29
Nisan
2025
Salı
GÜNCEL

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ YÜKSELİŞİ

Bir süredir küreselleşmenin doğurduğu ana eğilime yani klasik devlet iktidarının egemenlik hakkının ve bu hakkın meşruiyet dayanaklarının hızla zayıflamakta olduğuna işaret ediyorum.

Bu eğilimi doğuran ana etmenlere değiniyorum. Bugünkü yazımda hem bu gelişmenin bir ürünü olan hem de aynı zamanda küreselleşmenin sosyal ve siyasal boyutlarını derinleştiren bir başka etmen üzerinde duracağım.

Aslında son zamanlarda dilimizde çok sık yer etmesine karşın gerçek boyutlarıyla tanımadığımız bir yeni olgu bu: Sivil toplum kuruluşları (STK). STK'lar da tıpkı geçen yazımda üstünde durduğum "insan hakları" kavramı gibi sık kullanarak tükettiğimiz ama kapağını açıp, "Gerçekte bu nedir" diye sormadığımız bir kavram. Hele bizim gibi, tarihsel bakımdan sivil toplumun yeterince gelişmediği bir diyarda, omzunda apoletleri olmayan her "örgütü" STK sanıyoruz. Yanlış. Dün "demokratik örgütler" dediğimiz örgütlerin adını değiştirip STK yaptık.

Modern cemaat

Cemaat kavramını dinsel veya değil, modernizmin parçaladığı toplumsal kimliklerin millet-yurttaş bağlamı dışında kendini ifade biçimi olarak anlıyorum. Dinsel bağlamda cemaatçiliği anlamak kolay; genellikle bu tür cemaat kimliği geriye dönüklüğü ve içe kapalılığı ifade ederse de bu anlam dahi günümüzde değişmekte. AK Parti örneğinde daha somut gördüğümüz gibi temel veya gövde böyle olsa da yani muhafazakâr, ilgi ve yönelimler dışa açık ve ileriye dönük olabiliyor. İşte bu özelliktir ki, bizim gelişmiş toplumlar için sözü edilen modern cemaatçilikle bağ kurmamıza olanak veriyor.

Modern cemaatçilik, toplumda "hükümet/devlet-dışı (non-government)" olarak nitelenen farklı toplumsal aktörlerin bilimsel teknolojik devrimin etkisiyle gelişmesi sonucu doğdu. Modernizm, dünkü, az çok monolitik yani yekpare olan kimlikleri, her şeyden önce mekân algısının değişimi sonucunda parçaladı. Önce fakslar sonra uydu kanalları ve nihayet internet sınır kavramını ve bağlı olarak mekân algısını farklılaştırdı. İnsanlar ulusal sınırların ötesiyle ve dışındaki bilgiyle hem kolay hem ucuz hem de hızlı buluşur oldu. Bu buluşma önceleri pasifti, internet ile yeni tanışanlar gibi yalnızca bir ilgi uyanmasından ibaretti ama son on, on beş yıl içinde niteliksel bir değişime uğradı, yalnızca ilgilenme değil, ilgilendiği objeyi etkileme, o ilgileri paylaşanların katılımıyla birlikte değiştirme, yönlendirme biçiminde aktif nitelik kazandı.

Küresel STK'lar

Devlet yok oluyor değil, kısa zamanda da yok olmayacak ama yok olan veya giderek zayıflayan şey hep işaret ettiğim gibi devletin egemenlik tekelidir. Bunun diğer anlamı egemenliğin yayılması yani desantralize olmasıdır. Bu süreç yine daha önceki yazılarımda işaret ettiğim gibi önce "uluslararasılaşma" biçimini aldı, Birleşmiş Milletler gibi örgütlenmeleri yarattı. Bu etapta devletler hâlâ egemenlik tekelini ellerinde tutuyorlardı. İkinci etap uluslarüstüleşme sürecidir ki günümüzde sürmektedir. Bu süreçte örneğin insan hakları sözleşmeleri artık ulus-devletleri bağlayan kurumlaşmalar doğurdu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Fakat asıl dikkat çekmek istediğim gelişme bu evreyi enlemesine kesen ve dipten gelen yeni dalgadır. Buna ulus-dışı ve/veya devlet-dışı ilişkiler demek yanlış olmaz. Bu konuma bir yandan suç şebekeleri, terör örgütleri, mafya tipi organizasyonlar yerleşiyor, diğer tarafta ise STK'lar var. Bizi ilgilendiren ikincileri.

STK'lar geçmişte vatandaş örgütlenmeleriydi, tüketici örgütleri, kadın ve çocuk haklarını koruma işlevli ve çevreci örgütlenmelerdi. Şimdi de bu işlevlere sahip çok sayıda STK var fakat bir yandan bunlar da dışa açılıyor, ulus-ötesi ilişkiler kuruyorlar, öte yandan bunların yanında son zamanlarda doğrudan doğruya ulus-ötesi olarak kurulmuş STK'lar da mevcut: Sınır Tanımaz Hukukçular, Doktorlar, Gazeteciler gibi. Uluslararası Af Örgütü, Greenpeace gibi ünlü olanları biliyoruz ama hepsini tanımak olanaksız.

Sivil iktidar odakları

Gelelim bizi asıl heyecanlandıran ve ilgilendiren konuya.. STK'ların ekonomik ve siyasi iktidar odakları olma yönündeki yeni işlevselliklerine. Fakat yanlış anlaşılmaması için hemen belirtmeliyim ki, STK'lar önlerine doğrudan doğruya siyasi bir amaç koymuyorlar, öyle olsaydı siyasi parti olurlardı. Zaten yeni gelişmenin orijinal olan yanı da bu, pek çok STK siyasi amaçlarla bir araya gelmedikleri halde siyaseti, devletleri etkiler hale geldiler. Bir başka ilginç gelişme ise kâr amaçlı bir araya gelmedikleri halde kimi STK'ların ekonomik çıkarları korumaya da yöneliyor olmalarıdır. Altını bir kez daha çizelim ki, bütün bunlar bilim ve teknolojiye sıradan insanların bile kolay ulaşması ve kolay kullanabilmesi ve bilginin meta haline gelmesi sonucudur.

Durumu, bir araştırmacının değerlendirmesiyle açıklamam daha iyi olacak. "Çin, Japonya, Ortadoğu ve otoriter hükümetlerin sivil toplumu kuvvetle bastırdığı daha birkaç yer istisna tutulursa, son beş yılda STK'ların rolü patladı. Finansal kaynakları ve daha önemlisi uzmanlıkları, küçük hükümetlerin ve uluslararası örgütlerinkine yaklaşıyor, hatta geçiyor. BM İnsan Hakları Merkezi'nin başı İbrahima Fall 1993'te şöyle diyordu: "Bizim Uluslararası Af Örgütü'nden daha az kaynağımız ve paramız var ve biz BM'nin insan hakları koluyuz.

Bu açıkça komik. Bugün STK'lar bütün BM sistemlerinden daha fazla resmi kalkınma yardımı sağlıyorlar. (Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu dışında.) Pek çok ülkede bocalayan hükümetlerin artık idare edemediği hizmetleri, kentsel ve küresel topluluk kalkınması, eğitim ve sağlık hizmetleri sağlıyorlar. Bu grupların çalışma yelpazesi neredeyse ilgileri kadar geniş. Yeni fikirleri besliyorlar; savunuyorlar, protesto ediyor ve kamusal desteği harekete geçiriyorlar; hukuki, bilimsel, teknik ve politika çözümlemeleri yapıyorlar; kurum ve değerleri değiştiriyorlar. Giderek STK'lar en büyük hükümetlere bile zorlayıcı yönlendirmelerde bulunuyorlar." (Jessica T. Matthews)

Verdiğim bu alıntıdaki değerlendirme sanırım okuruma söylemek istediğimi çok iyi özetliyor. Yazar bir örnek veriyor, özet olarak aktaracağım: Bush döneminde ABD ile Meksika arasında bir ticaret anlaşması yapılmak isteniyor, ancak kapalı kapılar ardında. Buna ABD, Meksika ve Kanada'dan STK'lar tepki gösteriyorlar. Hem her ülkenin içinde hem sınırlar ötesi düzeyde sivil toplum kuruluşları işbirliği koalisyonu yaratıyorlar. Hedefleri, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması'nda sağlık, güvenlik, çevre kirliliği, tüketicilerin korunması, göç, emek hareketliliği serbestisi, çocuk emeği, sürdürülebilir tarım ve borçlar konusunda önlemlerin yer alması. Aylar süren mücadelelerden sonra Bush yönetimi geri adım atıyor, görüşmeler üstündeki gizliği kaldırmak zorunda kalıyor, çevre ve emekçilerle ilgili tavizler veriyor.

STK'lar hızlı yükseliyorlar ama buna bakarak devletin yerini aldıklarını düşünmemek gerekir. STK, devlet ilişkileri görünenden de karmaşık, bu konuya ve ayrıca çevre kirliliği ve ekolojik sorunlarla ilgili STK'ların artan işlevlerine göz atmak gelecek yazıya kalsın. Özetle; günümüzde "uluslararası sivil toplum kuruluşları hareketi"nden ve bu hareketin, değişimin yeni ve yükselen dinamiği olduğundan söz etmek için haklı nedenlere sahibiz.

Bir süredir küreselleşmenin doğurduğu ana eğilime yani klasik devlet iktidarının egemenlik hakkının ve bu hakkın meşruiyet dayanaklarının hızla zayıfl...

Nabi Yağcı - Radikal
Yayın Tarihi : 20 Aralık 2008 Cumartesi 18:39:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?