Efsanevi aktör Anthony Quinn‘in oğlu Lorenzo Quinn eşi ve üç çocuğuyla birlikte Barselona’da yaşıyor. İtalya’da doğan, eğitimini New York’ta tamamlayan Lorenzo Quinn, bugünkü şöhretini sadece “babasının oğlu” olmaya borçlu değil. Resim yapan, şiir yazan, zaman zaman kamera karşısına da geçen Quinn, dünya sanat çevrelerinde “Geleceğin Michelangelo’su” olarak adlandırılan başarılı bir heykeltıraş.
Barselona’daki stüdyosunda görüştüğümüz Quinn, ailesi ve sanatıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Sizin için “20’nci yüzyılın Michelangelo’su” diyorlar. Siz de kendinizi öyle mi görüyorsunuz?
Hayır. Sadece bir Michelangelo var. O bir dahi ve dokunulmaz. Michelangelo, Rodin, Carpoux ve Bernini. Kimse bu dahiler gibi olamaz. Onlar bir başkaydı, farklı çalışıyor ve bizden çok fazla şey biliyorlardı. Ben belki duygusal bir Michelangelo olabilirim.
Evet, gerçekten de soğuk taşlara inanılmaz bir duygu yüklüyorsunuz.
Gerçek hayatta da böyleyim. İnsanlar duygularını göstermekten kaçınıyor. Bence duyguları göstermek kadar güzel bir şey yok. Benim sanat yapmamdaki tek neden duygusal olmamdır.
Sinemada Dali’yi canlandırdı
Bir heykel nasıl ortaya çıkıyor?
Önce ne söylemek istediğime karar veriyorum, buna ilişkin bir yazı yazıyorum. Çoğu zaman bu bir şiir oluyor. Ardından çiziyorum ve heykeli yapmaya başlıyorum.
Resim sergisi açmayı düşünmediniz mi?
Evet, şimdi bir “Duvar” serisi yapıyorum. Hem heykel hem resim olacak ama genelde heykeller.
Neden heykeli tercih ettiniz?
Heykellerle ilgili bir şey var beni çeken. Sanki bir şeyi hayata getirdiğimi hissediyorum. Örneğin ben kadınlar gibi doğuramam, anne olamam. İşte heykeller de benim doğurma biçimim. Bugüne kadar birçok bebek doğurdum.
Salvador Dali’den çok etkilendiniz ve onu beyazperdede canlandırdıktan sonra sanat hayatınızın yönünü neden değiştirdiniz?
Genç keman yapımcısı Antonio Stradivari’yi oynarken oyunculuğa ilgi duyuyordum. 1998’de Salvador Dali’yi canlandırdığım sırada sanat hayatımın yönünü değiştirmeye karar verdim. Resimle uğraşırken Dali beni hep etkilemişti. Oyunculuğu bırakarak sadece heykel sanatına yöneldim.
Babanızın hayatına birçok kadın girdi. “Maço” karakteriyle de ün yapmıştı. Siz de maço ve çapkın mısınız?
Ben babamınkinden başka bir zamanda yaşıyorum. O büyüdüğü zaman her şey farklıydı. İçinde büyüdüğü kültür onu olduğu gibi kabul ediyor. Ben başkayım. Benim için “maço”luk geçti.
Üçüncü çocuğunuza babanızın adını verdiniz, diğer ikisine neden vermediniz?
Çünkü babamı kaybettikten sonra doğdu. Christopher ve Nicholas babam hayattayken doğmuşlardı, büyükbabalarını tanıdılar ve onu sevdiler. Ama küçük Anthony dedesiyle hiç tanışmadı. Dedesinden ona bir şey kalsın istedim.
Eşim biraz karşı çıktı, Anthony için bunun zor olacağını söyledi. Diğer yandan Anthony Quinn’in oğlu olmak zordu ama torunu olmak gurur verici diye düşündüm.
“Bir paketin parçası gibiydim”
Anthony Quinn’in oğlu olmak zor muydu?
Evet, oldukça zordu, çok karmaşıktı. Bunun yanı sıra güzel yönleri de vardı. Çok şefkatliydi, müthiş bir kişilikti. Ama iş yönünden kötü tarafı vardı. Biliyorsunuz ben 24 yıldır çalışıyorum. Şimdiye kadar babam hakkında ne kadar soruya cevap verdiğimi tahmin edebilirsiniz. Bu beni rahatsız etmiyordu çünkü onunla gurur duyuyordum.
Ama düşünün, bir sanatçıyla birliktesiniz ve ona eserleri hakkında değil de babasıyla ilgili sorular soruyorsunuz... Çok kısa zaman öncesine kadar bile benimle görüşmeye gelenlerin sorularının çoğunu babam oluşturuyordu. Bir paketin bir parçası gibiydim sanki. Bir ana tüketim maddesinin yanında verilen bir promosyon... Artık sadece beni konuşmaya geliyorlar.
Onu özlüyor musunuz?
Ölürken yanında ben vardım. Ölüm döşeğinde elini tutabildiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Tam yedi yıl oldu onu kaybedeli. Babamı hep rüyalarımda görüyorum, neredeyse her gece.
Babanız heykelleriniz için ne düşünüyordu?
Çok beğeniyordu, hatta tapıyordu eserlerime. Her zaman istediğimden daha çok destek verdi.