15
Haziran
2025
Pazar
GÜNCEL

YILDIZ MAHKEMESİ'NDEN SİLİVRİ'YE ERGENEKON

Asker-sivil bürokrasisinden bir kadronun padişah düşürme projesi hedefine ulaştıktan sonra, cinayet boyutuna tırmanınca yargıya takıldı. Yıldız Parkı'nın girişindeki eski Malta Karakolu önüne kurulan çadırda Osmanlı tarihinin ilk ve son siyasi yargılaması yapıldı...

Önce davaya konu olan hadiseyi özetleyeyim. Sultan Abdülaziz, ‘dörtlü çete’ diye ifade edebileceğimiz kaynaklarda Erkanı erba diye anılan Mithat Paşa etrafında kenetlenmiş Sadrazam Mütercim Rüşdi Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi tarafından 30 Mayıs 1876’da tahttan indirildi. Önce Topkapı Sarayı’nda 3. Selim’in katledildiği odada hapsedilen sabık padişah Feriye Sarayı’na nakledildikten sonra 5. Murad’ın annesi Şevkefza Sultan’ın isteği doğrultusunda Hüseyin Avni Paşa’nın bahçıvan kadrosuyla hizmete aldığı üç pehlivan tarafından 4 Haziran 1876’da katledildi... Hadise o dönem soruşturulmadı, intihar denilip kapatıldı...

Soruşturma açılıyor
5. Murad’tan sonra tahta çıkan 2. Abdülhamid cinayete kurban gittiğine inandığı amcasının katillerini ortaya çıkarmak maksadıyla olay günü Feriye Sarayı’nda bulunan kişileri gizlice çağırıp görüşmeye başladı ve neticede endişelerinde haklı olduğunu kanısına vardı. Sultan Aziz intihar etmemiş, öldürülmüştü.
2. Abdülhamid bu kanıya vardıktan sonra kanaatini açıklayıp resmi olarak soruşturma başlattı. Davayı savcı sıfatıyla adli açıdan soruşturmakla görevlendirilen Fındıklılı Mehmed Efendi 1 Nisan 1881’de padişahın dosya haline getirdiği bilgiler istikametinde çalışmaya başladı.

Soruşturma komisyonunda Şûra-yı Devlet Tanzimat Dairesi Başkanı Çorluluzade Mahmud Celaleddin Bey’le mabeynci Ragıb Bey de görev almıştı. Zanlılar, şahitler dinlendi; neticede bahçıvan ve uşak olarak Abdülaziz hizmetine alınan Cezayirli Mustafa, Yozgatlı Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed adlı pehlivanların Abdülaziz’in gerektiğinde kendisini korumak maksadıyla taşıdığı hançerini hileyle alıp üzerine çullandıkları ve sabık padişahı iki el bileklerindeki damarları usturayla kesmek suretiyle öldürdükleri kanaatine varıldı.

Soruşturma bir başka gerçeği daha ortaya çıkardı: Sultan Aziz saldırıdan sonra can çekişirken olaya müdahale etmeleri için doktorlara haber verilmemiş bir pencere perdesine sarılarak Feriye Karakolu’na indirilmişti. Altında 19 doktorun imzası bulunan raporda ölümün hangi sebepten meydana geldiğine ilişkin cümleler katiyet ifade etmediği gibi Abdülaziz’in bileklerini kestiği söylenen makasın mevcut yaraları meydana getirilebilecek vasıfta olduğunun söylenmesiyle yetinilmişti. Tanık ifadelerinden anlaşılan Hüseyin Avni Paşa “Bu avamdan kişinin cenazesi değildir. Size her tarafını muayene ettirmem” diyerek cesedi kimseye göstermemiş, doktorlar mabeyn Fahri Beyin sözüne itibar ederek raporlarını kaleme almışlardı.

Katillere emekli maaşı
Soruşturma başladığında cinayeti işledikleri tespit edilen üç pehlivanın ikramiye ve emekli maaşıyla ödüllendirilip memleketlerine gönderildikleri anlaşıldı. Öteden beri Abdülaziz’e muhalefet eden sabık sadrazam Hüseyin Avni Paşa’nın soruşturmayı engellemek için olayın gerçekleştiği dakikalarda Kuzguncuk’taki yalısından Feriye’geldiği; suikast planından haberdar olan Damad Mahmud Celaleddin ve Damad Nuri paşalar 5. Murad’ın annesi Şevkefza Valide Sultan’ın isteği üzerine cuntaya katıldıklarını söylemişlerdi.
Resmi soruşturma raporu 2. Abdülhamid’i doğruluyor, cinayetin faillerini ortaya koyuyordu.

Padişah raporu Şeyhülislam Uryanizade Ahmed Esad Efendi, Dahiliye Nazırı Mahmud Nedim Paşa, Tunuslu Hayreddin Paşa ve Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi Başkanı Mahmud Celaleddin Bey’den meydana gelen bir komisyona ve Sadrazam, Şeyhülislam, Dahiliye Nazırı ve Hariciye nazırından meydana gelen ikinci bir üst heyete inceletti. Abdülhamid’in isteğine uyarak bakanlar sanıkları ve şahitleri tek tek huzurlarına çağırıp ifadelerini aldılar. Padişah bununla da yetinmedi, sarayda çalışacak olağanüstü yetkilerle donatılmış bir Soruşturma Meclisi’nin kurulmasını istedi..

Mahkeme safhası
Sonunda Sadrazam Said Paşa’nın başkanlığında toplanan Osmanlı bakanlar kurulu meseleyi karara bağladı:

Suçlanan kişilerin yargılanmasına yetecek delil elde edilmişti.
Bütün dosyalar Yıldız Sarayı’nın Boğaz tarafındaki girişinde bulunan Malta Karakolu’nda çalışacak mahkeme heyetine gönderildi.
Abdülhamid yargılamanın açık olmasını, yerli ve yabancı isteyen herkesin Adliye Nezareti’nden davetiye almak şartıyla duruşmaları izleme imkanı bulmasını istiyordu. Nitekim öyle yapıldı.. Ancak karakol binası küçük olduğu için duruşma salonu olarak kullanmak üzere büyükçe bir çadır kuruldu.

Yerli ve yabancı gazetelerin muhabirlerinden kordiplomatiğe, sanık ailelerinden sıradan vatandaşlara davetiye alabilen herkes duruşma safahatını izledi. Davaya bakmakla temyize bağlı İstinaf Mahkemesi bünyesindeki Cinayet Mahkemesi görevlendirilmişti. Mahkemeye Ali Sururi Efendi riyaset ediyor, ikinci reis makamında Hristo Forides Efendi oturuyordu. Heyette Emin Bey, Hüseyin Hamid Bey, Emin Efendi, Gadban Efendi yer alıyor; savcılık makamında, Latif Bey Reşid Bey ve Raif Bey vardı. Adli soruşturmayı yürütmüş olan Fındıklılı Mehmed Efendi ile Hüseyin Şükrü Efendi de savcılarla birlikteydi.

27 Haziran 1881 Pazartesi günü saat 10.00’da başlayan mahkeme salonuna davanın bir numaralı sanığı Mithat Paşa başta olmak üzere on bir sanık getirildi. Savcının iddianamesi okundu, sanıklar veya avukatları ile şahitler dinlendi.
İki gün sonra yani 29 Haziran günü iddia makamı ve sanıklar son savunmalarını yaptılar. Yarım saatlik aradan sonra mahkeme reisi Ali Sururi Bey kararı okudu..
Buna göre cinayet fiilini işledikleri sabit görülen Feriye Sarayı’nın üç bahçıvan ve bekçisinden başka Mabeynci Fahri Bey, Ali Bey, Necib Bey, Damad Mahmud Celaleddin Paşa ve Damad Nuri Paşa idama, Seyyid Bey ve İzzet Bey onar sene hapse mahkûm edildiler.

Cinayete ortak olduğu anlaşılan Mithat Paşa’nın idama mahkûm edildiğini heyet üyesi Hristo Forides açıkladı.

Sanıklar bir hafta içinde kararı temyiz edebileceklerdi. Hüseyin Avni Paşa ve Kayserili Ahmed Paşa mahkemeden önce öldükleri için haklarında karara gerek görülmemişti. Midhat Paşa ve diğer sanıkların temyiz talebi reddedildi ve 6 Temmuz 1881’de temyize başvurdu. Temyiz Mahkemesi Midhat Paşanın Ótirâzını görüşerek taleplerinin reddine karar verdi.. Adliye Nazırı Ahmed Cevdet Paşa nihai kararı ‘ Anayasa’ya göre af ya da ceza indirimin padişahın yetkisinde olduğu’ kaydıyla saraya gönderdi. Abdülhamid mahkeme heyeti üyelerinden ve bakanlardan ayrı ayrı yazılı mütalaalarını isteyip inceledikten sonra idam cezalarını ömür boyu hapse çevirdi. Sivil ve askeri rütbeleri, nişan ve madalyaları geri alınan mahkumlar cezalarını Hicaz eyaletindeki Taif Kalesi’nde çekeceklerdi..

Çerçeve
İlham kaynağı Perge
New York’un Özgürlük Adası’na ismini veren ünlü heykel 1886 yılından bu yana Amerika’nın simgesi.. Hikayesinin Türkiye’yle bağlantısı da az-çok biliniyor. 93 metre yüksekliğindeki anıt Osmanlı hâkimiyetindeki Mısır’ın Hıdiv’i Said Paşa’nın Süveyş Kanalı’nın inşası sırasında Port Said Limanı’nın girişine dikmek istediği eserdi. Ve yapımına harcanacak paranın ön ödemesi Sultan Abdülaziz tarafından karşılanmış ancak Said Paşa’nın halefi Hıdiv İsmail Paşa tarafından ‘Yerel halk tasvip etmez.’ deyince Paris’te bir depoya kaldırılmıştı..

Fransız heykeltıraş Frederic Auguste Bartholdi bakır ve çelik kullanarak gerçekleştirdiği eser 25 sene kaldırıldığı depoda bekletildikten sonra 1885’te Fransa hükümetinin ABD’ye iyi niyetinin ifadesi olarak 214 sandığa yerleştirilmiş 350 parça halinde New York’a ulaştırıldı ve montajı dört ayda tamamlanıp 1886’da ziyarete açıldı..

Kaynaklarda, Frederic Auguste Bartholdi’nin ilk tasarımında heykelin firavunlar dönemi kıyafetleri içinde bir elinde meşale diğer elinde kılıç tutan kadın figürü olmak üzere tasarladığı da anlatılıyor.

Hikâyenin bilinen kısmı bu. Gerisini, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın danışmanı İbrahim Sarıtaş’ın Perge’deki kazı bölgesinde gezerken tesadüfen rastladığı rölyefe bakarak düşünebiliriz... M.Ö. 12 yüzyılda Lidya döneminden kalma rölyef Antalya’nın Aksu ilçesi sınırları içindeki Perge antik kentinde. İki figür arasındaki benzerlik ve iki eser arasında asırlar değil çağlar olduğu düşünüldüğünde ünlü anıtın ilham kaynağının Anadolu olduğuna hükmetmek mümkün...

Avni Özgürel - Radikal
Yayın Tarihi : 21 Şubat 2010 Pazar 15:21:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?