Yıldırım Demirören, ihtirasla peşinden koştuğu şampiyonluğa nihayet ulaştı. Ancak bu şampiyonluk Beşiktaş'a maddi ve manevi açıdan pahalıya mal oldu. Son 5 yılda hem kulübün borcu kabardı hem de sempati yitirdi.
6 yıl aradan sonra şampiyonluğa ulaşan Beşiktaşlılar doğal olarak bayram ediyor. İşe sadece sportif başarı açısından bakanlar için bu bayram yeni sezon başlayana kadar sürecek. Ancak, futbol kulüplerinin borsada yer aldığı; yönetime talip olanların vaat ve eleştirilerini "gelir-gider" üzerinden yaptığı bir dönemde Beşiktaş'ın beyazına olduğu kadar siyahına da bakmak lazım.
30 Mayıs 2004'te başkan seçilen Yıldırım Demirören, göreve gelişinin 6. yıldönümünde nihayet çok arzuladığı şampiyonluğu tattı. Fakat bu şampiyonluğun maliyeti Beşiktaş camiası için oldukça külfetli oldu. Demirören, arzuladığı şampiyonluğa ulaşmak için çok şey harcadı; çok para, çok futbolcu ve çok hoca....
Demirören'in Beşiktaş sevgisi ve ona başarı kazandırma arzusuna dair asla bir samimiyet sorgulaması yapılamaz. Çünkü Demirören, 3 puan aldığında da 2 kupa aldığında da aynı içten duyguyla ayağa fırlayan; "tribünden gelen başkan" ekolünden biridir.
Birçok futbolseverin "iyi bir haslet" olarak addedip öveceği bu karakter yapısı aynı zamanda Demirören'in handikapı oldu. "Tez canlı" Demirören, başarıya hemen ulaşmak istediğinden birçok hata da yaptı.
Kime sarıldıysa olmadı
2004 Mayısı'nda mazbatayı alır almaz peş peşe borsaya transfer açıklamaları yapıldı Beşiktaş yönetiminden. 1-2 haftada 15'e yakın yeni oyuncu transfer etti. Bu "ataklık" başlangıçta Beşiktaşlıları da heyecanlandırdı. "Merdivenleri ağır ağır çıkan" Seba tarzından hazzetmeyenler için aranan kan gibi görünüyordu Demirören. Akabinde İnönü Stadı'nı büyütmek için çarçabuk kazmayı vurdu. Ancak bu iki "hızlı atak" takımın hızını kesti. Çünkü Demirören, hocayı almadan oyuncu almıştı ve tepeden tırnağa yeni kurulan takımı, stadı tadilata aldığı için, yeni sezonun ilk 8 haftasında taraftarla buluşturmaması şampiyonluk yarışına erken havlu atılmasına neden oldu.
O nedenle bir dünya markası olan İspanyol teknik direktör Vicente Del Bosque ile yollar yarım sezonda ayrıldı.
Bosque ile denenen "dünya markası modeli"nden Rıza Çalımbay ile "evladımız modeli"ne geçildi. Olmadı ve yeniden Jean Tigana ile "dünya markası modeli"ne dönüldü. Bir kez daha olmadı ve bir kez daha "evladımız modeli" denilerek, Ertuğrul Sağlam'a kucak açıldı.
Ve yine olmayınca, deneme-yanılmanın da verdiği tecrübeyle olsa gerek, Demirören, orta yolu buldu ve Mustafa Denizli'yi takımın başına getirdi. "4 yaşımdan beri Beşiktaşlıyım" diyen Denizli, hem "evlat" hem de Avrupa başarılarından ötürü "dünya markası" kategorisine giriyordu... Bu nedenle Mustafa Denizli ile şampiyonluğun gelmiş olması esasen tesadüf sayılamazdı. Denizli'nin Başkan Demirören'den daha tecrübeli ve sebatkâr olmasıydı Beşiktaş'ı mutlu sona ulaştıran temel neden...
Gizli ajandada Fener vardı
Demirören'in gizli gündeminde Fenerbahçe'yi alt etmek vardı çünkü ona göre Beşiktaş, 2004'te şampiyonluğu "iç ve dış güçlerin işbirliğiyle" kaybetmişti ki, -arkası gelmese de- göreve gelir gelmez "2004'te şampiyonluk neden kaybedildi" sorusuna yanıt için bir komisyon kurdu.
Fenerbahçe'yi kendine "1 numaralı rakip" belleyen Demirören, 80'lerden kalma bir alışkanlıkla sarı-lacivertli camiadan birçok oyuncu transfer etti. Mustafa Doğan, Nobre, Ali Güneş ve Tayfun Korkut ile başlayan furya Murat Şahin, Mehmet Yozgatlı, Rüştü Reçber ve Yusuf Şimşek ile devam etti.
Fenerbahçe ile yarışırken kulübün kasasını ve kendi kesesini sonuna kadar açtı ama Demirören, görev süresince 3 Fenerbahçe şampiyonluğuna da şahit olmaktan kurtulamadı.
Bu sezon öncesine kadar, tek tesellisi biri rakibinin elinden aldığı iki Türkiye Kupası oldu. Yabancı transferinde de Demirören yönetimi öncelikle "dünya yıldızı" stratejisini uyguladı ve John Carew, Ailton, Kleberson ve Ricardinho gibi isimler alındı. Carew hariç, diğer yıldızları Beşiktaş tribünlerinde bir "hoş sada" bırakmadı... Tarihsel olarak da yıldızdan ziyade "emektar" futbolcu ekolüne dayanan kulübün 6 yıl sonraki şampiyonluğunda da "yıldızımsı Delgado"dan çok, Sivok'ların, Ernst'lerin ve İbrahim Toraman'ların katkısı daha büyüktü.
Gerçek borç rakamları
Demirören yönetimi, şampiyonluk için her sezon "sil baştan" yapmaktan kaçınmadı. Bu durum hem maddi kayıpların büyümesine neden oldu hem de istikrarsızlık yarattı.
Serdar Bilgili yönetimi, konsolide olarak (toplam borç) 30 milyon dolar borçla kulübü Demirören'e devretti. Ancak alacaklar düştüğünde net konsolide borç 18 milyon dolara düştü. 31 Mart 2009 itibariyle Beşiktaş'ın borcu dolar bazında yaklaşık 90 milyon dolar.
2004'te yaklaşık 50 milyon dolar bütçesi olan kulübün bugünkü bütçesi ise 80 milyon dolar civarında.
5 yıldır Beşiktaş camiasına "Türkiye futbolunda iki büyüğe dayalı sistem kurulmak isteniyor. Buna karşı birlik olalım" diyen Demirören, buna karşın Avrupa'da ve ligde alınan başarısızlıklar nedeniyle tribünlerin "Yıldırım Demirören yeter" tezahüratlarına muhatap olurken, Fulya Projesi'nde de muhaliflerin sert tepkileriyle karşılaştı. Fulya'nın gelirlerini kırdırmakla ve paylaşımda kulübün zarara uğratıldığı iddialarıyla suçlandı. Fulya Projesi tamamlandı ancak bazı kongre üyelerinin konuya ilişkin açtığı dava sürüyor.
Beşiktaş, 100. yılında şampiyon olurken hem sahadaki futbol takımı hem de kurduğu kurumsal yapıyla örnek gösteriliyordu. Ancak bugün şampiyon olan takım, gelecek yıl bir başka takıma gösterilecek bir başarı modeli olarak pek görülmüyor.
5 hoca değiştiren, 50 küsur futbolcu transfer eden Demirören yönetiminin bugün yakaladığı başarının temel nedeni bu işin matematiğini iyi bilen Mustafa Denizli'dir. Ayrıca, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın kendilerini ayaklarından vurmalarıdır.
Demirören sık sık "Beşiktaşlılık duruşundan" söz etse de bizatihi kendisinin birtakım davranış ve açıklamalarının bu duruşa zarar verdiği genel bir kanaat. 6 yıl sonra gelen şampiyonluk maddi ve manevi bakımından kabarık bir faturaya mal oldu. Yeni sezonda bu şampiyonluğu hazmetmiş bir Beşiktaş ortaya çıkarsa, Demirören için de Beşiktaş tarihinde daha iyi bir sayfa açılabilir...