tek sözcükle engel
Merih Yurtkuran’ın sunduğu ‘Hastanın yanında refakatçi kalması uygundur’ yazılı rapor, savcılık tarafından, ‘Zorunludur’ ibaresi yer almadığı için kabul edilmedi ve eşi olduğunu kanıtlaması için de soyağacı belgesi istendi
Kanser ve kalp hastası olmasına rağmen üç tahliye talebi reddedilen ve 2 aydır kanser tedavisi göremeyen eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın eşi Merih Yurtkuran’ın, Haseki Hastanesi’nde tedavi altında olan eşinin yanında refakatçi olmak için yaptığı başvuru “bir kelimeyle” reddedildi.
Merih Yurtkuran’ın hastaneden aldığı “Hastanın yanında refakatçi kalması uygundur” ibareli başvuru, Silivri Ceza ve İnfaz Kurumluğu savcılığı tarafından “Zorunludur” ibaresi yer almadığı için kabul edilmedi. Hukuk ve tıp uzmanları ise Yurtkuran’ın ağır hastalıklarına rağmen tutuklu kalmasının açık bir insan hakkı ihlali olduğunu yorumunu yaptı.
‘Uygun’ yerine ‘zorunlu’
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Yurtkuran’ın reddedilen üç tahliye talebi, yapılamayan radyoterapi tedavisi ve baypas ameliyatı gerektiren damar ve kalp hastalıklarını içeren tehlikeli sağlık süreci belirsizliğini koruyor. 12 Haziran‘da sevk edildiği Haseki Hastanesi’nde baypas ameliyatı olmayı ve kanser tedavisi görmeyi bekleyen Yurtkuran, Üroloji Servisi’nde tek kişilik bir odada tutuluyor.
AİHM’ye başvuracak
Merih Yurtkuran, eşine refakat etmek için hastaneden istediği “Refakatçi kalması uygundur” belgesini 19 Haziran’da aldı. Aynı gün Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu Savcılığı’na başvurarak refakat talebinin onaylanmasını istedi. Savcılık ise belgedeki “Hastanın yanında refakatçi kalması uygundur” cümlesi yerine, “Hastanın yanında refakatçi kalması zorunludur” yazılması gerektiğini belirterek, başvuruyu kabul etmedi.
Savcılık ayrıca Merih Yurtkuran’dan Mustafa Yurtkuran’ın eşi olduğuna dair nüfus müdürlüğünden soyağacı belgesi de talep etti. Merih Yurtkuran, hafta sonu tatili nedeniyle, başvurusunu yarın yenileyecek. Merih Yurtkuran, normal prosedürün uygulandığını, ancak bunun bir bürokrasi olduğunu, eşinin tek başına odada kaldığı için moralinin bozuk olduğunu söyledi.
Merih Yurtkuran, ömür boyu demokrasiyi savunan bir insan olan eşinin bu suçlama lekesiyle ömür boyu yaşayamayacağını, yargılanıp aklanmak zorunda olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Fakat bu kadar ölümcül hastalıklarla boğuşurken neden tutuklu yargılanıyor? Eşimin özgürce tedavi olma, bu kadar kritik müdahaleler için hekim ve hastane seçme hakkını kullanabilmesi için tutukluluğunun kaldırılmasını istiyoruz. Şu anda hangi hastanede ne zaman ameliyat olacağını bilmeden bekliyor.
Binlerce doktor yetiştirmiş bir insanın bu şekilde belirsizlik içinde olması çok üzücü. Şu anda önceliğimiz, sağlık sorunlarının halledilmesi. Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmayı istiyorum. Tutuklanma ve tedavi süreciyle ilgili bireysel başvuru hakkım doğuyor.”
‘Uygundur’ sözcüğü yetersiz görülerek, bu rapor kabul edilmedi.
TTB: Tıbbi, ahlaki ve insani açıdan uluslararası skandal
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Gençay Gürsoy ise Yurtkuran’ın eşinin TTB yetkilileriyle görüşerek, Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunacağını, bu başvurunun takipçisi olacaklarını söyledi. Yurtkuran’ın yaşadıklarının ciddi bir insan hakları ihlali olduğunu, tıbbi, ahlaki ve insani açıdan uluslararası derecede bir skandal olduğunu belirten Gürsoy, “Tutukluların sağlık sorunlarının çözümünde sorunlar var. Gerekirse Adalet Bakanı’yla da bu sorunlar hakkında görüşme isteyeceğiz. Tıbbi olarak kanser olduğu kesinleşen bir kişinin tedavisinin engellenmesi taammüden adam öldürmek sayılır” dedi.
Kanser hastası bir tutuklunun cezaevindeyken tedavisinin uygulanmasının “teorik” olarak mümkün olduğunu, ancak uygulamada ciddi sorunlar bulunduğunu belirten Gürsoy şöyle devam etti:
“Her gün tutukluyu radyoterapiye götürüp getirmek hastaya zarar verir. Zaten cezaevi koşulları ve tahliye sevk vasıtalarının hali ortada. Hasta havasız ortamda saatlerce kalamaz.”
Süreç böyle gelişti
- 10 Mart’ta sol testisinde kanser tespit edilen Yurtkuran’ın ameliyatla sol testisi alındı. 13 Nisan’da Ergenekon soruşturmasından gözaltına alınıp 17 Nisan’da tutuklanarak Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları’na gönderildi.
- Yurtkuran’ın avukatları 24 Nisan 2009’da, tutuklama kararını veren 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, sağlık sorunlarını da gerekçe göstererek tahliye talebinde bulundu. Erkan Çanak, Resul Çakır ve Yakup Hakan Günay’dan oluşan mahkeme heyeti, “Kuvvetli suç şüphesini gösterir bulgular ve soruşturmanın henüz tamamlanmamış olmasını” dikkate alarak 27 Nisan’da talebi reddetti.
- Avukatlar, 15 Mayıs 2009’da Yurtkuran’a radyoterapi uygulanması gerektiğini belirten bir raporu da ekleyerek 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ikinci tahliye talebinde bulundular. Gökmen Demircan başkanlığındaki mahkeme, “Raporlarda tutuklunun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi yönünde görüş bulunmadığı” gerekçesiyle talep reddetti.
- Avukatlar, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden “radyoterapi uygulanmamasının tutuklunun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ettiğine dair” raporla birlikte 8 Haziran’da tahliye istedi. Kemal Can, Mehmet Faik Saban, Ömer Diken’den oluşan 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “Kuvvetli suç şüphesini gösterir bulgular ve soruşturmanın henüz tamamlanmamış olması” gerekçesiyle 15 Haziran’da talebi reddetti. Metin Özçelik başkanlığındaki 11. Ağır Ceza Mahkemesi’de yasa gereği tutukluların tutukluluk hallerini değerlendirerek, 7 Haziran’da aynı gerekçeyle tutukluluk hallerinin devamına karar vermişti.
- 10 Haziran’da Silivri Devlet Hastanesi’ne şikâyetleri nedeniyle sevk edilen Yurtkuran, 12 Haziran’da Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Yurtkuran’a 17 Haziran’da radyoterapi uygulanmamasının hayatı için tehlike yarattığına, 18 Haziran’da da baypas ameliyatı olmaması durumunda hayati tehlike altında olduğuna ilişkin rapor verildi.
Adalet Bakanlığı:
Savsama ve geciktirme yok
Adalet Bakanlığı’ndan dün bir açıklama yapılarak, Yurtkuran’ın muayene ve tedavisinde Ceza İnfaz Kurumu idaresince herhangi bir savsama ve geciktirme söz konusu olmadığı belirtildi. Yurtkuran’ın 20 ve 28 Nisan ile 4 ve 21 Mayıs tarihlerinde kurum revirinde 4 kez muayene edildiği bildirilen açıklamada özetle şöyle denildi:
“Cezaevine girişten önce kullandığı ilaçları ve reçete edilen ilaçları kendisine düzenli olarak verilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin hastaneye sevkinin, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun uyarınca, hekim tarafından raporla önerilmesi halinde yapılır. Tutuklu ve hükümlülerin tedavisi en yakın devlet hastanesinde mümkün olmaması halinde, sağlık kurulu raporuyla tedavisinin yapılabileceği en yakın üniversite veya devlet hastanesine sevk edilir. Söz konusu tutuklu, 05 Haziran 2009 tarihinde kurum revirinde yeniden muayene edilmiş ve Silivri Devlet Hastanesi’nde uzman hekim muayenesi yaptırılarak yeniden kuruma dönmüştür. 9 Haziran 2009 tarihinde bir kez daha Silivri Devlet Hastanesi’nde muayene ettirilerek 10 Haziran 2009 tarihli Sağlık Kurulu raporu ile Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji ve Kardiyoloji Polikliniği’ne sevk edilmiştir. Bu poliklinikte tedavisi devam etmekte iken 16 Haziran 2009 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Polikliniği’nde anjiyo yaptırılmıştır.”
Merih Yurtkuran:
Eşime 1 haftadır baypas yapılmadı
Merih Yurtkuran, Adalet Bakanlığı’nın açıklamasında yer alan revirde muayene edildiği ifadelerini değerlendirdi. Yurtkuran, eşinin kalp, tansiyon ve şeker rahatsızlıkları nedeniyle 12 ilaç kullandığını hatırlattı. Yurtkuran, revirde eşinin bu ilaçlarının yazıldığını söyledi. Yurtkuran, geciktirme olmadığı açıklamasına karşılık, eşinin 1 haftadır Haseki Hastanesi’nde yatmasına rağmen, halen baypas ve radyoterapi için sevk yapılmadığını sözlerine ekledi. Yurtkuran’ın avukatı Mehmet İpek de önümüzdeki hafta içinde tahliye için hukuki girişimlerini sürdüreceklerini söyledi. İpek, kanser hastalığının yanında kalp sorununun da vahim boyuta geldiğini, Haseki’den verilen raporlarla hukuki girişimlerini sürdüreceklerini vurguladı.
HUKUKÇULARDAN: İNSAN HAKLARI İHLALİ
Türmen: Tutuksuz yargılanmalı
Eski AİHM yargıcı emekli Büyükelçi Rıza Türmen, Yurtkuran’ın tutukluluk halinin devam etmesini anlamanın güç olduğunu, baypas olması ve radyoterapi görmesi gereken bir hastanın tutuksuz olarak yargılanması gerektiğini söyledi. Yurtkuran’ın eşinin AİHM’e başvurabileceğini söyleyen Türmen, şöyle devam etti:
“Birinci mesele, tutuklama ve devamı için yeterli neden var mı? Bu kadar ağır hasta kaçacak mı? Delilleri yok edebilir mi? Ya da yeni suç işleyebilir mi? İkinci mesele ise, devlet koruması altındaki kişilerin sağlıklarını korumakla, hastaysa tedavi etmekle yükümlü. Bunu yapmazsa, AİHM, kötü muamele ve insan hakları ihlali kararı verir. Öyle durumlar vardır ki, tutukluluk halinin devamı bile, insan haklarının ihlali sayılır. Tutuklu çok hastaysa ve çok yaşlıysa, sadece tutukluluğun devamı bile insan hakları ihlali sayılır.”
Prof. Bayraktar: Grip raporu mu!
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Türkiye’de ağır derecede hasta olduğu, hatta hayatın kıyısında olduğu açıkça doktor raporuyla belli olan tutuklulara savcı ve yargıçların duyarlı davranmadığını savunarak, süreci şöyle değerlendirdi: “3 defa tahliye talebinde bulunulmuş. Raporlar basit raporlar değil ki. Grip olduğuna dair raporlar değil, kanser raporu. Bu kişi Türkiye’de binlerce öğrenci yetiştirmiş. Böyle bir kişinin cezaevinin rutubetli, karanlık, sağlığı aykırı koşulları altında tutmak, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin tutuklular ve hükümlüler hakkındaki asgari uygulama hakkındaki sözleşmesine aykırı. Yargı çok hızlı yapılmak zorunda. Türkiye’de 3 yıl boyunca soruşturma devam ediyor. Bu hukukun ihlalidir. Yurtkuran bir örnektir. Başkaları da var. Yurtkuran’ın dramını okurken içim titredi.”