29
Nisan
2025
Salı
GÜNCEL

Deprem Konseyi'nden akademisyenlere tepki

17 Ağustos sonrasında artık yaşamımızın bir parçası haline gelen depremler nedeniyle, bilim adamlarıyla içli dışlı olduk. Önceleri ağızlarından çıkan her kelimeyi kaçırmamaya çalışıyorduk. Sonra bir süzgeçten geçirmeye başladık. Şu anda ise pek çokları için "Ciddiye almaya değmezler" noktasına geldi.

Kamuoyu, bu konuda haksız da sayılmaz. Çünkü birinin ak dediğine diğeri kara demeye başladı. Hele hele bazıları deprem tellallığı yapmaya başladı ki işte bardağı taşıran son damla bu oldu. Ama en büyük tepki yine onlardan geldi.
Atatürk'ün dediği gibi nasıl ki basın özgürlüğünün teminatı yine basın ise akademik saygınlığın güvencesi de yine akademisyenler.
Deprem profesörlerinin yarattığı kafa karışıklığı belli ki sadece bizleri rahatsız etmemiş. Bu konuda Ulusal Deprem Konseyi de bir hayli sıkıntılı.
Önceki hafta bu konuda yazdığım yazıya Ulusal Deprem Konseyi Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan'dan çok çarpıcı bir mektup geldi.
Bence tarihi bir önem taşıyor. Hep birlikte okuyalım:

Medyatik profesörler

"5 Şubat 2006 tarihli Milliyet Gazetesi'nde 'İstanbul'da büyük deprem olacak mı, olmayacak mı?' başlıklı yazınızı bir dostumun bilgilendirmesi üzerine bugün okuma fırsatı buldum. Teşhislerinize katılıyorum. 17 Ağustos 1999 depremi sonrası başımıza gelen diğer bir talihsiz olay da depremlerle ilgili 'bilgi kirliliği'dir. Bu bilgi kirliliğinin yaratılmasına neden olan iki faktör var.

Birincisi, 'medyatik olma' alışkanlığı kazanmış bazı üniversite mensuplarının bu alışkanlıklarını sürdürmek için 'bilerek yaptıkları' bilim etiğine aykırı beyanlardır.
İkincisi ise, konunun ya yeteri kadar özümsenmeden ve anlaşılmadan yayımlanmasıdır ya da 'rating' yapma hırsıyla umursamazlıktır.

Medyatik olmanın kişisel ranta dönüştüğü ise incelenmesi gereken ayrı bir konudur. Sizi rahatsız eden bu haber sistemi şöyle işlemektedir: Önce bilimsel dayanağı ve kaynağı şüpheli bilgi haber yapılmaktadır. Bu aşamada Ulusal Deprem Konseyi'ne bir şey sorulmamaktadır.

Haber çıktıktan ve yayıldıktan sonra Ulusal Deprem Konseyi'ne 'Hocam, bakın ne diyorlar?' türünden sorulmaktadır ve yanıt aranmaktadır. Sonra 'hocalar anlaşamıyor' türünden bir haber daha yapılır. İşte böyle Sayın Güçlü. Bir 'mesnetsiz' haberden üç haber çıktı. Bazılarının kafaları karışmış, sinirleri bozulmuş, güveni sarsılmış ne gam?
Sanırım doğru yolu bulmak için kargadan kılavuza güvenmemek gerekiyor.

Sayın Güçlü, 29 Mart 2006'da Türkiye'nin bazı yerlerinden görülecek tam güneş tutulması nedeniyle Türkiye'de deprem olabilir söylemlerine daha şimdiden başladılar. Deprem olma tehlikesi yüksek olan bir ülkede eğer bu yıl bir deprem olursa bunu güneş tutulmasına bağlayacaklar. Denk gelirse meşhur olacak şahıs deprem olmazsa ne kaybedecek?
Bu ucuz bir oryantal kurnazlıktır. Depremle ilgili 'mesnetsiz' konulara harcanan enerji ve zaman 'plansız büyüyen kentlerimizin deprem karşısında nasıl bir risk havuzuna dönüştüğü' ya da 'MIŞ gibi yapılan yapı denetim konusuna' (birçok başka konular da var) ayrılsa halkımız için daha verimli ve yapıcı haberler ortaya çıkar.
Saygılarımla. Prof. Dr. Haluk Eyidoğan (Ulusal Deprem Konseyi Adına)"

Özetin özeti: Her şeye rağmen akademisyenler güvenirlik sıralamasında hâlâ en üst sıralardalar. Bunu yıpratmaya da kimsenin hakkı yok. Medyatik olma yarışı, bilimsel güvenirliği zedelememelidir...

Abbas Güçlü / Milliyet
Yayın Tarihi : 17 Şubat 2006 Cuma 11:48:10
Güncelleme :17 Şubat 2006 Cuma 18:32:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?