1
Mayıs
2025
Perşembe
SİYASET

CHP'Yİ KİM İKNA EDECEK?

Türkiye'de Kürt sorununun çözümü, Kürtlerden önce Türklerin, etnik ve dini vurgusu olmayan eşit yurttaşlık hakları temelinde oluşturulacak bir çözüme ikna olmaları ile mümkün olur...

Diyarbakır Barosu eski başkanı Sezgin Tanrıkulu, Milliyet gazetesinde yayımlanan söyleşide Kürt sorununu çözmek için CHP’nin desteğine ihtiyaç olduğunu belirtti. Bu partinin “devletin kodlarını çözebilme” yeteneğine vurgu yaptı. Devletin kodlarını çözebilme kapasitesi, bugün kendini “devlet” olarak algılayan askeri ve sivil bürokrasinin ve onun toplum içindeki payandalarının algılarına hitap etmeye, onlarla aynı frekansta düşünmeye, aynı korkuları paylaşmaya dayalıdır. “Hükümet oldular, şimdi devlet olmak istiyorlar” endişesini taşıyanların zihniyet kodlarını, siyasal reflekslerini paylaşmakla elde edilir.

Gerçekten de CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımı, bu sorunun çözümüne yönelik çeşitli seçenekler konuşulmaya, tartışılmaya başlandığında bu “devlet” zümresinin ve onun hegemonyası altında olan Türklerin korku refleksiyle hemen saldırganlaşmamalarını sağlamak için son derece önemlidir. Dolayısıyla, CHP’nin Kürt açılımı karşısında sorulması gereken, “CHP Kürtleri ikna edebilir mi?” değil, “CHP Türkleri nasıl sakinleştirir, çözüm yolunda onlara nasıl güven verebilir, ikna edebilir?” sorusudur.

Hayati adım

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü, Kürtlerden önce Türklerin, etnik ve dini vurgusu olmayan eşit yurttaşlık hakları temelinde oluşturulacak bir çözüme ikna olmaları ile mümkün olacaktır. Bir yüzyıla yakın bir zamandır “Kürtlerin Kürt olmadığını” iddia eden kesimin, bu topraklarda Kürtlerin Kürt ve eşit olarak yaşama hakkına sahip olduklarına ikna edilmesi, Kürt sorununun çözümünün canalıcı adımıdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı temelinde, etnik vurgusu olmayan, ortak vatanın coğrafi adı olan Türkiye’ye referans veren bir yurttaş kimliğinin tanınmasıyla bunu sağlamak mümkündür. Mümkündür ama her şeyden önce bu kimliği kabullenmesi gereken Türklerdir. Ülkenin en ücra köşelerinde dağlara taşlara “Ne mutlu Türküm diyene” yazan Türklerdir.

Bu ve benzeri sözlerin herhangi bir etnik kimliğe gönderme yapmadığına inanan ya da inanmış gibi yapanlardır. İlkokul çocuklarının her sabah okulda avaz avaz varlığını Türk varlığına armağan ettiğini haykırmasından kıvanç duyanlardır. “Dış Türkler”e gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının beşte birine göstermeyenlerdir. “Ya sev ya terk et!” diye bağırmasalar bile, içinden bunu geçirenlerdir. Misyoner faaliyetleri deyince eli hemen sopaya gidenlerdir. Sorunun Kürt sorunu değil, sadece terör sorunu olduğuna kendini inandıranlardır.
Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yönünde adım atılabilmesi bu kesimin çözüm yönünde ikna edilmesine bağlı. Bu ise sadece CHP’nin değil ama esas olarak onun başarabileceği bir iş. Sorun da bu noktada kördüğüm olması.

Deniz Baykal’ın Kürt sorununun çözümü konusunda geçen hafta dile getirdiği dört veya beş maddede toplanan öneriler, bu bakımdan son derece önemli. Affın mümkün olduğunu ama bunun terör eylemleri bittikten sonra, karşılıklı yaraların sarılması için düşünülmesi gerektiğini söylemesi bile önemlidir. Genel affın mümkün olduğunu dile getirmeye başlamak demektir. Bürokrasiden yargıya, askerden polise kamu görevlilerinde bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu belirtmesi, çözümün esas anahtarına işaret etmesi açısından önemlidir. Bu özünde CHP halkının zihniyet değişikliği demektir. Kimliğin devlet aracılığıyla değil, sivil inisiyatiflerle yaşanmasının önemine dikkat çekmesi, pozitif ayrımcılıktan bahsetmesi de, bu zihniyet değişikliği ihtiyacının bir parçasıdır.

SHP’nin raporu

Bütün bunlar CHP için yeni değil elbette. 1989’da SHP’nin DGM’de davalık olan “Güneydoğu raporu” hazırlanırken partinin genel sekreteri Deniz Baykal’dı. Raporu Baykal’ın başkanlığında, Hikmet Çetin, Fuat Atalay, Eşref Erdem ve Cumhur Keskin hazırlamışlardı. Rapor parti meclisinde oybirliğiyle kabul edilmişti. Raporda anadil yasağı ilkel bir politika olarak tanımlanıyor, anadil öğreniminin güvence altına alınması, koruculuk ve OHAL’in kaldırılması, değişik kültür ve dillerin devlet eliyle araştırılması, enstitüler kurulması, baskıcı uygulamalara son verilmesi ve Kürtlerin hayatın her alanında kendilerini özgürce ifade edebilmeleri gereği vurgulanıyordu. 1991’de iktidar ortağı olan SHP bu programdaki sadece bir öneriyi hayata geçirebildi. Askeri cunta yönetiminin koyduğu Kürtçe konuşma yasağını kaldırdı.

SHP raporuna Cumhurbaşkanı Özal sert ifadelerle karşı çıkmış, başbakanlığı kendisinden devralan Yıldırım Akbulut, “Bu topraklar üzerinde yaşayan herkes Türk’tür, Kürt değil” diyerek, tartışmayı noktalamıştı. Rapor DGM’de beraat etti ama SHP de hükümet tornasından geçerek, Demirel’in usta ellerinde adam edildi. Sonra olanları hiç açmayalım.

Bu SHP-CHP çevrelerinin Kürt sorunuyla ilgili hazırlayacakları son rapor olmadı. SHP’nin 1993’te hazırladığı ikinci Kürt raporu, bundan hemen sonra CHP’nin “Güneydoğu politikaları ve Kürt sorunu” raporu, 1998’de CHP’nin Diyarbakır’da açıkladığı “Doğu ve Güneydoğu raporu”, ardından Altan Öymen’in genel başkanlığında 2000’de Algan Hacaloğlu ve Atilla Hun’un verdikleri raporlar...

Rapor konusunda sosyal-demokratların hep hummalı bir faaliyet içinde oldukları bile söylenebilir. Bu raporlarda genel af (Hacaloğlu-Hun raporları), Kürdoloji enstitülerinin kurulması, koruculuğun acilen kaldırılması, “TC yurttaşlığı üst kimliğinde beraberlik”, bölgesel kalkınma, köye dönüş, tazminat ve benzeri önlemler öneriliyordu. Bugün Deniz Baykal’ın kesin haklı olduğu bir konu varsa, o da Kürt sorununun çözümü yolunda geçen hafta önerdiklerinin hiçbirinin CHP açısında yeni olmaması. Bunu hayra mı yormak lazım şere mi, insan bilemiyor.

Bu raporlara Tayyip Erdoğan’ın 1991’de hazırlattığı “Başka açıdan Kürt sorunu” raporunu, 1995’te Doğu Ergil’in TOBB için hazırladığı “Doğu raporu”nu, aynı yıl İKSV’nin raporunu, Ergil’in 1999’da hazırladığı ikinci raporu, 1997’de Bülent Tanör’ün TÜSİAD için hazırladığı “Demokratikleşme perspektifleri raporu”nda yer alan “Kürt sorunu” bölümünü ve Türk-İş ve Hak-İş’in biraz sade suya tirit raporlarını katmıyoruz. Kemal Alemdaroğlu, TÜSİAD raporunu yazdığı için Tanör’e “meslekten men cezası” verilmesini YÖK’ten talep etmişti. Doğu Ergil’in raporuna ise “devlet” çok şiddetli tepki göstermişti.

Daha yakın bir tarihe gelirsek, örneğin CHP’nin 2008’de 32. Kurultay’da kabul edilen yeni programında, Kürt sorunu “özünde bir demokrasi ve kalkınma sorunu” olarak tanımlandıktan sonra, “devletin kimseyi asimile etmeye hakkı yoktur” deniliyor. “Devletin etnik kör” olması gereği vurgulanıyor. Her kökenden yurttaşın “kendi anadilini özgürce öğrenebilmesi, onu geliştirebilmesi ve kullanabilmesi” öneriliyor.

Kürt sorunu konusunda çok şükür rapor fakiri değil Türkiye. İçinde birçok önemli önerinin yer aldığı raporlar bunlar ama görüldüğü gibi iş raporla çözülmüyor. Gerçek bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var ve her şeyden önce zihninin değişmesi gerekenler Türkiye’deki Türk çoğunluk. CHP’nin yapabileceği en önemli iş, işte bu zihniyet değişikliğine yardımcı olmak.

İşte bu noktada CHP’nin temsil ettiği çevrenin kendini devletin ve milletin asli sahibi olarak görme reflekslerinin baskın çıkması ve kendi önerdikleriyle çelişen önerileri hemen dile getirmesine şahit oluyoruz. Aynı Baykal, “açılım” yapmasından bir gün sonra, bu kez, Abdullah Gül ve AKP çevrelerinden gelen “iyi şeyler olacak” sözlerini, “Bu bir tuzak, tertip kokuyor. Sanki CHP de bu sürecin bir parçasıymış gibi hava yaratılmak isteniyor.

Anlaşılıyor ki, bunlar Türkiye’yi ayrıştırıcı bazı adımlar atacaklar” diye feryat edebiliyor. “Türkiye’nin kültürel olarak ayrışması”na yol açacak ve “ileride Türkiye’yi bölecek” önlemler paketi hazırlandığından bahsediyor. CHP’nin “Türkiye’yi ayrıştıracak, kültürel olarak bölecek hiçbir adımın içinde olmayacağını” vurguluyor. CHP kültürel ayrıştırma istemediğine göre, kültürel birleştirme mi talep ediyor? Hani devletin kimseyi asimile etmeye hakkı yoktu!

Baykal, CHP halkını uyarıyor, dikkat edin bunlar bizi bölecek diye. Söze, “çözüm dedikleri şeyin ne olduğunu açıklamadılar” diye başlayan Baykal, açıklanmayan bir çözümü torpillemekten geri kalmıyor. Altına imza attıkları bunca raporun içeriğine bakınca sorunun kaynaklarının ne olduğunu bile bile bunu yaptığını görebiliyoruz.

Türkiye toplumunun dramı, geleceğini ipotek altına alma ve onu bitirip tüketme ihtimali yüksek olan bir temel sorunun, Kürt sorununun çözümü için Deniz Baykal CHP’sinin el vermesine ihtiyaç olmasıdır. Kürtleri ikna etmeyi şimdilik bir kenara bırakıp, önce CHP’yi ikna etmekten işe başlamak gerekmiyor mu? Aksi takdirde bu dram trajediye dönüşecek.

Ahmet İnsel - Radikal
Yayın Tarihi : 1 Haziran 2009 Pazartesi 16:36:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?