Bizde olsaydı, ‘çıkacak yeni kaydı öncesi medyada reklamını yaptırıyor’ denirdi. Washington Post gazetesinin, şehrin metro istasyonunda, dünyaca ünlü kemancı Joshua Bell’i kullandığı ‘klasik müzik deneyi’nden bahsediyorum. Geçtiğimiz günlerde posta kutularınıza düş-müştür muhakkak. Bilmeyenler için kısaca anlatalım. Joshua Bell, gazete tarafından Washinton DC’deki metro istasyonunda bir köşeye, keman çalması için ‘yerleştirilmiş’.
Paha biçilemeyen kemanıyla bir saat boyunca J.S.Bach’tan solo eserler çalan Bell’i bırakın tanımayı, çaldığıyla ilgilenen bile doğru dürüst çıkmamış. Sadece birkaç kişi durup dinlemiş, toplam 32 dolar atılmış önüne, yalnızca bir kişi de çalanın Bell olduğunu anlamış! Günümüz kent insanının günlük koşuşturma içinde müziğe, sanata nasıl yabancılaştığı üzerine bir deneymiş bu. Fikri ortaya atan gazetecinin Pulitzer Ödülü kazandığını da ekleyelim.
Her kaydı merakla bekleniyor
Evet, bizde olsa, ‘reklam kokuyor’ diye yaftalanırdı hemen ama Joshua Bell’in reklama ihtiyacı yok çünkü o zaten, tıpkı Cecilia Bartoli, Lang Lang, Yo Yo Ma gibi, merakla beklenen her kaydıyla klasik müzik dünyasında yapılabilecek en iyi satışların bile üzerine çıkabilen birkaç ‘bestseller’den biri.
Örneğin, ‘Romance of the Violin’ albümü 5 milyondan fazla sattı. Klasik müziğin günümüz dünyasındaki marjinal yerini herkesten daha iyi bilecek konumdaki Bell’in ‘Yeni ‘Dört Mevsim’ kaydımı klasik müziğe aşina olmayan sıradan Amerikalılar da alıp dinlesin’ şeklinde sâfiyane bir düşünceye kapılacağını hiç sanmıyorum doğrusu.
‘Yine mi ‘Vivaldi-Dört Mevsim’ kaydı’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, Bell’in Sony Classical firmasından çıkan yeni kaydı, katalogdaki belki de 200’üncü ‘Dört Mevsim’ kaydı olabilir ama dinleyende ‘deja vu’ etkisi yaratacak, öyle dinlenip de hemen bir kenara atılabilecek sıradan Vivaldi kayıtlarından biri değil bu.
Günümüzün romantik anlayışıyla, dönemsel yorum pratiğinin güzelce harmanlandığı, taptaze tınlayan bir ‘Dört Mevsim’ bu. ‘Her partiye bir müzisyen’ uygulamasıyla tıpkı bir oda müziği eseri gibi tınlayan, kimi dinleyiciyi boğabilen Fabio Biondi tarzı efekt bombardımanına başvurmadan, içten ve sıcak bir anlatımla, su gibi akıp giden bir ‘Dört Mevsim’ olmuş Bell’in yeni kaydı.
Eseri benim gibi bir zamanlar sakız gibi çiğneyip de sonradan yanına uğramaz olduysanız sizin için hoş bir ‘eve dönüş’ yaşatacak Joshua Bell bu yorumuyla. ‘Dört Mevsim çok kişisel bir eser, özgün bir yorum için soliste genış olanaklar sunuyor. Birbirine benzeyen iki ‘Dört Mevsim’ kaydı gösteremezsiniz bana’ diyor Bell ve yeni kaydında düşündüğünü uygulamış.
Sanatçının kaydının ilginç yönlerinden biri de, Tartini’nin keman ve sürekli bas için ‘Şeytan Trili Sonatı’nda ilginç bir tarihsel örtüşmeye sahne olması. Tartini’nin ‘rüyasında gördüğü şeytandan ilham alarak bestelediğini’ söylediği ‘Şeytan Trili Sonatı’ 1713 yılına ait. Bell’in ‘Gibson ex Huberman’ lakaplı muhteşem Strad’ı da aynı yıl yapılmış. Zamanda yolculuk yapıp Sonatın dünya prömiyerini yapmış olmak gibi bir şey bu.
Jordi’den arkeolojik albüm
Klasik müzik dünyasının arkeologu Jordi Savall, kendisine ait Alia Vox firmasından yeni çıkardığı ‘Estampies & Danses Royales’ adlı albümünde, bu kez 1270-1320 yılları arasına götürdüğü dinleyicilerini, ‘âdil’ lakaplı Fransa Kralı 4. Philip döneminde çalınan ortaçağ danslarıyla buluşturuyor.
Jordi Savall, kayıtta yer verdiği, ‘Kralın El Yazmaları’ adı verilen bu nota derlemesini, Fransız müzikolog Pierre Aubry’nin 1907 yılında yayınlanan ‘Ortaçağ çalgısal müziğinin erken döneminden örnekler’ adlı önemli çalışmasına dayandırıyor. Aubry’nin kitabında yer alan eserleri konser ve kayıtlarında çalan pek çok erken dönem müziği grubu oldu bugüne dek ama Savall’ın yeni kaydı, Aubry’nin kitabının ‘eksiksiz’ bir yeniden okuması.
Düşünün ki, bu el yazmalarında, notalar dışında müzisyeni yönlendiren hiçbir işaret yok; tüm tempoları ve dinamikleri belirlemek, bu dansları yüzyıllar sonra yeniden çalan Jordi Savall ve grubu Hesperion XXI’i oluşturan müzisyenlere kalıyor.
Onlar da, bugüne dek dönem müziğini yorumlamakta edindikleri deneyim, kaynaklardan elde ettikleri bilgiler ve bunlar kadar önemli sayılabilecek, ‘kişisel zevk ve beğenileri’ ışığında karar veriyorlar, dansların yorumunda hangi dinamiklerin ve tempoların seçileceğine. Savall ve ekibinin, yüzyıllar öncesinden günümüze taşıdığı ortaçağ enstrümanlarının hiç bilmediğimiz veya unuttuğumuz tınılarıyla bu kayıt sayesinde karşılaşmak da ayrıca çok hoş.