Kenthaber köşe yazarı Prof. Dr. Eser Karakaş, Sabih Kanadoğlu'nun başlattığı Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışması üzerine kaleme aldığı "Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine" yazısında, 367 sayısına indirgenen cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarında, siyasetin, hukukun önüne geçtiğini belirtti. Karakaş'ın konu ile ilgili yazısını ilgiyle okuyucağınızı umarız...
"Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine"
Cumhurbaşkanlığı seçimleri daha seçim günlerine dört aya kala hatta çok daha öncesinden kanımca çok anlamsız bir tartışmaya zemin oluşturmuş bulunmaktadır.
Önce meseleyi daha anayasal/hukuksal, daha sonra da siyasi zeminde tartışmanın faydası olacağını düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti anayasal anlamda parlamenter rejimle yönetilen bir ülkedir.
Parlamenter rejimlerde cumhurbaşkanları bir ölçüde sembolik görevleri haizdirler, yetkileri asla siyasi sürece doğrudan müdahale edebilecek kadar değildir.
Bu temel gerekçeye dayanarak da cumhurbaşkanlarını parlamenter rejimlerde, aynen bizde olduğu gibi, parlamentolar seçerler.
Parlamento tarafından değil de doğrudan halk tarafından seçilen cumhurbaşkanlarının halkın doğrudan seçiminden aldıkları siyasi güçleri parlamenter rejimin mantığı ile bağdaşmayacağından bizim tür rejimlerde cumhurbaşkanını halkın seçmesini talep etmek çok anlamlı durmamaktadır.
ABD başkanlık sistemi ile, Fransa yarı başkanllık sistemi ile yönetilmektedirler ve bu ülkelerde güçlü cumhurbaşkanlarını halk doğrudan seçer zira sistemin mantığına göre başkanlar bir dizi konuda tek yetkililerdir.
Örneğin bir yarı başkanlık sistemi olan Fransa’da devletin dış siyasetinden yaklaşık tümü ile cumhurbaşkanı sorumludur, dışişleri bakanları adeta sekretaryal görev yaparlar.
Bizde sistemin parlamenter bir sistem mi, yoksa başkanlık sistemi mi olması gerektiği hep tartışılmış, daha da tartışılacaktır ve bu tartışma çok da anlamlıdır.
Daha az anlamlı olan ise temel rejim tercihi olarak parlamenter bir sistemi tercih etmiş bir ülkede ve anayasal sistemde, cumhurbaşkanının, TBMM tarafından seçilmesine rağmen bu kadar çok yetki ile donatılmış olmasıdır.
Siyasetin ve hukukun mantığı yetkinin olduğu yerde sorumluluğun da olmasını gerektirir oysa bizde cumhurbaşkanları tüm üst düzey yargıyı ve üniversite sistemini kontrol edebilmekte, onayları olmadan genel müdür bile atanamamakta ama siyasal ve hukuki anlamda, ihaneti vataniye hariç, sıfır mertebesinde sorumluluk sahibidirler.
Kanımızca yapılması gereken iş son derece basittir.
Ya cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri olağan bir parlamenter sistemde olması gereken yere çekilecektir ya da cumhurbaşkanını halkın doğrudan oyla seçmesine izin verilecek ama bu durumda da yetkileri ve sorumlulukları artırılacak ve böylece bir tür yarı başkanlık sistemine adım atılacaktır.
Mevcut sistem tümü ile melez ve bir o kadar da yetki-sorumluluk paylaşımı açısından anlamsız durmaktadır.
Yaşanan ve ileride de yaşanacağı anlaşılan anlamsız Çankaya kavgaları kanımca bu yollardan birine, sistemin netleşmesine ve iyi tanımlanmasına gidildikçe azalacaktır.
*******************
Bugün gelinen nokta ise çok farklıdır ve siyaset maalesef ve bir kez daha hukukun önüne geçmiştir.
Hukukun ne zaman siyasetin doğrudan ya da dolaylı yönlendirmesinin dışında kaldığını sorabilirsiniz ama bizde dönem dönem aynen bugün olduğu gibi bu ilişki o kadar görünür bir hale gelmektedir ki insanın içine sıkıntı çökebilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Mayıs 2007 başında 11. Cumhurbaşkanını seçecektir.
Geçmiş on cumhurbaşkanından biri Atatürk’tür ve kendisini tahlil dışı tutar isek geriye kalan dokuz cumhurbaşkanından dördü (İnönü, Bayar, Özal ve Demirel) parti genel başkanlığından bu makama çıkmışlardır; dört cumhurbaşkanı ise askerdir (Gürsel, Sunay, Korutürk, Evren) ve bunların ikisi (Gürsel ve Evren) doğrudan askeri darbe sonucu bu göreve gelmişlerdir.
Son Cumhurbaşkanı ise yüksek yargıdan gelmiştir.
11. Cumhurbaşkanı’nın ise yine bir parti başkanı, AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın olma ihtimali mevcuttur ve bu ihtimal sistemi alt-üst etmeye yetmiştir.
Meseleye çok soğukkanlı bakmanın ülkemizin geleceği açısından büyük faydası vardır.
Yurttaşlarımızın bir bölümünün ve bu yurttaşların TBMM’deki temsilcilerinin Sayın Erdoğan’ı Çankaya’da görmek istememeleri doğaldır, normaldir, demokrasinin vazgeçilmezidir.
Ancak, Sayın Erdoğan’ı Çankaya’da görmek istememek, Sayın Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını istemiyorum demek başka şeydir, Erdoğan Çankaya’ya çıkamaz demek başka şeydir ve bu ilk talep ne kadar demokrasi ile uyumlu ise ikinci ve son talep de demokrasinin ruhuna o kadar aykırıdır.
Anayasa’nın 101. maddesi kimin cumhurbaşkanı olabileceğini, kimin de olamayacağını anayasal hükme bağlamıştır.
Bu maddenin dışında koşullar tanımlamak demokrasinin ruhu ile bağdaşmaz zira bu tür anayasa dışı koşul tanımlamaya kalktığınız zaman bu koşulların ne olacağı ve bu koşulların kimin tarafından konulacağı konuları havada kalmaya mahkumdur.
***************
Son günlerde Cumhuriyet eski Başsavcısı Sayın Kanadoğlu’nun ortaya attığı tezler çok tartışılacaktır.
Ancak, Sayın Kanadoğlu’nun ortaya attığı görüş mantıksal olarak çok önemli boşluklar içermektedir.
Sayın Kanadoğlu’nun görüşü egemen olur ise bu görüşün mantıksal uzantısı cumhurbaşkanlığı seçim dönemlerinde TBMM’nin üçte biri artı bir milletvekilinin TBMM’yi fesih hakkını kabullenmek gerekmektedir ve bu hak da çok anlamlı durmamaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar bakalım daha ne kadar anlam düzeyi kuşkulu öneri ile karşılaşacağız.
Eser Karakaş/Kenthaber
Yayın Tarihi :
28 Aralık 2006 Perşembe 11:09:08
Yorumlarınız
OFLU FAHRI IP: 84.63.166.xxx Tarih : 28.12.2006 12:08:40
BEN AYNI FIKRI TASIMIYORUM GÜNLÜK DÜSÜNMÜYORUM HALKIN SECECEGI CUMHUR BASKANI VE YETKILERININ COGALTILMASI HER SEYIN SORUMLUGUNU YÜKLENMESI BENCE KRALLIK SIS DEMI OLUR DEMOKRASI ILE BAGTASMAZ ÖRNEKLERI HALA DÜNYADA VAR ÖRNEGINI SIZ VERDINIZ O ZAMAN PATISAH DÖNEMI NIYE BITI SORUSU GELIYOR BU SISDEMIN BIR CELLATI EKSIK DIYE DÜSÜNÜYORUM VE BU SISDEM TÜRKIYEDE ALTI AYDA BIR YENI HÜKÜMET GETIRMEK ISTER BIRAKALIM DEMOKRASI YÜRÜSÜN DERIM NE DERSINIZ
mehmet akif kaya IP: 88.229.226.xxx Tarih : 28.12.2006 15:53:43
SAYGI DEĞER KARAKAŞ,yazınızı halktan biri olarak çok samimi,çok gerçekçi bir analiz olarak algılıyor ve alkışlıyorum. ama ne yazık ki son günlerde çok kimsenin aklı selim ve doğru düşünememe salgınına yakalandığını,ve bu tehlikeli salgının hızla yayıldığını izliyor ve görüyoruz. sizler gibilerin bu mantıklı doğruları sürekli gündemde tutmanızı diliyor ve istiyoruz.lütfen yargıyı siyaset batağına çemek isteyenlere,memur vatan daştır ama işçi biraz vatandaştır diye bilenlere,bunu diyenlere karşı sus pus olanlara,ışık tutup doğruları göstermenin ve doğru konuşmanın erdem olduğunu hatırlatmaya dvam edin lütfen. sizi toplum seviyor.sagılar.