Osmanlı'dan bugüne kadar binlerce musîki cemiyet kuruldu, birçoğu tarihe karıştı. Yine de bu cemiyetler kurulmaya ve toplumsal işlevini sürdürmeye, toplumun müzikle bağını kurmaya devam ediyor.
1900'lü yılların başından itibaren Darüttalim-i Musîki Cemiyeti, Şark Musîki Cemiyeti, Gülşen-i Musîki Mektebi, Musîki-i Osmani Cemiyeti, Üsküdar Musîki Cemiyeti ve Beşiktaş Musîki Cemiyeti gibi, toplumun müzik şevkini canlı tutan bu kurumlar, 100 yıldır varlığını sürdürüyor.Bu cemiyetler Türkiye'nin hemen her ilinde ve birçok ilçesinde mevcut. Bugün sayıları 800'ü bulan musîki cemiyetlerine üye olanlar Türk müziği repertuarından seçilen klasik, neoklasik veya günümüz dönemlerine ait eserleri öğrenerek, topluca icra ediyorlar. Bazen konserler düzenleyerek meşk çalışması yapan üyeler, zaman zaman Üsküdar Musîki Cemiyeti gibi köklü kurumlarda müziğin nazariyatı veya tarihi ile ilgili çalışmalar da yapıyor. Ortalama her birinde 50 kişi olduğu varsayıldığında bu rakam toplam 40 bin kişiye kadar çıkıyor. Yurt dışında ise aktif faaliyet içinde 50 ile 100 arasında dernek bulunuyor. Sadece Berlin'de 5 ayrı musîki cemiyeti varken Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya gibi birçok ülkede Türk musîkisi ile uğraşan cemiyetlerin varlığı biliniyor.
Peki en az 40 bin kişinin musîki eğitimi gördüğü ve Türk sanat ve halk müziğine aşina olduğu bir ortamda nasıl oluyor da bu müziğe olan ilgi bu kadar sönük kalıyor? Amatör ve profesyonel tarzda birçok müzisyen yetiştiren bir toplum neden içi boş pop müziğine teslim oluyor da gençlerin ilgisi çekilemiyor?
Bütün musîki cemiyetlerini tek bir çatı altında toplayarak örgütlenmeye çalışan Türk Musîkisi Vakfı, üç ay önce yaptığı bir panelle bu yolda kararlı bir adım attı. Birçok müzik emekçisini buluşturan panel gökkubbede hoş bir seda olarak mı yankılanacak yoksa Türk müziğinin geniş kitlelere ulaştırılması için anlamlı bir çabanın başlangıcı mı olacak henüz belli değil.
Türk musîkisinin diğer müzik türleri içerisinde geri planda kalması, gençlerin bu müziğe olan ilgisinin canlı tutulamamasının nedenleri arasında ülkemizdeki kültür, sanat ve özellikle müzik politikalarının yaklaşımını göstermek mümkün ama bu sorunu biraz da Türk müziği uğraşanlarının ciddi ve toparlayıcı bir organizasyondan uzak olmasında da aramak gerekiyor. Her bir musîki cemiyetinin kendi icra usulünü sergileyip dayattığı, aralarında ciddi bir görüş alışverişinin bulunmadığı bir ortamda elbette ortaya dağınık bir görüntü çıkıyor. Yıl içinde yapılan birkaç konser dışında Türk müziğine ilişkin bir vizyon çizilemiyor.
Bu temel sorunun STK'ların bizatihi kendileriyle birlikte aşılacağına inanan Türk Musîkisi Vakfı, çalışma komisyonları oluşturarak bir sonuç bildirgesi üzerinde çalışıyor. Eğer bu gerçekleşirse Türkiye'de faaliyet gösteren 800 musîki cemiyeti dar kabuğundan çıkarak Türk musîkisinin nağmelerini daha geniş bir kitleye duyuracak. Belki de Beşir Ayvazoğlu'nun dediği gibi Fehmi Koru'yu musîki derneklerinin başkanı yapıp, Aydın Doğan'ı sponsor yaparak Türk müziğini basının ve toplumun gözünde gündeme getirip itibarını artırmak gibi çözüm yollarına da başvurulabilir. s.zengin@zaman.com.tr
***
"Amatör koroların ciddi ve profesyonel olması lazım"
Sıtkı Sahil (Balıkesir Musiki Derneği Türk Müziği Korosu): "Dernek olarak 26. yılımız. Her sene ortalama 6 konser veriyoruz. Yaşayan bestekârların hepsini davet ediyoruz. Önemli olan şu: Çok önemli bestekârları yeni nesille tanıştırmak. Türk müziğini geçmişten günümüze taşırken günümüzü de ihmal etmemeye çalışıyoruz. Her üniversite ve devlet kurumlarında talebelerimiz mevcut. Amatör koroların çok olması değil, ciddi ve profesyonel olması gerekir. Düşüncede amatörlüğü, müzikte profesyonelliği yakalamak lazım, kurtuluş burada. Batı müziği bize hayran ama entel görünmek isteyenler ise müziğimize yabancı. Devletimizin hiçbir katkısı olmuyor. Aidat olarak çalışanlardan 20 lira alıyoruz, öğrencilerden almıyoruz. Konserlere sponsor bularak geçinmeye çalışıyoruz."