1
Mayıs
2025
Perşembe
GÜNCEL

İDİL BİRET, 'CUMHURİYET' DEMEKTİR...

İdil Biret, çoğu aydın için tek parti döneminde "Harika Çocuk Yasası" çıkarılarak Paris'e gönderilip okutulmuş ünlü piyanist olarak bilinir.  Halkın büyük çoğunluğu onu yakından tanımaz. Yaptığı müzikse toplumun büyük bölümüne yabancıdır.

Başta TRT olmak üzere, neredeyse tüm yayın kurumları klasik müzik yapıtlarına yer vermemeyi kültür bekçiliği sayar. Güya kendi kültürümüzü "yabancı" ve "zararlı" akımların etkisinden korumak, klasik müziğin çok sesli yapısıyla halkı şartlamamaktır amaç.

Bugün klasik müziğe "klasik Batı müziği" demek bile gereksizdir. Kendi içinde ortak evrim geçiren bu evrensel müzik türü, insanlığın tek ortak malıdır oysa.
Gerçekten de klasik müziğin çok sesliliği bir garip gelir bizim millete. Bize göre müzik, melodi yapısı ve de icrasıyla biraz acıyı, ıstırabı, çileyi çağrıştırmalıdır.
Duygusallığın hem yeri hem melodi yapısı ayrıdır bizim için. Yöreye göre değişir. Düğün dernek olduğunda müzikle neşelensek de müzik uğraşısı hep hafiflikle eşdeğer tutulur ve küçümsenir.

Daha önce de yazdığımı hatırlıyorum: Bizim müzik anlayışımızı çoğu zaman elem ve de karamsarlıkla karıştıran şeyin kökü ne Arap müziğinden gelmiştir ne de birilerinin iddia ettiği gibi Pers (İran) müziğinden. "Arabesk"in bile orijinal Arap müziğiyle direkt ilgisi yoktur. Tek sesli olmak ise bu kadar "acı" ve "kederi" izah edemez.

Anadolu mozaiğinden tortular

Bizim asırlar boyu yerleşmiş değişik müzik anlayışımızda Anadolu'daki antik kültürlerin izleri görülür. İlki büyük ölçüde "Lidyen" ve sonra da bir miktar "Frigyen"dir bu izler. Yani biri "Lidya", diğeri "Frigya" kültüründen kalma "mod" ve "melodi" dizileri!

Yunan kültüründen -dolaysıyla da Bizans'tan- devşirilen yarım ve tam seslerin karmasından doğan çeşitli makamlar eklenince bugünkü kendimize özgü "klasik" müzik anlayışı ortaya çıkmıştır. Bence millilikle pek de ilgisi yoktur hani.
Eğer Osmanlı saray müziğinden yola çıkarsanız, durum biraz daha netleşir. "Türkü" dediğimiz geleneksel formun duygu dünyası çok daha zengindir. Tek sesli olsa da bizi gerçekten anlatan biraz da odur. Kökleri eski Orta Asya müziğinin "diyez", "bemol" gibi ara sesleri içermeyen beş sesli "pentatonik gam"ına kadar uzar gider. Türkülerin hem gerçek hem neşeli, duygusal karakterimizi temiz bir gerçeklikle yansıtması biraz da bundandır.

Saray müziğinin ilhamı

Dikkatli bir kulak Osmanlı saray müziğinde antik Yunan müziğinin etkisini hemen hisseder. Hatta müzikolojide "Grek medieval mod" da denilen ortaçağ Ortodoks kilise müziğinin renkleri bizim saray musikimize de yansımıştır. Üstelik çoğu eserin notaya alınış biçimi de bir Ermeni buluşu olan "hamparsum" notasıyla arşivlenmiş; bugünlere gelmiştir.

Tekrar İdil Biret'e dönecek olursam şunu söylemek isterim. Bunca istilalara uğramış, Anadolu gibi çok kültürlü bir coğrafyadan "kadril"ler, "vals"ler ya da "polka"lar gibi şen şakrak melodilerin yükselmesi elbette beklenemez. Ama yine de cumhuriyetle birlikte çok sesli klasik müziğin önemli temsilcileri yetişmiştir bu topraklardan.

Bunun anlamı şudur: Müzik evrenseldir ve dar kalıpların içine hapsedilemez. Günümüzün popüler müzik anlayışı bir yana; insanlık tarihinin evrimini gösteren çok sesli müziğe tek sesli Japon ve Çinliler bile büyük değer vermektedir. Çok sesli müzik, insanlığın kültür evriminin bir parçasıdır.

İşte İdil Biret'in dünya çapında bir piyano virtüözü olarak kendi ülkesinde bu ülkenin insanlarıyla kucaklaşması gerçek bir şanstır. Modern Türkiye'nin kişiliği ve evrensel müzik kültürü adına ben kendisini her zaman saygıyla anıyorum.

Tanıyan hayranlık duyar

Peki, kimdir İdil Biret? Günün moda tabiriyle "Beyaz Türkler" tarafından bilinen bir elit kitle ikonu mu? Elbette ki değil! Kendisi her şeyden önce dünyanın önünde saygıyla eğildiği, tüm toplumlarla kucaklaşabilen bir kültür büyükelçisidir.
Popüler kültürün yavanlığı ve sanat algısındaki küntlük nedeniyle piyano çalan herkesi "piyanist şantör" zannedenlerin görüşlerini bir tarafa bırakırsak, kendisini dinleme onuruna erişmiş olanlar onu cumhuriyet kültürünün temel direklerinden biri sayar.

Örneğin ben İdil Biret'i 1970'lerin sonunda bir tesadüf sonucu Paris'te tanıdım. Onun yaşamında büyük yeri olan 17. Bölge'deki ünlü "Ecole Normale de Musique"de…

"Art Deco" tarzının en güzel örneklerinden "Salle Cortot" konser bölümüyle de ünlü olan bu okulda ani bir karşılaşmaydı bu. Hatırladığım kadarıyla o tarihlerde Lucienne Pourchet isimli bir sanatçıyı dinlemek üzere Malesherbes Bulvarı'ndaki bu binaya gitmiş, kendisinin eski okulunu ziyarete geldiğini öğrenmiştim. Hatta kısa bir sohbet sonrası kendisine olan hayranlığımı ifade etmiştim.
Ve bu arada öğrenmiştim ki bir süre bu ünlü okulda "Nadia Boulanger"nin yıllarca öğrencisi olmuş ve bir süreliğine bu binada onun derslerine devam etmiş.


İdil Biret kadar ünlü olmuş isimler

Hatırımda kaldığına göre, Nadia Boulanger, yine ünlü piyanistlerimizden Gülsin Onay'ın da hocasıdır. Onun yetiştirdiği ünlü piyanistlerimiz arasında rahmetli Mithat Fenmen'in de olduğunu biliyorum. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Nevit Kodallı, İlhan Baran gibi besteci ve icracılarımızın da yine bu ünlü eğitmen tarafından yetiştirildiği söylenir.

"Chopin" ve "Ravel" yorumuna daima hayranlık beslediğim Gülsin Onay ise onun en son öğrencisidir. Dostluğundan büyük onur duyduğum Gülsin Onay'ın, Nadia Boulanger'nin kendisini bir kompozitör olarak yetiştirmek istediğini söylediğini hatırlıyorum. Yanılmıyorsam babası bu öneriyi kabul etmemiş ve Gülsin Onay İdil Biret'in izinden giderek dünyanın en büyük piyano virtüözlerinden biri olmuştu.
Kısacası İdil Biret birçok sanatçıyla birlikte yeni kuşaklara örnek olarak Cumhuriyet Türkiye'sinin aydınlık kapılarından birini açmış bir büyük sanatçıdır.


Türkiye'nin kültür büyükelçisi

Dünyanın en iyi "Rachmaninoff" yorumcularından biri olan İdil Biret'in sadece Rusya'da yüz civarında konser verdiği hatırlanırsa, başta ABD olmak üzere dünyanın en ünlü sanat merkezlerinde, Türk kadınının ve Türk Ulusu'nun bayrağını hep dalgalandırdığı görülür.

Kendisi Beethoven'in dokuzuncu senfonisinin ünlü Macar besteci Liszt tarafından gerçekleştirilen usta uyarlamalarını, kayda geçiren ilk piyanisttir aynı zamanda. Onun dünya müzik tarihine geçmesi, ona daima saygıyla anmamızı gerektirir.
Tüm piyano edebiyatında özel bir yeri olan İdil Biret'i bugün yüzleri aşan ödülü, yine yüzlerce plak ve CD kayıtlarıyla tüm dünya tanıyor. Keşke onun değerini biraz olsun biz de anlayabilsek! Mütevazı ve olgun bir kişiliğe sahip olan bu devlet sanatçımızı tanımak biraz da Cumhuriyet Türkiyesi'ni tanımak demektir çünkü!
 

Nur Demirok - Referans
Yayın Tarihi : 18 Temmuz 2009 Cumartesi 20:04:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?