KARAGÖZ’ÜN SÖZÜ
Yahut
ÜSKÜDAR ÇEŞMESİ
Hacivat Karagöz
Çelebi
Güneş
Horoz
Arap
Yaşlı Kadın
Himmet
Beberuhi
Yılan
( ÖN OYUN: Bu bölüm UNİCEF’in çocuklara operayı sevdirmek amacıyla hazırladığı etkinlik gibi düzenlenmiştir. Seyircilerle karşılıklı, birebir etkileşim içinde oynanan bu bölüm, hemen hemen yazıldığı şekilde oynanmaktadır. Hayalî salona alınan çocuklarla konuşmaya başlar. )
H - Günaydın arkadaşlar, oyunumuza hoş geldiniz! Bilin bakalım bugün sizlere ne oynayacağız. Evet Karagöz. Efendim eskiden, çok eskiden sizin dedenizin dedesinin dedesinin zamanında hatta sizlerin dedelerinizin dedelerinin dedeleri zamanında televizyon ve sinema, yokmuuuş. İnsanlar eğlenmek için ne yapıyorlarmış? Beyaz bir bez geriyor, arkasında bir ışık yakıyorlarmış. (Asistan perde ışığını yakar.) Sonra deriden yapılmış, kök boyalarla boyanmış tasvirleri, perdenin arkasında konuşturuyor, gülüyor, eğleniyorlarmış. (Müzisyenler sahne önünde yerlerini alırlar.) Ancak oyun başlamadan önce müzisyenler günün en moda şarkılarını çalıp söylerler, dinleyenlere, izleyenlere bir fasıl yapıp onları mest ederler... Aa, ben söze dalıp konuşurken arkadaşlarımız sahnede yerlerini almışlar bile. Şimdi arkadaşlarımı sizlere tanıtayım ve hep beraber bir fasıl yapalım. ( Sahnede yer alan solist ve müzisyenler seyirciye tanıtılır. Fasıl başlar. Şarkılar "Bu akşam gün batarken gel", "Fındıklı bizim de yolumuz", "Yangın olur". Fasıl bitimi müzisyenler perde arkasında yerlerini alırlarken... )
H - Eskiler eğlenmeyi biliyorlar. Daha önce Karagöz seyredenlerin ellerini bir göreyim. Sadece eller havaya. Hayatında hiç Karagöz izlememiş, Karagözü bilmeyen, tanımayan kimler var? Göreyim. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp karşılanır. Size medeni cesaretiniz için ayrıca teşekkür ederim. Şimdi öğreneceğiz. Bizim tasvirlerimiz marionet kuklalar, ipli kuklalar gibi iplerle değil, sopalarla oynatılır. Bunları sopalarına böyle takıyoruz. Bu tek sopayla oynatılır. Diğeri ise çift sopayla oynatılır. Neden? Çünkü bunun kolu da hareket ediyor. (Hacivat’ı eline alıp) Elimdeki tasvir ağırlıklı olarak ne renkli? Yeşil, güzel! Ne gibi yeşil? (Çocuklardan çimen, ağaç, yaprak, çiçek, elma, erik vb. cevaplar gelir.) Biz buna sivri biber gibi yeşil diyelim. Diyelim mi? Diyelim. Efendim sivri biber gibi yeşil olan şapkası sivri, burnu sivri, sakalı sivri, elleri sivri, elbisesi sivri olan bu adamın adı Hacivat. Neymiş bakalım? Evet Hacivat. (Karagöz’ü alır.) Peki bu elimdeki ağırlıklı olarak kırmızı olan tasvir ne gibi kırmızı? (Çocuklar elma, çilek, kiraz, vişne, bayrak, erik, domates, biber, ketçap vb. cevaplar verirler.) Peki biz buna domates diyelim. Domates gibi kırmızı olan şapkası yuvarlak, sakalı yuvarlak, burnu yuvarlak, sırtı yuvarlak olan bu adamın adı Karagöz. Neymiş? Evet domates gibi kırmızı olan Karagöz, yeşil biber gibi olan Hacivat. Peki bunu oynayanlara ne ad verilir, bilen var mı? Şirinlerdeki kızın adını bilen var mı? (İlk soruya değil ikincisine cevap gelir. Burası duruma göre oynanır.) Bu oyunun bir adı Gölge Oyunu bir diğer adı da Hayâl Oyunu. Karagöz oynayana da Hayâlî denir. Hayâlî’den sonra bize def çalarak eşlik eden asistanımızı da tanıtalım. Oyunumuzda efektleri yapacak. Defin sesini bir duyalım. Şimdi de oyunumuza başlayalım. Hepinize iyi seyirler!
( Göstermelik, defin velvelesiyle, nareke eşliğinde kaldırıldıktan sonra, Hacivat şarkı söyleyerek perdeye gelir. Şarkı; "Safa geldiniz dostlar" )
H - Of Hay Hak!
Yanınca ışıklar geliriz biz perdeye
Çocuklar gülsün eğlensin diye
Adım Hacivat arkadaşım Karagöz
Edelim şimdi bizde iki söz
Dile getirir tüm insanlar
Bu dünya bir sahnedir.
Geldik bizler perdeye
Aslımız deriden surettir.
Aç gözün bak dikkatle
Oyun değil, temsili hakikattir.
Bizler geçmişten gelen gölgeleriz
Sönünce ışıklar silinir hayalimiz.
Efendim, ben bendeniz, ben Hacivat Çelebi amcanız, geldim buraya Şehir Tiyatrosu Üsküdar Musahipzade Celâl Sahnesi’ne...1 Şeyh Küşteri meydanına. Kafa dengi bir arkadaş bulmaya. Efendim geliverse o buraya, şöyle güzel güzel konuşsak tatlı tatlı söyleşsek... O söylese ben dinlesem, haddim olmayarak bendeniz söylesem o dinlese... Biraz müzikten anlasa, biraz hoş sohbet olsa... Bizi seyre tenezzül buyuran sayın izleyicilerimiz de gülse, eğlense. Ben dileyim Mevla işimizi rast getire... Yar bana bir eğlence aman, yar bana bir eğlence medet!
K - Kimdir o kapının önünde bağıran musibet!
H - Karagözüm benim iki gözüm.
K - Ne bağırıyorsun a kulak tozum.
H - Seni göreceğim geldi.
K - Beni öreceğin mi geldi? Ben kazak mıyım?
H - Yine şakacılığın üstünde.
K - Evet takanın üstünde.
H - Kim?
K - Ogün.
H - Anlamadım, ne oldu o gün?
K - Denize çıkmıştı Ogün. Balıktan döndü dün.
H - Karagözüm sana balıktan bahseden oldu mu?
K - Ne bileyim sen sordun ben söyledim.
H - Haydi gel, bırak şamatayı.
K - Ben pek severim.
H - Neyi?
K - Kızarmış Şam tatlıyı.
H - Karagözüm gel inat etme.
K - Sende başımın etini yeme.
H - Gel oyun başladı biraz konuşalım.
K - Aşağı gelirsem kafaları tokuşturalım.
H - Anlaşıldı senin aşağı inmeye niyetin yok.
K - Ha şunu bileydin biletim de yok inmeye niyetim de yok.
H - Ben seni indirmesini bilirim.
K - Keyif benim değil mi, inmem.
H - Yar bana bir eğlence, yar bana bir eğlence medet!
K - Dayak geliyor sepet sepet.
H - Yar bana bir eğlence aman!
K - Şu Hacivattan bıktım artık, el aman!
H - Karagözüm gel, bekletme beni.
K - Sen çok oldun. Bekle geliyorum külhani.
( Karagöz aşağı atlayıp, Hacivat’la boğuşmaya başlar. Karagöz yere serilir, Hacivat kaçar. )
K - Ah öldüm bayıldım, biraz da numaradan yayıldım. Ay anacığım, babacığım, zavallı kel kafacığım. Ah azı dişim vay vay tazı dişim. Seni keçi peyniri küfü kılıklı herif seni... Evirdi çevirdi beni tespih böceği gibi yerlere devirdi. A musibet ne alıp da veremezsin benimle. Her zaman kapımın önünde bangır bangır bağırıyorsun. Sen dur bak, gelince konuşur muyum seninle tövbeler olsun.
H - Vay efendim Karagözüm nasılsın?
K - Bizim çocuklar sakalına asılsın! (Tokat)
H - Ayıp oluyor efendim, ne vuruyorsun?
K - Sen karşıma dikilmiş hâlâ konuşuyorsun! (Tokat)
H - Ah Karagözüm hata bende seninle konuşulmaz.
K - İyi ya işte karşımda durulmaz! (Tokat, Hacivat gider) Sen gidersin de ben burada durur muyum, ben de giderim evime, bakalım ayine-i suret ne devran gösterir. Sallan bullan kocaoğlan.
( Çelebi şarkı söyleyerek gelir. "Üsküdar’a gideriken aldı da bir yağmur" )
Ç - Şimdi Hacivat çelebiyi nereden bulayım, kimden yardım umayım?
H - Aman efendim Kâtip çelebi gelmiş. Buyurunuz çelebi hoş geldiniz.
Ç - Hazır çıktım dolaşıyorum, size uğrayıp halinizi hatırınızı sorayım dedim.
H - Zahmet buyurdunuz, inceliğinize teşekkür ederim.
Ç - Rica ederim efendim, biliyorsunuz benim Üsküdar2 da bir dükkânım var. İşlerimde bana yardımcı olacak, sözünde duran, sözüne güvenilir, emin birine ihtiyacım var.
H - Tam öyle aradığınız gibi birini biliyorum.
Ç - Kimdir efendim?
H - Karagöz.
Ç - Sözünde durur mu?
H - Elbette efendim.
Ç - Sözüne güvenilir mi?
H - Güvenilir.
Ç - Emin midir?
H - Emindir efendim.
Ç - Bilmem ki olur mu?
H - Siz hiç merak buyurmayın Kâtip çelebi, Karagöz sözümden çıkmaz.
Ç - Efendim kendi sözünden çıkmasın bana yeter. Siz kefil olduktan sonra kabul ediyorum. Haber verin gelsin, kendisiyle görüşelim. Pazartesi günü, saat sekizde dükkânda beklerim. Sizin için de uygun mu efendim?
H - Gayet tabi çelebi. İşe erken başlamak her zaman iyidir.
Ç - Görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın.
H - Güle güle efendim, güle güle. Oh çok güzel, Karagözüm uzun zamandır işsiz güçsüz evde oturuyordu. Gideyim ona iş bulduğumu hemen haber vereyim. Karagöz, Karagöz!
K - ( Uyumaktadır. ) Hor hor!
H - Galiba biri arabasının motorunu ısıtıyor. Karagöz, Karagöz!
K - Sabah sabah hangi münasebetsiz bu kapımın önünde bağıran!
H - Karagözüm, benim nuru aynım.
K - Bak edepsize, ben bağırdım diyor.
H - Efendim seni çağırdım.
K - Tamam anladık, yine ne istiyorsun?
H - Gel seninle önemli bir şey görüşeceğim.
K - Var git işine, ben güreş müreş anlamam.
H - Efendim sana güreşten bahseden oldu mu?
K - Sen dedin.
H - Ben bir konu hakkında konuşacağım dedim.
K - Gelemem.
H - Niye?
K - Yatıyorum.
H - İyi de sen yıllardan beri yatıyorsun. Gel sana iş buldum.
K - Kim çalışacak şimdi?
H - Sen Karagözüm, evde yatacağına çoluk çocuğun rızkını ara.
K - Geldim, söyle.
H - Ha şöyle. Efendim, Kâtip çelebi bana geldi sözüne güvenilir, emin birine ihtiyacı varmış, bende seni tavsiye ettim.
K - Beni tasfiye mi ettin?
H - Değil efendim, seni salık verdim.
K - Beni satılık mı verdin? Ben satılık mıyım a külhani?
H - Değil efendim, seni önerdim.
K - Beni nereye gönderdin?
H - Karagöz sana laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Efendim kısaca Karagözün sözüne güvenilir dedim.
K - Aman Hacivat benim sözüme güvenilir mi?
H - Niye güvenilmesin Karagöz? Sen kötü insan değilsin.
K - Rahmetli babam, bu Karagözün ipiyle kuyuya inilmez derdi.
H - Aman Karagöz baban sana latife ederdi.
K - Tamam iyiyiz diyelim, sözüme güvenilir. Ne olacak?
H - Efendim olacağı şu, Kâtip çelebinin dükkânına gidip sizi görüştüreceğim.
K - Bizi dövüştürecek misin? Hacivat ben dövüş horozu muyum?
H - Şartları konuşup anlaşacaksınız.
K - Tamam konuşur, anlaşırız.
H - Pazartesi günü gidip görüşelim.
K - Pazartesi olmaz.
H - Pazartesinin nesi var?
K - Pazartesi hafta başı. Ya okul başlar, ya iş başlar. Ben hafta başını sevmem. Pazartesiyi takvimden yırt at.
H - İyi o zaman söyleyelim, Salı günü gideriz.
K - O da olmaz.
H - Niye?
K - Şimdi hafta başı Salı oldu. Ben hafta başını sevmem dedim.
H - Tamam Çarşamba gidelim.
K - Yine olmaz.
H - Artık niye diye sormayacağım. Sen haftanın her gününe bir kulp bulacaksın. Biz en iyisi kararlaştırdığımız gün Pazartesi gideriz.
K - Günlerden bir gün gideriz.
H - Saat sekizde gidelim.
K - O hiç olmaz.
H - Niye?
K - Ben o saatte pirelere jimnastik yaptırıyorum, kalkamam.
H - Kaçta gidelim.
K - On ikide gideriz.
H - Aman Karagöz saat on ikide iş görüşmesine mi gidilir. Tam öğle vakti.
K - Ne öğlesinden bahsediyorsun?
H - Sen hangi on ikiyi diyorsun?
K - Gece on ikiyi.
H - Karagöz tuhaf olduğunu bilirim ama bu kadarına da pes doğrusu. Biz sekizde gidelim, erken kalkan yol alır.
K - Tamam bir saatte gideriz.
H - Nerede buluşalım? Üsküdar’ın en meşhur yeri neresi?
K - Buldum, Kız kulesi.
H - İlahi Karagöz, sabahleyin orada buluşup nereye gidebiliriz?
K - Boğaza açılır balık yeriz.
H - İnsanlar buluşmak için birbirlerine oturdukları muhitin en merkezi yerini salık verirler.
K - Salatalık mı verirler?
H - Hayır efendim marul verirler! Tövbe tövbe, efendim merkezi yer olduğu için orada buluşalım derler.
K - Tamam işte, Kızkulesi dünyaca meşhur bir yapıdır.
H - Bak bu sözünde haklısın. Ama insanlar Kızkulesi’nde buluşmazlar. Üsküdar’da buluşma yeri Mihrimah Sultan Camiî’nin önündeki III. Ahmet Çeşmesi’dir. Bizde Üsküdar’da iskele meydanında çeşmenin önünde buluşalım.
K - Anlaşıldı Kız kulesinde buluşalım.
H - Son kez tekrarlayalım. Hangi gün buluşuyoruz?
K - Günlerden bir gün.
H - Yarın Pazartesi. Saat kaçta?
K - On ikide.
H - Sabah sekizde. Nerede?
K - Kız kulesinde.
H - Üsküdar’da çeşmenin önünde. Beni bekletme, vaktinde gel. Haydi kal sağlıcakla. (Çıkar)
K - Uyku mahmurluğuyla geldi bir alay bir şey söyledi. Ah Hacivat ne güzel uyuyordum, uykumu böldün. Vurup kafamı yatayım, şu rüyaya kaldığım yerden bakayım.
( Karagöz gider horlamaya başlar. Horoz birkaç kez ötünce uykusu bölünür. )
K - Seni münasebetsiz horoz seni. Daha sabah olmadan ötmeye başlar ortalığı ayağa kaldırır.
( Yine içeri gider ancak horoz tekrar öter. )
K - Şu horozu bir yakalayayım, suyuna pilav pişireceğim.
( Karagöz tekrar horlar, horoz son bir kez yavaşça öter. Güneş çıkıp ortalığı aydınlatır. Hacivat gelip perdede yerini alır. )
H - Oh çok şükür, tam vaktinde geldim. Uyanamayıp geç kalırım, Karagözümü bekletirim diye çok korktum doğrusu. İnsan randevusuna sadık olmalı. Evden saatinde çıkınca yetiştim. İyi de Karagözüm ortalarda yok. Biraz bekleyeyim gelmesi yakındır. Sıkı tembih ettim, geç kalmaz. (Kimseler gelmez) Saatte ilerliyor, nerede kaldı bu adam? (Şarkıya başlar) "Nerelerde kaldın ey serv-i nâzım" Aman yoksa başına bir hâl gelmesin? Gidip bakayım evdekilerin haberi var mı? Onları telaşa vermeden usulünce sorayım. Tak tak da tak tak!
K - ( Horlar. ) Hor hor da hor hor!
H - Tak tak da tak tak!
K - Hor hor da hor hor dedik ya! Uyuyoruz!
H - Karagöz!
K - İlle de hor hor!
H - Eyvah biri kükrüyor mu ne? Karagöz, Karagöz!
K - Kim o? Kimdir kapımda bağıran?
H - Karagöz, sen evdesin!
K - Evet, nerede olacaktım, burası benim evim. Akşam üzerimle yatıp uyuya kalmışım.
H - Unuttun mu, dün konuştuk, sözleştik. Bugün, saat sekizde, Üsküdar çeşmesinin önünde buluşacaktık ya.
K - Kim diyor?
H - Öyle konuştuk Karagöz, söz verdin.
K - Aman canım ben de önemli bir mesele zannettim.
H - Önemsiz olur mu, söz bu başka şeye benzemez.
K - Dediğin de laf yani. Sözler verilip de tutulmamak içindir.
H - Demek öyle ha.
K - Evet, ben büyüklerimden öyle gördüm.
H - Hiç öyle şey olur mu? Sorarım bunun hesabını.
K - Elinden geleni ardına koyma. Beni bir daha rahatsız etme. ( Çekilir. )
H - Arkadaşlar gördünüz mü Karagözün yaptığını? Sözümü tutamadım, mahçup oldum. Kâtip çelebi bizi boşuna bekleyecek. Ben şimdi gidip gelemeyeceğimizi bildireyim. Sonra da dönüp Karagöze bir ders verelim, tamam mı arkadaşlar? Ben Kâtip çelebiye haber vermeye gidiyorum sizde bir on dakika ara verin. Aradan sonra görüşmek üzere...
( İkinci perde öncesi Hayâlî salondaki çocuklarla bir müddet söyleşir. Oyuna olan ilgiyi ölçer. Konuşma sırasında perde arkasında "Şehnaz Longa" çalmaya başlar. Hayâlî arkaya geçip oyunu başlatır. Hacivat gelir. )
H - Arkadaşlar nasıl gidiyor? Sizin için iyi olabilir ama benim açımdan durum o kadar iyi değil. Sözümüzde duramadık, Kâtip çelebiye mahçup olduk. Tüm bunlara kim sebep oldu? Karagöz! Arkadaşlar var mısınız şu Karagöz’e bir ders vererlim. Evet, ona bir ders vermeli, ama ne yapmalıyım? Buldum, Karagöze bir oyun edeyim de görsün, sözünde durmamak neymiş. haydi çağıralım, Karagöz Karagöz!
K - Mübarek başka bir söz bilmiyor, akşama kadar Karagöz Karagöz.
H - Gel sana mühim bir haberim var.
K - Neymiş bu önemli haber?
H - Gel sana borcum var, onu vereceğim.
K - (Aşağı iner) Allah, ne borcuymuş bu?
H - Senin baban sağken benim babama saklaması için bir küp dolusu altın vermiş. Bana bir şey olursa bizim Karagöz’e verirsin diye de sıkıca tembihlemiş.
K - Vay benim hakikatli babacığım. Nerede şimdi benim paracığım?
H - Malum benim babamda vefat edince altın dolu küp bana kaldı. İşte efendim borç dediğim, bundan ibaret.
K - Seni ahlâksız musibet! (Tokat) Aleme verir talkını, kendi yutar salkımı. Benim altınlarım yıllardır sende ha! Çabuk çıkar altınlarımı.
H - Şimdi keyfim yok. Sonra gider alırız.
K - Hayır ben şimdi istiyorum.
H - İyi ama Karagöz ben onları bankaya koydum. Günlerden bir gün gider alırız.
K - Tamam şimdi gidelim.
H - Olmaz, bugün keyfim yok.
K - Niye keyfin yok?
H - Bugün hafta başı Pazartesi. Pazartesilerden nefret ederim.
K - Tamam, yarın gidelim.
H - Yarın olmaz, Salı sallanır.
K - Çarşamba gidelim.
H - Olmaz, Çarşamba çarşafa dolanır.
K - Bu sözler bana tanıdık geliyor ama... Vay! Bunlar benim sözlerim. Hacivat benim yaptığımı yapmakla benden intikam mı alıyorsun?
H - Yok efendim.
K - Yarın sabah saat beşte gideriz.
H - Efendim saat beş çok erken. O saatte bankalar açılmaz.
K - Altıda gidelim.
H - Neden bu kadar erken gidiyoruz.
K - Dile kolay bir küp dolusu altın bu. Ya gece çalarlarsa? Erken gidip bekleyelim.
H - Kimse çalamaz, bankaların özel korumaları vardır. Biz banka açılınca saat sekizde gider, senin altın küpünü alırız.
K - Anlaştık! Nerede buluşalım?
H - Kızkulesi’nde.
K - Sabah sabah ne işimiz var orada?
H - Sen bir kahvaltı ısmarlarsın.
K - İstediğin kahvaltı olsun. Altınları alalım, sana güzel bir kahvaltı ısmarlarım. Biz en iyisi mi senin evin önünde buluşalım.
H - Olmaz!
K - Niye olmazmış?
H - Bizim hanım sabahleyin çok sinirli olur. Sen gürültü edersin.
K - Hiç ses çıkarmam.
H - Yok senin evin önünde buluşalım. Çağırınca hemen kapıya çık, beni bağırtma. Bir an bile beklemem hemen giderim haberin olsun.
K - Sen neden bahsediyorsun Hacivat? Ayak seslerini duyar duymaz fırlarım evden, merak etme, anlaştık. Yarın sabah saat sekizde benim evin önünde buluşuyoruz.
H - Nasıl istersen öyle olsun Karagöz. Bana müsaade önemli işlerim var. Hah hah ha!
K - Sabaha kadar nasıl beklerim ben, şimdi uyku girmez gözüme. Neyse eve gideyim, biraz uyumaya çalışayım. (Karagöz içeri girip çıkar.) Uyuyamıyorum! Bir küp dolusu altın aklıma girdi çıkmak bilmiyor. Fitne kazanı Hacivat, uykumun katili, gece bekçisi etti beni. Alacağın olsun senin. Uyku tutmuyor ah Hacivat ah! Ettin bana edeceğini. Şu her gün erkenden öten münasebetsiz horoz nerede kaldı? Niye bir an önce ötmüyor? Niye sabah olmak bilmiyor?
( Arap şarkı söyleyerek gelir. "Ada sahillerinde bekliyorum" )
K - Anne bu da ne, ortalık iyice karardı.
A - Senin için kararmış ben ne yapayım ya efendi!
K - Hah bir bu eksikti gündüz feneri geldi.
A - Ne işin var böyle dışarıda?
K - Sana ne?
A - Olur mu efendi, belki bir yardımım dokunur.
K - İstemez gölge etme başka ihsan istemem senden.
A - İhsan değil adım Hasan.
K - Tamam Hasan, sen şimdi yaylan.
A - Yok efendi ben yaylanmıyorum, sağlık için yürüyorum.
K - Allah Allah! Nereden çıktı bu adam?
A - Arka sokaktan buraya çıktım.
K - Hay çıkmaz sokak olaydı da çıkamasaydın.
A - Bana bak efendi sen burada ne bekliyorsun?
K - Hacivat’ı bekliyorum.
A - Kimi bekliyorsun?
K - Hacivat’ı dedim ya.
A - Kim bekliyor?
K - Ben bekliyorum.
A - Sen mi bekliyorsun?
K - Hayır babam bekliyor.
A - Baban mı bekliyor?
K - Hayır ben bekliyorum.
A - İyi de sen babam bekliyor dedin.
K - Ben sinirlendim de ondan öyle dedim.
A - Efendi bunda sinirlenecek ne var? Güzel güzel konuşuyoruz şurada. İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır.
K - İyi tamam ben bekliyorum.
A - Baştan başlayalım şimdi kim bekliyor.
K - Ben bekliyorum.
A - Kimi bekliyorsun?
K - Hacivat’ı bekliyorum.
A - Nerede bekliyorsun?
K - Burada bekliyorum.
A - Amma ne vakit bekliyorsun?
K - Şimdi bekliyorum?
A - Ne için bekliyorsun?
K - Bir işimiz var onun için bekliyorum.
A - Kim bekliyor?
K - Yine baştan başladı.
A - Sen cevap ver efendi. Kim bekliyor?
K - Ben bekliyorum.
A - Kimi bekliyorsun?
K - Hacivat’ı bekliyorum
A - Nerede bekliyorsun?
K - Burada bekliyorum.
A - Amma ne vakit bekliyorsun?
K - Şimdi bekliyorum?
A - Ne için bekliyorsun?
K - Bir işimiz var onun için bekliyorum.
A - Kim bekliyor?
K - Ben bekliyorum.
A - Kimi bekliyorsun?
K - Hacivat’ı bekliyorum dedim ya.
A - Tamam bunu anladık da ne için bekliyorsun?
K - Allah! (Tokat atıp Arap’ı perde dışına atar.) Gelsin ona da dayak atayım diye bekliyorum. Ne zormuş canım para sahibi olmak, insanın parasının bankada olması. Sabaha kadar düşün dur işin yoksa. Yok ben paramı alır yastığımın altına istif ederim. Gerektiğinde oradan alır ziftlenirim. Ne bitmez geceymiş sabah olmak bilmiyor. Bir türlü güneş doğmadı. Şu her gün erkenden öten münasebetsiz horoz nerede kaldı? Niye bir an önce ötmüyor? Niye sabah olmak bilmiyor?
( Yaşlı Kadın şarkı söyleyerek perdeye gelir. "Burçak tarlası" )
YK - Aman ayağıma kara sular indi.
K - Hah bir sen eksiktin!
YK - Sabahın köründe amma yol yürüdüm.
K - Yürüyeceğine evinde otursaydın ya hanımanne.
YK - Evladım bırak şimdi benim ne yapacağımı da, söyle hele fırın açıldı mı?
K - Sabahleyin ne fırını bu?
YK - Ekmek fırını evladım ne fırını olacak.
K - Sabah sabah ekmek bulamazsın.
YK - Hiç olur mu çocuğum? Torunlarım okula gidecekler, onlara ekmek lazım.
K - Bu saatte hiç ekmek olur mu? Benim bildiğim ekmek öğle vakti bakkaldan alınır.
YK - Sen öyle san. Fırıncılar gün doğmadan kalkıp ekmek yaparlar. Bunlar bakkallara, marketlere dağıtılır.
K - Demek sabah erkenden kalkıyorlar.
YK - Evet, nihayet anladın. Fırıncılar erken kalkmayıp ekmek yapmasa, ne yapar insanlar? Her sabah aynı saatte bu fırından ekmek almaya gelirim. Onlarda bir gün aksatmadan bu görevlerini yaparlar, sözlerinde dururlar. Bak seninle lafa daldım fırın açılmış. Ekmek alıp gideyim yoksa geç kalırım.
K - Nereye geç kalacaksın hanımanne?
YK - Torunlarım okula gidecek dedim ya evladım. Her şeyin bir saati var. Geç kalmasınlar. Torunlarım okuyup vaktin değerini bilen insanlar olacaklar. Böyle senin gibi ağaç olmayacaklar. Hadi bana müsaade.
K - İki kahve biri sütlü biri sade.
YK - Yavan şey sende. Aman bunun da bir bildiği yok. Benim yaşım geçmiş ama bunun içi geçmiş. Bir de genç olacak, şuna bak içi uyuyor. Neyse hadi evladım kal sağlıcakla. ( Yaşlı Kadın çıkar. )
K - Her gelen akıl veriyor. Nerede kaldı bu Hacivat? Şu her gün erkenden öten münasebetsiz horoz nerede kaldı? Niye bir an önce ötmüyor? Niye sabah olmak bilmiyor?
( Şarkı söyleyerek Himmet gelir. "Manda yuva yapmış söğüt dalına" )
Hi - Amanun ne zormuş be gardeşlik gurbetlikte para kazanmasu.
K - Hah boyu posuyla geldi meydana odun irisi.
Hi - Bana bak hemşeru.
K - Buyur dayı.
Hi - Dayunun boynu altunda kalsun.
K - Söyle ciğerim.
Hi - Ciğerini kuçu kuçular dişlesun.
K - Söyle gözüm.
Hi - Gözün de çıksun.
K - Ne diyeyim buna yahu, buldum! Hoş geldin çam yarması!
Hi - Hoş gördük kuzu sarmasu! Oy ne gözel gonuşuyun. Len yılıbık oğlan bizim orlardan mısun?
K - Yok ben karşı köydenim.
Hi - Yoksam sende iş için mi geldun?
K - Yok ben keyif için geldim.
Hi - Sen benimle eğleniyon mu? Ne keyfi?
K - Ne eğlenmesi, keyfimin kahyasının keyfi.
Hi - Ha, bak o başka. Sen ne yapıyon burlarda?
K - Yahu her gelen de beni buluyor. Sabahları trafik amma yoğun oluyormuş. Hacivat gelecek onunla bir işim var.
Hi - İyidir iş güç sabı olmak. Bak ben okuyamadım iş kuramadım. Her sabah böyle dikilirun gelip iş güç versinler diye.
K - Her dikilene iş verirler mi?
Hi - Amma cahilsun, vermezler helbet. Kazmanu, baltanu, malanu, keserunu her bir şeycunu alıp gelcen. Amele pazarında sabah erkenden sıraya gircen. Şansın varsa iş alun, yoksa...
K - Yoksa?
Hi - Benim gibi havanı alun.
K - Vay ne zormuş iş bulması, para kazanması.
Hi - Helbet ne zannettun. Artık ekmek içun aslanlarla güleş tutuyoz.
K - Ne dedi anlamadım.
Hi - Amanın bu oğlanın heç bi şeyden habarı yok. Sen nerde yaşıyon hemşeru? Senle eğleşemem vakit geldu.
K - Ne vakti sabah mı oldu? Güneş mi doğdu?
Hi - Yok araba geldi, işe gotürmek için servis verdiler. Hep tam zamanunda gelir, sahat gibi tıkır tıkır. Hiç şaşmaz. Sen daha dikil burda. Seni de adam sanırlar. ( Himmet gider. )
K - Tepemin tası atıyor bozuşacağız ha! Ah Hacivat, ne güzel uyuyacaktım nereden aklıma soktun altınları. Uyku tutmayan ne kadar tip varsa hepsi bizim evin önünden geçiyor. Şu her gün erkenden öten münasebetsiz horoz nerede kaldı? Niye bir an önce ötmüyor? Niye sabah olmak bilmiyor?
( Beberuhi şarkı söyleyerek gelir. "Kuş sesleri ovalara yayılır" )
B - Karagöz amca nasılsın, iyi misin hoş musun, dolu musun boş musun? Seni gördüm geldim. Ben iyiyim.
K - Tamam yeter kes dedim.
B - En iyisi ben gideyim.
K - Ne diye geldin, ne diye gidiyorsun?
B - Ben her sabah okula giderken sizin evin önünden geçiyorum.
K - Hiç farkında değilim.
B - Nereden fark edeceksin horul horul horluyorsun.
K - Beberuhi, sus çocuğum. Şimdi tepelerim seni.
B - Her yerde aynı şey. Evde sus, sokakta sus, okulda sus, büyüklerin yanında sus, küçüklerin yanında sus. Ben ne zaman konuşacağım?
K - Sen bunları nerede öğrendin?
B - Tiyatroda, okulda. Bizi her hafta tiyatroya götürüyorlar. İstanbul Şehir Tiyatrosu Musahipzade Celâl Sahnesi’nde çocuk oyunlarını izliyorum. Anne babamla büyük oyunlarına gidiyorum.
K - Aferin sana. Tiyatora ha.
B - Hayır tiyatro.
K - Bende çok severim tiyatorayı.
B - Hayır tiyatro. Neyse boşver. Bugün okula Karagöz gelecekmiş.
K - Deme, bayılırım Karagöze. Bütün Karagöz oyunlarını ezbere bilirim. Adı neymiş oyunun?
B - Adını hatırlayamadım ama Karagözün Sözü gibi bir şeymiş.
K - Bunu hiç duymadım. Anlat biraz.
B - Bir gün Karagöz verdiği sözü tutmaz. Hacivat’ta ona bir ders vermek için çocuklarla anlaşır Karagöz’ün aklına bir küp altını olduğu fikrini sokar. Karagözü uyku tutmaz. Kapının önüne dikilip, gelen geçenle konuşur, sabahı eder. Bunlar ona ders olur.
K - Vay aptal Karagöz vay! Karagöz sabaha kadar kapının önünde bekler ha ha ha... Uyku tutmaz, uyuyamaz ha?.. Komikmiş ya... Bu bana bildik geliyor da hatırlayamadım. Sen şunu bir daha anlatsana.
B - Olmaz Karagöz amca, tiyatroya geç kalırım sonra. Tam vaktinde orada olmalıyım. Oyun başladıktan sonra içeri girmek ayıp, saygısızlık olur. Hoşça kal! ( Beberuhi gider. )
K - Sanki bu oyun bana tanıdık geldi. Hacivat niye gelmedi? Şu her gün erkenden öten münasebetsiz horoz nerede kaldı? Niye bir an önce ötmüyor? Niye sabah olmak bilmiyor? Karagöz’ü uyku tutmamış, sabaha kadar kapının önünde beklemiş. Allah Allah bana tanıdık gelen bir şeyler var ama ne? Ay uyku bastırdı. Şurada biraz kestireyim güneş doğar doğmaz uyanırım.
( Karagöz uykuya dalıp horlamaya başlar. Güneş yavaşça doğar hava aydınlanır. Horoz Karagöz’ün evinin damına çıkıp öter, Karagöz uyanmaz. Yılan süzülerek gelir. Karagöz’ün ayağını gıdıklar, üstüne tırmanır. Karagöz uyanır. )
K - Anne! Bu ne? Kışt kışt diyorum sana, hoşt! Yılanlar nasıl kovalanır, pıst! Çekil şuradan canavar. İmdat Hacivat imdat! ( Hacivat gelir. )
H - Karagözüm iki gözüm ne bağırıyorsun?
K - Nerede kaldın Hacivat?
H - İşte söz verdiğim vakitte geldim.
K - Beni yılanlar yiyordu. Her gelen benimle eğleniyordu. Hem okulda Karagöz oyunu varmış, konusu bana bildik geldi ama hatırlayamadım. Haydi bir an önce gidip altınlarımı alalım.
H - Sana bir iyi bir kötü haberim var. Önce hangisini söyliyeyim?
K - Önce kötüyü söyle. İyiyi sonra söylersin. İyiyi öğrenince kötüyü unuturum.
H - Karagöz senin bir küp altının yok.
K - Yok mu?
H - Evet yok.
K - Ama sen demiştin ki...
H - Ben ne dediğimi biliyorum. Sana bir ders vermek için böyle yaptım.
K - İyi haber ne?
H - Ben sana bir küp altından çok daha değerli bir şey öğrettim.
K - Neymiş o bir küp altından daha değerli olan şey?
H - Karagözüm ben sana vaktin nakit olduğunu öğrettim. Sözünde durmanın ne kadar önemli olduğunu öğrettim. Karagözüm unutma, insanın aslan gibi yelesi yok, kuyruğu yok. Neresinden tutacaksın ağzından çıkan söz olmasa.
K - Ah Hacivat çenebazlığın beş para etmez bu bendeki aşk olmasa. (Tokat)
H - Karagözüm herhalde artık akıllandın.
K - Ben bu oyundan gereken dersi aldım. (Tokat)
H - Aman birader nedir bu işler.
K - Bizim oğlan burnunu dişler. (Tokat)
H - Aman birader dur ne vurursun, ellerin kırılsın.
K - Ekler kenetler gene vururum. (Tokat)
H - Anlaşıldı oyunun sonunu getirdin. Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım Hasan Ustaya haber vereyim heman. ( Çıkar )
K - Haydi uğurlar ola. Sen bu oyunda benim elimden ucuz kurtuldun ama ben seni bir başka oyunda yakalarım yakan elime bir geçer, bak neler ederim sana güzel güzel. Sevgili çocuklar haftaya aynı sahnede "Küçük Prens" 3 oyununda, İstanbul Şehir Tiyatrosu oyunlarında buluşmak üzere hoşça kalın, sevgiyle kalın!
( Final şarkısı "Çok yaşa sen Ayşe" )
SON
Hasan Hüseyin KARABAĞ
Üsküdar / 2001
1 Bu kısım oynanan sahneye göre değiştirilir.
2 Oynanan sahne ve yere göre değişiklik yapılacaktır.
3 Haftaya oynanacak çocuk oyununun adı söylenip, tanıtımı yapılır.
cokkkk güzellllll
merhaba!ben hülya.4.sınıfa gidiyorum. ve hacivat ile karagözü çok seviyorum. keşke ölmeselerde:'(ama olsun ben onları hiç unutmayacağım...Ve onların yaptığı konuşmalar çok hoşuma gidiyor. ve onları çok çok öpüyorum yazan:hülya özcan
çok güzel fakat fazla uzun biraz daha kısa olsa daha iyi olurdu
ödevim var daha kısası olsa iyi olurdu.genede güzel