Terörle Mücadele Yüksek Kurulu (TMYK), sınır ötesi operasyonların ardından terör örgütünün bölgede artık kendisini güvende hissetmediğini, korku ve panik içerisinde olduğunu vurguladı.
Çocukların terör ve suç örgütlerince istismar edilmelerini önlemek amacıyla yürütülen çalışmaların masaya yatırıldığı kurulda, amonyum nitrat içeren gübrelerin patlayıcı madde yapımında kullanımı ve alınması gereken tedbirler de gözden geçirildi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek başkanlığında gerçekleştirilen Terörle Mücadele Yüksek Kurulu toplantısı 2 saat 45 dakika sürdü. Toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada, kurulda TSK'nın Irak'ın kuzeyinde bölücü terör örgütünün varlığına karşı gerçekleştirdiği operasyonlar sonucu, terör örgütünün artık söz konusu bölgede kendisini güvende hissetmediği, teröristlerin korku ve panik içerisinde olduğunun değerlendirildiği vurgulandı.
Terörle mücadele çerçevesinde sürdürülen faaliyetler ile önümüzdeki dönemde alınması gereken diplomatik, ekonomik, sosyal ve diğer önlemler ile izlenecek yöntemlerin toplantıda ele alındığı ifade edilen açıklamada, "Çocukların terör ve suç örgütlerince istismar edilmelerinin önlenmesine yönelik sürdürülen çalışmalar hakkında bilgi alınmıştır" denildi. Açıklamada, amonyum nitrat içeren gübrelerin patlayıcı madde yapımında kullanımı ve alınması gereken tedbirlerin de gözden geçirildiğini belirtilerek, "Yapılan değerlendirmeler neticesinde, birlik ve beraberliğimizi hedef alan terör saldırıları karşısında milletimizin her zaman olduğu gibi sağduyusunu koruyacağına olan inanç teyid edilmiş ve terörle mücadelede devletimizin tüm kurumlarının çalışmalarını anlayış birliği içerisinde ve kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır. TMYK, zor şartlarda büyük bir özveriyle görev yapan güvenlik güçlerimizin başarılı çalışmalarını şükran ve takdirle karşılamıştır" denildi.
BATAKLIĞI KURUTMAK, AMA NASIL? Türkiye, yaklaşık 25 yıldır PKK terör örgütü ile mücadele ediyor. Bu dönemde 30-35 bin insanımızı kaybettik. Ülke olarak, çok büyük maddi ve manevi kayıplar yaşadık ve maalesef ki yaşamaya da devam ediyoruz. Adına, "Kürt Sorunu", "Kürtçülük Sorunu", "Terör Sorunu", "PKK Sorunu", "Güneydoğu Sorunu", "Bölücülük Sorunu", her ne derseniz deyin, ortada gerçek anlamda bir sorunun olduğunu ve bu sorunun kolay kolay da çözülemeyecek göründüğünü en baştan kabul etmek gerekiyor. Yıllardır onca verilen mücadeleye rağmen bu beladan halihazırda kurtulunamamış ise, çözümün çarelerini farklı alanlarda aramak, sorunun kökenine inerek uzun vadeli akılcı stratejiler geliştirmek ve bu planlamaları bıkmadan, yılmadan, usanmadan, istikrarla uygulamak şart görünüyor. Düne kadar Doğu ve Güneydoğu insanımızın çok büyük bir çoğunluğu ve hatta tamamı, Terör örgütü PKK'ya "öcü" gözüyle bakar, ondan korkar ve nefret ederken, bugün bu bölge insanımızın az da olsa bir kısmı, bu örgütü sahiplenir hale geldi. Sürdürülen yüzlerce operasyon sonucu birçok terörist etkisiz hale getirilir, kadro kaybına uğratılırken, yeni katılımlar nedeniyle kadro sayısında önemli bir azalma görülmedi, belki de artış dahi yaşandı. Görünen o ki, bu beladan kolay kolay kurtulunamayacak. O zaman olayın biraz köküne inerek sebep-sonuç ilişkisini bir kez daha gözden geçirmek gerekiyor. Bakın, teslim olan veya yakalanan örgüt mensuplarının, örgüte katılışlarına dair ifadeleri aslında çok önemli ve bu konuda son derece belirleyici. İfade sahiplerinin hemen hemen geneli, örgüte katılış gerekçelerini; başta "eğitim eksikliği, işsizlik, yoksulluk, yaşam ve geçim koşullarının zorluğu ve aile ilgisizliği" olmak üzere, "arkadaş ve akraba telkini, kısmen kan davasından kurtulma ve özellikle bayan olanlarında görülen aile baskısı, değer verilmeme ve zorla evlendirilme" gibi çeşitli sosyolojik, kültürel ve ekonomik koşullara bağlıyorlar. Sözü edilen bu olumsuz koşulların, örgüt için bulunmaz bir nimet olduğunu ve örgütün bu olumsuz koşullardan da azami seviyede faydalanma yoluna giderek, bataklıktan beslenme dürtüsünü her geçen gün geliştirdiğini görmek için de alim olmaya gerek kalmıyor. Hal böyleyken, örgüte katılış gerekçelerini, önceliklerine göre bir kez daha sıralamakta fayda var. "Eğitim eksikliği, işsizlik, yoksulluk, yaşam ve geçim koşullarının zorluğu ve nihayet aile ilgisizliği". Bütün bu gerekçelerin en büyük sebebi ve ortak paydası ise bölgedeki sürekli artan ve durmak bilmeyen "NÜFUS". Dikkat ederseniz, Doğu'da ya da Batı'da yaşasın, Kürt etnik kökenli herhangi bir ailenin nüfusu genellikle 8 ya da 10 kişiden oluşuyor. 40 yaşına gelmiş ve 20 yıldır evli olan bir Kürt etnik kökenli babanın ortalama 8 çocuğu bulunuyor. Üstüne üstlük, Doğu ve G.Doğu bölgelerimizde 3 ya da 4 evli vatandaşlarımızın azımsanamayacak sayıda olduğu da bir gerçek. Çocuklarının yaşlarına göre sırasını bilmeyen baba ve anneler, 60-70 tane toruna sahip olup da isimlerini ve hangi çocuğundan olduğunu bilmeyen dedeler, anneanne ve babaanneler var. Gidenler, görenler bilirler, sokaklar, sokak araları, yüzlerce, boy boy, kız ve erkek çocuklarla dolup taşıyor. Şimdi siz, anne ve baba olarak, bu çocukların hangi birine sahip çıkabilir, hangi birini okutur, büyütür, yarınlarına güvenle hazırlayabilirsiniz. Sosyal Devlet açısından bakıldığında ise durum, kat be kat daha zorlaşıyor, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ayrıca, ortada bir Türkiye gerçeği ve şartları var. Her semte on'larca okul, on'larca sağlık ocağı, yüz'lerce işletme açamazsınız, açmanız da mümkün değildir. Açsanız donatamaz, açıp donatsanız çalıştıracak eleman bulamaz, zorla götüremezsiniz. Türkiye'nin herhangi bir yerinde ve hatta en gelişmiş modern şehrinin, en lüks semtinde dahi böyle bir örneğe rastlayamazsınız zaten. Kürt nüfus artış hızı ve çocuk sayısının çokluğu konusuna ve doğurduğu olumsuz sonuçlarına tekrar dönersek, ülkenin son dönemde yaşanan ve en büyük toplumsal sorunları haline gelen kap-kaç, hırsızlık, gasp, soygun, uyuşturucu ve tiner bağımlılığı ve satıcılığı gibi konulara özellikle değinmek, derinlemesine incelemek gerekiyor. Bu toplumsal yaralarda, neden ağırlıklı olarak genellikle Kürt çocukları yerlerini alıyorlar? Sizce, bu işlere Kürtler daha mı yatkınlar veya gönüllüler veya kolay kandırılıyorlar? Sokaklarda yatıp kalkan, çevresine zarar veren, pis ve kirli işlere bulaşmış binlerce Kürt çocuğunu, çetelerini nasıl açıklayabilirsiniz? Hemen açıklayalım. Aslında biz değil, teslim olan ve yakalanan örgüt mensupları bunu ve sebeplerini net olarak ortaya koyuyor ve özetliyorlar; "eğitim eksikliği, işsizlik, yoksulluk, yaşam ve geçim koşulları ve nihayet aile ilgisizliği". Şimdi bu gerekçeler, 8-10 çocuklu kalabalık Kürt ailelerinin varlığı dikkate alınarak birlikte değerlendirildiğinde, mevcut sorunların en temel sebebinin "Kürt Nüfus Artışı" olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Sonuç olarak maalesef ki, "başta PKK terör örgütüne terörist olmak üzere, kap-kaç, hırsızlık ve uyuşturucu çetelerine de eleman potansiyeli sağlanmış oluyor ve bu nedenledir ki "Bataklık" bir türlü kurutulamıyor. Küçük bir hatırlatma; sırf "teröre bulaşılmasın" düşüncesiyle bölgeye, "Çocuk Başı Nakdi Yardımı" ve eğitim teşvikine ilişkin "Okula Gönderilen Çocuk Başı Nakdi Yardımı" adı altında nakdi katkılar veriliyor. Bir çocuk için ödenen aylık yardım miktarı ise yaklaşık 50 milyon lirayı buluyor. "Ne kadar çocuk, o kadar para" anlamına gelen bu özendirici uygulamanın cazibesi, yine maalesef ki, bataklığın kurutulamamasında az da olsa etki yaratıyor. Sabahattin Talu stalu@globalyorum.com