Pazar gününün yazı konusunu kararlaştırırken, hafta içi günlere nispetle daha rahatsınızdır. Kendinizi o günün, o haftanın olaylarıyla, meseleleriyle bağlı hissetmeyebilirsiniz. Ben bazen bu konuyu pazara bırakayım, uzadı endişesi olmadan o gün daha rahat yazabilirim de derim, kendi kendime. Her gün veya haftanın birçok günü yazanlar için konu seçimi başlıbaşına bir meseledir. Mesela, o günün köşeyazılarını görmeden yapamazsınız seçiminizi. Bir gün önce üzerinde durulmuş bir konuda tekrara düşmek istemeyeceğiniz için. Bir meslektaşla aynı şeyleri yazmanız da, olmayacak bir ihtimal değildir. Her neyse, ben gazeteleri gözden geçirmeden elime kalem almamakta ısrarlıyım.
Dedim ya, pazar yazılarının birbirine benzemesi ihtimali pek azdır. Bunlar zaten günü gününe değil, bir iki gün önceden yazılır. Bugünün yazısı mesela, kaç gündür benim hatırımda.
30 nisan cuma Radikal’deki yazımda «Siirt ve Türk Ceza Kanunu» başlığı altında, Siirtli meslektaşım Cumhur Kılıççıoğlu’ndan da söz ettim. 28 nisan tarihli Evrensel gazetesinin suallerine cevap vermiş, tecavüz ve cinayet hadiselerine, daha doğrusu temeldeki sebeplerine dair düşündüklerini söylemişti. Gazeteden ve Cumhur Bey’in söylediklerinden söz ederken, bir ümidim yoktu, diyemem: Yazdığımı belki meslektaşlardan birileri de okuyacak ve facianın derindeki sebeplerini araştırma ihtiyacı duyacaktır, diye.
Gazetelere on gündür, bu gözle de bakıyorum. Önce kim gidip Cumhur Bey’le konuşacak, diye? Davranan olmazsa, pazar günü ben bir kere daha yazarım, diye düşünmüştüm.
Konuşan olmadı.
*
Cuma günü, bir başka haber vardı gazetelerde. Meclis İnsan Hakları ve Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonları’nın başkanları Prof. Zafer Üskül ve Güldal Akşit 30 nisan-1 mayıs günleri Siirt’te yaptıkları inceleme sonuçlarını raporlarında belirtmişlerdi. Madde madde özetlemeye çalışacağım:
* «Siirt’teki olaydan sonra, adlî ve idarî anlamda mümkün tüm işlemlerin yapıldığı, asıl sorunun olayın ortaya çıkmasına kadar yaşanan süreçte yaşandığı anlaşılmıştır.»
* «Öğrenimine devam eden 12-14 yaş arasındaki kızların, öğrenim gördükleri okulun müdür yardımcısı tarafından defalarca «nitelikli cinsel taciz»e maruz kaldığı iddialarının yanında, aynı mağdurelerin değişik kişilerle değişik zamanlarda birlikte olmaları da ciddî bir sosyal sorundur.»
* «Aile, okul ve toplum üçlüsünün böyle bir olayı içinde doğurup barındırması, çocukları eğitmekle görevlilerin adlarının da bu tür bir istismar fiiline karışması ve bu eylemlerin gün yüzüne çok geç çıkması, olayı daha da karmaşık hale getirmektedir.»
* «İki mağdurenin yaklaşık iki yıldır okul müdür yardımcısı ve bazı kimseler ile yaşadığı iddia edilen olayların şu ana kadar gizli kalmasında ve gerekli önlemlerin alınmamasında, okul idaresi ile birlikte okulda görev yapan öğretmenlerin de sorumluluğu vardır.»
* «Aile ve mağdurelerle sağlıklı ilişki kurulmaması, ailelerin özensizliği kadar okulun da takipte yetersiz, ilgisiz ve isteksiz davranması, yaptığı şeylerin anlam ve sonuçlarını henüz tam olarak kavrayamayan ve çevresinden gelecek tehlikelere karşı aile ve okul savunmasından yoksun kalan çocukların yanlış eğilimlere yönelmesine sebebiyet verebilmektedir.» (Sabah, 7 mayıs.)
*
Ben şu satırları yazarken, özetler aktardığım raporun ne ölçüde duyulmuş ve yayılmış bir haber olduğunu bilmiyorum. Gazeteleri bu gözle taramaya yarın da devam edeceğim (Tarih 7 mayıs, cuma).
Şimdi gelelim Cumhur Kılıççıoğlu’nun, 28 nisan tarihli Evrensel gazetesinde söylediklerine. Mülakat metnini, gazetede yer aldığı şekliyle aktarmayı tercih ediyorum:
* «Siirt Merkez ve Pervari ilçelerinde yaşanan tecavüz skandalının yankıları sürüyor. Olayları değerlendiren Siirtli deneyimli gazeteci Cumhur Kılıççıoğlu yaşanan tecavüzlerin perde arkasında sistemin olduğunu söyledi. Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO’lar) <insanî, ahlakî, medenî> dayanağı olmayan bir tedavi yöntemidir. Okullar öğretmensiz ve denetimsiz. Asayiş ve ahlaktan sorumlu devlet kurumlarının ihmali. Sosyal yardım kurumlarının ihmali ve politize olmuş olmaları.»
* «Olayın gazetelere yansıması bir talihsizliktir. Topyekûn bir şehrin suçlanması hukuka aykırıdır; basın etik ilkelerine de... Olayları ortaya çıkaran ve bu kangreni ameliyat masasına yatıranlara da teşekkür ediyorum. Eski bir olayın neden hatırlatıldığını kavrayamayanlara İnsanlığa karşı işlenen suçlar eskimez sözünü hatırlatırım.»
* Sormuşlar Cumhur Bey’e, «YİBO’larda okuyan öğrencilerin çoğu, köyleri boşaltılmış ailelerin çocukları, diyorlar. Siz ne dersiniz?» diye. «YİBO’lar insanî, medenî, ahlakî dayanağı olmayan, modası geçmiş bir tedavi yöntemidir. Asil gayelerle kuruldu bunlar, hatta başlangıçta Eğitim Enstitülerine dönüş olarak değerlendirilmişti. Ama ilk mezunlar verildikten sonra çömlek patlamış, ilkokulu bitirenlerden köye dönmeleri istenince çoğu kız çocuğu (Kozluk Kız Yatılı Bölge Okulu’nda olduğu gibi) ailesinden kopmuş ve toplumsal felaketlere tanık olunmuştu. Hata bugün de taşıma öğretim’le sürdürülüyor.»
*
Durumu anlamama (ve iyi kötü de olsa anlatabilmeme) yardımcı olan Evrensel gazetesine ve muhterem arkadaşım, meslektaşım Cumhur Kılıççıoğlu’na teşekkür ederim. Yazıyı onun üç önerisiyle noktalıyorum:
* «Çocuklar ilk öğretimlerini mutlaka yaşadıkları yerde, ailelerinin yanında yapmalıdır.»
* «Geri kalmış yerlerde kendini sömürge görevlisi sananlar değil, yurtsever, tarafsız, partizan olmayan devlet adamları görevlendirilmelidir.»
* «Cumhurbaşkanı’nın huzurunda hükûmet Siirt’te bir toplantı yaparak, gerçekleri yerinde ve yaşayanlardan dinlemelidir.»