14
Nisan
2025
Pazertesi
MAGAZİN

TRT'NİN BANA KARŞI TAVRI DEĞİŞMEDİ...

Orhan Gencebay son günlerde pahalı kıyafetleri ve sağlık sorunlarıyla konuşuluyor. Tabii bir yandan onun müzisyenliğini ve kültür adamlığını unutmamak lazım. Türkiye’deki müzik çağa nasıl ayak uydurur? İspanyol müziğine yakınlığı nereden ileri geliyor? Araplar neden Osmanlı sistemiyle müzik eğitimi veriyor? Bunları bize Orhan baba anlatacak...

Etiler’deki bürosu bir ticarethaneden çok, bakımlı, özenli bir çay bahçesi gibi. Her yanda odayı bezeyen bağlamalar, udlar ve Gencebay’ın bir tanıdığının yarattığı yeni bir enstrüman olan divaneler var. Hemen teybimizi açıyor, sorularımızı soruyoruz.

6 yaşındayken batı müziği ile ilgilenmeye başlamanıza rağmen niye daha sonra bağlama ve Türk müziğine dönüş yaptınız?
Bir yanlışlıktan oldu aslında. Benim gönlüm halk müziği ve bağlamadaydı. Çarsamba’ya giderken trende bir kompartımanda uzun saplı bir müzik aleti çalan bir adamı dinlemiştim, “Yine yeşillendi fındık dalları”nı çalıyordu, çok etkilendim. Daha sonra o müzik aletinin adının mandolin olduğunu duydum ki yanlıştı. Anneme “Bana mandolin alın” dedim, aldılar. “Benim istediğimin sapı uzundu, bu kısa saplı” dedim. Babam “Artık bunu aldık sana, geri veremeyiz, sana bir hoca lazım” dedi, bir şey demedim. Hocam Emin Tarakçı beyin alanı klasik batı müziğiydi. Halk müziğini isterken klasik batı müziği ile tanışmıştım. Hocam bana klasik batı müziğinin temel prensiplerini ögretti, bir senelik süre içinde... Notayı bir ay sonra deşifre etmeye başlamıştım. Aileme benim için iyi şeyler söylemiş, “Orhan’a dikkat edelim” demiş. Bunun son derece yararını gördüm. Ama gönlüm halk müziğindeydi.

Hâlâ öyle mi?
Benim gönlümde her yerde ağırlık olarak halk müziği ve sanat müziği vardır. Türk müziğine katkı yapmak isterken batı müziğinin temel prensiplerinin çok faydası oldu. Emin hocadan boşuna ders almamışız. Sanki bunları bir planmış gibi sundu bana kaderim. İyi bir tesadüf oldu.

“Amatör tarih araştırmacısıyım”

Müziğimizi geliştirme çalışmalarına başladığınızda yetersiz bulduğunuz, sizi tatmin etmeyen noktalar neydi? Türk halk müziğinde olsun, sanat müziğinde olsun, icrada mı bestelerde mi zafiyet vardı?
Bu son derece önemli bir konu. Her şeyin nedeni zaten bu sorunun içinde yatıyor. Çünkü alaturka dendiği zaman, Türke ait her şey bu başlığın altındadır. Halk müziğimiz halkın arasında kendiliğinden gelişmiş, adeta gelişigüzelliğiyle bir derinlik ve güzellik taşıyor. Osmanlı var, Osmanlı’dan da önceki dönem var, Orta Asya’dan gelenler var. Anadolu’daki başka kültürler var; Şamanizmden tutun, Anadolu’ya gelin. Orada binlerce yıl içerisinde öyle çok kültür iz bırakmış ki... Ben aynı zamanda amatör tarih araştırmacısıyım. Görünen şu ki, muazzam bir zenginlik var Türkiye’de, dünyada hiçbir yörede olmayan... Bunların hepsini anlamak lazım. 7 bölgede 700 çeşit hava esiyor. Karadeniz, Doğu, Güneydoğu, Ege, Trakya, İç Anadolu... Muazzam birikimleri olan yöresel olgular. Hepsinin başı Türk halk müziği.

Türk sanat müziği?
Alaturkanın içindeki en önemli bölüm, Türk sanat müziği... Osmanlı’dan gelen, tarihte çokuluslu devlet olmamızın getirdiği zenginlik var. Şu anki Türk sanat müziği kuralları, pratikleri ona kadar gider. Saray ve çevresinde yaşanarak ve ayrıca Enderun’da yani Sultan’a bağlı okullar var. Türk sanat müziği burada hem korunuyor hem geliştiriliyor. Ve Osmanlı’nın içinde ne kadar ulus varsa hepsi katkıda bulunuyor. Enderun kapanınca bütün bu bilgiler kulaktan dolma olarak nesiller boyu aktarılıyor. Çok zengin bir malzeme. Fakat bu gelişigüzel sistemde kopmalar da oluyor. Gereğince korunup geliştirilememiş. Cumhuriyet dönemine bu şekilde geliyor. Fevkalade malzeme var ama gerektiği gibi araştırılması, icra edilmesi gerekiyor. Hepsinin yeniden ele alınıp icrasıyla, teorisiyle çağa ayak uydurmasına, felsefesinin anlaşılmasına ve geliştirilmesine ihtiyaç var.

“İddia ediyorum ki bizdeki müzik malzemesi dünya çapındadır”

Sizin işleviniz nadir bu sahada?
Ben 60’larda bu eksiklikleri sezerek “Ne yapılacaksa yapmalıyız” diye ortaya çıkan bir müzik neferiyim. Bana düşen görevi kendimce, inandığım şekilde yapmaya çalışmışımdır. Benim yaptığım yeni bir şey değil, eksikleri tamamlamaktır. Daha çok yolumuz var. Bizdeki müzik malzemesi dünya çapındadır ve ben iddia ediyorum ki Ata’mızın dediği gibi muasır medeniyetler seviyesine getireceğiz; kötü bir kopya olarak değil, kendi doğrultumuzda, kendi kulvarımızda ve hatta belki yer yer geçebiliriz de niye olmasın? Batı, uygarlığa gerçekten büyük imzalar atmıştır her alanda. Biz de kendi kulvarımızda imzalar atacağız diye inanıyorum.

Arap, bilhassa Mısır müziğinden müzisyenlerimizin çok faydalandığı bilinir. Abdullah Yüce’nin Arap raksı kullanması gibi. Siz bu müzik hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne kadar faydalandınız?
Basite indirgemeye çalışırsak Arap müziği ayrıdır, Türk müziği ayrıdır temelde. Fakat benzerlikleri vardır çünkü tarihte Türkler ve Araplar devletler kurdular, aynı kültürleri paylaştılar. Ve ayrıca din kültürünü paylaşmaktalar. Elhamdülillah hepimiz Müslümanız. Dolayısıyla bütün dini değerler bütün İslam ülkelerinde mesela yaklaşık olarak, ezan okumak, Kuran okumak gibi ortaklıklar var. Tüm bunların hepsi onların müzik kültürünün içine yerleşmektedir. Bunun etkilerini hâlâ görmek mümkündür. Türk müziğinde şu an 40’a yakın müzik formu varsa, bunların çoğunda aynı özellikler görülebilir. Gazel formu, kaside, naat, cemşit gibi. Bunları tasavvuf formlarında da görmek mümkündür. Osmanlı’nın bütün dönemi boyunca kendi topraklarında ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Şu anki Osmanlı müzik sisteminin Arap okullarında okutulduğunu da görüyoruz. 1826’da Enderun kapatıldı ama oradan kalan bilgiler Arap ülkelerinde hâlâ geçerlidir. Onlar krema bilgilerdir. Çünkü Osmanlı’ya herkes hizmet ediyordu. Klasik Türk müziği, sanat müziğine Osmanlı tebasındaki bütün uluslar hizmet ediyordu. Osmanlı elit kesimin en üst düzeydeki temsilcisi, icracısı ve koruyucusuydu. Bunu böyle bilmek lazım, benzerliklerimizi anlamak için. Her şeye rağmen, Türk müziğindeki makam zenginliği hiçbir Müslüman ülkede yoktur.

“İspanyollar muhayyerkürdi makamını kullanıyor”
Eserlerinizin çok önemli bölümünde bariz bir İspanyol etkisi var, flamenko ezgileri çok belirgin. “Beni Böyle Sev”, “Batsın Bu Dünya”, “Yokluk”, “Ne Geçti ki Eline” gibi eserlerde İspanyol gitar soloları var. Neden özellikle İspanyol müziği?
İspanyol müziğine bir yakınlığımız olması doğaldır. Tarihsel bir bütünlük söz konusudur. Çünkü Endülüs Emevileri’nin kültürü etkin olarak 437 yıl sürmüştür. Ortak kültürel yönlerimiz vardır. Flamenkolarda da bizim etkimiz olduğuna inanıyorum. Dikkat edersen İspanyol müziği yukarıdaki batı ülkelerinden farklı bir yapı taşır. Ve birden yakınlık da duyarız. Nedeni Türk ve Arap kültürünün etkisinde kalan Endülüs Müslümanlarıdır. En çok kullandıkları makam da muhayyerkürdi kalıbıdır. Gitar denilen enstrümanın atası da uddur. Lavd, lavta. Gitar o zaman keşfedilmiş bir enstrümandır. Güzel bir enstrümandır, özel sevgimiz de vardır. Ama kökünde mutlaka bir beraberliğimiz olduğunu söylemek istiyorum. Ama ısrarla İspanyol karakterli eserler yapıyorum diye bir şey yok. Sevmişimdir, kendi duyarlılığım içinde ondan faydalanmışımdır. Ama ağırlık kendi müziğimizdir.


“Neşet Ertaş’la Beyoğlu’ndaki evde sabaha kadar saz çalardık”
İstanbul’a ilk geldiğinizde Arif Sağ ile aynı evde kaldığınız doğru mu? Neşet Ertaş’la, Arif Sağ’la nasıl bir alışveriş içinde oldunuz? Türk müziğinde idolünüz Muharrem Ertaş mıdır?
Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali gibi üstadlarımız, bizden önce gelen bağlama virtüözleri, onları idol edindik bağlamayı ögrenirken... Ben İstanbul’a 1958’de 14 yaşımda temelli gelmiştim. Arif hocayla o zaman tanıştım. Neşet Ertaş bizden büyüktü, onunla 16-17 yaşımda, rahmetli Ömer Gök’ün Kasımpaşa’daki saz evinde tanışmıştım. Arif hocayla Cağaloğlu Musiki Cemiyeti’nde tanıştık. Neşet oraya gelmedi. Beyoğlu’ndaki evde beraber nerede akşam orada sabah çalışırdık.

“Kesin cezayı, korsanın azaldığını göreceksiniz”
Korsanla mücadele için ne yapılmalı? Korsanın yenilmesi sizce mümkün mü?
Korsanı tamamıyla yok etmek mümkün değildir. Mekanik alandaki korsanlıktan ziyade şu anda internet alanında korsanlık son derece önemlidir. Bunu önlemenin tek yolu internette yasal sitelerden albüm indirmektir. Bunu anlatmamız lazım dinleyicilerimize. Aslında çaresi var. Bütün dünyada korsanı önlemenin çaresi var ama yüzlerce milyon insanın kaç tanesine ne ceza vereceksiniz? Bu izinsiz indirmelerin hepsi suç. Birkaç gün önce Amerika’da bir genç korsan siteden sekiz eser indirdiği için 1 milyon 900 bin dolar ceza almış. Bunu verin birçok kişiye, korsanın azaldığını göreceksiniz. Korsanı tespit etmek mümkün. Şu anda o yola gidiyorlar. Toplu halde seçilmiş 100 kişiye ceza veriyorlar. Yardımlaşma da korsandır. İzinsiz alınan eserin haklarını gasp ediyorlar. İnterneti kullanan kişiler bunu bilmeliler.

“Dizi projeme yanıt bile vermediler”
TRT ile aranızda 1960’larda yaşanmış anlaşmazlığı anlatır mısınız?
Ben Türk müziğinin gelişmesi için şunları şunları yapmamız lazım, bunları çalışalım diyen biriydim. TRT’deki genel anlayışsa, tamamıyla var olanı korumaya yönelikti. Ne denli koruduğumuz tartışılır da, öyleydi işte. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde bizim ne değerlerimiz var diye baktığımızda o değerlerin toparlandığında ilk hallerini görüyoruz. Bu muhteşem malzemeyi geliştirmemiz gerekir savunusunda olduğum için, TRT’yi yönetenlerin çoğu da yeniliğe açık olmadığı için ters düştüm. Ben yenilikçiyim, onlar da “Gerek yok, böyle gelmiş, böyle gitsin” anlamındaydılar.

“Türk müziğini anladınız mı bir kere?” dediğimde cevabı da yeterince alamamışımdır. Bir saplantının içinde kalmışlardı. Sonunda 10 ay durup kaçmışımdır, daha doğrusu beni kaçırtmışlardır. Orada bulunmamamı istemişlerdir. Ben göze batan biri olduğum ve yenilikleri savunduğum için ters düştüm ve 30 yıldan fazla sürdü. Şu an da TRT’nin bana karşı değişip değişmediğini bilmiyorum. Bana karşı değiştiği kanaatinde değilim. Bazı dizi ile ilgili projeler göndermiş arkadaşlar. Sekiz ayı geçti, cevap bile vermediler.

 

Ertuğrul Akyol - Milliyet
Yayın Tarihi : 10 Ağustos 2009 Pazartesi 20:13:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?