1
Mayıs
2025
Perşembe
SPOR

TAMAM, ŞAMPİYONLUK GÜZELDİ AMA YA FUTBOL?..

Evet, şampiyonluğun coşkusu hâlâ sürüyor ama yine de serinkanlı olmanın ve geleceğe ilişkin planlara soyunmanın zamanı da yavaştan kapıyı çalıyor gibi. Yazı dizimizin son bölümünde Radikal'in 'Beşiktaşlı' kalemleri biraz da bu göreve soyundu; hem şampiyonluğu, hem bundan sonraki beklentilerini, hem de hissiyatlarını aktardı.

İBRAHİM KOÇYİĞİT

Dürüst olayım, bu sezon Beşiktaş’ın şampiyon olabileceğine çok uzun bir süre inanmamıştım. Can-ı gönülden istemiş miydim, ondan da emin değilim. Futbola dair ilk anılarımın tamamı siyah-beyaz olsa da, Yıldırım Demirören yönetiminde kulübün dönüştüğü hâli içine sindiremeyenlerden biriyim. Sezon başında faturanın sadece ama sadece Ertuğrul Sağlam’a kesilmesi, ‘Kimse bizi sevmiyor’ konulu barkovizyon şovları vs. bir hayli can sıkıcıydı. Zaman geçti, kendimi birden Fenerbahçe ile Türkiye Kupası finali oynanırken, maçın ikinci yarısı boyunca koltuğun üzerine tünemiş vaziyette; kupa sonrası semti turlarken ve şampiyonluk kutlamaları sırasında tanımadığım birileriyle omuz omuza sesimin kısılması için var gücümle çaba sarf ederken buldum.

Galiba ben bu yıl Beşiktaş’ın şampiyonluğunu, yukarıdaki iki farklı ruh halime rağmen kendimi ikiyüzlü hissettirmediği için ayrı bir keyifle karşıladım. Bunun da tek sebebi Mustafa Denizli ve yaptıklarıdır. Yıldırım Demirören’i İnönü’deki maçlarda ‘komşu’ olmamız haricinde hiç görmediysem, bunun Denizli sayesinde olduğunu biliyorum. Levent Erdoğan’ın cinsiyetçi açıklamalarıyla yüzümün kızardığı, etrafımdaki kadınlara Beşiktaş’ı savunmakta zorlandığım zamanlar geride kaldıysa, bunun da sebebi ‘Büyük Mustafa’dır.

O yüzden ben, bu şampiyonluğu ‘iyi adam’ın arada bir de olsa kazanması olarak görüyorum. Maç sonu basın toplantılarında en tuzak soruyu bile gülümseyerek yanıtlayabilen, İbrahim Üzülmez’e kaptanlık pazu bandını elleriyle iade eden bir teknik adamın yarattığı bu takım, beni ‘kolej havası’ günlerine götürdüğü için mutluyum.

Gelecek sezon ligde ve Avrupa’da başarı gelir mi? Belki gelir. Sonraki sene? Belki gelmez. Sonraki sene... Bu döngü böyle devam eder. Benim istediğim başka türlü bir şeydi. Şampiyonluk kazanan her takımın taraftarı aynı duyguları hisseder, çünkü en nihayetinde kupa kupadır. Oysa Beşiktaş’ın şampiyonluğa ulaşmasına sevinirken; vurguyu şampiyonluğa değil, Beşiktaş’a, Beşiktaşlılığa yapabilmek gerekir. İşte Mustafa Denizli bu sezon şampiyonluğu değil, Beşiktaş’ı yükleme yaklaştırdı, sevinirken kendimi ikiyüzlü hissetmemem bundandır.

İSMET BERKAN

Şampiyonluğa sevinmemek mümkün mü? Elbette sevindim. Oğlumla beraber formalarımızı giydik, bütün gün öyle dolaştık. Oğlum hâlâ formasını çıkarmak istemiyor. Bunca yıl sonra yeniden şampiyon olabilmek elbette sevindiriciydi ama kendime bile itiraf etmekten çekindiğim bir şey var: Bu yılki şampiyonluğun verdiği zevk, 100. yılda aldığım zevkten daha az oldu nedense. Aradan geçen zamanda üç kere daha şampiyon olmuş olsak, diyeceğim ki, şampiyonluk benim için alışıldık bir duygu oldu, o yüzden eskisi kadar zevk vermiyor. Ama durum öyle de değil.
Peki neden daha az zevk aldım şampiyonluktan?

Bu sorunun cevabı, benim neden bütün yıl boyunca sadece Fenerbahçe stadındaki Fenerbahçe-Beşiktaş maçını statta izlemiş olduğum ve İnönü’de neden hiçbir maça gelmemiş olduğum sorusunun cevabında gizli bence.
Hiçbir maça gitmedim, çünkü Beşiktaş’ın oynadığı futboldan hiç ama hiç zevk almıyordum. Eğer futbol bile seyredemeyeceksem, hele hele maçların son 20 dakikasını kabuslar görerek bitireceksem neden gideyim maça? Ertuğrul Sağlam’ı başlangıçta çok desteklememe rağmen onun takıma oynattığı futboldan hiç memnun değildim. Renksiz, zevksiz, kısır bir oyundu bu.

Mustafa Denizli geldikten sonra bir ölçüde renklendi takımın oyunu, hatta maçların belli evrelerinde bana ciddi zevk de verdi ama hâlâ beni tatmin etmekten uzak kaldı.

Beşiktaş, belki Hacettepe ve Kocaeli maçları dahil hiçbir maça belirgin bir üstünlük duygusunu seyircisine vererek, bu maçları mutlaka kazanacağı güvenini vererek çıkmadı maalesef.

En korktuğum maçlar, Beşiktaş’ın 70. dakikaya 1-0 önde girdiği maçlar oldu. Maç o kadar kolay riske giriyordu veya Beşiktaş o kadar kolay geriye yaslanıp kör bir savunmaya geçiyordu ki, kalp hastası olsam doktorum bana maç izlemeyi kesinlikle yasaklardı.

Beşiktaş’ın futbolu bana zevk verir hale gelmeden de İnönü’ye dönmeyi düşünmüyorum. Bakın takımın yenilmesi de önemli değil, önemli olan güzel oynamak (mesela 2-1 yendiğimiz maçta Galatasaray’ın oynadığı gibi) ve maçların son dakikakalarını korku filmi izler gibi izlememek. Mustafa Denizli ve ekibi, futbolumuzu güzelleştirsin, seve seve geri dönerim.

SEVİN OKYAY

Aslında buna kahırdan lütuf diyorlar. Başkan ligin altıncı haftasında, beş senelik başkanlığında yaptığı gibi antrenörü değiştirme sevdasına kapıldı. Ligde namağlup Ertuğrul Sağlam’ı (ki, iyi hocalığını önce de, sonra da kanıtlamıştır) Metalist maçı uğruna gözden çıkardı. Sonra da, kendisi başkan olduğu sürece kulüp kapısından giremeyeceğini beyan ettiği Mustafa Denizli’yi getirdi. (Aynı şeyi Samet için de söylemişti, neyse ki o sözünü yemesi gerekmedi.) Beş senede gelen beşinci hoca, başından itibaren sükunetini korudu, güveni elden bırakmadı. Denizli’yi sevmesem de, takımından ayrılmak zorunda bırakılan Ersun Yanal hariç, diğer hocaların tavrı ve performansının onunkiyle mukayese edilemeyeceğini söylemek gerek.

Beşiktaş, 100. yılında Lucescu ile elde ettiği şampiyonluktan altı yıl sonra yeniden şampiyon. Sergen’in yılıydı o yıl, şimdi kendisi futbol yorumculuğu yapıyor. Takımda o şampiyonluğu görmüş olarak sadece, ligin son maçının son dakikalarını kaptan olarak tamamlayabilmesine çok sevindiğimiz İbrahim Üzülmez var. Gerçek profesyonel Rüştü ile Yusuf ve Denizli daha önce Fener’de şampiyon olmuştu. Bu yıl çoğu kişi için kendini ispat yılıydı. Bu arada, Tayfur ve Zafer hocalara da selam olsun. Kondüsyonerimizi de unutmuyoruz, çünkü Beşiktaş en çok golü 75. ile 90. dakikalar arasında attı. Stefano Marrone’nin de, onu şart koşan Denizli’nin de bunda rolü büyük. Nokta transferler Yusuf ve Ernst de çok yerinde kararlarmış. Enst, fevkalade güvenilir bir oyuncu. Yusuf da kritik maçları almamızı sağlayan goller attı. Terlik kavgası da döndü dolaştı, Beşiktaş’ın hayrına sonuçlandı. İki İbrahim’in de şampiyonlukta çok payı var.

17 hafta Sivas liderdi, sekiz hafta da Beşiktaş ile Trabzon liderliği taşıdı. Yani ilk üç, sürekli liderliği paylaştı. Hakkıyla alınmış bir şampiyonluktu. Beşiktaş’ın gayret ve coşkusu inkâr edilemez. Kadro da, Üzülmez hariç şampiyonluk görmemiş, hevesli bir kadroydu. İyi bir takım ruhu yakalandı. Hoca da, kapışan üçlü içinde en büyük kenar avantajına sahip şahıstı. Beşiktaş şampiyon, üstelik Çarşı da bu duruma karşı değil...

ASENE ÖZKAN
 

Şampiyonluk altında buzağı aramak’ yersiz... Mustafa Denizli ile ‘şans’ faktörünü örtüştürme çabaları gereksiz. ‘Şampiyonluğunu’ diğerlerinin iş bilmezlikleri ile pekiştirme istemleri ise densizlik...

Ertuğrul Sağlam kadar taş düşecek başıma varsın düşsün! Yinelemekte yarar var: Başarı nasıl yakalanır?

A) Üstün yetilere sahip oyunculara sahipseniz ki böylesine olasılıkta dahi takımdaki ‘ahenk’i sağlamanız kaçınılmazdır.

B) ‘Sıradan’ şeklinde niteleyeceğimiz oyuncuları kaynaştırır, sonrasında da getirinin nimetlerinden yararlanırsınız. Ancak hangi alternatif şıkkını işaretlerseniz işaretleyin, ana prensip; ‘yönetici’ taifesini futbolculardan uzak tutma zorunluluğudur! Mustafa Denizli belki farklı kulvarda ‘şans’ sahibi insandır ama Beşiktaş’a kazandırdığı iki kupada ‘şans’ faktöründen sez etmek mevzubahis olmamalıdır. Ayrıca; “Hadi Galatasaray’da şanslıydı, Fenerbahçe’de de, ya Beşiktaş’ta?..” diyebiliriz. Sağlam, Beşiktaş’ta ne ‘arkadaşlık’, ne ‘bütünlük’, ne de ‘takım ruhu’ için çaba harcadı. Üstüne üstlük yasakları ve de tutumu ile ruhu’ olup çıkıverdi oyuncularının karşısına. Yönetici taifesi de, deneyimsiz teknik adam Ertuğrul Sağlam döneminde ‘at koşturuverdi’ Ümraniye’de. Denizli’yle ‘sil baştan’, düzen kuruldu.

Sağlam’ı bu konuda yermek haksızlık olur zira yolun başındaki genç adamın yöneticilere ‘set’ çekmesi söz konusu olamazdı. Denizli ise sorun yaşamadı doğal olarak.Yusuf Şimşek transferindeki ‘çatlak seslere’ kulaklarını tıkadı. Takımı toparladı, futbolculara da ‘asli’ işlerini anımsattı. Ve beraberinde ‘sürpriz’ diyemeyeceğimiz başarı geliverdi. İlk haftalardaki kayıplarının nedeni ise ‘geçiş dönemi’ydi. Kuşkum yok ki Beşiktaş’ın şampiyonluk için daha fazla puana gereksinimi olsa Denizli’nin takımı onu da kazanırdı. Ne Denizli ne de Beşiktaş en azından geride kalan sezon için ‘şanslı’ değildi. Sistemin getirisi bu: bütünlüğü kusursuz sağlarsanız başarı gelir. Bu nedenle Mustafa Denizli eşittir şampiyonluk...

Radikal
Yayın Tarihi : 6 Haziran 2009 Cumartesi 20:28:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?