6
Haziran
2025
Cuma
GÜNCEL

KORUMACI SARKOZY'NİN TÜRKİYE TAKINTISI

Renault yönetiminin "Clio 4" tipini Türkiye'de üretme düşüncesi Sarkozy'den tepki aldı. Sarko, "Hayır, o arabayı Türkiye'de üretemezsiniz" diyerek direnç gösterdi.

Fransa Sanayi Bakanlığı yetkilileri, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin bu tavrına gerekçe olarak, küresel krizde oto sanayiini kurtarmak için 3 milyar euro destek verildiğini, o desteğin de "Üretimin Fransa'da yapılması" kaydı ile verildiğini gösteriyorlar.
AB komisyonunun, 3 milyar euroluk desteğin AB'nin "birlik" anlayışı ile uyuşmadığı, "birlik içerisindeki desteklerin belli bir kurala bağlandığı ve AB üyesi her ülkenin bu kurallara uymak zorunda olduğu" düşüncesine ters düştüğünü ileri sürerek eleştirdiğini biliyoruz.

Ayrıca, Renault'nun dünyanın birçok yerinde yatırımı varken bir AB üyesi olan Slovenya'daki tesislerinin Fransa'ya taşınması kararında Sarkozy'nin etkisi olduğu, bu etkinin AB'de "birlik/bütünlük" kavramını tek yanlı bozduğu manasında da tartışılıyor.

Nitekim, AB rekabetten sorumlu komiseri Neelie Kroes hükümete bir yazı göndererek sanayi bakanından ve önceki sanayi bakanından geçen yıl ticaretin serbestisi hakkında verdikleri garantilerle çeliştiklerini ve buna açıklık getirmelerini isterken, ekonomik milliyetçiliğin, ekonomik düzelmeyi engelleyici bir yapı oluşturacağını ve bir karşı politika doğurabileceğinden korktuğu uyarısında bulundu.

Sarkozy'nin kesin çizgileriyle "korumacılık" içeren bu tavrı ne oranda kabul görebilir?

Küresel krizin başlamasıyla harekete geçen korumacılık anlayışı dünyanın çeşitli ülkelerinde, çeşitli şekil ve durumlarda giderek artıyor.

Amerika, "buy America" sloganıyla bu yola çıkmış. Açtığı devlet ihalelerine ABD menşeli ürünler kullanmak şartı getirmiş. Brezilya yüksek ürün standartları duvarlarıyla birçok ithal malına karşı tavırda. Japonya oto sanayiinde çalışan Latin kökenli işçilere yüksek tazminatlar vererek işten çıkarıyor ve onlardan "Bir daha Japonya'ya gelmeyeceğim" şeklinde bir yazı alarak korumacılığa ırkçı bir yaklaşım katıyor. Rusya'da Putin kuralları bir başka işliyor ve Türkiye'de 2 milyar dolarlık otel yatırımı yapan Rus/Azeri kökenli işadamının Rusya'daki pazarlarına ve işyerlerine "O yatırımı neden Rusya'da yapmadın" gerekçesiyle el koyuyor. Sarkozy, Türkiye'de üretim yapacak Renault'ya "Başka ülkeye gidemezsin" diyebiliyor.

Dünya Ticaret Örgütü'nün koyduğu korumacılık kuralları tanınmıyor ve korumacılık o kuralların aksine her ülkenin siyasi ve ekonomik gücü nispetinde uygulanıyor. Görünüyor ki 2010 yılı korumacılık hareketinin her şekil ve türünde görüldüğü bir yıl olacak.

Renault bir dünya markası ve Fransa dışında, dünyanın 16 ülkesinde çeşitli tür ve modellerde üretimleri var. Bu üretimlerinden bir tanesi de yıllardır Türkiye'de. Renault yönetimi ince eliyor, sık dokuyor ve Clio 4 modelini Türkiye'de, Bursa'da üretime alma düşüncesinde olduğunu açıklıyor. Gerekçeleri de çok açık: "Türkiye, diğer ülkelere göre bize daha ucuz üretim imkânı veriyor".

Bu bir ticari karar. Küresel krizin göbeğinde kıyasıya rekabet şartları içinde maliyet/fiyat ilişkisi önem kazanıyorsa, amaçları "Kâr ederek devamlılıklarını sağlamak" olan sanayiciler yine "küresel" davranarak nerede uygun yaşam alanı bulurlarsa oraya gidecekleridir.

Bu, bir yaşam savaşıdır ve her ülke sanayicisi için geçerli bir yoldur.
Eğer "gitme kal" deniliyorsa, o zaman kalmalarını sağlayacak ortamın hazırlanması şarttır. Bu şartı yerine getiremeyenlerin "gitme kal" deme hakkı da olmamalıdır.

Bu düşüncenin mesnetsiz engellenmesi "serbest ticaret" mantığına ters düşen bir durum yaratır ve AB gibi ticareti özgür ve alabildiğine serbest olan bir pazarda böyle bir abuk tavrı ancak Sarkozy gibi kompleksli bir cumhurbaşkanı gösterirken, masum bir ticari karar, bir anda şekil değiştirerek siyasi karar niteliği alır.
O zaman netleştirilmesi gereken bir konu vardır.

Sarkozy'nin bu anlaşılmaz tavrı Renault firmasına mıdır, yoksa Türkiye'ye midir?
Türkiye bir AB üyesi değildir. Sarkozy ve Merkel gibi politikacılar sayesinde yakın bir gelecekte de orada olamayacaktır. Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkış siyasi anlamda bir "korumacı" tavır ise Renault'nun Türkiye de bir tipini üretmesine karşı çıkışı da "İçine siyaset katılmış bir ticari korumacılık" örneğidir.

Ne yazık ki AB üyesi olamadığımızdan, bu konuda AB komisyonunda iki çift laf ederek siyasi ve ticari menfaatlerimizi savunma hakkımız yok. Gümrük Birliği dar boğazında kıvrandıkça kıvranıyoruz. Bu ortamın hazırlayıcılarından olan Sarkozy de bu durumu pekâlâ kullanıyor.

Oysa, Türkiye'de kurulu otomotiv sanayiine Türk hükümeti de destek vermişti. Kriz gerekçesiyle ÖTV'yi indirerek sektörün stoklarının eritilerek devamlılığı sağlanırken, tamamı yabancı markalı sanayiye verilen bu destek bırakın sadece üretim yapan firmaları, ithal edilen araçları dahi kapsamıştı. İthal edilen araçların bir kısmının menşei elbette Fransa'ydı ve burada kimse çıkıp da "Neden Fransız oto sanayiine veya diğer ülkelerin oto sanayilerine koltuk çıkıyoruz" diyerek tepki koymadı.

Gelin görün ki her fırsatta Türkiye'nin önüne engel koymasıyla ünlü Sarkozy, Renault'nun Türkiye tercihine de tepkili.

Geçen perşembe günü "Sami'ye Gitme Kal Diyemedim" başlıklı bir yazı yazdığımı dikkatli okurlarım hatırlayacaklardır.

ABD'de başarılı bir iş hayatı olan Sami arkadaşımın tüm üretim tesisleri Türkiye'deydi. Ama küresel krizin etkisiyle zorlanarak ağır üretim şartları ile piyasasında rekabet edemediğinden toplam 410 kişi çalıştırdığı 11 milyon dolarlık tesisini kapatarak Çin'e taşıma kararı almıştı. Ülkemize 20 milyon dolarlık bir ihracat kaybına eş gelen bu mecburi taşınma için dostum Sami ve Sami gibi kıymetlerin devamlılıklarını sağlayabilmek için mecburiyetten yurtdışına gitmeleri karşısında kimse çıkıp da Sarkozy gibi "Gidemezsin" dememişti.
Ama Sarkozy DTÖ kurallarına da AB kurallarına da karşı çıkarak "Gidemezsiniz" diyor.

Bizim siyasi yöneticilerimiz ise dışarı kaçan milli sermaye karşısında sessiz kalırken, bir de yabancı sermaye bekliyorlar!

Sizce hangisi doğru?

Not: Bu yazı kaleme alındıktan sonra cumartesi günü Sarkozy ve Renault CEO'sunun bir görüşme yaptıkları ve üretimin yarısının Fransa, yarısının ise Türkiye'de yapılması konusunda mutabakata vardıkları açıklandı.

Şevket Sürek - Referans
Yayın Tarihi : 23 Ocak 2010 Cumartesi 19:54:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ahmet IP: 88.236.154.xxx Tarih : 24.01.2010 13:44:02

tamamda arabayı satmak için türkiyeye geliceksiniz o zamanda kimse arabanızı almayacak bizde vatandaş olarak kampanya başlatırız