CAN DÜNDAR, YAŞANAN OLAYLARIN ARDINDAN DİYARBAKIR'IN NABZINI TUTUYOR
Çocuklara kıymayın!
Abdullah Duran ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydi. 9 yaşında veda etti hayata... Amca Mehmet Duran, dün taziyeleri kabul ederken haykırıyordu: Çocuğa neden kurşun sıkıyorsunuz? Bu nasıl adalettir? Neden bir tek devlet yetkilisi kapımızı çalmıyor? Biz bu ülkenin yurttaşı değil miyiz? Bu kan yerde kalır mı?
Diyarbakır'ın varoşu Bağlar semtinde cumartesi... Kentin üzerinde kurşuni bir sessizlik; yağmur çiseliyor.
Bazı dükkânların kepenkleri hâlâ kapalı... Bazısı kırılan camlarını onarıyor.
Önceki gün akşamüstü PKK'nın internet sitesi Murat Karayılan'ın bir bildirisini haber verdi:
"Kepenkleri açabilirsiniz" dedi.
Açıldı kepenkler... Sokak duruldu.
"Serdar Düğün Salonu"nun önünde duruyoruz.
Kapıda "Yas Yeri" yazıyor.
Ancak bu coğrafyada düğün salonlarını bozup yas evi yaparlar.
Kapıda yaşlı ve yaslı adamlar bekliyor.
Abdullah'ın babası ve amcaları...
Art arda iki kayıp
Abdullah Duran ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydi. 9 yaşında veda etti hayata... Faili meçhul bir kurşunla...
Amcası Mehmet Duran, olayların ikinci günü durumdan endişelenip sokaktan eve çağırmış Abdullah'ı... Çıkıp kargaşanın içine düşmesin diye de üzerinden kilitlemiş.
Sonra silahlar patlayınca merakla ikinci kattaki evlerinin balkonuna çıkmış Abdullah... Aşağı taş mı atmış? Tanıklar "Hayır" diyor. Ama bir görgü tanığına göre aşağıdan bir sivil polis hedef gözeterek ateş etmiş Abdullah'a... Kurşun bir kolundan girmiş, göğsünü delerek öbür kolundan çıkmış.
Kanlar içinde aşağı indirmişler Abdullah'ı...
Aile onun cenazesini almaya çalışırken büyük nenesi Sıdıka Duran'a ölüm haberini vermişler. 75 yaşındaki Sıdıka Duran kalp krizi geçirerek vefat etmiş.
Aile dün iki ferdi için taziyeleri kabul ederken amca Mehmet Duran haykırıyordu:
"9 yaşındaki çocuğa neden kurşun sıkıyorsunuz? Sıkanı niye bulmuyorsunuz? Bu nasıl adalettir? Neden bir tek devlet yetkilisi kapımızı çalmıyor? Biz bu ülkenin yurttaşı değil miyiz? Bu kan yerde kalır mı?"
Nüfusun yarısı çocuk
Burası bir çocuklar kenti...
Yollar, kırlar her yer çocuk kaynıyor.
Olayların başladığı, ilk ölümlerin yaşandığı Yeniköy'e geçiyoruz. Beyaz Tebeşir İlköğretim Okulu'nun yanında bir oyun parkı var. Yeni açılmış. Belediye Başkanı, ilçe nüfusunun yüzde 47'sinin çocuk olduğunu söylüyor. İki okulda toplam 10 bin çocuk varmış. Okul dağıldığı anda parkın halini düşünün.
Salıncakta sallanan bu çocuklar, olay çıktığında da taşlara davranıp polise atmaya başlıyorlar.
Bildikleri en iyi "oyun" bu...
Kocaman kömür gözleriyle salıncak başında bekleyenlerden birine o gün kendisinin de taş atıp atmadığını soruyorum.
"Hee attım" diyor.
"Neden?
"Herkes atıyordu da ondan..."
'Taşlarımızı süpürme'
Belediye temizlik görevlilerini de kovalamışlar geçen gün; taşlarını süpürüyorlar diye...
Salıncağı olmayanlar, sapanı oyuncak bellemişler.
Ece Ayhan çınlıyor kulağımda:
"Buraya bakın/ burada, bu kara mermerin altında/ bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür/ Devlet dersinde öldürülmüştür / Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: / Maveraünnehir nereye dökülür? /En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: / 'Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine'..."
'OHAL çözüm değil'
Vali Efkan Ala: Eski alışkanlıklar sürece zarar verir. OHAL çözüm olsaydı bu sorunları hâlâ yaşıyor olmazdık. O geçici bir dönemdi, uzun sürdü. Coptan başka enstrüman tanımayanların devri geçti
Önceki gün Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, "4 gündür uykusuzum" demişti. Dün Vali Efkan Ala da aynı durumdaydı. Buna rağmen, konuşurken derin analizler ve Karl Popper'den, Kemal Tahir'den, Eric Fromm'dan alıntılar yaptı.
Şehirde herkes son olayların az kayıpla atlatılmasında Vali'nin olumlu tavrının büyük rol oynadığını kabul ediyor. Söyleşimizde ben de bu izlenimi edindim.
Gazetelerde "Eşi türbanlıdır" diye fişinin yayımlandığı gün, Vali bundan söz etmeyi reddetti, ama "Kapalı yapıların da terör örgütleri gibi şiddetten beslendiğini" belirterek daha filozofça bir karşılık verdi.
Terörist her yolu deniyor
Ne yaşandı Diyarbakır'da?
- Burada ne olduğunu anlamak için Türkiye'de ne olduğuna bakmak lazım. Türkiye demokratik bir değişim süreci yaşıyor. AB süreci işliyor.
Demokratikleşme atılımı tabana yayılmış, örgütü saldırganlaştırmıştır. Son yaşananlar, bu taban kaymasına agresif bir tepkidir. Örgüt, varlığını hissettirme ihtiyacı duydu. Çünkü Diyarbakır'da ne denediyse sonuç alamadı.
Kepenkleri kapattırmaya, mitinglere kalabalık toplamaya çalıştı, olmadı. Bu kez çocukları öne sürdüler. Devlet eski refleksle davranır, çatışma büyür diye beklediler. Ama biz refleksle değil, akılla davrandık. Şimdi başka yollar deneyeceklerdir.
Nasıl bir karşılık verdiniz?
- Burada çözüm diye, daha öncesinden alıştığımız gibi, iki adım sonra daha büyük sorun yaratacak çözümler üretmedik. En az zararla sorunu bertaraf edecek yeni savunma teknikleri kullandık. Burada önemli olan teröre bulaşmayanları ayırıp öbürlerini marjinal kılabilmektir. Yeniden örgüte toplumsal destek sağlayacak tavırlardan kaçınmak lazım. Bunu yaparsanız örgüt saldırganlaşır. Ama saldırganlaştılar diye daha büyük sorun yaratacak şeyler yapmamak lazım.
Paris'te çocuklar yoktu
"Paris'te de olay oldu, ama çocuklar öldürülmedi" diyorlar?
- Ama Paris'te olayların arkasında Kandil Dağı'ndaki terör örgütünden talimat alan eylemciler ve eylemcilerin önünde çocuklar yoktu.
Düşünün, eylemcilerin üzerine göz yaşartıcı bomba atıyorsunuz, küçücük çocuklar da size molotofkokteyli atıyor. O arada yaralanıyorlar. Çocuk bunlar... Yine de örgütün beklentisi olmadı. En az zararla çıktık.
En başa dönme tehlikesi var mı?
- Örgütün beklediği gibi davransaydık olurdu. Ama yapmadık. Provokasyona gelmedik. Provokatörün ne yapacağını her zaman bilemezsiniz, ama siz ne yapmanız gerektiğini bilirseniz, provokasyon işlemez. Biz, toplumsal olaylara nasıl müdahale edeceğimizi biliyoruz artık...
'Açık toplum'a yaklaştık
OHAL'i ihya etmeye çalışan bir savaş lobisi var mı?
- Kapalı yapılar da terör gibi şiddetten beslenir. Böylece zıt görünümlü unsurlar birbirine destek olur. Türkiye Karl Popper'in "Açık toplum" fikrine ulaşmak üzere...
Eski alışkanlıklar bu sürece zarar verir. OHAL çözüm olsaydı bu sorunları hâlâ yaşıyor olmazdık. O geçici bir dönemdi, uzun sürdü. Artık bir sorunu çözerken yeni sorunlar yaratmaktan kaçınmak lazım. Coptan başka enstrüman tanımayanların devri geçti.
Örgüt huzurdan rahatsız
Terörün tırmanması reformları geciktirir mi?
- Demokratik bir devlet, yurttaşına ne haklar vereceğine teröre göre karar vermez. Daha geçen hafta burada iki yerel TV Kürtçe yayına başladı. Yeni yasalarla gözaltına alınanların tutuklanma oranı yükseldi. Artık keyfi gözaltına almalar yok.
Bu bir huzur ortamı yaratıyor ve örgüte taban kaybettiriyor. Demokrasi terörü yok edemez, ama ona toplumsal desteği azaltabilir. Yapmaya çalıştığımız budur.
Demokrasi çözüm rejimidir
Gelecekten umutlusunuz?
- Kesinlikle... Demokrasi gül bahçesi vaat etmez ama sorunları ertelemeden çözme fırsatı yaratır. Bu açıdan daha iyiye gidiyoruz. Ama yine provokasyonlar olacaktır. İki hataya düşmeyelim:
Ortalık durulunca acele edip "İş çözüldü" sanmayalım. Ortalık karışınca acele edip "Her şey bitti" demeyelim. Demokrasiler sorun çözen rejimlerdir; sorunu olmayan rejimler değil.
Demokrasi tahterevallisi
Diyarbakır'da üç bina var; yan yana...
Biri DGM...
Biri Belediye...
Diğeri Galeria...
İlki eski çatışma günlerinin mekânı...
Diğeri yeni yerel temsil açılımının adresi...
Üçüncüsü ise Diyarbakır'ın gelişmesinin simgesi...
Yan yana duran bu üçlü arasında tuhaf bir denge var.
Geçen yıl kitap fuarı için geldiğimde DGM'nin önü boştu; Galeria'nın içi tıklım tıklım doluydu.
Bu kez DGM'nin önü, içeride gözaltında tutulan çocuklarını bekleyen yaşmaklı kadınlar, kederli adamlarla doluydu; buna karşın cumartesi olmasına rağmen Galeria bomboştu.
İki uçtaki bu iki bina, şehrin demokratikleşmesinin tahterevallisi gibi: Biri dolunca öbürü boşalıyor. Biri yükseldi mi, öbürü inişe geçiyor.
Refah, şiddetle çelişiyor.
TARIM BAKANI MEHDİ EKER
Bir akıl tutulması
Tarım Bakanı Mehdi Eker Diyarbakırlı... Olaylar üzerine bir başka kabinenin yine bir Güneydoğulu olan İçişleri Bakanı ile birlikte geldi bölgeye... Bir otel lobisinde, partililerin de yer aldığı büyük bir kalabalığın önünde söyleştik. Söyleşiden sonra bir süt fabrikasıyla bir serayı birlikte gezdik:
Olayları nasıl yorumluyorsunuz?
- Bir akıl tutulması yaşadık. Eski olaylardan çok farklı bu kez... 9 yıl önce burada gönüllü kepenk kapatılır, polis açtırmaya çalışırdı. Bu kez esnaf gönüllü açıyor, örgüt kapatın diye tehdit ediyor. Esnaf baskıya direndi, biz de bütün zararlarını karşılamaya söz verdik. Bu da bir demokratik olgunlaşma göstergesidir.
Kaos yaratmak istediler
Polisin tavrı?
- Güvenlik kuvvetlerinin tutumu da bir ilktir. Çocukları sokağa dökenler umuyorlardı ki, devlet 1990'lardaki refleksiyle hareket edecek. Çocuklar taş atacaktı, polis saldıracaktı, bir kaos ortamı oluşacaktı. Halbuki güvenlik kuvvetlerimiz sivil bir anlayışla, demokratik standartta bir savunma içinde oldu ve silah kullanmadı. 1.5 milyonluk kentte 2 kişi öldü. "Nerede devlet?" tahriklerine kulak assaydık çok fazla kayıp olurdu.
Hastaneleri bile taşladılar
Bundan sonra?
- Burada teröre asıl zemin teşkil eden sosyoekonomik sorunun çözülmesi lazım. Sorun var, ama hedef ifade özgürlüğü, demokrasi ise bunun zemini son 3 yılda girişilen demokratikleşme hamlesidir. Bu zemin oluşursa daha üst standarda geçilir. Taş yağmuru altında bir kente işadamını, kamu yatırımını getiremezsiniz. Bakın savaşta bile sağlık hizmetleri hedef olmamıştır. Burada Diyarbakır'da sağlık ocaklarını, hastanelerin acil servislerini, ambulansları taşladılar.
Fişleme haberleri?
- Bu da demokratikleşme sürecinin bir parçası... Varsa böyle bir şey meşru da değildir, doğru da değildir. Ama Genelkurmay olmadığını söyledi. Demek ki resmi değeri yoktur.
Milliyet
Yayın Tarihi :
2 Nisan 2006 Pazar 11:47:56
Güncelleme :2 Nisan 2006 Pazar 12:07:36