŞkanı Mustafa Boydak: Artık daha etik olmamız lazım!

Dünkü konuşmamızda bankalarla sorun yaşıyoruz demiştiniz...

Boydak: Geçen Ankara’da bir toplantımız vardı, Bankalar Birliği ile... Dendi ki, ’Arkadaş öyle faiz artırımı falan yok!’ Yapan bankanın genel müdürü karşımda. Cebimde de kağıt var. Koyacağım masaya... Adam yüzde 4-5’le döviz kullanmış. Şimdi ’Ya kapat, ya yüzde 10 faiz’ diyorlar.

Zamanı gelmeden mi diyorlar?

Tabii... Daha bitmesine 1.5 yıl var. Adam hâlâ karşımda diyor ki, ’Yok faiz artırımı.’ Çıkartıp koyacağım önüne kağıdı, olmayacak. Üyemin kağıdı cebimde... Sanayici almış o krediyi, yatırım yapmış. Yüzde 5 maliyeti de koymuş üzerine. Neticede bu bir yatırım kredisi. Hesabını kitabını yapmış, şimdi banka yüzde 100 artış istiyor. Kredinin maliyeti yüzde 100 artıyor. Nasıl üretim yapacak sanayici?

Küçük: Kapitalizmin bile tartışıldığı, neokapitalizm diye kavramların ortaya atıldığı bir dünyada ticarette tüm sektörlerde birinci amaç kârdır ama artık daha etik olmamız lazım.

Boydak: Evet. Kesinlikle daha etik olmamız lazım.

Küçük: Hepimize görev düşüyor. Ben, sanayici olarak daha etik olacağım. Fırsatçı olmayacağım. Birtakım olumsuz kararları almakta aceleci olmayacağım. Bankacılık sektörü de birtakım kararları alırken daha etik olacak. Ticari kredileri zamanından önce geri çağırmayacak, kredi faizlerini aşırı artırmayacak. Bu sorumluluk hepimizin. Sizin, bizim, hepimizin. Yoksa tadımız olmaz.

Boydak: İşadamı lüzumsuz iflas gibi yollara girerse, bankacı borcun vadesi gelmeden üzerindeki malları haczederse toplumda tat olur mu? Olmaz.

Vatan
Yayın Tarihi : 18 Kasım 2008 Salı 17:43:51
Güncelleme :18 Kasım 2008 Salı 17:52:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Özmen SAK IP: 85.105.188.xxx Tarih : 22.11.2008 10:51:44

Sayın Boydak ve Sayın küçük, reel sektörün sıkıntılarını ve şu noktaya gelene kadar dikkate alınmadıklarını belirtmişler. Sayın Boydak'ın dediği gibi sanayici üzerine ''çok ağlıyorlar'' yaftası yapıştırılmış ki bu sebeple kimse gerçekleri görmek istemiyor veya bu yaftaya tutunup gerçekleri gözardı ediyor.2001 krizi sonrası yaralarını hızla saran sanayimiz global ekonomiyede uyum sağlamıştır. Kar marjları %5-10 seviyelerine inmiş ve sanayiciler 2001 yılı sonrası sosyal sorumluluklarının daha da bilincine varıp belki bir çoğumuzun özde hissetmediği bir misyon yüklenmişlerdir. Sayın Boydak'ın dediği gibi; ekonomimizi ayakta tutmak, düşük karlarla çalışarak bir istikrar ortamı ve süreklilik sağlamak ve en önemlisi ise istihdamı koruyarak oluşabilecek sosyal patlamaların önüne geçmek. Ve sayın küçük'ün ''daha etik olacağım, fırsatçı olmayacağım'' ifadesi ise işte bu sorunun sanayici yönünden sosyal sorumluluk görevini gösteriyor. Gerek yerli yatırımcımız ve gerekse yabancı yatırımcılarımız; bu ülkenin geleceği için üretmek ve fırsatçılık ideolojileri peşinde koşmamak zorundadırlar. Hükümet olarak ta biran evvel düşük faizli destek kredilerinin devreye sokulması, reel sektörün sözde değil özde desteklenmesi, çok iyi analizlerle üretimin, yatırımcının desteklenmesi ve büyüme trendinin artırılması gerekmketedir.Aksi takdirde yıkılmak demek, tekrar oluşan harabeleri onaramamak demektir. Güçlenen ve dünya ekonomisinde söz sahibi olmaya aday üretim yapan ekonomilere teslim olmak demektir. Elektrik faturasında bulunan % 1,5 TRT payı gerçekten faturayı alıp incelediğimizde gerçekten içimizi yaralayan bir durum.Vergilendirme konusunda da sanayii sektörünün yeniden gözden geçirilmesi, geri dönüşüm işlemi yapan sektörlerde KDV indirim desteği, yerli sanayi ürünlerinde yerli malını desteklemek amaçlı özel tüketim vergisinde indirime gidilmesi gibi bir takım önlemler alınabilir. Toplum içinde güven ortamının sağlanması ve toplumun tekrar kazandığını harcayabilen ve üreticiyi çalıştıran bir toplum haline getirilmesi şarttır. İşsizlik konusunda ise Sayın Başbakanımızın her TOBB üyesi bir işçi alırsa 1,3 milyon kişi iş sahibi olur işsizlik sorunu çözülür gibi bir çözüm öneriyor ama, ben bunun bir şakadan ibaret olduğunu düşünüyorum. İşsizliğin çözümü finansal destekler, vergi düzenlemeleri, yerli üretim vergilerinde indirimler, iç pazar için topluma güven verme gibi uygulamalar çözüm olacaktır. Kapanma noktasına gelen işletmeler, atölyeler, fabrikalar kaderlerine teslim olmama mücadelesi vermektedir. Bir an evvel önlemler paketinin oluşturulup uygulamaya alınması ve topyekün kamu içinde ciddi tasarruflara gidilerek reel ekonomiye kaynak aktarılması gerekmektedir.