29
Nisan
2025
Salı
İNSAN KAYNAKLARI

'YÖNETMENİZ GEREKİYORSA ONLAR YANLIŞ İNSAN'

Fujitsu Siemens’in kapısında, tam ayrılırken “Geriye dönsem bilişim sektörüne girmezdim, restoran açardım” diyor Fujitsu Siemens Computers Türkiye Genel Müdürü Cem Soykan. Ancak işinin hızı nedeniyle ne kadar yorgun da olsa emekliliği düşünmeyecek kadar sektöre bağlı Soykan. Zaten inşaat mühendisliği mezunu olmasına rağmen değişime ve yeniliklere olan tutkusu nedeniyle bilişime geçmiş. Türkiye’yi teknoloji üreten bir ülke konumuna getirmeyi amaçlayan Soykan kim bilir belki bir gün, hedefine ulaştıktan sonra, zevk için yaptığı gurmelik sebebiyle dolaştığı restoranlardan birinin sahibi olur.

İTÜ İnşaat Mühendisliği’nden mezun olmuşsunuz. Bugün bilişim sektöründesiniz, yolunuz bu yöne nasıl gitti?

İnşaat sektörü çok fazla statik geldi. İnovasyon odaklı biriyim, yenilikleri ve değişimi seviyorum. Mezun olduktan sonra iki sene inşaat sektöründe çalıştım. Yüksek lisans için Amerika’ya gitmek istiyordum. ABD’ye gittiğimde sene 1989’du; kişisel bilgisayar kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştı, internet yeni yeni ticari bir olgu oluyordu. Orada yaptığım araştırmalar ve hocalarla görüşmelerimden sonra bilgisayar mühendisliği üzerine master yapmaya, meslek değiştirmeye karar verdim. Bir ara doktoraya başlamaya niyetlendim. Ancak 1992’de, mezun olduğumda Amerika yine bugünkü gibi bir piyasa krizinden etkileniyordu. New York’ta işsizlik yüzde 7-7.5’lere ulaşmıştı. İş bulduğum anda da doktoradan vazgeçtim, çalışmaya başladım. Daha sonra pazarlama yönetimi üzerine Colombia Üniversitesi’nde eğitim aldım.

Bir de finans ve işletme üzerine programlara katılmışsınız. Nasıl bir kariyer yapacağınız konusunda kafanız karışık mıydı?

Öyle görünüyor ama değildi aslında. Finansla teknolojinin bir arada olduğu bir ekosistem içinde olmak istiyordum. New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg bir röportajında “Bilgi teknolojilerini en iyi bilen adam ben değilim, finansı en iyi bilen de ben değilim ama ikisini en iyi bilen adam benim’ demişti. Ben de ‘İşin satış, finans tarafını da teknoloji tarafını da iyi bilen bir yerde olmalıyım’ dedim. Ve kendime böyle bir kariyer planı çizdim.

Amerika’da Baras-Jersey Tekstil Grubu’nun Enformasyon Sistemleri Başkan Yardımcısıydınız. Kariyeriniz başkan yardımcılığıyla mı başladı?

Amerika’da herkes Vice Presedent (VP); atla deve bir durum değil aslında. Benim firmam küçük ölçekliydi. Aldığım VP’lik IT direktörlüğüne tekabül ediyordu. 1.5-2 senem geçti orada. Ondan önce okurken Rockefeller Vakfı’nın bir işletmesinde sistemlerden sorumlu olarak çalıştım. 1994’te de Türkiye’ye geldim.

Türkiye’ye dönmeye nasıl karar verdiniz?

Bir süre sonra kendimi, New York’ta çok yalnız hissetmeye başladım. Çok çalışıyordum, gece 03.00-04.00’lere kadar çalışıp sabah saat 09.00’da tekrar işin başında oluyordum. New York’un temposu çok yüksektir. Öğrencilik hayatı için çok keyifli ve zengin bir şehirdir ama para kazanacağım derseniz fena halde kan emen bir şehir haline gelir. İnsanı çok yorar, çok yıpratır. Çok çalışmaktan değil ama ailemin, dostlarımın uzakta olmasından şikâyetçiydim. 1994’te çok sevgili dostum Orhan Köksal iş teklif etti bana. O zaman kurulan bir bankanın IT direktörlüğüydü. Görevi aldım ve kaldım Türkiye’de.

Sonra kariyeriniz grup yöneticiliği, genel müdürlük, grup başkanlığı diye ilerliyor. ‘Her daim yönetici’ denmiş sizin için bir yerde, basamakları tek tek çıkmamış gibi duruyorsunuz.

Ben kendimi her daim yönetici olarak hiç görmedim, tam tersi her daim satıcı olarak adlandırmayı daha çok seviyorum. Yöneticilik bana eskimiş bir kavram gibi geliyor. Kendisini kapının arkasına kapatan biri geliyor aklıma, ama ben öyle bir adam değilim. Ben satış takımının bir parçası olmayı, müşteriyle iç içe olmayı, her tür sıkıntıyla birebir uğraşmayı seven bir adamım. Yönetici denince ben şunu anlıyorum; gelir, gider tablosundan sorumlu olmak ve bu konuda hesap vermek. Benim bu anlamdaki ilk görevim, 1997’deki Vestelnet’in genel müdürlüğüydü. Sektörün en genç genel müdürüydüm, 31 yaşındaydım. Hatta Vestel’de daha uzman yöneticiler bana ‘nereden çıktı bu?’ diye bakmışlardı. Ama daha sonra yapılan işlerle kendinizi kabul ettiriyorsunuz.

Risk almaktan korkan biri değilsiniz yani...

Çok korktum aslında, hatta ‘başarısız olacağım, orta kademe yöneticiliğe de bir daha dönemeyeceğim’ diye düşünmüştüm. Ama gözümü kapayıp atladım. Bir de beni cesaretlendiren ve bende ısrar eden Orhan Köksal oldu, Vestel’de İcra Kurulu Başkanı’ydı. Aslında Vestelnet’le aynı dönemde Digital’den ve Citybank’tan güvenli, önü açık, orta kademe yöneticilik teklifleri de almıştım.

Fujitsu Siemens, Türkiye’de -1994’ten beri- çalıştığınız 6. şirket. 14 yıl için 6 şirket fazla değil mi?

Evet, normalden sık değiştirmişim. En uzun kariyerim Vestelnet’teydi, 5 sene. Menkul Kıymetler’den Vestelnet’e geçişim benim için bir meydan okumaydı. Vestelnet’ten çıkış nedenim ise satılmasıydı. Ardından bir sene Tepum’da çalıştım ama birçok bilgi ve tecrübe o bir senelik deneyimden geliyor. Teknoloji Holding’i daha heyecan verici olduğu için kabul ettim. Orada çok güzel işler yaptık. Vestel Grubu’na yazar kasa tasarlayıp, imal ettik. Ama iki ayrı gruba bölününce ben de ayrıldım yoksa çok uzun vadeli bir kariyer hedefliyordum. Sonra Vestel’deyken İcra Kurul Başkanım olan Orhan Köksal’la yollarımız kesişti ve Doğan Holding’de beraberce görev aldık. Doğan’da ise şunu fark ettim: İnternetten satış ve gelir yaratma konusunda çok da başarılı değilim. Ben elle tutulabilir, gözle görülebilir mal ve hizmetleri daha iyi konumlayabiliyorum, satabiliyorum. Çok uluslu bir şirket olan Fujitsu Siemens’ten teklif gelince de buraya geçtim.

Fujitsu Siemens geçtiğimiz yıllarda sessiz kalan bir şirketti. Uluslararası bir şirket olması dışında sizi çeken neydi?

Ben hep iki tür oluşuma gidiyorum; ya sıfırdan bir şirket kuruyorum ya da belli bir sorunu olan şirketin problemini çözüp düzeltiyorum. Sıfırdan kurmak çok keyifli, kendiniz şekil veriyorsunuz. Ama problemli bir şirketi alıp düzeltmek çok kolay değil. Çünkü sizden önce oluşmuş bir kalıp var. Piyasadaki algılamaları sıfırlamanız, yeni baştan yola çıkmanız gerekiyor. Ama ben problem çözmeyi çok seviyorum. Benim satış ve şirketleri bir yere getirebilme konusunda çok büyük tutkum var. Başka türlü bu kadar dinamik ve zor bir sektörde faaliyet göstermek mümkün değil.

Fujitsu Siemens’le kısa sürede bir başarı öyküsü yaratabileceğimize inanıyorum, demişsiniz. Nedir sizin için kısa süre, bu amacınızın ne kadarını gerçekleştirdiniz?

Şirketlerin ömründe 1-2 sene kısa süredir. Ben birinci senemi, öğrenme süremi tamamladım. Bu sırada da şirket yeniden yapılandı, finansal açıdan düzeldi. 2009’un mart sonunda benim için ‘kısa süre’ tamamlanmış olacak. İkinci sene başarma senemiz.

Sizinle birlikte nasıl bir döneme kapı açıyor Fujitsu Siemens Computers Türkiye?

Müşteri odaklı bir döneme... Müşteriyi anlayan, dinleyen ve çok hızlı çözüm bulan bir kişiliği olacak. Diğer konu da invasyon, yeni alanlar ve açılımlar sağlamak. Fujitsu Siemens’in Siemens geçmişinden dolayı bilgi teknolojileri altyapıları kurma, işletme ve ömür boyu destek verme kültürü var. Biz bu kültürle ve güçle ilerliyoruz. Şirketlerin ana işlerine odaklanıp data merkezlerini, bizim gibi bu konuda uzmanlaşmış firmalara vermelerini bekliyoruz. Bizim hedefimiz uzun vadedeki en büyük data merkezi işletmeciliğini yapmak.
‘CEP BİLGİSAYARIM OLMADAN YAPAMIYORUM’

Kendinizi yönetici olarak nasıl tanımlarsınız?

Aceleciyim ve detaycıyım. Hiyerarşiye inanmıyorum. Eğer yönetmeniz gerekiyorsa yanlış insanlarla çalışıyorsunuz demektir. Benim profesyonelim yönetim gerektirmemeli. Despot yönetime de asla inanmıyorum. İnsanları ikna edip sonuç almaktan, ortak akıl felsefesinden yanayım.

Teknolojik aletlerle aranız nasıl?

Çok iyi, cep bilgisayarım olmadan yapamıyorum. Bir adaya gidersem cep bilgisayarım yanıma alacağım üç şeyden biri olur.

İş dışında da on-line olmayı sevdiğinizi söylemek yanlış olmaz...

İş dışında da on-line olmak zorundayım, sevsem de sevmesem de. Çünkü maillerime her saatte ve her an cevap vermeyi seviyorum. Mesaj biriktirmeyi sevmiyorum, çünkü maillerin yüzde 10 ila 15’inde beni bekleyen bir aksiyon oluyor ve ben o aksiyonu tamamlamazsam o süreç kopuyor.

‘NOSTALJİK BİR TARAFIM VAR’

Boş zamanlarınızda neler yapmayı seviyorsunuz?

19 aylık oğlumla oynamayı tercih ediyorum. Eşimle Avrupa başkentlerinin sokaklarında yürümeyi çok seviyoruz. Müzayedelere katılmayı çok seviyorum. Yeni ve eski dönem ressamlarımıza çok meraklıyım. Kurşun asker koleksiyonum var, Türkiye’nin en büyüklerinden biri. Bir de Tommiks gibi eksi dergileri toplayan biriyim.
Kayak yapmayı, spor yapmayı seviyorum. Beni en çok dinlendiren faaliyetlerden biri de Kadıköy’deki eski kitapçıları, pastaneleri, eski mağazaları gezmek.

İşinizle tezat duruyor eskiye olan merakınız...

Nostaljik bir tarafım var. Aslında teknoloji ve yenilikle iç içe olduğumuz için ruhumu dengeliyorum. Dingin ve durgun bir hal alıyorum, çünkü işimde hiperaktif ve çok heyecanlıyım.

Emeklilik planlarınız var mı?

Hiç düşünmedim. Ülke olarak bilgi teknolojilerini tüketen taraftayız, üreten taraf olma konusunda az yol aldık; bu konuda üzülüyorum. Türkiye’nin teknoloji üreten bir ülke olması için bireysel ve kurumsal gayretlerim var. Bütün bunları düşünürken emeklilik aklıma gelmedi.

Milliyet
Yayın Tarihi : 28 Nisan 2008 Pazartesi 18:21:49
Güncelleme :28 Nisan 2008 Pazartesi 18:26:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?