Hande Yener’le konuşmaya evine gidiyoruz. Ormanın içinde iki katlı bir villa, tam yerleşilmemiş bir havası ve girişte kocaman bir Atatürk resmi var.
Yener’in hık demiş burnundan düşmüş oğlu salonda televizyon seyrediyor. Starlarda adet olduğu üzere bir takım ‘görevliler’ var evde.
Hande Yener, sık sık, doğum yapan kedisinin yanına gidiyor. Ellerine tırnakların beyaz, uç kısımların siyah boyandığı bir ‘french’ manikür yapılmış, saçları ise artık pembe değil turuncu; ‘O pembe hayallerimi temsil ediyordu, güzel bir enerji verdi’ diyor. Turuncu ise devamı; ‘Gökkuşağının tüm renklerini paylaşacağız.’
Bugünü hayal ettiniz mi?
Ediyordum, kafamda resmini çizmiştim, kendimi gözümün önüne getiriyordum. Ama başlangıç halimi değil şu anki halimi getiriyordum. Çok çalışırsan geleceksin o noktaya, diyordum kendi kendime.
ERKEK ÇOCUK GİBİ YETİŞTİRİLDİM
Bugünkü halinizi mi hayal ediyordunuz, bugünkü başarınızı mı?
Her şeyiyle, bir bütün olarak. Ben çocukluğumda da saçımı beğenmezdim, hemen jilet vururdum yanlarına. Pantolonu beğenmezdim, şort yapardım, tutucu taraflarımı törpülemeye çalışırdım. Annemler beni erkek çocuğu olarak yetiştirdiği için tutucu yanlarım vardı. Mesela annemle babam ayrıldı, ikinci evliliği yapmasını istemiyordum ama sonra törpüledim onu.
İmajınız müziğinizden fazla konuşulur oldu.
Saçım albümümü geçti dedim Kemal’e. Şu an pembe saç görmeye başladım. Aslında normal ama biraz çekinceli bir toplumuz bu konularda.
Ama mesela gotikler farklı tarzlarda giyiniyor.
Bir tek onlar vardı şimdi genele yayıldı.
Daha çok gençlere yakıştırılıyor böyle şeyler.
Aynen öyle. Yaşsızım ben.
30 yaşın üzerinde hayat var mı?
En güzel zamanlar. Saksının kafayı düştüğü, bilincini en güzel kullandığın zamanlar.
OĞLUM ÇOK COOL BİR ÇOCUK
Yetişkin bir oğlu olmak nasıl bir şey?
Arkadaş gibi olmayı istiyordum, oldu. Aramızda nesil farkı yok. Aynı dilde konuşuyoruz, anlayış hat safhada var birbirimizin özel hayatına karşı. Onun tercihlerine karşı inanılmaz derecede anlayışım var. Tam istediğim gibi bir çocuk oldu, çok da cool.
Çok zayıfladınız.
36 beden giyiyorum, kaslıyım, pilates yapıyorum. Beslenmeyerek değil yakarak zayıf kalıyorum.
Şimdi içtiğiniz kola diyet mi?
Yok değil. Kaliteli hayatı sadece yiyecekle değil her şekilde sunuyordum ve karşılık alıyorum, vücudumdan, beynimden.
Bir şarkıcı için çok sigara içmiyor musunuz?
Maalesef, onu bir türlü bırakamadık. Özgürce çalışıyorum, o yüzden de ortaya doğal gerçekçi ve iddialı bir şeyler çıkıyor. O yüzden Hande Yener oluştu, yeni Sezen Aksu’lar, Ajda Pekkan’lar oluşturmak mümkün değil. Başka bir şey olmak lazım. İbrahim Tatlıses’in tarzını yapanlar normal, arabesk yapıyor ama ben yurtdışında yapılan bir şeyi yaptığım için taklitçi oluyorum. Madonna’yla çok kıyaslanıyorum ya, kadından hala nefrete edenler var, hala eleştiriliyor, umurunda değil, istediğini yapıyor. Sahnede insanları hipnotize ediyor.
Hipnoz bununla mı ilgili?
Sahnede insanları kendinize bağlamanın yolları vardır. Dünyanın en güzel kadını bile olsanız on dakika bakılır. Bunun enerjiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Mesela konser günlerimde cümle bile kurmamaya, kimseyle göz göze gelmemeye çalışırım, enerjimi boşa harcamam. Konsere çıktığımda biriktirdiğim enerjiyi veriyorum ve fazlasıyla geri alıyorum ve sabaha kadar uyuyamıyorum. Her türlü enerjiyi pozitif hale getiriyorum. Mesela konserim olduğu için ödül törenine gidemiyorum, ödülümün başkasına verildiğini görüyorum, o gece söz yazıyorum. ‘Üzülme adalet anında gerçekleşiyor’ diyorum.
Hipnoz’la ilgili eleştirel yazılar çıktı değil mi?
Çıkmalı zaten. Hiç konuşulmayan işler tehlikelidir. Bir şeylere benzetmek gibi oluyor olumsuzlar. Albüm kötü şeklinde değil. Yalnızca yabancılar mı pembe yapabilir saçını? Onlar mı farklı makyaj yapabilir? Eleştirdiği albümümü arabasında gördüğüm basın mensubu var.
Benzer eleştiriler rock’çılara da yapıldı.
Ama rock zaten belli bir standardı olan bir şey. Rock parçaları hep birbirine benziyor, slow’ları, hızlı parçaları. Beni bezdirmek, baltalamak için böyle şeyler söyleniyor. Ama kararlıyım, standartları yükselteceğim. O yüzden beni sektör sevmiyor çünkü manuel takılan ürünlerin yanına bir anda otomatik bir makine konuşmuş gibi sinir bozucu bir şey oluyor. Diğer insanların eli de o farklılığa gidiyor, iş yürümüyor. Romeo’yla önceki albümlerimden fazla konser verdim, köylerde bile sahneye çıktım. Derdim ekstralara gidip para kazanmak değil, en iyi müziği yapmak. Ben bir şey öğrendim artık tekrar ilkokul bire yazılamazdım.
Aylin Aslım da elektronik müzik yapmıştı.
Evet ama o kadar. Bu kadar popüler olup da yapan ve bu kadar arkasında duran biri yok. Zaten ilk yaptım diye bir cümlem olmadı.
Aşkla Kadir’le barıştım
Yalanın Batsın’la ‘Kapı açık arkanı dön ve çık’ diyen Ajda Pekkan’la kıyaslandınız.
İlk parçaların sözlerinin çoğu erkekler tarafından yazıldı. O yüzden o kadar sertti ve sanırım tavrımla uyuşmuştu. Herkes ben yazdım zannetti ama sonuçta onlar bana ait. Ben de törpülendim, yumuşadım.
Yani müzik sertleşti ama sözler yumuşadı...
Öyle.
Aşkla barıştınız yani?
Ben aşkla Kadir’le barıştım. Daha önce hatalı istemişim ben. Bir dönem çok sahiplenen birisi olsun, çok maço olsun. O zaman da o zihniyetin sizi tamamlayamayan başka fikirleri oluyor. Çok cool biri olsun, o da o kadar cool ki, yok ilişkide adeta. Ne istediğimi Tanrı’ya yüzlerce kez haykırdım... Hem cool olsun hem maço tarafı olsun, karakteriyle, özellikleriyle beni kendine hayran etsin. Anlayışına, olgunluğuna hayran olayım, konuşmayı, oturmayı bilen biri olsun diye diledim ve Kadir geldi. İnsanlar öncelik listesi yapıyorlar ya, bende öfke oluyor. Önce kariyerim; aşk, ilişki daha sonra gelir, diyor. Bu beni asi yapmıştır. O zaman Yalanın Batsın’ı, Sen Yoluna Ben Yoluma’yı söylüyorsunuz. Ama bugün kendim yazabiliyorken bunlar çıktı. Yumuşama var ama hikayeler ağır, özellikle Pinokyo.
Bu yaz evleneceksiniz. Bu ev ona mı hazırlık?
Yok. Yeni bir ev istiyorduk. Orman içinde olmayı çok istiyordum ben. Sonra burayı bulduk, tesadüf oldu, evlenmeden taşındık. İnşallah eylül gibi evleneceğiz, kısmet olursa ramazanda da bir balayı. Dubai ya da Hindistan gibi...
Çok farklı değil mi ikisi birbirinden?
İşte birimiz orası olsun diyoruz, sonra öbürünü... İlk fikir ikimizin de Dubai’ydi sonra neden Hindistan olmasın dedik. Şimdi Dubai biraz geride kaldı, Hindistan’a yükseldik. Biraz daha mistik, maneviyat dolu döneriz.
Kedimi bile Kemal seçti
SEKTÖR müziğinden saçına kadar sanatçıyı yönlendirmeye çalışıyor. Toplumsa yeniliklere açık. Bu işi nasıl profesyonel yapabilirim diye düşünürken ekip işi olduğuna karar verdim. Uzun yıllardır Türkiye’de elektronik müzik yapan Erol Temizel’le tanıştım. Kemal Doğulu işin görselini taşıyan kişi. 4-5 yıldır çalışıyorum onunla. İlk zamanlar sana şöyle bir şey yapalım dediğinde ‘Peki’ deyip bekliyordum ne olacak diye. Şimdi kendimi görüyorum öyle, ‘Hemen yap’ diyorum. Acayip bir hissiyatı var. Binlerce kıyafet olan bir mağazaya girip on dakika içinde en güzel iki parçayı bulup çıkıyor. Kedimizi bile Kemal seçti. ‘Kedi alsam mı?’ dediğim bir dönemdi. Petshop’ta görünce hepsiyle ilgilenmeye başladık. ‘Bak orada bir şey var’ dedi. April’ı gördüm, Hakikaten muhteşem bir kedi.